Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
5. Bölüm: Tanışma
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
9. Bölüm: Su
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
14. Bölüm: Hayat ağacı
15. Bölüm: Enerji
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
38. Bölüm: Heykel
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
58. Bölüm: Denizin sesi
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

66. Bölüm: İhanet

2.7K 266 34
By yazarsnm


    "Kralım, buzul krallıktan size haber var!"

Yemek masasında verilecek kadar önemli bir haber olmalıydı bu. Karşımda oturan Alper'le bakışıp kristal masanın başında oturan babamıza döndük. Kaşlarını çatmış ve ciddileşmiş bir yüzle haberciye bakıyordu. Haberciden sızan endişe duygusunu sezebiliyordum.

"Bu kadar önemli olan haber neymiş? Söyle bakalım."

Haberci yutkundu ve Alper ile bana kaçamak bir bakış gönderdi. Devlet sırrı mı, yoksa güvensizlik mi? Belki ikisi de. Babam ikimize gurur dolu bir yüzle bakıp haberciye hitaben konuştu.

"Her ne söyleyeceksen onlar da öğrenecek."

İçimin ve yanaklarımın ısındığını fark ederken gülümsedim. Ne yazık ki iştahım kaçmıştı, tamam yemeklerin hepsi enfesti ve hayatımda tatmadığım bu şeyleri silip süpürmüştüm ama daha tatlımızı yememiştik. Bu birlikte ilk aile yemeğimizdi ve şimdi bölünüyordu. Oysa az önce ilk defa aile sohbetinin ne demek olduğunu anlamış, yıllarca kandırılanın bir tek ben olmadığını fark etmiştim. Zavallı kardeşlerim Nur ve Can da kandırılmıştı bir aile olduğumuza dair. 

"Kralım..."

Beyazlar içindeki genç siyahi adamın alnında biriken boncuk boncuk ter damlalarını görebiliyordum. O söylemeden zihnine girmek istemiyordum. Bu kendi kalkanımı indirmek demekti ve bu kalabalık sarayda benim için tam bir işkenceydi. Yine de önemli habercilerin doğruyu tamamıyla söyleyip söylemeyeceği benim kontrolüm altındaydı. Bu işi seve seve üstlenmiştim. Diğerlerini başka zihin oyuncuları kontrol ediyordu ama o zihin oyuncular da benim kontrolüm altındaydı. Beni sadece saf bir prenses sanan koruyucular denetlendiklerinin farkına bile varmıyordu. 

Ne ara bu kadar gelişmiştim ben?

Daha iki gün önce giymiştim başıma değerli mücevherlerle kaplı o güzel, zarif tacı; o günün akşamı kendi kendime sıkı bir kalkan da yapmıştım üstelik. Kafatasımın çevresini saran bir düşünce kalkanıydı bu. İstediğim an bir boşluk yaratıp insanların beynine sızmaya çalışmıştım. O insanlar kapımdaki zihin koruma eğitimli muhafızlar oluyordu.

Sonuç olarak o iki muhafız hakkında her şeyi öğrenmiştim.

"Kralım, prens ve prensese saygım, güvenim sonsuz ancak bu birinci seviyeden gizli bir haber."

Babam kıyafetlerini kırıştıracak hızla ayağa dikilirken ortamdaki soğukluk, dokunsam buz olup kırılacakmış gibi artmıştı. Neler oluyordu burada? 

"Benimle gelin!"

Babam hızla arkasını dönüp yemek odasının bilmediğim bir yönüne giderken narçiçeği rengi ipek elbisemi düzelterek ayağa kalktım. Bu elbiseler fazla süslüydü ama yapacak bir şey yoktu, zihin ustası kimliğimi gizlerdi en azından. zihin ustalarının sadeliği sevdikleri bilinen bir gerçekti. 

Sanırım siz dediğinden kastı hepimizdik ki kalkan Alper'in ardına takılıp kısa topuklu ayakkabılarımla yürümeye başladım. Ah, tam bir işkence. Ne vardı mis gibi spor ayakkabı geçirsem ayağıma. 

