"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.4K 2.5K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
5. Gizem(Zehir)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
10. Gizem(Büyü Tarihi)
11. Gizem(Lanetli Zindan)
12. Gizem(Hayaletin Yolu)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
16. Gizem(Davetsiz Misafir)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
21. Gizem(Vizyon Bağı)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)

14. Gizem(Ceza Odası)

733 80 25
By rabiaabalta

Calista'nın belki bininci kez uykusunda mırıldanmasından sonra başımı ona çevirdim. Kelimenin tam anlamıyla mışıl mışıl uyuyordu. Böyle uyumak için nelerimi vermezdim. Işığımın soluklaştığını fark ettiğimde, değneğimi havadaki ışık topuna doğrulttum.

"Glowia."

Işık tekrardan canlandığında bu beynimi öncekinden daha çok yordu. Uykusuz kalmam gereken daha birçok gece olacaktı, ama ben şimdiden pes etmenin sınırındaydım. Judegard'ın verdiği uyku karşıtı iksiri kafama dikmeyi bile aklımdan geçirmiştim.

Değneğimi masaya bırakarak şakaklarımı ovdum. Artık kelimesi kelimesine ezberlemiş olduğum büyü tarihi kitabıyla bakıştık. Tüm kitabı ezbere bilsem ne fark ederdi. Giltwood cadısı yine bana patlayacak bir mevzu bulurdu.

Sandalyede geriye yaslanarak saate baktım. Kahvaltı vaktinin geldiğini görmemle ayağa fırladım. Çantamı kaparak kendimi odadan dışarı attım. Yapacak başka bir şey olmadığı için tüm gece ders çalışmıştım ve burada daha fazla kalırsam patlayacaktım.

Merdivenlerden hızla inerek kızlara özel salona geçtim. Şömineyi çevreleyen koltukların yanından uçar adımlarla geçtim. Gözüme bir servis arabası iliştiğinde, birden durdum. İki adım geriledim ve servis arabasına baktım.

"Acaba..." diye mırıldandım kendi kendime.

Elimi servis arabasının yüzeyine götürdüm. Burada bunu kullanan kimseyi görmemiştim. Ve şu an içime doğan hissin nereden geldiğini bilmiyordum. Ama içgüdüsel olarak elimi yumruk yaptım. Parmak boğumlarımla masayı tıklatarak konuştum.

"Kahve lütfen."

Meraklı bakışlarımın arasında masada bir fincan kahve belirmişti. Yanına kondurulmuş bir kurabiye ve iki de şeker vardı.

Kahveyi elime aldım. Gururla gülümsedim. Objelerin sihirli olduğunu hissetme becerisini ne zaman geliştirdiğimi bilmiyordum. Ama son zamanlarda büyü güçlerimdeki artış aşikardı. Bir kere Bay Grount'tan övgü bile almıştım.

Kahveden birkaç yudum aldım. Kurabiyeyi elime alarak fincanı servis arabasına bıraktım. Kapıya yöneldim ve orta bölüme geçtim.

Yemek salonuna geçtiğimde masalar bomboştu. Bugün oldukça erkenciydim anlaşılan. Kahvaltı tepsimle oturacak bir yer ararken, bizim masada tek başına oturan Chesco'yu gördüm. Yanına gidip masaya oturdum. Selamıma karşılık vermedi. Bana bakmaya tenezzül bile etmedi aslında. Normalde pek insanlara alınan biri değildim. Ama bu tavrı beni gerçekten sinirlendirmişti. Ben de başımı önüme eğip çatık kaşlarla kahvaltımı yemeye başladım.

Kısa süre sonra Raven ve Rena da bize katıldı. Ortamdaki gerginliği sezdiler. Bir sessizce kahvaltı eden Chesco'ya, bir de çatık kaşlarla yumurtasını parçalayan bana baktılar. Birbirleriyle bakıştılar ve çıt çıkarmadan yerlerine oturdular.

Lovena'nın tepkisi onlar gibi değildi. Masadaki suskunluğu fark etmedi, ya da umursamadı. Kendini sandalyesine atarak kollarını masaya dayadı. Yüzündeki kocaman gülümsemeyle tek tek hepimizi süzdü. En sonunda sessizliği bozan Raven oldu.

"Ne bu mutluluğun sebebi?"

Lovena ağzından bir nefes verdi ve söylediklerini algılamamıza fırsat vermeden konuşmaya başladı.

