"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.5K 2.6K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
5. Gizem(Zehir)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
10. Gizem(Büyü Tarihi)
11. Gizem(Lanetli Zindan)
12. Gizem(Hayaletin Yolu)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
14. Gizem(Ceza Odası)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
21. Gizem(Vizyon Bağı)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)
29. Gizem(Tehlikeli Bilgi)
30. Gizem(Kara Delik)

16. Gizem(Davetsiz Misafir)

633 64 50
By rabiaabalta

Geniş arazide bir başına duran iki katlı eve şaşkınca baktım. Bu bölgede evin dışında başka yaşam belirtisi yoktu. Etrafta ne başka bir ev, ne bir ağaç, ya da herhangi bir canlı vardı. Yeşillikler kesintisiz bir şekilde batmakta olan güneşe doğru uzanıyordu. Gözlerimin bana bir oyun oynadığını, ya da bunun bir rüya olduğunu düşündüm bir an.

Etrafta üstüme atılan battaniyeyi aradım. Etrafımda dönerek her yere bakınsam da battaniyeyi hiçbir yerde göremedim. Ben yerin derinliklerine çekilirken kaybolmuş olmalıydı. Büyük ihtimalle okulun bahçesinde kalmıştı. Quamfer bunu nasıl düşünememişti? Bunun olacağını biliyor olmalıydı. Belki amcamın beni geri gönderebileceğini düşünmüştü.

Bu da bir ihtimal olmasına rağmen, bir an için aklımdan Bay Grount'la bir olup benden kurtulmak istediklerine dair cüretkâr bir düşünce geçti. Ama bu düşünceyi hemen başımdan savdım. Kimdim ben, bir Agatha Christie romanının kahramanı mı? Kıza yardım etmek için erkek karakterin çıkageldiği kitaplardan birinde de değildim. Her zamanki gibi, bunun üstesinden kendim gelmeliydim.

Bu düşünceden destek almayı beklerken, eve yaklaştığımda yine de korkudan ödüm ağzıma gelmişti. Güçlükle yutkundum. Şimdi tek yapabileceğim, evin zombiler tarafından istila edilmediğini ummaktı. Ve eğer öyleyse, çay ikram ederlerse içip, sonra hemen buradan topuklamam gerekirdi.

Zombiler kendi büyülü evrenlerinde bile pek nazik değildirler ve büyücülerle barış anlaşmaları olmasına rağmen, beni güzelce karşılayacaklarına inancım yok. Cadılar bile onlara kıyasla melek sayılır. Ama meleklere kıyasla yine cadıdırlar çünkü uzun ve havalı bir şapkaları var. Söylemeliyim ki; olur da cadıların diyarına geçiş yaparsanız, onları filmlerdeki gibi modern kıyafetler içinde görmeyi beklemeyin. Upuzun bir koni şapka ve siyah deri cüppeyle olurlar muhtemelen. Onlara bu anlattıklarımdan bahsederseniz kahkahalarla gülerler. Biraz da neşeli olmalarından kaynaklanıyor. Ama size yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle pembe bir kapkek verirlerse, SAKIN YEMEYİN! Neyse konumuz bu değil.

Kapının önüne geldiğimde etrafımı inceledim. Bomboş ve dümdüz bir arazideki tek ev olması dışında, burası normal bir ev gibiydi.

Altın kapı tokmağı bir aslanın ağzındaydı. Kapı tokmağına elimi götürmemle, kapı gıcırdayarak açıldı.

"İşte şimdi bir korku filminin ilk sahnesindeyim," dedim tokmağa bakarak.

Kapı ardına kadar açıldı. Karşıma çıkan kişi, görmeyi beklediğim gibi biri değildi. Uzun beyazımsı sarı saçları, gökyüzü kadar açık mavi gözleri olan bir kızdı.

"Kapı tokmağıyla mı konuşuyorsun?" dedi gözlerini kocaman açarak.

Havada kalmış olan elimi indirdim. Nedense normal birini görmek, beni daha çok ürkütmüştü.

"Hayır, bazen kendi kendime konuşurum," dedim gülümseyerek.

Sanki kendi kendime konuşmam, kapı tokmağıyla konuşmamdan daha garipmiş gibi kaşlarını kaldırdı. Sonra kenara çekilerek, lüks bir iç tasarıma sahip antreyi işaret etti.

