adaş • bxb

由 efkarlipuding

4M 309K 406K

Anıl: Ya bak şimdi wattpad okuyordum ben Anıl: Baktım bu textingler kadar güzel kız düşürme yöntemi yok Anı... 更多

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
Final
Çok önemli duyuru aşşşşırı önemli duyuru

28

63K 4.7K 11.3K
由 efkarlipuding

Ertesi sabah kahvaltıda yağda pişmiş köy yumurtası yerken, hepimiz beş dakikada bir senkronize bir şekilde esniyorduk.

Dedem artık bu halimize dayanamadı ve bariz bir gerçeği dile getirdi. "Ulan bir evde herkes mi akşamdan kalma olur?"

Abuzettin sandalyesini benden uzaklaştırmış, dirseğini masaya dayamış önündeki portakal suyuyla bakışıyor, ben uykulu olmama rağmen hinliğinden hiçbir şey kaybetmemiş atmaca gibi bakışlarımla onu izliyordum. Oğuzhan ve Bartu'nun saçları dağınık, üstleri başları ilginç bir şekilde hırpaniydi. Sanki gece boyunca birbirlerine girmişler, adeta odada üçüncü dünya savaşı yaşanmıştı. Uykusuzluk torbalarından nasibini almayıp sakin bir gece geçirmişe benzeyen tek ikili Cemal'le Duru'ydu, ki onların hem birbirleriyle pek muhabbetleri yoktu, hem de bize göre daha ağırbaşlı bir yapıları vardı.

Takatsiz bir şekilde fıstık ezmesine uzanırken "Abuzettin Bey, affedersiniz ama torununuz bütün gece beynimi sikti." dedi Abuzettin.

Dedem gülmemek için yüz kaslarını zorluyordu. "İyi yanı, birbirinizi yememişsiniz."

Sesimi dedemin duyamayacağı bir seviyeye indirgeyerek "İsterdim." diye fısıldadım Abuzettin'e.

Elinin yanındaki tuzluğu ağzıma sokacakmış gibi görünerek eliyle yüzünü sıvazladı. "Abuzettin Bey, affedersiniz ama torununuz olan göt lalesini en kısa zamanda psikoloğa götürmenizi öneriyorum. Kendisinin birine kulağını emikletmeden uyuyamamak gibi bir fetişi var. Normal değil bu orospu çocuğu."

Dedem bana kaşları çatık bir bakış atarak "Anıl'ın öyle bir huyu yok ki?" dedi.

Abuzettin'in surat ifadesinin çarpılmışa dönmesini izledim.

"Bahaneydi o." dedim onu çileden çıkaracak bir sırıtışla.

Abuzettin beni boğazlayamadan Cemal seri bir şekilde araya girdi. "Herkesi geçtik, bu ruh hastalarına ne oldu? Siz çok iyi anlaşırdınız lan."

"Kanka çok iyi anlaştığımız için zaten." dedi Oğuzhan. "Öptük biraz birbirimizi. Bir takım sevgi gösterileri falan, duygusal temas. Keyifli bir geceyd-" Bartu karnına dirseği geçirince sustu.

Umarım iğneleme yapıyordu.

Yüzüme artık alışkanlık haline gelen pislik sırıtışımı yerleştirerek tatlılıkla "Abuzettin." diye sırnaştım. "Bana ordan tuzu uzatır mısın? Yumurtamı hep tuzlayarak yerim de."

Belli ki aynı flörtleşme yöntemini onda da kullandığımdan hemen tanıdık gelmiş olan Duru, "Bu niye sana böyle imalar yapıyor?" diye sordu can dostu Abuzettin'e.

Ekmeğine şeftali reçeli sürerken bana ters bir bakış attı Abuzettin. "Eşcinsel olduğumu öğrendi ya, sıkıştırmaya çalışıyor işte. Ama bilmiyor ki geyler kızlardan değil, erkeklerden hoşlanıyor."

Sadece beş saniye boyunca göndermeyi çözmeye çalıştık, sonra masadan aynı anda "Ooooo!" sesleri yükseldi.

"Üstad ne yaptın." dedi Bartu yüzündeki saygı ifadesiyle.

Konuyu hemen değiştirmek için "Ee bugün ne yapıyoruz?" diye sordum çünkü kabul etmek istemesem de az önce bana fena geçirmişti. Masadakilerin yüzlerindeki ifade de bunu onaylar nitelikteydi.

"Bu balta girmemiş kırlardayken dış dünyayla bağlantımız tamamen kesilmiş halde, medeniyete ulaşmaya çalışalım bence." diye bir öneri attı ortaya Oğuzhan.