"Bilin bakalım kimin en ünlü ejderha gösterisine dört bileti var!"

"Hani baban ejderha gösterilerine gitmene izin vermiyordu?" dedi Rena. Lovena gözlerini devirdi.

"Bilmesi gerekmiyor ki. Faresmine'a gittiğimizi de ona söylemedim."

"Vay. Babasının cici kızı sırlar saklıyor," dedi Rena alaycı bir şekilde. Lovena Rena'ya dirsek attı.

"Ee ne diyorsunuz," dedi sonra.

"Dört bilet," dedi Raven. "Ama biz beş kişiyiz."

Lovena bu sorunun farkındaymışçasına dudak büktü.

"Evet. Ama Carlinda bu kadarını ayarlayabilmiş."

Carlinda'nın adını duyunca gözlerimi devirdim. Hatırlarsanız Carlinda Lovena'nın oda arkadaşıydı. Adıyla ilgili yaptığım yorumdan sonra bana bilenmişti. O zamandan beri bana çok kötü davranıyordu. Lovena ise asla ona toz kondurmuyordu.

Mırıldandım.

"Beni dışlamak için yaptığına bahse varım."

"Efendim?" dedi Lovena gülümseyerek.

"Dört bileti verirken dışarıda bırakmak istediği bendim," dedim agresif bir ses tonuyla.

"Bunu da nereden çıkardın?" diye çıkıştı Lovena.

"Bariz değil mi?" diye sesimi yükselttim. Alaycı bir tonda konuştum. "Zavallı Carlinda. Dört bilet ayarlayabilmiş. Ne tatlı, ne sevimli. Ne demezsin." Gözlerimi devirdim. "Pis cadalozun teki."

Lovena köpürdü. Raven kaskatı kesildi. Rena ise çocuğunun mezuniyet konuşmasını dinleyen annelere benziyordu. Bir an için 'İşte bu kızım!', diye bağırıp alkışlamaya başlamasından endişelendim. Sonuçta Carlinda'yla ilgili tüm yakınmalarımı o dinliyordu.

"Laflarına dikkat et," dedi Lovena sıktığı dişlerinin arasından.

Bu bardağı taşıran son damlaydı. Masaya dayadığım ellerimle sandalyemi iterek kalktım. Chesco bile başını kaldırıp şaşkın bakışlarla beni izledi. Tek kelime daha etmeden yemek salonunu terk ettim. Ahşap kapıdan dışarı çıktığımda, gözlerim dolmaya başlamıştı.

Merdivenlerden 2 kat çıktığımda gözlerimi ovuşturdum. Burnumdan derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Kalbim göğsümden çıkacak gibi çarpıyordu. Yüzümü yıkamak için kızların tuvaletine gittim. Kabinlerden birine girerek oturdum. Derin nefesler almaya devam ettim.

Ömrümde ilk defa bir arkadaş grubum olmuştu. Şimdi onları kaybedeceğime inanamıyordum. Nasılsa herkesi kendimden uzaklaştırmayı başarıyordum. Benden nefret edeceklerdi. Diğerleri değilse bile Lovena artık kesin yüzüme bile bakmazdı. Ağzımdan bir nefes verdim.

Ben düşüncelerimle cebelleşirken tuvaletin kapısı açıldı. Şu anda tuvalete birilerinin doluşması isteyeceğim son şeydi. Oysa içeri kimsenin yığıldığı olmadı. Kapı gıcırtısını takip eden adım sesleri de duymadım. Kapının altındaki aralıkta bir gölgenin belirdiğini fark ettim. Yere bir şey bıraktı. Bir süre daha kapının önünde dikildikten sonra kapıyı tıklattı. Fısıltıyla konuştu.

"Rose?"

"Hı?" diye karşılık verdim.

Ben karşılık verince kapıya biraz daha yanaşıp daha sessiz bir şekilde fısıldadı.

"Kapının önünde."

O kadar sessiz bir fısıltıyla konuşmuştu ki, dediğini anlamaya çalışmak beynimi yordu. Ben bir şey daha diyemeden gölge ortadan kayboldu.

Kabinden dışarı çıkarak etrafa bakındım. Etrafta kimse yoktu. Şaşkınlıkla başımı kaşıdım. Paranormaller evreninde popülerleşmiş olmalıydım. Bu sıralar hayaletler tarafından çok sık ziyaret ediliyordum.

