Düşünce Mahkumları

By Destvd

1.5M 67.3K 12.6K

Dünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. O... More

♤Düşünce Mahkumları♤
1♣Ömer (Sansar)
2♣Atlas (Altın Mızrak)
3♣Selim (Hokkabaz)
4♣Sena (Havuç Kafa)
5♣Vuslat (Renk)
6♣Atlas
7♣Selim
8♣Vuslat
9♣Sansar
10♣Selin (Matematik)
11♣Alparslan Gündoğdu
12♣Sansar
13♣Sansar
14♣Vuslat
15♣Selin
16♣Vuslat
17♣Sansar
18♣Selin
19♣Sansar
20♣Atlas
21♣Sena
22♣Selin
23♣Atlas
24♣Sansar
25♣Vuslat
26♣Sena
28♣Vuslat
29♣Sansar
30 Ara Final Part 1♣Vuslat
30 Ara Final Part 2♣Selim
31♧Selin
32♧Atlas
33♧Doruk
34♧Atlas
35♧Vuslat
36♧Vuslat
37♧Atlas
38 ♧ Sansar
39 ♧ Doruk
40 ♧ Atlas
41♧Vuslat
42 ♧ Atlas
43 ♧ Atlas
44 ♧ Doruk
45 ♧ Sena
46 ♧ Doruk
47 - Karanlık
48 - Aydınlık
49 - Balo
50 I Dost
51 I Hain
52 I Gerçeğin İki Yüzü
53 I Plana Sadık Kal
54 I Operasyon
55 I Kan ve Kar
56 I Uyumak Yok
57 I İnsan ve Nisyan
58 I Öfke ve Acı
59 | Paramparça

27♣Vuslat

31.9K 1.2K 146
By Destvd

Keskin yüz hatları o kadar muhteşemdi ki çizerken çizimin ne kadar pasif kaldığını fark ediyordum. Gözaltlarını biraz daha gölgelendirdiğimde resim defterinin üzerine eğilmiş başımı kaldırıp eserime baktım. Saçları resim defterinin üzerindeki halinden çok daha koyu ve parlaktı. Üstelik daha önce hiç dokunmamama rağmen yumuşak olduklarını tahmin ediyordum. Hatta çok fazla yumuşak…

Telaşla başımı sallayıp düşüncelerimden arınmaya çalıştım.

Eğer şu an onu çizdiğimi bilse yeterince yüksek olan egosu tavan yapardı. Sanırım bu yüzden kızlarla kaldığımız odada tek başıma çiziyordum Siyah'ın resmini. Yüzünün her bir santimini kafamdan çiziyor olmam başta beni şaşırtsa da hala eksikleri görebiliyordum. Gözleri kâğıdın üzerindeki karaltıdan çok daha derin ve anlamlı bakıyordu oysaki.

Kapıdan gelen tıkırtıyla sıçradım. Kapının arkasından "Girebilir miyim?" diye sordu Atlas'ın nazik sesi. Telaşla resim defterimin üzerine masaya dağıttığım kâğıtları örterken "Girebilirsin!" diye seslendim. Kapı açıldığında üzerindeki siyah kolsuz tişörtü ve gri eşofmanıyla içeri girdi. Bu havada böyle üşüyüp üşümediğini merak ederken bakışlarımı yere indirip kalemle tutturduğum dağınık topuzumdan inatla fırlayan bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde masaya yaklaştığını fark ettim. Resim defterimin üzerini kapattığım birkaç çizimle dolu kâğıtları inceliyordu. Resim atölyesinin karşısındaki kafeye giren birkaç müşteriyi çizdiğim kağıdı alıp incelerken resim defterini görmemesi için kollarımı masaya yasladım.

"Güzel çizim," dedi gülümseyerek. "Ne zaman çizmiştin bunu?"

"Beni atölye çıkışında takip etmenizden birkaç gün önceydi sanırım."

"Bizden korkmuş olmalısın." Kâğıdı tekrar masaya bırakıp yatağa uzandı. Bu kadar rahat davranmasına şaşırdığım için birkaç saniye hareketsiz kalıp onu izledim. Sonra sandalyeden kalkıp yanına gittim ve belli bir mesafeden -aramızda fazlasıyla mesafe vardı- parmağımla onu omzundan dürttüm.

"Hey buraya yatamazsın. Burada üç kız uyuyoruz biz."

"Olabilir," dedi yatakta yan dönüp yer açarken. Eliyle yatağa vurup "Sen de gelsene," dedi.

Kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırdım. Yanına yatamazdım, hele de her an içeri kızlardan biri girecekken. Kesinlikle delirmiş olmalıydı. Onunla sevgili olmam çok fazla samimi olacağım anlamına gelmiyordu.

Bileğimi yakalayıp beni yatağa çektiğinde dengemi kaybedip yanına düştüm. Öfkeyle kalkmaya çalıştığımda belime sardığı kolları beni engelledi. Nefes nefese "Ne yapıyorsun?" diye sordum.

Debelenmeyi bırakınca  "Sevgilimle uzanıyoruz," diye cevap verdi gülümseyerek.