"Hoje, Prens Çağan'ı bir numaralı odaya çağır!"

Hoje kimdi bilmiyordum ama hızla koşuşturan ayak seslerine bakılırsa çoktandır etrafımızdaydı. Aklıma bin türlü ihtimal üşüşürken Alper'in koluna girip babamın peşi sıra hızımı arttırdım, yemek salonundaki tavana uzanan güneş sisteminin yağlı boya resmine doğru ilerliyordu.

-O nereye gidiyor?

Kafamı ağır ağır iki yana salladım. Başımdaki taç kayar gibi olduğunda refleks olarak hızlı bir hareketle yerine oturttum. Buna alışmam zaman alacaktı.

Babam elini duvardaki desenlerde gezdirmeye başladığında kaşlarımı çattım. Sanırım anlıyordum. Parmağını bulduğu bir çıkıntıya kuvvetle bastırırken geri çekilmekten kendimi alamadım. Tablo beklediğimin aksine hiç ses çıkarmadan ortadan ikiye ayrılmış, ortaya büyük ahşap işlemeli bir kapı çıkmıştı.

-Bu da nesi! Gözlerim daha neler görecek

Alper'e hak vererek babamın ve siyahi adamın kapıyı kol gücüyle açışlarını izledim. Çift kanatlı kapının kulplarından tutup sıradan bir kapıyı açar gibi çekip açıvermişlerdi. Kolumu Alper'den çekip önüme gelen saçlarımı arkaya ittim.

"Düz ilerleyin ve durmayın." Neden durmayacaktık ki, yoksa bazı yaratıklar mı bekliyordu orada bizi?

Karanlık mekana adım atarken burnuma gelen rutubet kokusuyla yüzümü buruşturdum. Sarayda bu kokuyu duyabileceğimi bilmezdim.

"Kapıyı kapatın!"

Babamın kendinden emin sesiyle kapının birkaç adım gerimizde küçük bir çarpmayla kapanması bir olmuştu. İrkilerek Alper'e yapıştım. Burası zifiri karanlıktı. Koluna yapıştığım kişinin kardeşim olduğundan şüphe duyacaktım neredeyse. Hey, bu kollar fazla kaslıydı. 

-Abriana, nerdesin

Alper? Kollarımı hızla sarıldığım kişiden çekip kendime sardım. Yapma Abriana, yine saçmalamaya başladın. Ve durdun aptal, neden durdun? 

Alper?

-Ben neredesin bilmiyorum, ses çıkarmak da istemiyorum açıkçası.

Kesinlikle katılıyorum, burada neler dönüyor kahin olan sensin bilmelisin

-Diyene bak, sen zihin ustasısın girip bir baksana

Karanlıkta somurttum. Kalkanlarımı indirmek istemiyordum. Etraf hala ölümüne karanlıktı.

Hey, Alper, gözlerimin karanlığa alışması gerekmez miydi?

-Bunun normal olduğunu sanmıyorum. Neden kimse konuşmuyor?

"Düz ilerleyin çocuklar."

Babamın uzaktan yankılanan sesini duymamla içim rahatlasa da uzaktan olması bana pek hoş gelmemişti. İlerlediğini duymalıydık ama değil mi? Karanlıkta kaşlarımı çatıp endişeyle sanki bir şey görebilirmişim gibi etrafıma baktım. 

"Bu koridorda ses duyulmaz, size söylemeliydim." Ses hala uzaktı. Erkekler... ne zaman bir şeyi zamanında yaparlar ki?

"Peki karanlıkta döndüysem?"

Sesimin havada resmen boğulduğunu hissetmiştim. Ah, kapana kısıldım. Panik yapma, asla panik yapma.

Peki ya karanlıkta yanlış yöne döndüysem?

Başımın döndüğünü hissediyordum. Evet, dönmüştüm, birinin koluna sarıldığımda yapmıştım bunu. Sakin ol, seni bulurlar.