"Tam zamanında geldin. Ben de seni bekliyordum."

Kız içeri geçtiğinde, tekrardan tokmağa baktım.

"Ve... korku filmi devam ediyor."

Tokmağın cevap vermemesi, beni konuşan nesnelere aşina olmadığım zamana döndürdü. Belki kapı tokmağı gerçekten cansızdı.

Bavulumu peşimden sürükleyerek eve girdim. Kapıya uzanmama kalmadan kapı kendiliğinden kapandı. Etrafımı inceledim.

Antre geniş bir salona açılıyordu. Salonun ortasında, iki yandan üst kata doğru kavis çizen merdivenler uzanıyordu. Merdiven boşluğunun tepesini şık bir kristal avize süslüyordu. Merdivenlerin ardında kahve tonlarıyla bezeli bir oturma salonu yer almaktaydı.

Kızın peşinden sola yöneldiğimde, onu duvara bitişik bir servis arabasının başında buldum. Bir fincana çay dolduruyordu. Beni gördüğünde, gülümseyerek fincanı bana uzattı. Fincanı alırken konuşmaya başladım.

"Aslını istersen, ben kayboldum. Karşıma bu ev çıktı ve bana yardım edecek birilerini bulabileceğimi düşündüm."

Bir süre boş bir ifadeyle bana baktı.

"Ne demek istiyorsun?" dedi sonra. "Sen o ziyaretçi değil misin yani?"

"Hangi ziyaretçi?" dedim anlamayarak.

"Şu mektubu yazan."

"Hangi mektup?"

İşler gitgide karışık bir hal alıyordu. Söylediklerine bakılırsa birini bekliyordu ve beni o kişi sanmıştı. Yanıtım onu hazırlıksız yakalamıştı. Bir anlığına duraksadı ve gözleri etrafta gezindi. Sonra yüzüne öncekinden daha geniş bir gülümseme yerleştirerek bana döndü.

"O zaman beni takip et. Sana odanı göstereyim."

Elbisesinin eteklerini kavrayarak hızla merdivenlere yöneldi. Bir anlığına ne diyeceğimi bilemedim. Fincanı servis arabasına bırakarak hemen arkasından merdivenlere yöneldim. Merdivenlerin başına ulaştığımda konuştum.

"Anlamıyorsun, ben burada kalamam."

Birkaç basamak çıkmıştı ki, durdu. Arkasını dönerek bana baktı.

"Bu saatten sonra bir yere gidilmez buralarda."

"Bak," dedim gülümseyerek, "dinlersen anlayacağına eminim. Ben bir büyü okuluna gidiyorum. Sen de büyücüsün, değil mi?"

Yüzünde kesin bir ifade oluşmayınca tereddüt ederek devam ettim.

"Okuldan bir günlük izin aldım ve evime gitmem gerekiyor."

"Asıl sen beni anlamıyorsun," dedi tebessüm ederek. Birkaç basamak indiğinde bana biraz daha yaklaşmıştı. "Bu saatten sonra bir yere gidemezsin. Gitmemelisin. Şu zamana kadar hiç bu saatten sonra evden ayrılmadım. Sen de ayrılmamalısın."

Sağ tarafımızdaki sarkaçlı saate bakmak üzere başımı çevirdim.

12.00

Şimdiden dört saat geçmiş olamazdı. Zaman ve mekânın büküldüğü bir evrene mi gelmiştim?

Saat 12'den sonra neden dışarı çıkmamam gerektiğini merak ettim bir an. Sağ tarafımdaki bir pencereden dışarısını süzdüm. İlk geldiğimde olduğu gibi, ortalık ıssız ve sakindi. Ama kız bir şeyler biliyor gibi görünüyordu. Başıma bela almak yerine, onu dinlemenin daha iyi olacağına karar verdim. Zaten hayatım yeterince karışıktı. Bu seyahatin bana iyi gelmesini ummuştum. Şimdiyse okuldan hiç ayrılmamış olmayı diliyordum.

Ben karşılık vermeyince, kız arkasını dönerek merdivenleri çıkmaya devam etti. Adımlarımı onun peşinden sürükledim.