Sıcak nefesi burnuma deyince gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Tuhaftı ama bu beni gıdıklıyordu. Daha önce kimseye böyle yakın olmasam da sıcak bir nefesin burnuma okşaması oldukça huylandırıcı bir durumdu.

"Yarın tedavi olacağız," dedi sesli bir şekilde nefesini üflerken.

"Evet.” Yüzündeki ifadeyi görünce “Yoksa istemiyor musun?" diye sordum.

Yüzündeki huzursuzluk telaşa kapılmama neden oldu. Bizim yüzümüzden sevdiği bir şeyden vazgeçmesini istemiyordum. Özellikle benim yüzümden.

"Hayır. Sadece, peşimizdeki adamların tedavi olduktan sonra peşimizi bırakacağını düşünmüyorum. Bu beki de hepimizin hayatını mahvedecek." Bakışları düşünceli bir tavırla yüzümün her bir santiminde gezindi. "Belki de vazgeçmeliyiz."

Ani bir dürtüyle telaşlandım. Başlarda tedavi olmaya bu kadar istekli olmasam da şimdi buna sadece bir gece kalmışken vazgeçemeyeceğimizi hissediyordum. Atlas'ın kararsızlığı beni şaşırtmamıştı ama. En başından beri bunun bir lütuf olduğunu söyleyen oydu.

"Vazgeçemeyiz. Hele de bir gece kalmışken." dedim huzursuzlukla. "Hem vazgeçsek bile ne yapacağız? Gidip beni boğmaya, Sansar ve seni de ateşe vermeye kalkışmış adamların pis işlerine mi yardım edeceğiz?"

Haklı olduğumu anladığını fark ettim. Kollarını belime sarıp beni kendine çekti. Derin bir nefes aldı. Ardından kararlı bir sesle "Doğru söylüyorsun," dedi. "Hem bizimkileri yarı yolda bırakamayız." Başımı boynuna gömüp ferahlatıcı kokusunu içime çektiğimde şu an çok fazla yakın olduğumuzu fark edip kızarsam da çizmekte zorlandığım saçlarına dokunmak için karşı konulmaz bir istekle dolup taşıyordum.

Elimi uzatıp siyah saçlarına geçirdiğimde yanılmadığımı anladım; yumuşacıktılar. Elimi saçlarının arasında gezdirirken adımı fısıldadığını duydum. Başımı kaldırıp siyah gözlerine baktığımda yüzünün bana çok fazla yakın olduğunu fark ettim. Sıcak nefesi artık dudaklarıma değiyordu. Başımı ona doğru uzattığımda sıcakladığımı hissettim.

Ardından gıcık bir telefon melodisi her şeyi bozdu. Atlas küfrederek elini eşofmanının cebine attığında kendime gelip ondan uzaklaştım. Atlas yatakta doğrulup öfkeyle telefonu kulağına götürdü. "Ne var Kuzey?" Bakışlarımı tavanda gezdirirken kalbimin gürültülü atışını önemsememeye çalıştım. "Evde değilim. Şehirden uzak bir yerdeyim ve benim şu an oraya gelmem saatlerimi alır. Üstelik uzun zamandan beri antrenman yapmadım. Başlatma bahislerden!" Öfkeyle bağırmasına rağmen inatla ona bakmadım. Yüzümün kızardığını görmesini utanç verici buluyordum, hele de daha önce pek çok kızla yakın olmuşken. Eğlendiğini belli eden bir sesle, "Görüşürüz," dediğinde merakla ona döndüm. Bakışlarını elinde tuttuğu şeyden ayırmadan telefonunu masaya bıraktı. Resim defterim!

Telaşla yataktan fırlayıp elinde tutuğu defterimi almaya çalıştım ama refleksleri boksör olduğunu belli edecek derecede güçlüydü. Bana arkasını dönüp çizdiğim resmine bakmaya devam etti sinir edici bir sırıtışla.

"Bundan çok daha yakışıklıyım."

"Atlas!" dedim öfkeyle ve elindeki resim defterini kapıp kapağını kapattım. "Çizdiğim resimlere izinsiz bakamazsın."

Kollarını iki yanına açıp "Ne var bunda?" diye sordu masum bir ifadeyle.

Ona arkamı dönüp resim defterimi masanın üzerine bıraktım. Rezil olmuştum. Sürekli onu hayal eden bir kız gibi gözükmek istemiyordum onun gözünde ama sanırım, az önce bu hakkımı kaybetmiştim.

"Resim defteri bir ressamın günlüğü demektir. Öyle rastgele bakabileceğin bir şey değil."

Güldü. Öfkeli olmama rağmen bu kadar rahat davranması sinirimi bozuyordu. Sertçe ona dönüp olağan bir kavgayı başlatmak üzereydim ki telefonumun melodisini duydum. Yatağın yanındaki komodinin üzerinde titreyen telefonumu elime alıp açtım.

"Efendim Burak," dedim öfkemi sesime yansımaması için çabalayarak.

"Naber Vuslat?" diye sordu her zamanki neşeli sesiyle.

