destiny ಇ taekook ✔️

By sdafighting

53.2K 5.7K 5.8K

|TAMAMLANDI| Orta çağ Avrupasında yaşayan bir falcının oğlu, kırmızı ginseng ticareti yapan ama uzun süredir... More

Minik bir rica
⍣1⍣
⍣2⍣
⍣3⍣
⍣4⍣
⍣5⍣
⍣6⍣
⍣7⍣
⍣8⍣
⍣9⍣
⍣10⍣
⍣11⍣
⍣12⍣
⍣13⍣
⍣14⍣
⍣15⍣
⍣17⍣
⍣18⍣
⍣19⍣
⍣20⍣
⍣21⍣
⍣22⍣
⍣23⍣
⍣24⍣
⍣25⍣
⍣26⍣
⍣27⍣
⍣28⍣
⍣29⍣
⍣30⍣
FİNAL

⍣16⍣

1.2K 172 263
By sdafighting

"Jungkook!!!Jungkook!!! Onu buldum! Kaderimi buldum!Gelip görmen lazım!"Şaşkınlıkla heyecanlı yüzüne bakarken ellerimin arasından kayıp giden tacı fark etmedim bile

"Öyle mi?"...

꧁꧂

Jungkook

"Şimdi gidip onunla tanışacağım bana şans dile" dedi heyecanlı sesiyle. Bir çalının arkasına saklanmış Arundati'nin kafasını okşayan kızı izliyoruz. Ben hala şoktan çıkamadım.

"Şans öpücüğü" dedi yanağını bana doğru döndürüp parmağıyla işaret ederken. Bilinçsizce dudaklarımı tenine değdirdim. Öpücüğümden sonra hızla uzaklaştı benden, kızın yanına doğru giderken telaşla saçlarını düzeltiyor genişçe gülümsüyordu.

Arkasında kalbi ağrıyan, ellerini saçlarına dolayıp yere çökmüş beni bıraktı ama bir kere dönüp bakmadı. Bakmaması daha iyi belki de dedim. Bu halimi görmesin.

O konuşmaya başladığı kıza odaklanmış hararetli hararetli bir şeyler anlatırken orada durmanın mantıksız olduğuna kanaat getirdim. Ayaklarım beni Ji-mong'un odasına götürdü. Kapıyı çaldım, Ji-mong "Girebilirsiniz" diyene kadar başımı kapıya öylece yasladım. Vücudumun titremesini engelliyemiyorum. Başımın dönmesini, boğazımın kurumasını, gözlerimin yaşla dolmasını engelliyemiyorum.

"Girebilirsiniz" dedi Ji-mong tok sesiyle. Yavaşça içeri süzüldüm. Başımı yerden kaldırmıyor, öylece ayaklarıma bakıyordum. Ayaklarım bile çok güzel be, söylesene Tae sen niye bele yaptın!

"Neyin var bıldırcın yumurtası, yine ne haltlar yedin de başını yerden kaldıramıyorsun" dedi Ji-mong bıyık altından gülerken. Kafamı kaldırdım, yaşlarla parlayan gözlerimi gözlerine diktim. Alayla karışık yan bir gülümseme sundum beni dikkatle izleyen gözlerine

"Tae kaderini bulmuş" dedim kahkaha atarken "Hani anlatıp duruyordu ya işte onu bulmuş" Yüz ifadesi bir anda değişti. Onu ilk defa bu kadar ciddi görüyorum. Ben deli gibi gülerken o  korkuyla beni izliyordu. Gülmekten karnım ağrımaya başlamıştı ki

"Jungkook... Gel buraya" dedi oturduğu minderin yanını pat patlarken. Gidip oturdum yanına, kahkahalarım kısık sesli kıkırtılara dönüşmüştü. Ji-mong'un kafamı hızla göğsüne yaslamasıyla hıçkırıklara dönüştü. İç çeke çeke ağlarken kıyafetini avuçlarım arasında sıkıyor yüzümü göğsüne bastırıyordum. O da hafifçe sırtımı ovalıyordu.

"Kimmiş kaderi?" dedi sakince.

"Ne bileyim kızın biri işte. Bembeyaz bir suratı var bir sürü bir şey sürmüş, sanki anlamayacağız. Normalde Tae'den bile karadır o ama bu aptal Tae ne anlayacak salağın teki" dedim hıçkırıklarımın arasından.

