ASLAN

By LettuceBeam

82.2K 4.8K 1.5K

"faB.L serisi" nin 3. kitabıdır.(Ördek 1, Kurbağa 2, Aslan 3) BxB "Sabır, biraz da zaman Güçten, öfkeden yama... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
35
36
37
38 [Final]

34

1.9K 98 14
By LettuceBeam

*Medya; Enes / *Medya; Kerli - Savages (Y.N.: Hayvan gibi bölüm şeetmişim)

/Bars/

 "Ben bu mistik olmayan çağa nasıl geldiğimi bilmiyorum, geceye bakışlarım çarpmış, kör olmadan 3 yıldız saymışım biri gelip ciğerimi delmiş, bu galakside olur böyle şeyler biliyorum, ben sadece ruhumu zifire bürüyen bu kutsal nakışa saygılarımı ilmek ilmek sunmak istiyorum o kadar. Kendime bir kıble edinmeye çalıştığım bir yönüm bile yoktu ve senden öncesi kaçıncı tavaftı hep unutuyorum, kaldığın yerden başlayamamak gibi, bu sürekli baştan başlamak banttan yaşıyormuşsun hissi veriyordu. Tanıdık yüzler tanıdık kesikler demektir, ben kanımın huysuzluğuna aldırmıyorum ama başım dönerdi, duvarlar uzaklaşır bir de her şey bulanık. Karanlık bile bulanıktı."

Ağrıdan ve dinlenmeden hastaneden çıkmasından dolayı ateşlenmişti Arslan, zar zor düşürmüştüm ateşini. Yatağın dibine çektiğim tekli koltukta öylece konuşmalarını dinliyordum. Aforizmalar dizmiş, metaforlar eskitmiş, yeni kelimeler üretip onlara efsaneler yüklemişti. Her ateşlendiğinde böyle mi oluyordu merak ediyordum.

Sanki kelimeleri doğadan toplayıp ehlileştirmiş ve boyunlarına geçirdiği iple hepsini dize getirmişti. Tüm kelimeler onundu, Arslan'ın dili dönüyordu ve onlar o dilden çıkıp sese bürünürken mucizeye şahitlik ediyordum.

Bir kaç dakika sonra düşen ateşinin verdiği rahatlamayla gözleri kapanırken gözleri gözümde, dudağının kenarında yorgun bir gülüşle titreyerek kapattı gözlerini. Biraz daha ona doğru eğilip terden ıslanan saç diplerine dudaklarımı bastırdım. Bir adam bu kadar antik olmamalıydı, iki binli yılların samimiyetsizliğinde iliklerinde kimsenin cesaret edemeyeceği gerçekleri göğüslemesinden kaynaklı olsa gerek; bana hem nostaljik geliyordu varlığı, hem anı yaşadığımı hissettiriyordu, hem de geleceğe umutlu bakabilmem için sebepler sunuyordu. Papirüs kokusunu içime çekerken, Mısırlı aydınlara minnetlerimi sundum; yoksa bu kokunun bir adı olmayacaktı. 

****

Mutfakta makinenin işini bitirip bana ayıltıcı sert kahvemi yapmasını bekliyordum. Kapıda dönen anahtar sesiyle beraber belimi dayadığım tezgahtan ayrıldım. Normalden fazla gürültüler geliyordu kapıdan.

N'oluyor amık yine?

Birbirleri üzerinden geçerek solana girmeye çalışanlara baktım. Doruk ve Feda yüzleri kızarmış bir halde bana bakıyorlardı. 

"Nalan aradı." dedi Doruk.

"Enes gelmiş?"

Feda'nın heyecanlı ses tonuna gülümseyip kafamı sallamakla yetindim. Hazneden kahve sürahisini çekip fincanıma doldururken Doruk ve Feda'nın birbirine sarılışını izledim. Sırıtmama engel olamıyordum. 

"Diğerleri de geliyor."

"Kim?"

Doruk gizemli kalmanın keyfini çıkarır gibi görünse de tahmin edebiliyordum. Buraya gelebilecek isimlerin sayısı belliydi. Az sonra kapı çalarken fincanı bırakıp aceleyle kapıya koştum. Açtığım anda boynuma dolanan ince kollar ve yüzüme yapışan siyah saçlar yüzünden bir kendimi Halka filminde gibi hissetsem de Selin'in içten sarılmasına karşılık vermezsem beni asla bırakmazdı.