Başımı öne eğdiğimde, bıraktığı şeyi gördüm. Yerde duran kağıda sarılı nesne, mor renkte şeffaf bir taşa benziyordu. Elime alıp evirdim çevirdim. Oval şeklindeydi. Etrafını altın kaplamalı, bir parmak boyunda bir bakır örgü işlemesi çevreliyordu. Taşın merkezine elmasa benzeyen bir maden oturtulmuştu.

Taşı cebime koydum. Rose diye birini tanımıyordum. Eğer onunla karşılaşırsam, bu taşı ona teslim ederdim. Ama şu an bunun hiç sırası değildi.

Aynada kendime baktım. Gözlerimin kızarıklığı geçmişti ve ağladığım belli olmuyordu. Parmaklarımla gözlerimi araladım. Normalde pek ağlayan biri sayılmazdım. Ama son zamanlarda hiçbir şey normal değildi.

Üstüme başıma çekidüzen verdikten sonra tuvaletten ayrıldım. Koridora çıktığımda, görmek istemediğim biriyle karşı karşıya geldim.

"Sylvia."

"Seninle konuşmak istemediğimi söyledim," dedim Calvin'e. Ateşatar'la olan fotoğrafımızın yanından geçerek sınıfıma doğru yöneldim. Duvara bitişik olan antika saatin önünden geçerken kolumu tuttu.

"Sebebini açıklamazsan seni rahat bırakmayacağım." Kolumu çekip kurtardım.

"Knight'a benden haber taşıyorsun," dedim parmağımı ona doğrultarak. Gözlerini büyüttü.

"Ne, sen-"

"Yalan söyleme," diyerek lafını böldüm. "Sürekli etrafımda dolanmandan anlamalıydım. Ben buraya yeni gelmişken babamla konuşmadığımı biliyordu."

"Üzgünüm," dedi. "Ben... o bir hataydı."

"Dahası..." dedim gülerek. "Onunla arkadaşsın."

"Ama senin etrafında olma sebebim bu değil," dedi bana doğru bir adım atarken. "Yemin ederim."

Hışımla kendimi geri çekerek bir adım geriledim. O sırada arkamdaki antika saate çarptım. Saat büyük bir gürültüyle yere düştü. Kırılan camının parçaları etrafa saçıldı. Parçalanan camın altında beliren ışık huzmeleri havaya karışarak ortadan kayboldu.

"Ne yaptınız siz?" diye bir gürleme duyuldu koridorun başından. Büyü tarihi eğitmeni Bayan Giltwood büyük adımlarla yanımıza ulaştı. Gözleri ateş saçıyordu.

Calvin beni koluyla geri iterek önüme geçti.

"O saat Grimlocks'un en nadide anılarını depoluyordu," diye kükredi. "Ve şimdi hepsi kayboldu."

"Çok özür dilerim efendim. Benim hatamdı," dedi Calvin. Yürek yemiş olmalıydı. Grimlocks'taki herkesin Bayan Giltwood'dan ödü kopardı.

"Hayal kırıklığına uğradım Bay Hunter," dedi Bayan Giltwood. "Bu vukuatın size karşı olan olumlu izlenimime gölge düşüreceğinden emin olabilirsiniz."

Calvin başını öne eğdi. Kendimi kötü hissettim.

"Hayır, suçumu üstlenmene izin veremem," dedim. Kolundan sıyrılarak öne çıktım. "Saate çarpan bendim Bayan Giltwood. Calvin'in suçu yok."

"Beni koruma Sylvia," dedi Calvin elini kaldırarak.

"Ama gerçek bu, ben-"

"Yeter!" diye haykırdı Giltwood. "Çok istiyorsanız siz de Bay Hunter'a cezasında eşlik edersiniz."

Arkasını dönerek topuklu ayakkabılarını tıkırdata tıkırdata yürüdü. Merdivenlerin yanına vardığında arkasını döndü.

"Ceza odası. Saat 3," dedi kibirli bakışlarıyla.

Elini şıklattı ve ortadan kayboldu.

"Anlaşılan cezada görüşeceğiz," dedi Calvin. Yarım ağız bir şekilde güldü.

"O da ne?" dedim tedirginlikle. Bugün başımı belaya sokma kotamı doldurmuştum.

"3. katta, koridorun en sonunda," dedi Calvin.