"Bence de salağın teki" dedi fısıltıyla. Ağlamam bir anda kesildi. Burnumu yüksek sesle çektikten sonra yüzüne doğru kaldırdım kafamı

"Az önce sen bana katıldın mı?!?" dedim şaşkınlıkla.

"Nadiren, çok nadiren, çok çok nadiren doğru şeyler söylediğin oluyor" dedi omuz silkerken. Sonrada ilgiyle bir soru yöneltti bana

"Peki nerden biliyormuş o kızın kaderi olduğunu"

"Bilmiyorum ki. Kaderimi buldum dedi sonra da koştu gitti kızın yanına. Hem o kız kim ki, nerden çıktı bir anda aşüfte?!?" dedim hırsla.

"Çinden bir kafile geldi dün gece, kafilenin başıyla sohbet ettim biraz. Erkek gibi bir kızım var demişti gururla. O kızdır diye tahmin ediyorum"dedi düşünceli düşünceli.

"Hem sen niye geldin?" dedi kafama bir tane yapıştırdıktan sonra. "Hep demez misin kurtlarla kuzular baş başa bırakılmaz diye, git göz kulak ol kuzumuza" dedi sırtımdan iterken. Beni hızla kapı dışarı etti ve kapıyı yüzüme kapatmadan önce sağ yumruğunu havaya kaldırıp

"Kahrolsun peynir suratlı aşüfteler yaşasın bıldırcın yumurtaları" diye bağırdı. Atlatamadığım şaşkınlıkla kapının önünde dikildim bir kaç saniye. Sonra koşarak hanın bahçesine çıktım.

Arundati'nin yanına ulaştığımda soluk soluğaydım. Orada yoktular.

"Seni hain koca popolu, daha kaç kere sırtımdan bıçaklıyacaksın" diye bağırdım Arundati'ye, işaret parmağımı alnına doğrultmuştum. Kafasını kaldırıp şöyle bir baktı ve yemeğine devam etti.

"Nefret ediyorum hepinizden!" diye bir çığlık attım ve oyalanmamak adına hızla oradan ayrıldım.

Hanın arka bahçesinde buldum onları. Tae, peynir surata ektiği çiçekleri ve diktiğimiz gül fidelerini gösterirken peynir surat kucağındaki Mongsuk'un tüylerini okşuyordu

"Ama biz onları beraber dikmiştik" dedim fısıltıyla. Canımın bu kadar yanması normal mi?

Gözlerimden süzülmek için bekleyen göz yaşlarımı geri yolladım ve yanlarına doğru yürümeye başladım. Beni gören Mongsuk'un havlamasıyla ikisinin de başı bana dönmüştü.

"Hey, Kookie! Gel ve Yang Hai-yun ile tanış" dedi Tae bana el sallarken. Hırsla yanlarına gittim ve Mongsuk'u kızın kucağından çektim. Tae şaşkın şaşkın bana bakarken, genişçe gülümsedim

"Özlemişim Mongsukumuz'u" sahibi gibi aptal olan köpeğe istemeden sarıldım ve kulağını öper gibi yaparken dişlerimin arasından fısıldadım

"Sen de mi Brütüs? İkinizin de kulaklarını keseceğim. O Arundati de sen de nankör ve hainsiniz" huzursuzca kıpırdandı ve kucağımdan atladı.

Tae, kolumdan tutup beni yanına çekerken konuşmaya başladı

"Bu arkadaşım Jeon Jungkook, hizmet ettiğim kafilenin sahibinin oğlu"

"Arkadaş?" dedim ağzım açık bakarken.

"Ahh, Kookie alındın mı?" dedi kıkırdarken. "Dağ tavşanım mı demeliyim?" Kız alayla kahkaha attı

"Kocaman adama dağ tavşanım mı diyorsunuz Taehyung-shi?" Tae huzursuzca kıpırdandı ve önden ilerlemeye başlayan kızın peşine takıldı. Ben de Tae'nin yanında yürümeye başladım

"Bence çirkin" dedim yüzümü buruştururken "Beğendin mi cidden? Ben de seni zevkli sanırdım"

"Neyi var kızın?" dedi tek kaşını kaldırıp kollarını birbirine bağladıktan sonra. Keyfi kaçmış gözüküyordu hesap soran bakışlarını yüzüme dikti

"Büyük gözleri, ince dudakları var. Burnu da güzel. Hem dış görünüş o kadar da önemli değil. O da savaş sanatları ile ilgileniyormuş. Kılıç müsabakası yapacağız. Yani tam bana göre" dedi sinir olmuş şekilde.