"Ya, delirdim. Bu nasıl oldu? Nasıl gelmiş onca yolu, iyi mi peki, hani nerede?" derken beni bırakıp evin içine doğru adım atmaya başlamıştı ki arkasından eve giren Zeynep ve Sıla'yla da bir parti sarılıp hepsini içeri davet ettim.

"Uyuyor, yol çok yormuş. Yarasına rağmen iyi dayanmış." dedim merakla beni süzen suratlarına rahatlama otururken gidip kahvemi aldım mutfaktan.

Kapı tekrar çaldığında bu sefer Doruk fırladı ayağa, "Ben bakarım."

Kendimi ikili koltuğa atıp diğer ikiliye ve yere oturarak gülüşen gruba baktım. Bizi de aile olarak bellemiş olmaları kadar değerli bir şey düşünemiyordum. Hele de Feda ve Doruk'un damarlarını kurutacak kadar kan vermiş olmaları, içeride uyuyan adama ilk müdahaleyi yapanın Sıla olması, ambulans görevlileri işini yapsın diye merakla başımıza dolan kalabalığı neredeyse döverek uzaklaştıranların Selin ve Zeynep olması, beni Arslan'ın kırılmış bedeninden çeken ve hayat meselesiymiş gibi kendini bana zincirleyenlerin İnci ve Doğu olması sayesinde Arslan odamda uyuyordu şu an.

Bu evdeydi ve her an biraz daha sindirdiğim bu gerçek yüzünden elimdeki kahveye rağmen sarhoş gibiydim.

Doruk peşinde Birkan'la içeri girince olduğum yerde zıplayıp biraz kahveyi üzerime döküşüme aldırmadan fincanı Doruk'un eline tutuşturup sımsıkı sarıldım.

"Nasıl geldin sen buraya?"

"İzin aldım."

Birkan'a dolu gözlerle bakıp bir daha sarıldım.

"Tamam ya, hadi geç otur." dedi sırtıma bir kaç darbe vurarak gülerken.

"Geç sen, ben bi'Arslan'a bakayım." 

Birkan'ın kıyın kıyın adımlarla Selin'e en yakın yere yerleşmesini gözümün ucuyla izleyip odama yöneldim. Kapıyı yavaşça aralayarak içeriye süzüldüm. Hala bıraktığım şekilde uyuyordu, elimi yavaşça alnına koyup ateşini kontrol ettim. Normaldi, rahat bir nefes alıp içeriye doğru geçerken sesleri duyup saklandığı yerden çıkan Arslan meraklı tavırlarıyla bacaklarıma sürtünüp geçince tekrar gülümsedim. Salona benden önce girmesine rağmen kimseye pas vermeden etrafı koklamaya başladı.

Sohbet almış başını yürümüştü bile. Geçip yerime oturduğumda sanki arkadaşımın evine misafirliğe gelmişim gibi hissettim bir an. Bu evi asla sahiplenememiştim, içinde sürdürdüğüm hayat bana ait değildi ama şu an Bars'tım, ama sanki çok uzun bir yolu koşmuş gibi de yorgundum.

****

"Market kapanmadan sigara almaya gideceğim. Bir de Sami'yi aramam lazım. Bir şey isteyen var mı?" dedim yerimden kalkarken. 

"Patlatmalık mısır var mı evde?" dedi Selin.

"Var, Balkon kapısının yanındaki erzak dolabında." dedim.

"Tamam o zaman bi'şey lazım değil." diyerek mutfağın yolunu tuttu.

Birkan'dan Hülya ile alakalı tüyo almaya çalıştım ama sahip olmadığı bir şeyi bana veremezdi doğal olarak. Kadını doğru düzgün görmüyordu bile. Ayakçılık yapıyordu daha çok. Nefes'i bile henüz onunla bir yere göndermiyorlardı. Nasıl cesaret edip de yanıma geldiğini sorduğumda; "O kadar da değil, takip edilecek kadar önemli değilim gözlerinde." dedi. 

Selin'in ona hayran hayran bakan gözleri bana artık İngiltere'ye gerçekten hiç dönemeyeceği mesajını verirken sırıtmıştım.