"Sakın kıpırdama bir tanem. Seni almaya geleceğiz." Bu koridorun her tarafı labirent gibi sokaklarla çevrili. Bekle, Çağan su izini görebilirse onu alıp gelebilir.

"Bekle, Abriana, yere otur ve bekle. Çağan seni alacak."

Pekala,

Çağan, nerdesin? Ben karanlıktayım.

-Bir numaralı odaya götürülüyorum, burası da karanlık

"Kızımı neden yalnız bıraktınız! Onunla yürümen gerekirdi Jem!"

"Efendim, o hemen yanımdaydı, koluma girdi sonra bir şeyden ürküp geri çekildi..."

"Ve sen de buraya mı geldin? Görevin onu korumaktı!"

Koluna girdiğim kişi Jem denen adamdı demek. Ah, bir işim de olaysız olsa şaşardım. Yine rezil olmuştum herkese. En basit şeyleri bile zorlaştırmak benim işimdi adeta...

"Baba, onu almaya gidebilirim."

"Hayır Alper, sen de kız kardeşini korumalıydın evet ama seni suçlamıyorum. Karanlıkta göremez ve kaybolursun."

Yere çöküp bacaklarıma sarıldım. En ufak bir ışık bile yoktu. En ufak bir ses yoktu. Ellerimi yere koydum. Yumuşacık, hatta fazla yumuşak bir halıydı. Yine ellerimi kör birinin yaptığı gibi etrafa uzattım. Duvar yoktu ya da herhangi bir şey...

"Çağan, onu alıp gelmelisin. Karanlıkta su izlerini görebilirsin değil mi?"

"Evet kralım ama neler oluyor anlamadım." 

Çağan, kalbimin sızıya benzer hisle atmaya başlamasına alışıyordum. Bu tatlı bir sızıydı, beynimi uyuşturacak tatlılıkta bir sızı. Burada bunu düşünmemeliydim değil mi, ama kendimi alamıyordum. 

Çağan, buradayım.

"Gidiyorum." Birkaç yankılı adım sesinin ardından hiçlik.

"Dümdüz ilerle Prens Çağan."

Karanlığın içinde büzüşmüşken içimden gelen gülme isteğiyle afalladım. Gülmek istiyordum, gülüyordum da. Gülücüklerim kahkahalara dönerken bunu sadece benim duyabildiğimi biliyordum ama komikti, en basit şeyde bile, sadece dümdüz yürümek, onda bile yine yapmıştım yapacağımı.

-Seni görebiliyorum,

Gülüşlerimi bastırmaya çalışarak ayağa kalktım. O habercinin söyleyeceğini merak ediyordum. Koluma bir el dokunduğunda irkildim ama bu Çağan olmalıydı.

-Tuttum seni

Rahat bir nefes alarak dönüp kollarımı Çağan'a doladım. Burnuma dolan tanıdık erkeksi okyanus kokusuyla gülümsedim. Bu kesinlikle oydu. İçime güven ve mutluluğun dolmasına izin verdim. Bu karanlık yerde bile bunları hissedebilmenin bir adı olmalıydı. 

Yine yaptım yapacağımı

Çağan'ın boğuk kahkahası yüreğimi ısıtırken onun yürüdüğü yönde ilerlemeye başladım. birkaç dakika sonra aydınlığa çıkmıştık. Aniden karanlığın bitip aydınlığın başlaması gözlerimi kamaştırmıştı. Ellerimi gözlerime siper ederek gözlerimi kırpıştırdım.

Burası bana fazlasıyla aydınlık gelen teknolojik, altıgen şeklinde bir odaydı. Her kenarında farklı alanların görüntülerini gösteren ekranlar, ekranların önünde bilgisayarlar yer alıyordu. Zemin deminki gibi yumuşak halı değil, sert beyaz granittendi. Odanı tam ortasındaki daire şeklindeki metal masaya ilerledim ve Alper'in yanındaki boş yere oturdum. Herkesin bana baktığını biliyordum.