"Hava bomba gibi, benim içeride kalmaya hiç niyetim yok valla." dedi Cemal de.

Dedem felaket tellalı gibi hafifçe öksürdü.

"Siktiiir." dedim ağır çekimde ona dönerek. "Dede biz o işi unuttuk ya..."

"İş bölümünü sayıyorum, herkes dikkatli dinlesin. Abuzettin'le Anıl ahırları temizliyor, Oğuzhan'la Bartu kümeste tavukları besleyecek. Cemal çiçekleri budayacak, Duru kızım da bana akşam yemeğini hazırlamamda yardım edecek. İtirazı olan var mı?"

"Benim var." dedim. "Biz neden bok temizlerken Bartu'yla Puşthan tavuklarla party hard yapıyor?"

"Çünkü sen cezalısın." dedi dedem. "Başka soru?"

"Ben de mi cezalıyım?" diye sordu Abuzettin.

"Doğru söylüyorsun evladım, misafirimiz sayılırsın sen. Ben bu sıpaları çalıştırırken sen de Duru'yla evde kalıp partideki dağınıklığı toplayabilirsin."

"Yok, ahırlarla sorunum yok." dedi Abuzettin. "Anılcan'la aynı iş bölümünde yer almak için ne tür bir suç işlemiş olabilirim?"

Oğuzhan'la Bartu bıyık altından güldü.

Beş dakika sonra herkes işinin başına geçmek üzere birbirinden helallik istiyordu. Görev yerlerimize dağılmak için gönülsüzce de olsa birbirimizden ayrıldık. Abuzettin'le çiy düşmüş çimenliği geçerken Cemal daha yeni yeni çim biçme makinesini çalıştırıyordu. Oğuzhan ve Bartu'nun kollarında kocaman yem paketleri vardı, Oğuzhan tanınmamak için kafasına ibik izlenimi veren kırmızı bir lastik eldiven takıp tavuk kılığına girmişti.

Ahırlara yönelecekken önce arkamda uğursuz bir sarsıntı hissettim, daha neye uğradığımı anlayamadan sırtıma aldığım darbeyle yer ve göğün kavramı değişmiş, ıslak çimleri öpmüştüm bile.

"Dur kızım, dur, yavaş!"

Başımın etrafında yıldızlar uçuşurken sanki bu ses çok uzaklardan geliyordu. Kafamı kaldırıp sesin sahibine bakmaya çalıştım ama kafam iki ton ağırlaşmış gibiydi. Daha da kötüsü yerdeki bir çamur birikintisine düşmüştüm ve daha yeni yıkadığım saçlarım boka batmış gibi görünüyordu.

"Çok özür dilerim, hayvana kabızlık için özel bir karışım yedirmiştim, midesini daha da bozdu sanırım. Normalde bu kadar huysuz değildir. Sen iyi misin?"

Ağzıma dolan toz toprağı tükürerek "Ağzıma sıçtın ama iyiyim." dedim. Gözlerimde tekrar flaşımsı ışıklar çaktı.

Tepemde daha tanıdık bir ses "Anılcan?" dedi tereddütle. "Öldün mü?"

Hayatta iki tür insan vardır.

Yerimde güçlükle doğrulurken Abuzettin'in bana acımakla gülmek arasında kalmış yüz ifadesini görebiliyordum. Sonra gülmeye karar verdi.

"Biraz önce yanımda yürüyordu, sağıma bir döndüm herif birden uçtu anasını satayım."

"Çok mu komik sevimsiz köpek?" Ayağa kalkıp üstümü silkelerken az önce beni tepikleyen at, karşımda bana düşman gözlerle bakmayı sürdürüyordu. "Her gün Dalin'le yıkadığım şu misk kokulu buklelerimin haline bak..."

"Lan bir yerini kırıyordun it, dert ettiğin tek şey bu mu?"

"Bir şey yok, değil mi?" Gür ve erkeksi ses tekrar tepemizden bir yerden duyulduğunda ikimiz de atın üstündeki kişiye bakmayı akıl edebildik. Bizden en az iki yaş büyük, üniversite çağında görünen bir çocuktu bu. Esmer, kirli sakallıydı. Gelişmiş bir vücudu, uzun boyu, geniş omuzları, yanaklarında her konuşuşunda çıkan kocaman gamzeleri vardı. Beyaz gömleği terden sırtına yapışmıştı ve atın dizginlerini tutarken bana bakan ela gözleri endişe doluydu. Atın sırtından tek hamlede atlayıp çamura düşen telefonumu çıkarmama yardım etti.