Anlamıyordum. Quamfer'ın dediklerini harfiyen uygulamıştım. Gözlerimi kapattığımda, evimle ilgili her detayı aklımda canlandırmaya uğraşmıştım. Bu hiç mantıklı değildi. Şu anda evimde olmalıydım. Neden buraya gelmiştim?

Üst kata çıktığımızda, uzun bir koridorla karşı karşıya geldik. Zemin etnik desenli bir halıyla döşeliydi. Karşılıklı sıralanmış kapıların arasında sehpaların üzerine kondurulmuş vazolar vardı. Büyülenmiş bir şekilde etrafa bakındım.

Kız, önümden ilerleyerek konuşmaya başladı.

"Sağdaki son odanın sabah çayı müthiştir. Ortadaki odayı istediğin zaman istediğin sıcaklığa getirebilirsin. Soldaki ilk odanın aynası sana görmek istediğin mekanları gösterir."

Hiçbiri pek ihtiyacım olan şeyler değildi. Sağ tarafın en sonundaki odada karar kıldım. Bavulumu duvara bitiştirerek ışığı açtığımda, hayretle odaya bakakaldım.

Burası Grimlocks'taki odamdan kat be kat güzeldi. Çok geniş ve ferahtı. Camı iki tarafından saran kadife perdeler yerlere kadar uzanıyordu. Sağ tarafımda duvara bitişik bir makyaj masası vardı. Çift kişilik yatağı tülden yapılma cibinlikler çevreliyordu. Çok konforlu görünse de, bu gece de uyku gibi bir planım yoktu.

Yanımdaki bavula doğru eğilerek ön gözüne sıkıştırdığım uyku karşıtı iksiri aldım. Üç küçük yudumdan sonra tekrar güç toplamıştım. Buna daha ne kadar devam edebileceğimi bilemiyordum. Judegard'ın rüyalarımdaki şifreyi çözmeye yaklaşmış olduğunu umdum.

Yatağın üstüne oturarak düşüncelere daldım. Yarın sabah ilk iş buradan ayrılmalıydım. Güvenli olmayabilirdi. Ne bu kızı tanıyordum ne de geldiğim yeri biliyordum. Bu durumda nasıl geri döneceğim de bir muammaydı. Belki kıza daha fazla soru sormalıydım. Yarın ilk iş bunu yapmayı aklıma koydum.

Şimdilik vakit geçirmenin bir yolunu bulmalıydım. Çantamdan 'Bilinçaltı Büyülerinin Püf Noktaları' kitabımı aldım. Dikkatlice kapıyı aralayarak odadan çıktım. Kız ortalıkta yoktu. Merdivenleri sessiz olmaya özen göstererek indim. Merdivenlerin altındaki koltuklara ilerleyerek, kendimi en rahat görünenine attım. Koltuğun içine adeta gömüldüm. Biraz tepişerek duruşumu düzelttim ve bacaklarımı kendime çektim.

Pantolonumda baldırıma batan sivri bir cisim hissettim. Elimi cebime atarak rahatsızlık veren cismi çıkardım. Banyoda kapının önüne bırakılan taştı. Açıkçası cebimde olduğunu bile unutmuştum. Taşı incelerken kaşlarım çatıldı.

"Çok garip."

Merkezindeki taş göz kamaştırıcı bir şekilde parlıyordu. Halbuki onu ilk bulduğumda parlamadığına emindim. Amcama bu taşla ilgili de bir şeyler sormayı planlamıştım. Tabii sıra ona gelseydi.

Taşı tekrardan cebime sıkıştırdım. Bu daha sonra çözülecek bir gizemdi. En azından bir noktada çözüleceğini umuyordum.

Bilinçaltı Büyüleri kitabına döndüm. Önümdeki masanın üstünde duran saate bir bakış attığımda, 12.30'a geliyordu. Kendimi odaklanmaya zorlayarak önümdeki sayfaya döndüm.

Kitaba gömüldüğüm uzun saatler sonrasında koltuğa boylu boyunca yayılmıştım. Çok sıkılmıştım, acıkmıştım ve başım ağrıyordu. Esneyerek başımı arkaya attım. Saate kaçamak bir bakış attım. 2.34

"Zaman geçmek bilmiyor," diyerek yüzümü bir yastığa gömdüm.