"İyi misin kızım. Korkmadın değil mi?" yok biraz delirdim sadece.

"İyiyim baba." Koyu kahve gözlerindeki tatlı parlaklıkla gülümsedi, sarıya benzer açık kumral saçları ışığın altında daha da bir güzel görünüyordu. Her kızın ilk aşkı babası olurdu değil mi? Ben bir yıl önce buna hayır derdim ama şimdi hatırlıyordum daha doğduğum anda aşık olduğum babamı.

Masada bizden başka uzun boylu siyahi haberci, göğsü nişanlarla dolu petrol mavisi bir üniforma giymiş babama göre kısa boylu olan bir de muhafız vardı. Bu en kıdemli olanlarıydı herhalde. Bir de Jem olduğunu düşündüğüm uzun boylu ve aşırı kaslı muhafız vardı. Onun da nişanları vardı göğüsünde ama o kadar da çok değildi. Onun da bana baktığını görerek utanıp başka yöne baktım. 

"Haberci, başlayabilirsin. Bu haberin bu odadan dışarı asla çıkmayacağına emin ol." Masanın üstünde duran mücevher kakmalı hançeri elinde çeviriyordu. "Kimsenin ağzı yanlışlıkla açılmayacaktır."

Siyahi adam kara gözlerindeki kararlılıkla yerinde dikleşti. Tehdidi üstüne alınmayacak kadar odaklanmıştı.

"Haber Buzul Krallıktan efendim. Alaska adında bir yoldaş vermiş bilgileri. Kralın dediğine göre güvenilir biriymiş." Alaska, bizim güzel ejderhamız... diğer ejderhaların nerede olduğunu mu anlamıştı acaba?

Haberci yutkundu ve bir çare arar gibi etrafına bakınmaya başladı. Söyleyeceklerinin zor kısmı geliyordu anlaşılan.

"Çöl Krallığı efendim. Mahzeninde ejderhalar saklıyormuş." Kral elini havaya kaldırarak haberciyi susturdu. Demek o zavallı ejderhalar dip dibe çöl sıcağında kalıyormuş ha? Bunu nasıl yapabilir ki bir insan?

"Çölde birileri mi yoksa hanedan mı? Canlı kaçakçılığı yapan birkaç hain için buraya bu şekilde gelmezsin." Haberci alnında biriken terleri silip bakışlarını yere indirdi.

"İhanet, hanedandandır Kralım." Masaya vurulan güçlü el yerimde sinmeme neden oldu. Bunu yapan muhafızların başıydı.

"Ne diyorsun sen? Hanedanlar asla birbirinden habersiz bunu yapamaz. Dünyamızın barışının buna bağlı olduğunu bilirler! Soyu tükenmek üzere olan bir canlıdan ne isterler? Bunu diğer türler duyarsa işleri biter! İşimiz biter..."

Hırsla yerine oturan muhafızın kel kafasında ter damlaları birikmişti. Haberci anlatmaya devam etmeden önce titreyen elleriyle bir yudum su içti. Alper merakla öne eğilmiş dinlerken, kirli beyaz renkte, gümüş işlemeli prens kıyafetiyle Çağan geri yaslanmış olacakları biliyor gibi görünüyordu. Onun nesi vardı? 

"Konu sadece bu değil, ejderhalar bizzat sarayın altında tutuluyormuş, aralarında başka türden canlılar da olduğu söyleniyor. Cadı süvarileri..."

Odada buz gibi bir hava eserken korktuğumu hissettim, bu iyiye alamet değildi. Hiç değildi. Ellerimi önümde kavuşturup ovalamaya başladım, bunu uzun zamandır yapmıyordum. 

"Cadı suvarileri, ayakçılar, ve ne olduğunu anlamadığını söylediği birkaç çeşit cansız daha. Hepsinin arasında ise Kral Amir duruyormuş. Bu ihanettir kralım. Bu soyumuza, halkımıza bir ihanettir. Cadıyla iş birliği yapan bir hanedan istemeyiz biz kralım. Asıl veliaht çıkmalı tahta, her ne olursa olsun buna son verecek biri." 