Artık resmi olarak yeryüzündeki en kötü günü geçiriyordum. Tabii, bir kere de troblinler tarafından az daha parçalanıyordum. Ay, baloda da mutant bir yaratık az daha beni yiyordu. Doğru ya, bir kere de lanetli zindanda kaybolmuştum. Tamam belki en kötüsü değildir.

Dersin başlamasına az kalmıştı. Rena'yla olanlarla ilgili konuşmak, istediğim son şeydi. Belki sonsuza kadar kaçamazdım ama şu an buna hiç hazır değildim. Bu yüzden kimin olduğunu hatırlamadığım dersi ekmeye karar verdim.

Nereye gittiğimi anlamadan kendimi Judegard'ın odasının önünde buldum. Şu an güvenebildiğim tek kişi oydu. Ayrıca bir büyü uzmanı olması kendimi güvende hissetmemi sağlıyordu.

Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Beni her zamanki neşeli yüz ifadesiyle karşıladı. Halimi hatırımı sorma hatasında bulunduğunda bir çırpıda ona başımdan geçenleri anlatıverdim. Chesco'ya alınmamı, arkadaşlarımla tartışmamı ve Carlinda'ya olan nefretimi. Bunları neden Judegard'a anlattığımı bile bilmiyordum. Yine de beni sabırla dinleyip anlayışla başını salladı.

"Zor bir sabah geçirmişsin anlaşılan. Ama bunlar beklediğimiz belirtiler. Uyku iksirinin yan etkisi."

Şaşkınlıkla ağzım aralandı.

"Olaylara normalde vereceğinden fazla tepki vermene sebep olmuş," dedi tabure çekip otururken. "Uykusuzluk böyledir. Davranışlarının kontrolünü kaybetmene yol açar. İksir sadece uyku ihtiyacı hissetmemeni sağlıyor. Günlerdir uyumadığın gerçeğini değiştirmiyor."

"Bu çok kötü," diye mırıldandım. Bu Judegard'a aniden içimi dökmemi de açıklıyordu. Normalde insanlarla her şeyimi paylaşmazdım. "Lütfen durdurun şunu. Koridorda yumruk sallayarak dolaşmam an meselesi. Reviriniz vereceğim hasarı karşılayamaz."

Judegard tebessüm etti.

"Sen bir büyücüsün. Zamanla bedenin uykusuzluğa uyum sağlayacaktır. Bir süre daha dayanmaya çalış."

İsteksizce başımı salladım. O süre zarfında herkesi kendimden nefret ettirmezsem iyiydi. Kabuslarımdan bir kez daha nefret ettim. Onlar olmasaydı tüm bunları yaşamak zorunda kalmayacaktım. Belki daha normal bir öğrenci olabilirdim. Eh yani, olduğu kadar.

Judegard'ın yanından ayrıldığımda, doğruca odama gittim. Sonraki birkaç saati odamda boş boş dolanarak geçirdim. Bir sürü büyü kitabı kurcaladım. Evden getirdiğim romanlardan yeni bir tanesine başladım. Hatta dolabımı bile düzenledim. Calista odaya geldiğinde, saat 3'e yaklaşıyordu. Odadan çıkmadan önce ona döndüm.

"Ceza odası nasıl bir yer?" diye sordum endişeyle.

"Çok... sessizdir," dedi çantasını kurcalarken. "İlk cezan mı? Tebrikler."

"Evet, bir saat kırdım," diye homurdandım. Birden kafasını kaldırdı.

"Grimlocks'un büyük antika saatini kıran sen miydin?"

"Yanlışlıkla oldu!" diye kendimi savundum.

"Giltwood canına okuyacak," diye mırıldandı tekrar çantasına dönerken. İçimi rahatlatmak konusunda Calista'ya her zaman güvenebilirdim (!)

Fazla oyalanmadan değneğimi masanın üstünden alarak odadan çıktım. Kızların ortak salonuna indikten sonra orta bölüme geçtim. Kat büyüsüyle 3. kata geldiğimde, hemen karşımda bir beyaz ahşap kapı belirdi. Kapıyı açarak içeri girdim.

Bu oda, ömrümde gördüğüm en dağınık odaydı. Üst üste yığılmış sıralar, sandalyeler, dolaplar ve kitaplarla doluydu. Eşyaların arasından dikkatle sıyrılarak ilerledim. Hiçbirine değmemeye özen gösterdim. Takdir edersiniz ki, sicilim başka bir belayı kaldıracak durumda değildi.

