destiny ಇ taekook ✔️

بواسطة sdafighting

53.1K 5.7K 5.8K

|TAMAMLANDI| Orta çağ Avrupasında yaşayan bir falcının oğlu, kırmızı ginseng ticareti yapan ama uzun süredir... المزيد

Minik bir rica
⍣1⍣
⍣2⍣
⍣3⍣
⍣4⍣
⍣5⍣
⍣6⍣
⍣7⍣
⍣8⍣
⍣9⍣
⍣10⍣
⍣11⍣
⍣12⍣
⍣13⍣
⍣14⍣
⍣15⍣
⍣16⍣
⍣18⍣
⍣19⍣
⍣20⍣
⍣21⍣
⍣22⍣
⍣23⍣
⍣24⍣
⍣25⍣
⍣26⍣
⍣27⍣
⍣28⍣
⍣29⍣
⍣30⍣
FİNAL

⍣17⍣

1.3K 177 274
بواسطة sdafighting

YN:Telefonuma bulaşan nalet virüs sonucu kaybettiğim 1200 parçalık şarkı koleksiyonumun 400 parçası için bir dakikalık saygı duruşu lütfen 😢

Taehyung

"Jungkook!Dur!Nereye gidiyorsun?!?" durmamış ormanın içine dalmıştı. Peşinden gitmek için hamle yapmıştım ki

"Taehyung-shi!"

Bana doğru koşarak gelen Hai-yun'u gördüm.

"Neler oluyor, iyi misiniz? Canınız yanmış olmalı,üzgünüm ama arkadaşınız biraz kaba" dedi nefes nefese.

"Bir dakika müsaade edin lütfen" dedim gittiği yere doğru koşarken, etrafa bakındım ama çoktan gözden kaybolmuştu. Yerdeki taşa tekme atarken sinirle bağırdım

"Aish, Jeon Jungkook! Hangi cehenneme gittin?"

Çok moralim bozulmuştu. İçimde bir anda büyüyen öfke ateşinden geriye sadece pişmanlığım kaldı. Ne olursa olsun Jungkook'u çok seviyorum ve onu asla kaybetmek istemem, o benim için çok değerli. Gözlerindeki nefret dolu bakışı unutamıyorum. Neden bana öyle baktın Kookie? Neden bana öyle baktın...

Sağ elimi en yakındaki ağaca dayamış başımı yere eğmiş kendime gelmeye çalışıyorum ama kalbim kırık, kafam karışık...

"Kookie..." dedim fısıltıyla. Bir yandan da sol elimle yüzümü sıvazlıyordum. Yanıma gelen Hai-yun'la kafamı yerden kaldırdım.

"Onunla konuşmalıyım" dedim titreyen sesimle. "Çok boşladım onu bugün, kırılmış gözüküyordu"

"Gitmiş mi?" dedi, ormanın içinde gözlerini gezdirirken.

"Gitmiş..."

"Endişelenme,akşama gelecektir. Akşam konuşursunuz" dedi koluma girip stresten titreyen bedenime destek olduktan sonra

"Şimdi gidip çardağa oturalım, biraz soluklan. Çok kötü gözüküyorsun" onun yönlendirmesiyle yürüyordum. Jungkook'un nemli nemli parlayan gözleri aklımdan çıkmıyordu.

"O da kötü gözüküyordu" dedim fısıltıyla. "Umarım akşam olmadan gelir. Aksi halde kaybolabilir ya da böcek korkusu depreşebilir..."

"Annesi misin sen onun?" dedi hafifçe kıkırdarken. "Koskoca adam başının çaresine bakar, endişelenme bu kadar. Hem akşama mutlaka gelecektir, dediğin gibi ufacık böceklerden korkan biriyse ne yapacak ormanın ortasında"

Çardağa ulaştığımızda yavaşça oturdum. Çok boş hissediyorum. Ellerim ayaklarım tutmuyor sanki. İlk defa birbirimize böyle ses yükselttik. İlk defa bana nefretle baktı. Sesi kulaklarımda yankılanıyor

"Neden bana böyle yapıyorsun?"