Odama yöneldim. Arslan hala uyuyordu. Odanın köşesindeki koliden kullan at telefonlardan birini alıp cebime soktum.

"Birazdan geliyorum sevgilim." diyerek eğilip alnından öptüm. Mis gibi aşktı işte.

Eh ulen bee.. Bi'namusumsun demediğin kaldı koskoca mafyaya ha.

Hür mü hür delime kıkırdayarak odadan çıktım.

Apartmandan çıktığımda ilk işim cebimden çıkardığım telefonda kayıtlı tek numaraya arama başlatmak oldu. Hızlı adımlarla ilerlerken çalan telefonun açılmasını bekliyordum.

-Bars.

"Nerdesiniz?"

-Sen nerdesin asıl? Evden mi çıktın?

"Evet çıktım, sen neden nefes nefesesin?"

-Nerdesin?

"Sokaktan çıkıyorum şimdi."

-Hanınnıavraddızzkiyyim!

"Sami? Sami? N'oluyor la-"

Aldığım darbe o kadar beklenmedikti ki gözlerimin kararmasından sonra çuval muamelesi görerek içine tepildiğim aracın içinde üzerine fırlatıldığım bedeni algılamam zaman aldı.

"H-ne?" başımın arkası ve omzum o kadar acıyordu ki. Doğrulmak için sağ elimden güç almaya çalıştım ama elimin altında hissetmeyi beklediğim sert araç zemini değildi. Aracın içindeki karanlığa gözlerim alıştıkça Nalan'ın baygın siluetini seçebilmiştim ancak.

"Siktir.."

Sol omzumda nasıl olduğunu anlamadığım bir hissizlik vardı, sanırım yerinden çıkmıştı. Başımda ise bir türlü yanması bitmeyen bir delik vardı sanki. O kadar hızlı olmuştu ki gık diyememiştim.

Fakat Nalan'ın burada ne işi vardı? Sami neredeydi? 

Sormadığım soru bunun kimin işi olduğuydu. Hülya olduğundan adım kadar emindim. Nereye gittiğimin bir önemi yoktu.

Arslan güvendeydi.

****

/Sami/

Gözlerimi aralayıp soğuk zeminden kalkmaya çalışırken biraz önce ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Nalan'la beraber Bars'a gitmeye karar vermiştik, daha doğrusu ağzıma sıça sıça beni ikna etmişti. 

Sokağa yaklaşırken daha önce buraya diktiğim araçların hepsini kontrol etme şansım da olacağından kabul ettim. 

Ama bir terslik vardı. Telefon cebimde titremeye başladığında sokağa girmek üzereydim ama güvenlik için burada olması gereken araçlardan iki tanesi ortalıkta yoktu. Bars'la konuşurken sokağın başındaki araca baktım, içi boştu.

Sokağa döndüğümde aramda sadece 20 metre olan Bars'ın arkasından yaklaşanları gördüm. Kendimi toparlayamadan ettiğim küfür ağzıma dolarken Nalan'ı kollayabilmek için ona dönmüştüm, bu kadar sessiz olması normal değildi.

Sessizdi çünkü iğrenç herifin teki iğrenç ellerinin birini ağzına kapatmış, boynuna da av bıçağını dayamıştı. Küfürler eşliğinde telefonu fırlatırken nereden bakarsam bakayım boka batmıştım. Hamle yapamadan Nalan'ın büyüyen ve başka yere odaklanan gözleriyle arkamı dönüp bakamadan karardı her şey.

Sokağın ortasında öylece olanları düşünürken kafamın acısı da gerçeklerin altına imza atmıştı. Neden beni değil Nalan'ı aldılar ki anasını satayım. Neden yanımdaydi ki o benim? Tüm gün laf sokup durmuştu sadece, neden gidip o evde arkadaşlarıyla sohbete dahil olmayıp yanımda kalmıştı. NEDEN BUNA İZİN VERMİŞTİM BEN. LANET OLASICA BEN.

Yavaşça ayağa kalkıp apartmana ilerledim. Enes buraya gelerek dediğini yapmıştı, planın içine etmek istemişti ve etmişti. Bars'ı gerçek tehlikeye atan, düşünmeden buraya gelmesiydi.