Nihayet odanın en sonundaki kapıya ulaştığımda karşıma çıkan, önceki odanın aksine oldukça derli toplu bir odaydı. Bir bekleme salonunu andırıyordu. Odada ilerlerken, arkamdan birinin geldiğini hissettim.

"Heyecanlı mısın?"

Calvin, cezaya kalmamışız da, dünya turuna çıkmışız gibi sırıtıyordu. Ayrıca şimdiye kadar söylediğim şeyleri bir gram umursamamış gibi bir hali vardı.

"Sana daha kaç kere söylemem gerek? Seninle konuşmak istemiyorum."

"Gerçekten mi?" dedi gülerek ve kaşlarını çattı. Sağ tarafımızda beliren kapının kolunu indirdi. "Suçu üstlenmek zorunda değildin." Manalı bir şekilde sırıttı. "Bence cezada baş başa kalmak istedin."

Açtığı kapıdan içeri girdi. Peşinden odaya girerken hemen savunmaya geçtim.

"Ne? Ben seninle-"

Eşikten adımımı attığım anda, sesim bıçakla kesilmişçesine bölündü. Elimi boğazıma götürdüm.

Baş başa kalmak istemiyorum.

Seninle baş başa kalmak istemiyorum.

Ağzım oynuyordu ancak sesimi çıkaramıyordum. Kaşlarımı çattım. Var gücümle bağırmaya çalıştım. Calvin kulağının etrafında daireler çizerek beni duymadığını ifade etti.

Neler oluyordu?

Calvin bu durumdan epey keyif almışa benziyordu. Yeterince eğlendikten sonra parmağıyla arkamdaki duvarı işaret etti. Arkama döndüğümde, duvara asılı kartonda yazanları okudum.

Ceza Odası

Dikkat: Odaya susturma büyüsü yapılmıştır.

Öfkeli bir şekilde yüzümü ellerime gömdüm. Calvin'i görme ihtimali en az olan sıraya geçtim. Başımı sıraya yasladım. Gerçekten de bazen aptalca şeyler yapıyordum. Calvin bana yaşattıklarından sonra burada tek başına sürünmeyi hak etmişti. Ama ben öne çıkarak kendi başımı da belaya sokmak zorundaydım. Bu kadar dürüst olmak zorunda olduğum için kendimden nefret ediyordum.

Bayan Giltwood'un gelmesi uzun sürmedi. İçeri girdikten sonra tahtanın önündeki eğitmen masasına yöneldi. Bize döndü ve değneğini boğazına yaslayarak konuştu.

"Ceza 1 saat sürecek. Değneklerinizi teslim edin."

İkimiz de ayağa kalkarak değneklerimizi eğitmen masasına bıraktık. Giltwood değnekleri bir kutuya koyarak kilitledi.

Başımı tekrar sıraya gömdüm. Değneğimin alınması kendimi güvensiz hissetmeme neden oluyordu. Büyü güçlerim bu dünyadaki tek dayanağımdı. Ve değneksiz büyü yapamazdık.

Duraksadım. Birdenbire doğruldum. Değneksiz büyü yapamazdık. Kasabaya gideceğim gün... Regus'u ben dondurmuş olamazdım. Değneğim elimde bile değildi.

Bunu başka biri yapmış olmalıydı. Kasabaya inmemi gerçekten isteyen biri. Nedeni her neyse.

Amcam olanları açıklamama hiç izin vermemişti. Ama belki buraya geldiğimden beri yaşadıklarımı anlatırsam, bu sefer bana hak verebilirdi. Artık olaylar görmezden gelinemeyecek bir boyuta ulaşmıştı. Hepsiyle tek başıma baş edemezdim. Bana yardım etmeliydi.

En kısa zamanda Quamfer'la görüşmeyi aklıma koydum. Bir süreliğine eve dönmek fena olmazdı.

Continue Reading

You'll Also Like

174K 14.7K 40
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
13.5K 705 38
Herşeyimi kaybetmişken, Beni yeniden dirilten tek çığlıktın sen! Şimdi susma zamanı, Oyun yeni başlıyor...!
22.6K 3.6K 36
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...
890 45 4
"Bana yine yalan söyle." diye fısıldadı kız. "Seni seviyorum." dedi adam.