Ne yapıyorum sana dağ tavşanım? Çok mu kırdım istemeden kalbini? Gözlerindeki yıldızlar benim yüzümden sönmez değil mi, Kookie? Korkuyorum...

Uzun süre sessizce oturduk. Sessizliğime dayanamamış olacak ki bir süre sonra Hai-yun konuştu

"Bir şeyler mi içsek? Hem sen de biraz kendine gelirsin. Ne bu böyle kocasıyla ilk defa kavga etmiş yeni evli kızlar gibi" dedi alayla gülerken.

Evet, evet kendime gelmeliyim. Akşam onunla konuşurum ve aramızı düzeltirim. O kadar da kötü bir kavga değildi. Hoseokie hyungumla bir kere saç baş girişmiştik ama yine de barışmıştık. Tavşanımın gönlünü almayı bilirim ben.

Hai-yun'un isteğiyle onun babasının hizmetçileri ikimize de içecek getirdi. Kristal bardağı elime aldım ve pembe sıvıya gözlerimi diktim.

"Gül şerbeti! Jungkook çok sever" dedim heyecanla. Gül şerbetini görünce Jungkook'u görmüş kadar olmuştum.

"Yaa, öyle mi?" dedi ilgisizce.

"Evet, evet!" dedim gülümseyerek."Pembe rengi de çok sever. Bir de obur ki inanamazsın hele hamur işine bayılır."

"Ne kadar da iyi tanıyorsun, öyle" dedi şaşkınlıkla.

"Tabi ki tanıyorum" dedim kendimle gurur duyarak. "Mesela bahar alerjisi var. Burnu tıkanıyor, sesi çok komik çıkıyor" kıkırdadım. "Alerji yüzünden burnu ve gözleri de kızarınca o kadar sevimli oluyor ki yanaklarını sıkmadan duramıyorum" ben anlatırken yavaşça kafasını sallıyor, gül şerbetinden yudumluyordu.

"Tabi yanaklarından sıkmama çok kızıyor ama olsun" dedim omuz silkerken.

"Ah, anlıyorum. Biraz kendinizden bahsetsenize" dedi iğneleyici ses tonuyla "Dağ tavşanınız gelip bozmasaydı neredeyse öpüşüyorduk ama hala birbirimizi tanıdığımız söylenemez"

"Öhö,öhö!" aniden rahatça söylediği sözle şerbetin genzime kaçmasını engelleyememiştim. Hey, eğer olsaydı o benim ilk öpücüğüm olacaktı! Nasıl bu kadar rahat konuşabiliyor bu kız?

"Ah, evet... Ben..." dedim yerimde rahatsızca kıpırdanırken.

"Bahsetmiştim, bu kervanda mahut olarak çalışıyorum. Yani Arundati ile ilgileniyorum"

"Filden mi bahsediyorsun?" dedi bacak bacak üstüne atarken

"Ah, evet... Fil..." "Adı Arundati"

"Peki yapmayı sevdiğin şeyler?" dedi tek kaşını kaldırdıktan sonra

"Kılıç eğitimi aldım, yakın dövüşü seviyorum. Onun dışında bitkilerden de anlarım. Jack hyungum öğretmişti"

"Jack mi? O da kim?"

"Doğru...Tanımıyorsun. Kusura bakma, tanıyormuşsun gibi konuştum. Sürekli Jungkook ile sohbet ettiğim için alışmışım" dedim ellerimle oynarken

"Jack, Hoseok hyungumun arkadaşı. Bana bildiğim bir çok şeyi o öğretti. Ben de yeri ayrıdır" Jack hyungumun gülümseyen suratı gözümün önüne gelmiş, gülümsememe neden olmuştu.