Bars'ın şu an kurbanlık koyun gibi ölümüne gidiyor oluşu Enes'in, Nalan'ın kurunun yanında yanan yaş olması da benim hatamdı.

Suratıma tükürük saçarak ettiği hakaretleri içimdeki karanlığa filiz oluyordu da bilmiyordu. İfadesizce onu izleyip cevap vermediğim her an daha çok büyüyen öfkesi serin bir deniz oluyordu.

Ne yapsa güzel oluyordu, ama ben ona hiç güzel yansımıyordum. Göndermem gerektiğini bile bile gönderemedim. Enes gelmemesi gerektiği halde buraya geldi.

Daha önce hiç korkmadığım kadar korkarken, ölümün benim için her zaman bir kurtuluş yolu olduğunu anlıyordum artık. Ölmekten korkmuyordum, ölmemek için yalvarmazdım da. Ama Nalan ölmesin diye dizsiz ve dilsiz kalana kadar sürünmeye razıydım. Onu toprak altında düşünmek bile dünyayı sessiz çığlıklarla yarmama sebepti. Ona bir şey olursa kendimi yaşamakla lanetlerdim, bu gerçekle yaşamak en ağırı olurdu; eğer şu an olduğumdan daha fazla delirip akli dengemi tamamen kaybetmezsem; neye sebep olduğumu bilerek yaşamak cezası az bile gelirdi bana.Kapıyı ardı ardına çalarken aniden açılmasıyla içeriye sendelemem bir oldu.

"Sen kimsin be?"

Yakalarıma yapışıp beni duvara sıkıştıran cevvale bir baktım. "Birkan burda mı?" dedim sadece, gözlerini tereddütle kırpıştırsa da yakalarımı daha sıkı kavrayarak içeriye seslendi.

"Birkan, bi'lavuk seni soruyor!"

Az sonra kapıda beni gören adamla bir kaç saniye bakıştıktan sonra anında rengi attı.

"Bars'a bi'şey oldu."

"Aldılar." dedim ve yakalarımı kavrayan çocuk tarafından duvara çarpılmam bir oldu. Birkan beni onun elinden kurtarmaya çalışırken tepki vermek için çok ağırdı vücudum. Sırtımdan yayılan sızı beni ele geçirirken yanaklarımdaki serinliğin nedenini merak ediyordum asıl. Evin içinde yükselmeye başlayan ayak sesleri giderek çoğalırken elimi yanaklarıma çektim.

17 yıldır tek bir kere ağlamayan ben, şimdi kendim bile bilmeden ağlıyordum işte.

"Nalan.."

****

"Ne yapacağız şimdi?" dedi Selin. Herkes ürkek bakışlarla birbirini kesiyordu. Bu ana kadar çok cesur davranmışlardı evet ama gerçek bir adam kaçırma mevzu bahisti.

"Polis işi yalan biliyorsunuz." Birkan bir yandan salonda volta atarken kapının önünde yığın halinde bıraktıkları bedeni düşünmüyordu bile. Ve yığının yavaş yavaş doğrulmaya başladığından kimsenin haberi yoktu.

"Siktir ya nereye götürdüler bilmiyoruz bile." Sıla endişeden tırnaklarını kemirmişti bile.

"Bilsek bile biz kimiz ki Sıla,katillerin arasına gidecek yürek hangimizde var. Yardım almamız şart."

"Şilan'ı ben aramam." Zeynep'in dedikleri doğruydu ama Sıla, Şilan'dan gerçekten haz etmiyordu. Ama yardım dendiğinde aklına gelen ilk isminde o olması normaldi.

"Zorundayız bence." dedi Doruk.

"Çalıyor.." Feda çoktan hastanedeyken aldığı numarayı aramaya başlamıştı bile.

"Sen ne ara numarasını aldın ki onun yaa?" diye isyan etti Zeynep.

Feda bir sus işareti yapıp hattın diğer ucundan gelen sese odaklandı.

"Alo Şilan, Harun Amca'ya ihtiyacımız var. Bars'ı kaçırdılar."

-.....

"Ne kadar sürer?"

-.....