Bedenini tamamen Çağan'a döndürdü. "Tahta çıkın efendim. Kralımız olun ve bu ihanete bir son verin. Taht sizin hakkınızdır. Ortaya çıkma zamanınız geldi."

Yanımda oturan Çağan'ın yüzündeki ifade düzdü ama ben altında yatan acıyı sezebiliyordum. Güçlerimi kullanmadan anlayabiliyordum onu. İhaneti dibine kadar hissediyordu. Kendi krallığının ne hale geldiğini görmek onu derinden yaralıyordu.

"Çağan, evlat..." konuşan babama döndüm. Sesi ılımlı ve sakinleştiriciydi ama Çağan'ın içindeki yangınları söndürmeye yetmezdi. "Sana burada da ihtiyacımız var ama halkın seni çağırıyor, ortaya çıkma vaktin geldi çattı. Sanma ki tahta çıkınca ustalardan kopacaksın, hayır, onlara lider olacaksın. Yol göstereceksin." Duraksadı. "Evlat, hakkın olanı almana yardım edeceğiz. Ben de bir süredir Çöl Krallığının başında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Onları cadılar koruyor, büyücüler yol gösteriyor. Onların içini, geleceğini göremiyorum." Duraksadı ve bakışlarını düşünceli şekilde bilgisayar ekranlarına çevirdi. "İç savaş çıkmasına izin veremeyiz."

Ayağa kalkıp masanın etrafında yürümeye başladı, ortamdaki gerilimi herkes hissedebilirdi ama ben tenimde bir karıncalanma olarak yaşıyordum adeta. Beyin fırtınasıyla geçen birkaç dakikanın ardından babam yerine geri döndü ve ellerini masaya sertçe koyarak hepimize teker teker baktı. Bakışları bende durduğunda derin bir nefes almıştı.

"Kızım, ustalara haber vermelisin, onlar da bilmeli." Ben bunu nasıl yapacağımı kurarken bir şey hatırlamış gibi elini kaldırarak ekledi. "En yakınlarındaki muhafıza şunu desinler, büyük çınar yanıyor." Anlamasam da onayladım ve zihin kalkanımdan bir uzantı göndererek ustaları aradım, bir yanım buradayken bir yanım sarayın içinde geziyordu, bölünmüş hissediyordum.

Hepsi bir aradaydı. Antrenman yapıyorlardı. Buraya geldiklerinden beri yaptıkları gibi. Hepsine birden konuştum.

Buraya gelin, en yakındaki muhafıza gidin ve şunu diyin, büyük çınar yanıyor...

Şaşkın zihinlerin dağılmasını hissetmeden kendime geri döndüm. Bu neyin başlangıcıydı, savaşın mı? 

***

Üniversite sınavı yaklaşırken bölüm attım gençler. Zordu ama başardım. Şu sınav bir bitsin bomba bölümlerle döneceğim. Şunun şurasında yirmi gün var. Ama spoiler verebilirim. ;)

Dostlar toplanır, 

Kararlar alınır,

Çok büyük olaylar yakındır...

Continue Reading

You'll Also Like

926 92 11
[TAMAMLANDI] Gittiği kütüphanenin kilitli kapısından gördükleri yüzünden başı belaya giren kız.Ve ona yardım eden motorcu erkek. [Uzun zamandır bu ku...
56.3K 7.4K 36
Depsesif sorunlarla boğuşmakta olan insanların bir araya gelip kurdukları dans gurubun yükselişini ve düşüşünü anlatıyor. Tanıtımı okuyarak zihnimdek...
Gerçek Kraliçe By Tuğrul

Historical Fiction

537 162 10
Aragonlu Katherine ülkenin bütün kadınları, kocaları sadece başka bir kadına gönlünü kaptırdığı için kenara atılmaması gereken bütün iyi eşler, mutfa...
258K 22.8K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...