"Hyung-nim...Dikkatini çekti mi bilmem ama... benim de büyük gözlerim ve ince dudaklarım var. Burnum da gayet muntazam..." dedim fısıltıyla.

"Yani?" dedi öfkeyle. "Jungkook izin verirsen Hai-yun ile samimiyet kurmaya çalışıyorum. Hadi git Mongsukla filan kavga et" dedi eliyle uzakta bir yeri işaret ederken. Sonra da arayı baya açıp bizden uzaklaşmış olan kızın yanına koştu. Kırılmıştım ama hırslanmıştım da

"Ben de Jeon Jungkook isem, böyle kolay pes etmeyeceğim" dedim peşlerinden gizlice giderken. Geçen hafta yaktığımız ateşten kalan külleri gördüm bir ağacın altında. Yaklaşıp iki elimin de işaret ve orta parmaklarını küle batırdım ve yüzüme çizgiler çizdim.

Uzun bir yürüyüşün ardından bir ağacın altına oturdular. Kız Tae'me iyice sokulmuştu. Tae biraz daha çekingen duruyordu. Sohbet ve gülüşmelerin ardından ortam bir anda ciddileşti, anlamlandıramadığım şeyler olmaya başladı.

Peynir surat önce sol elini Tae'nin dizine koydu ve hafifçe okşadı. Tae kendini biraz geriye çekti ama kız yeniden yaklaştı. Sağ elini de o dokunmaya kıyamadığım yanağına yerleştirdikten sonra yüzünü Tae'ye yaklaştırmaya başladı. Kulaklarım uğulduyor, göğsüm daralıyordu.

Koşarak yanlarına gittim ve kızın sağ elini Tae'nin yanağından sertçe ittirdim. Tae'yi bileğinden yakaladım ve sürüklemeye başladım.

"Ne yapıyorsun Jungkook?" dedi şaşkınlıkla.

"Konuşalım" dedim sadece. Biraz uzaklaştıktan sonra onu bir ağaca ittirdim. Ellerimi kafasının iki yanına koyduktan sonra başımı göğsüne yasladım ve hızlı hızlı soluklanmaya başladım.

"Ne yapıyordunuz?!?" dedim sertçe.

"B-bilmiyorum, her şey bir anda gelişti" dedi. Utanmış ve telaşlanmıştı.

"Neden bana böyle yapıyorsun?" dedim bir kaç damla gözyaşımın gömleğine düşmesine izin verirken. Ses çıkarmadan dinliyordu

"Söylesene nerden anladın o kızın kaderin olduğunu?"

"Gördüğümde Arundati'yi seviyordu" dedi sessizce.

"Bu mu yani?" dedim sinirle gülerken. Minhyuk da seviyor Arundati'yi, ben de seviyorum. Hatta Ji-mong bile seviyor. Git bir öp bakalım Ji-mong'u belki odur senin kaderin "dedim kafamı göğsünden kaldırıp ateş saçan gözlerimi gözlerine dikerken.

"Sen beğenmişsin o hatunu, bahanen de Arundati!" dedim bana yaklaşmaya çalışan bedenini yeniden ağaca iterken.

"Jungkook sakin olur musun? SAÇMALIYORSUN" diye bağırdı öfkeyle.

"Hem ben sana hesap vermek zorunda değilim. Sınırlarını aşma, haddini bil"

"Peki..." dedim arkamı dönerken."Ben hep saçmalarım zaten, affedersin" Sonra da hızla ormana doğru yürümeye başladım...

꧁꧂

Yazar notu yazmaya bayılıyordum önceden jclshal ne olduysa yazamıyorum artık.

(Bu hatun nam-ı diğer peynir surat, sövebilirsiniz 😂)

(Acı çeken JK...)

(Bu da teselli momentı 🤗)

Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın, sevgiler 💕

Continue Reading

You'll Also Like

394K 36.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
115K 8.6K 20
taehyung'un umursamayıp, dikkate almadığı sevgilisi, yıllar sonra herkesin dikkatini çeken bir adam olmuştur.
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
3K 329 5
çocuk gibi inanıyorum kendi yalanlarıma. morgtaki'nin dönmeyeceğini bile bile bekliyorum... - 21.12.19 - 10.06.20 / 04:34