"Bi'dakika." diyerek ahizeden uzaklaşırken arkadaşlarına döndü, "Plakayı görmüş müdür ki?" diye Sami'nin tarafını işaret ederken, adamın çoktan salon kapısından onları izlediğini o an fark ettiler.

"Görmedim. Ama gittikleri yeri bulabilirim." dedi Sami.

"Nasıl olacak o?" diye sordu Doruk. Başından beri oldukça sessizdi. Böyle durumlarda yaşadıkları yoğun duygular geriyordu onu.

"Nalan'ı da aldılar çünkü. Üzerinde benim ceketim var."

"Eee?"

Sami ağzını açıp cevap veremeden Feda "Bi'susun duyamıyorum, efendim Şilan?

-....

"Sen emin misin?"

-.....!

"Tamam o zaman." kapattığı telefondan sonra dönüp yakasına yapıştığı adamı süzerken arkadaşlarına hitaben konuştu tekrar; "Güvenin dedi Şilan, Sami bir şey söylüyorsa muhakkak bir bildiği vardır." diyor.

"Ben güvenmiyorum bu hıyar ağasına abi." dedi Doruk.

"Bars'ı kurtarmak için tek çaremiz oymuş."

Herkesin kafasında dönen o manasız ceketle alakalı kimse soru soramadan salonun kapısında beliren Enes'i kimse fark etmedi. Ta ki yaralı adam tüm salonu yerinden sıçratana kadar; "BARS NEREDE!?"

****

/Bars/

"Kızıma o kadar şefkatle bakıyordun ki.. Uzun zamandır görmediğim bir bakışın kızıma ait olması hoşuma gitmişti. Sana bir nebze inanmıştım bile hatta; yıllar bana asla şüphe etmeyi bırakmamayı öğrettiği için buradasın."

Sağ gözüm iptaldi bile çoktan. Dayak yemeye alışıktım evet ama işkence görmeye alışık değildim. Hülya sakin hareketlerle elinde lavanta çayıyla sanki bir iş ortağını ağırlar gibi konuşuyordu benimle.

Bulunduğum yer izbelikten, karanlıktan çok uzaktı. Zevkle döşenmiş geniş bir odadaydım. Tek bir penceresi bile yoktu, muhtelemen yer altındaydım ama fazlasıyla aydınlıktı. Düşmanlarına işkence etmek için kullandığı bir odaya bile böylesine bir dekorasyon için para dökmüş olmasına şaşırmamıştım. Kendime geldiğimi ve etrafı süzdüğümü görünce aşırı itici bir kahkaha patlattı.

"Yapma lütfen, kötü biri olabilirim ama zevksiz değilim. Misafirlerimi rutubetli, karanlık yerlerde ağırlayacak kadar görgüsüz de değilimdir. Kendini evinde hisset!" diyerek bir kahkaha daha patlattı.

Kaç saat geçmişti buraya geleli bilmiyordum. Araçtan indirildikten sonra bayıltılmadan öncesi Nalan'ı son görüşüm olmuştu. Çenemdeki acıyı görmezden gelemeye çalıştım, ağzımda yer eden kanı yutup çatallaşan sesimle; "Nalan?" dedim.

"Arkadaşını mı merak ediyorsun? En lüks odayı sana tahsis ettim, o biraz daha, hmm, az döşenmiş bir odada kalıyor ama merak etme iyi. Bir süre ağırlamadan asla öldürmem. Sonuçta kızımın da bir ders almasının zamanı geldi ve senden iyi bir örnek sunamam."

"O zaman şimdi tam sırası anne!"

Odanın diğer köşesinden kırgın ve kırmızı gözlerle bana bakan Nefes'i seçtiğimde yüreğime düşen korla gözlerim doldu.

"Nefes! Sen buraya-"

"Anne Bars neden bu halde?" titriyordu Nefes ve benim canımı işkenceden bile fazla yakıyordu. Hülya bakışlarını benimle Nefes'in arasında gezdirirken sonunda bana odaklanmayı seçti.

"İnanamıyorum, ona karşı gerçekten bir sevgi besliyorsun. Ama bu gay olduğun gerçeğini değiştirmiyor değil mi Bars?"

Sadece gözlerimi kapattım. Kendi kızına ders verebilmek için başarılı olduğumuzu sandığımız planımız elimizde patlatmıştı. Gerçekten korkunçtu, hangi anne kendi evladını böyle kırmayı ister ki?