"Yok paşam da bindiğin şeye dikkat etsen biraz." dedim telefonun ekranını tükürerek temizlemeye çalışırken. "Her bindiğinin dizginlerini kaçıracaksan işimiz var. Ayrıca sormayayım diyorum da sen kimsin amına koyayım? Dedemin arazisi burası, öyle elini kolunu sallayan giremez. Atına baktırmaya mı geldin?"

"Hayır, onun öğrencisiyim ben."

"Pardon?"

"Üçüncü sınıf veterinerlik okuyorum, yaz tatillerinde de işi öğrenmek için çiftliğe gelip Abuzettin Sayer'in yanında çıraklık yapıyorum işte. Onun torunu musun sen?"

Başımı salladım.

Elini uzattı. Kendi elimin çamurlu olmasını önemsemeden sıktım. "Can ben bu arada."

"Anıl."

Yanımdaki Abuzettin'e döndü. "Ve sen de?"

"Kabusun." dedi Abuzettin sesinin tonunu değiştirmeden.

Can onun adeta alev saçan yeşil gözlerinin hapsinde gergin gergin güldü. Dişleri o kadar beyazdı ki Avrupalı erkeklere özgü kavruk teninde aşırı dikkat çekici duruyordu. "Komikmiş. Sevdim. Arkadaşın mı?"

"Onun gibi bir şey." dedim sırıtarak. Oysa Abuzettin'in hiç espri yapıyor gibi bir hali yoktu.

Can fazla üstünde durmadan tekrar bana döndü. "Ee, nereye gidiyordunuz? Boşum bugün, konuşacak birilerini arıyordum. Patron torunumla arkadaşlarını biraz yoracağım, seni de bugünlük izinli sayalım dedi. Demek senmişsin o. Ne yaptın da adamı bu kadar kızdırdın?"

"Biraz karmaşık bir hikaye."

"Şanslısın ki dinlemek için vaktim var. Hem bu sırada sana at binmeyi de öğretirim, eğer istersen."

"Çok isterdi, ama önce cezasını çekmesi gerek." diye araya girdi Abuzettin. Eli dirseğimi mengene gibi kavradı. "Yürü, iş bekliyor."

"Hop, hop, hop." dedim topuklarımı katır gibi toprağa saplayarak. İçine derin bir nefes çekti ve bana baktı. "İstediğin fırsat bu değil miydi? Benden kurtuluyorsun işte. Hani benimle aynı iş bölümünde bulunmaya bile katlanamıyordun?"

"Katlanamıyorum, ama tek başıma da bitiremem onca işi."

"Ya bırak allasen. İyilik yapıyorum burda sana.  Sen git eve, yat dinlen biraz. Dedemin gözüne gözükme, biz senin yerine Can'la etrafı çekip çeviririz."

Gözlerini kısarak Can'a baktı. "Benim görevimi üstüne alacaksın yani?" Dudağının kenarında meydan okuyan bir çizgi belirdi. "Hem de karşılıksız bir şekilde?"

Can onun tam aksine dostane bir edayla "Sorun değil, her zaman yaptığım iş zaten." diye geçiştirdi. "Anıl'a at bakımının inceliklerini de öğretirim hem. Bir özür borcu olarak." Bana göz kırptı.

Abuzettin ikimize de bir müddet tartarcasına baktı. Sonra ahırı temizlemek için hiçbir bahane bulamamış olacak ki "Sikeyim tamam." deyip arkasını döndü ve yürüyüp gitti.

O gidince yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana döndü Can. Gamzeleri iki yanağından da göz kırptı. Aslında ilk bakışta tekin olmayan bir tipe benziyordu ama gülüşü o sert imajı yerle bir ederek çocuğa bariz bir tatlılık katıyordu. Ona güvenmemde asıl etken bu olmuştu. Hem hayvanları seven birinden zarar gelmezdi. "Gel sana da bir at seçelim. Hepsinin birbirinden farklı kişilikleri var, tanıyınca göreceksin. İnanılmaz bir şey."

"Seninki beni pek sevmedi sanırım."

"Dişi o. Dişilerde hırçınlık bilinen bir şeydir."

"Tamam işte, genelde dişiler beni sever."

"Belli olmaz orası. Belki de artık bu kural değişmiştir."

Kaşlarımı çattım ama yorum yapmadım.

Böylece sohbet ede ede ahırlara ulaştık.