"Hoseok hyung?" "Ah neyse boş ver, zamanla öğrenirim." dedi sıkkın sıkkın. "Nasıl bitkilerle ilgileniyorsun? Çiçeklere bakmıştık. Sadece çiçekler mi?" hızla konuyu değiştirmişti.

"Hayır, şifalı otları da biliyorum" dedim zoraki gülümseyerek. "Ah bak aklıma ne geldi?" aklıma gelen komik anıyla kıkırdadım

"Jungkook'a bir gün ısırgan otuyla şaka yaptım. Biraz eşek şakası oldu ama bence komikti" kahkaha attım

"O olaydan sonra ne zaman tenine dokunsam irkildi"

"Bu yüzden irkildiğine emin misin?" dedi imalı imalı.

"Başka ne yüzünden olacak?"

"Her neyse, her neyse..."dedi beni geçiştirirken." Bana handaki odanı göstermeye ne dersin? "

"Tabi" dedim sessizce. Az önce dediği lafa takılmıştım. Bu şekilde geçiştirilmekten gerçekten hoşlanmıyorum. Ne demek istiyorsanız deyin işte.

Odama doğru yürürken Ji-mong'u gördüm. Yüzünde zoraki olduğu çok belli olan iğreti bir gülümseme vardı. Hızla yanımızdan geçti. Odamın önüne geldiğimizde yavaşça kapıyı araladım önce ben ardımdan Hai-yun geçti içeriye.

Eşyalarımı incelemeye başladı. Hoseok hyungumun evinden ayrılmadan önce bana verdiği kılıç çok hoşuna gitti. Gözlerini ve parmak uçlarını ilgiyle işlemelerde gezdirdi

"B-bu cidden çok güzel" dedi hayranlıkla. Sonra notlarımı aldığım, şifalı otların resimlerini çizdiğim defterimi incelemeye başladı. Hava kararana kadar uzun uzun sohbet ettik. Havanın kararmasıyla Hai-yun'un yanından kalktım ve odamdaki mumları yaktım. Tekrar yanına döndüğümde rulo şeklindeki kağıdı eline almış gülümseyerek bana bakmıştı

"Bu nedir? Bakabilir miyim?"

"Ah, elbette" dedim kıkırdayarak. Ruloyu yavaşça açtı

Yüz ifadesi bir anda değişti. "Bu da ne böyle?!?"

"Jungkook'un becerebildiği nadir şeylerden" kıkırdadım. "Çok güzel resim çiziyor. En son konakladığımız yerde bir sürü boya aldı çadırının önüne uşağı Minhyuk'u dikti kimse girmesin diye. Uzun süre çıkmadı, çok meraklanmıştım ki elinde bununla döndü." gülümsedim

"Seni bir şeyden koruyor gibi gözüküyor" yüzünü buruşturdu

"Aslına bakarsan normalde ben onu bir şeylerden korurum ama hevesini kırmak istemedim böyle hayal etmek istiyorsa etsin. Bir de hikayesi var resmin" dedim boğazımı temizlerken

"Anlat lütfen" tüm dikkatini bana vermişti

"Anlattığına göre en büyük hobisi insanları evlendirmek olan bir annesi varmış." kahkaha attım "Ama bulduğu eş adayları korkunçmuş. Joseon'a gittiğimizde sıradaki hedef sen olacaksın dedi Jungkook bana. O da resimdeki gibi beni koruyacak"

"Resimde iki arkadaş gibi gözükmüyorsunuz" gözlerini gözlerime dikmişti.

"Ne demek istiyorsun?" dedim anlamayarak.

"Dünyada sapkın erkekler var Taehyung-shi. Siz biraz iyi niyetlisiniz, göremiyorsunuz ama bir çocuk bile anlar o herifin size duyduğu sevginin arkadaşlıktan kaynaklanmadığını"

"Ne?!?"

"Şahsen ben görüştüğüm erkeğin değil böyle bir sapıkla arkadaş olmasını selamlaşmasını bile istemem. Gerçekten iğrenç" dedi yüzünü buruştururken. Sinirle kalktım yerimden

"Çıkın odamdan!"