"Babanın evlatlıklarından birinin sevgilisi bu Bars. Biliyorum babanla aran iyi ama artık gör istiyorum Nefes, insanların gerçekten bize neler yapmaya çalıştıklarını gör istiyorum. Duygularla ne kadar kolay oynadıklarını gör. Seni bana karşı kullanmaya çalışıyorlar kızım, anla artık dünya senin olduğunu sandığın gibi toz pempe değil işte."

Nefes'in durduğu köşeden bir hıçkırık yükselirken sadece "Neden?" diye sorduğunu duydum.

"Bars'ın sana cevap vereceğini sanmıyorum. Sonuçta konuşmamakta çok ısrarcı."

"Hayır anne, Bars'a sormuyorum. Sana soruyorum. Neden yıllardır sen masum olduğunu savunduğun halde sürekli babamın sana zarar vermeye çalıştığını söylüyorsun? Madem o kadar masumsun, nasıl bu kadar soğuk olabiliyorsun? Şimdiye kadar bu odaya indirilip sonra da çıkarılan bedenleri bilmediğimi sanıyorsan yanılıyorsun anne. Bana cevap ver, neden?"

Açabildiğim tek gözüm şaşkınlıkla aralanırken Nefes'in elleri yumruk bir halde annesine meydan okuyuşunu izledim. Tüm bedeniyle titrediğini görebiliyordum. Neden sonra bakışlarını bana çevirdi, elini uzatıp beni işaret ederek tekrar annesine döndü; "Ne yaptın ki onlara, sana ulaşmak için benim ruhumu bile ezebilecek hale geldi bu insanlar? Ne yaptın ki; bir anneyi kızıyla vurmaya kalktılar?"

Hülya öylece oturmuş sakin bir ifadeyle Nefes'i izliyordu. Yavaşça nefesini saldı, "Ne zamandır biliyorsun?"

"Yeterince uzun zamandır."

****

Helüüüü. Nabıyonuz gıdısını pıtırdattıklarım? Seviyom sizi, bb ✌

*Medya Sözleri;

Ateşi öksürürken

Aydınlatıyorsun

Sen beni belki de yanardın

Ve ben akordları kestim ve kilitleri kırdım

Ama köleliğinde güçsüzüm

Ve bu cehennemi lanetliyorum

Ve senden nefret ediyorum

Ve yemin ederim bir daha asla bu özlem için hesap vermeyeceğim

Bir daha asla

Ama vahşiler gibi sevişeceğiz

Öpüşündeki zehri yalayacağım

Ölümcül bir mutluluk tadı için pembe dikenler üzerine düş

Ah, vahşiler gibi sevişeceğiz

Alevler üzerine boğulurken

Meşaleni yakıyorsun

Yenilgilerimin her biri senin zaferin.

Ve ben bir kılıç tarlasında yalın ayak yürüyorum

Zulüm sanatında ustalaşıyorsun

Ve bu cehennemi lanetliyorum

Ve senden nefret ediyorum

Ve yemin ederim bir daha asla şeytanla dans etmeyeceğim

Bir daha asla

Ama vahşiler gibi sevişeceğiz

Öpüşündeki zehri yalayacağım

Ölümcül mutluluk bir tat için pembe dikenler üzerine düş, oh

Ah, vahşiler gibi sevişeceğiz

Continue Reading

You'll Also Like

Lucent By ads ❀

Teen Fiction

329K 7.5K 27
lucent (adj); softly bright or radiant ✿ ✿ ✿ My brother's hand traces the cut on my right cheek for some minutes. I have no idea how a cut can b...
4.7M 106K 142
Soon to be Published Darlene isn't a typical high school student. She always gets in trouble in her previous School in her grandmother's province. S...
10.7M 463K 38
BÖLÜMLER GERİ YÜKLENİYOR Şakadan zerre anlamayan birine okkalı bir şaka yaparsanız elde edeceğiniz şey yüklü bir para ve birkaç bin fazla tıklanma o...
14K 1.6K 52
~tamamlandı~ Bilinmeyen numara: Bebek olmak ister miydin? Yeosang: Ne? Hayır? Yarı texting yarı düz yazı olacaktır! Yan ship Woosan