Can siyah iri atını yelelerini okşayarak sakinleştirip bölmesine girmeye ikna etti. Karamel renkli, beyaz renkli, benekli atların yanından geçtik. Hangisinin bana daha yakın olacağını ilk bakışta anlayacağımı söylemişti Can ama şu an kafamı oraya veremeyecek kadar dalgındım.

"Bu hatun tam benlik." dedim bal rengi rastgele bir atın önünde durarak. Dediği gibi gözleri sıcaklık falan yaymıyordu, sırf seçtim demek için seçmiştim. "Sarıya sarı gider."

Güldü. "Esmer de gider bence." Bu sırada eline gübre karmak için kullanılan süpürgelerden birini almış, bölmeler arasındaki boşlukta atların dışarı taşırdığı pislikleri temizlemeye başlamıştı. "Sevgilin var mı?"

"Yok, kullanmıyorum." dedim atımın burnunu çekinerek okşarken. "Senin? Valla bu at numarasıyla on kız götürürsün. Gel sana binicilik öğreteyim falan, günün sonunda kim kime biniyor muamma ama."

"Öyle biri değilim ben." Havalanması için yanından geçtiği bölmelerin kapaklarını açtı, atlar neşeyle başlarını pencerelerinden dışarı çıkardılar. "Cinsel yönelimim farklı."

Tam sırf elim değsin diye ben de tuvalet pompasına benzeyen sopalardan birini alıp ona yardıma gidecektim ki aniden kalakaldım. "Lan sen de mi eşcinselsin?"

"Biseksüel." diye düzeltti.

"Ha..." Bu sırada gözlerime inanamayarak işleri nasıl bir hızla halletiğine bakıyordum. Pislikten gözükmeyen ahırın saman zemini, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. "Nasıl bir şey?" diye sordum. "Yani nasıl anladın?"

"Seni gördüğümde." dedi.

"Hı?" O verdiğim bu kaba tepkiye gülerken, benimse aniden korkularım gün yüzüne çıkmıştı. "Ben de mi biseksüel gibi gözüktüm gözüne?"

"Hayır, biseksüel olduğumu seni görünce anladım."

"Tamam, ben de diyorum ki benzer enerjiler mi aldın-"

Ofladı. "Daha zeki biriyle yer değiştirir misin?"

Neyden bahsettiğini anlamamıştım o yüzden çareyi boş yapmakta buldum. "Kanka kusura bakma, beynimin içine tezek kaçtı sanırım..."

"Kanka?"

Birden aydınlandım. "Tabii, aşinası değilsin sen onun. Kanka, biz teenager'larda karşılıklı samimiyet bildiren genel bir hitap şeklidir. Ama nerden bilsin elin üniversitelisi."

"Ondan değil..." Tırmığı duvara dayayıp yere bakarken elini rahatsız bir şekilde ensesine götürdü. "Neyse Anıl, sonra görüşürüz o zaman." Nedense suratı düşmüştü.

Pırıl pırıl olmuş ahırda şaşkın bir şekilde yanına yürüdüm. "Ama at binecektik?"

"Sonra. Sonra bineriz. Olur mu?"

Aniden kararının neden değiştiğini sormak istiyordum ama başımı sallamakla yetindim. Özel bir durum olabilirdi.

Çıkışa ilerledi.

Arkasından seslendim. "Çok sağ ol bu arada. Bana hiçbir iş bırakmadın neredeyse. Bütün gün pestilimi çıkarırdı dedem."

"Rica ederim." Gülümsedi. "Benim için zevkti."

( ͡° ͜ʖ ͡°)( ͡° ͜ʖ ͡°)( ͡° ͜ʖ ͡°)

Hikayede texting namına bişey kalmadı yazar hanım neler yapıyorsunuz

繼續閱讀

You'll Also Like

2.4K 312 9
"Gitmeme izin ver Baekhyun, lütfen." . . "Söz ver Chanyeol, yine geleceksin." (TAMAMLANDI) #1Hayaliarkadaş 04.05.2020
23.9K 2.8K 48
"Ne zaman darağacı dansı yapacağımı bilmiyorum Dylan Ama umarım bunu görmek zorunda kalmazsın..." ×bilimkurgu
7K 726 19
Psychic Dark "MELANKOLİ" hikayesinin devamıdır. Hikayeyi anlamak için önce yukarıda adını yazmış olduğum hikayeyi ve ondan öncesi olan Psycho Dark "Y...
646 78 9
*Tamamlandı *Çeviridir *** Kendini Grinch olarak ilan eden Merlin, Morgana'nın kitapçısındaki kahve dükkanında çalışıyordu. Noel arifesinden önceki...