"Beni kovuyor musun?" alayla güldü "Peki ama neden?"

"Onunla ilgili böyle atıp tutamazsın! Ona sapık demeye nasıl cüret edebilirsin, onu tanımıyorsun bile! Eğer dediğin gibiyse de bu benim meselem senin değil! Şimdi çıkın odamdan!" sesimi yükseltmemle yerinden bir hışım kalktı

"Pisliğinizde boğulun!" açtığı kapıyı çarparak örtmek üzereydi ki bir el kapıyı tuttu ve hızla içeri girdi

"Efendi Ji-mong sizi çağırıyor" dedi Minhyuk telaşlı sesiyle. Ellerimin titremesine engel olmaya çalıştım. Biraz sakinleşmem gerektiğine karar verip odamın köşesindeki testiden su doldurdum. Birazını içip birazını yüzüme çarptıktan sonra

"Gidelim" dedim beti benzi atmış Minhyuk'a. Hızla Ji-mong'un odasına doğru yürümeye başladım. Açık olan kapıdan içeri girdim ve odanın bir ucundan diğer ucuna hızlı hızlı gidip gelen Ji-mong ile göz göze geldim

"Jungkook nerede biliyor musun?"

"Daha gelmedi mi? Hava çoktan karardı" dedim panikle.

"Gelmedi... Bilmiyor musun nerede olduğunu?"

"B-biz biraz tartıştık ve o ormana doğru gitti. Peşinden gittim ama gözden kaybolmuştu. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşündüm. A-akşama geleceğinden emindim" dedim titreyen sesimle.

"Başına bir şey gelmiş olabilir! Minhyuk kafiledeki adamları topla, meşaleleri hazırlayın, onu bulmamız lazım!" Minhyuk verilen emirleri yerine getirmek için hızla odadan çıkarken, Ji-mong ayakta zor duran bana baktı

"Onu bulacağız" dedi elini omzuma koyduktan sonra "Onu babası bana emanet etti, bulmak zorundayız" hafifçe sıktı omzumu ve o da odadan çıktı. Ben de peşine takıldım. Kalbim deli gibi atıyor, korkudan beynim uyuşuyordu. Bahçede hazırlanmış meşalelere ve toplanmış adamlara baktım. Hızla bir meşale kaptım ve en önden ormanın içine daldım. Bağırışım yankıya neden oldu

"JUNGKOOK!!!"

꧁꧂

Neden böyle yerlerde kestiğimi hiç bilmiyorum jfşbslfja valla özür dilerim, ben olsam çok gıcık olurdum 😂

Bir dahaki bölümde Jungkook'un ormanda neler yaşadığını öğreneceğiz. Off çok heyecanlı 😱

(Bunu geçen bölüme koymalıymışım ama yeni buldum. Şu JK'in Tae'yi ağaca yasladığı sahneyi hatırlattı bana)

(Buna çok fena düştüm...)

(Acı çeken JK pt.2 Geçen bölümdeki acı çeken JK'imi acılı çiğ köfte sonrası tuvalette acı çeken JK'e benzeten Nesiiss e sevgiler jdşsniancia)

Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın, sizi seviyorum 💕 böyle yazınca ne kadar samimi geliyor bilmiyorum ama valla bak mdjspa

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
313K 32.3K 51
Görme engelli Taehyung'un karşısına bir mucize çıkmıştı. Bir anda hayatına Jungkook çıkagelmişti. Jungkook, Taehyung'un hayatını değiştirecekti.
95.4K 7.8K 30
thv: teşekkür namına şu papatyaları kabul et de kendimi sana borçlu hissetmeyeyim - Jeon Jeongguk, kelebek sistemli sınavda kopya verdiği çocuğu, dis...
2.6K 529 19
I see you when you cry, when you're shy When you want to die I see you when you smile, it takes a while At least you're here 'bana hala özür olabilec...