Ayağa kalktım ve gerindim. Biraz etrafta dolaşmaya karar verdim. Antreye girmeden sağda servis arabası duruyordu. Sarışın kızın bana uzatmış olduğu fincan gözüme ilişti. Bıraktığım gibi duruyordu. Çay şimdiye buz gibi olmuş olmalıydı. Birden fincanın yanında duran kurabiyeleri fark ettim. Midem benden önce davranarak var gücüyle guruldamaya başladı. Elimle karnımı ovdum.

Kurabiyelere doğru uzanmıştım ki, kapının şiddetle vurulmasıyla irkildim. Başımı antreye çevirdim. Tokmağın gürültüsüne yumruklar eşlik etmeye başladı. Korkudan donakalmıştım. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi? Ve kim kapıyı böyle çalardı? Bu hiç iyiye alamet gibi gözükmüyordu.

Yavaş adımlarla kapıya yönelirken, elimi göğsümün üzerine koydum. Kapıyı açmak yerine bir süre daha kapıyla bakıştım. Gözlerim merdivenlere yöneldi. Sarışın kız ortalarda görünmüyordu.

Tekrardan kapıya döndüğümde, cesaretimi toplamaya çalıştım.

"Kimsiniz?" diye seslendim. Bir yanıt aldıktan sonra duracağını sanmıştım. Oysa kapı daha şiddetle vurulmaya başladı. Korkuyla birkaç adım geriledim.

'Bu kadarı yeter,' diye düşündüm. Kapı koluna uzandığım anda, yumruklar kesildi. Birden ortalık sessizliğe gömüldü. Kapı kolunu kavradım. Derin bir nefes aldım. Kapı kolunu indirecekken duyduğum ses beni yerime çiviledi.

"Açma."

Kulağımın dibinde çınlayan bir fısıltı gibiydi. Ne bir kadının ne de bir erkeğin sesini andırıyordu. Ne çok sesliydi ne de çok sessiz. Hiçbir duygu barındırmıyordu. Dibimden gelen bu sesin kaynağını görmek için arkama döndüm. Oysa arkamda hiç kimse yoktu.

Tek istediğim buradan bir an önce uzaklaşmaktı. Kaçmak ve kendimi güvende olacağım bir yere kapamak. Kalbimdeki çarpıntıyla tüm bedenim sarsılırken kapıdan birkaç adım uzaklaştım. Adeta bunu hissetmişçesine, kapı tekrar vurulmaya başlandı. Bu sefer durmadı. Ardı arkası kesilmeyen darbeler devam ederken dehşet içinde kapıyı izlemeyi sürdürdüm. Gözlerimi bir anlığına kaçırsam, birdenbire açılacaktı sanki.

Ne kadar sürdü bilmiyorum. Ama sesler aniden kesildiğinde, ayakta durmaya takatim kalmamıştı. Panjurla örtülü pencereye ilerleyen gölge, bir süre orada öylece durdu. Nefesimi tuttum. Soluk alışverişimi duymasından bile korkuyordum. Bedeni bana dönüktü. Panjurun ardından beni görüyormuşçasına. Nihayet sağ tarafa doğru uzaklaştığında, elimi göğsüme koyarak derin bir nefes aldım. Bedenim bu adrenalin boşalmasından bitkin düşmüştü. Güçlükle kendimi oturma odasına attım.

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışırken, ellerimi yemek masasına yasladım. Üstünde pek bir şey yoktu. Dantel işlemeli masa örtüsünün üzerine bir vazo konulmuştu. Vazonun önünde ise bir zarf vardı.

Siyah, boş bir zarf.

Continue Reading

You'll Also Like

314K 38.7K 25
*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.* Halam, aynı zamanda bir nevi teyzem, be...
3.7K 241 14
Zamanın ötesine uzanan bir efsane... Türk mitinin iki demirbaşı Bükrek ile Sangal'ın savaşı Asya'daki dokuz ulusta yeniden hayat buluyor. Işığın ve k...
183K 16.2K 51
~ Wattys2018 Dünya Kuranlar Kategorisinde Kazanan ~ ° ° Gerçekle büyünün raksı başlıyor. Sivri şapkalarla buluşan...
35.8K 879 53
*WattpadFantasyTR ÖNERİYOR! - Alternatif Dünyalara Yolculuk LİSTESİNDE! Akaf'ın gözdesi, Selemerçe'nin esareti altında yaşayan, ölümü yaşam sanan ve...