"İyi. Sen?"

"Bende iyiyim. Seni merak ettim. Uzun zamandan beri gelmiyorsun atölyeye. Esma arkadaşlarınla tatile çıktığını söyledi."

Atlas'ın bakışlarını üzerimde hissettiğim için bakışlarımı halıdan kaldırmamaya özen gösteriyordum. Bu Kayseri Halısı falan mıydı?

"Evet, tatildeyim. Ne kadar kalacağım belli değil ama yakında dönerim."

"Anladım. Arkadaşların-" Kim, diye soracaktı muhtemelen geçmişten kalan alışkanlıkla ama kendini son anda durdurdu. "Arkadaşlarınla iyi eğlenceler," diye geveledi. "Sonra görüşürüz."

"Görüşürüz," dedim telefonu kapatmadan önce. Bakışlarımı Kayseri’de üretildiğini tahmin ettiğim halıdan ayırdığımda, Atlas'ın tüm karizmasıyla tek kaşı havada bir halde karşımda dururken gördüm. Beklentili bir tavırla bana bakıyor olması beni şaşırttı.

"Burak kim?"

Sorusu gülme isteğimi bastırmam için çabalamama neden oldu. Telefonla konuştuğum birinden beni kıskanıyor olamazdı. "Atölyeden arkadaşım."

"Ne diyor?"

Yataktan kalkıp karşısında durdum. "Sorgu oluyormuşum gibi hissediyorum."

Elini ensesine götürdü ve sevecen bir tavırla "Merak," dedi "Sadece merak ediyorum."

"Atölyeye ne zaman döneceğimi soruyor."

Şüpheyle birkaç saniye bana bakıp ardından masanın üzerine bıraktığı telefonunu alıp cebine attı. "Her neyse," dedi ve gülümseyerek yatağa oturdu. "En son ne yapıyorduk."

Hınzır gülümsemesi bakışlarımı kaçırmama neden olsa da ne ima ettiğini anlamamış gibi davranmaya karar verdim. "Öfkeli olduğum halde sen beni deli ediyordun."

"Öfkeli miydin?" diye sordu şaşırmış gibi yaparak. "Her neyse ben bundan söz etmiyorum. Sanırım en son biz yatakta uzanıyorduk ve sen elinle-"

"Resim!" diyerek sözünü kestim. "Resmin tam olarak tamamlanmadı. Hazır sen de buradayken resmini bakarak çizebilirim."

Heyecanlı halime gözlerini devirdi. "Bundan söz etmiyordum," diye homurdandı ama onu umursamadan sandalyemi yatağın karşısına çekip elime resim defterimi ve kalemimi aldım. Daha uzun sürmesi için resim defterimden yeni bir sayfa açarken beni izlediğini bilerek onu çizmenin ne kadar zor olacağını düşündüm. Derin bir nefes aldım ve kalemimin ucunu kâğıda değdirdim.

♣Doruk

Bahçedeki on tane sandalyeyi tekrar saydım. Neden bunu yaptığımı bilmiyordum ama benden istemsizce gelişen bir durumdu ve kendimi durdurmakta pek başarılı olduğumda söylenemezdi. Ilık gecelerde zihnimin daha iyi çalıştığını keşfetmiştim birkaç yıl önce. Bunun Düşünce Mahkûmu olmamla bir ilgisi var mıydı bilmiyorum ama ılık gecelerde beynimin matematiksel bir işlemi çözme hızı %10-2 artış gösteriyordu ki, bu da her ne kadar az gözükse de benim bir işlemi yapma süremi bir saniye kadar azaltıyordu.

"Selam!"

Asya'nın sesiyle başımı kaldırıp tepemde dikilen sarışın kıza baktım. Üzerine deri montunu giymiş ve benimkini de koluna atmıştı. "Selam," diye mırıldandım.

Montu bana uzatıp yanımdaki sandalyeye oturdu. "Sansar ve Selim içeride tavla oynuyor. Sena ile senin kızda onları izliyor. Çok sıkıcı değil mi?" diye sordu bunalmış bir sesle. "Belki de bu işe hiç girmemeliydik. Diğerlerinin yanında da yalnız sayılmazdık."

"Gerçekten böyle düşünmediğini ikimizde biliyoruz." dedim. Onların yanında tabii ki yalnızdık, hele de Düşünce Mahkûmlarıyla vakit geçirdikten sonra bunu çok daha iyi anlıyordum. Diğerleri bizi kullanıyordu. Büyük bir iş adamının yanında çalışıyorduk ve bizi kendi çıkarları için kullanıyordu. Adam oldukça hırslıydı, azla yetinen biri değildi. Daima daha fazlasını istiyordu. Yıllardır onunla çalışıyorduk -en azından bizim düşüncemiz buydu- ve güç için oğlunu bile satacağına kanaat getirmiştim. 

"Düşünüyorum," diyerek yalan söyledi. On beş yaşındaki bir kız çocuğu gibiydi hala; savunmasız ve masum. Her ne kadar gizlemeye çalışsa da imkânı olsa bu pisliklerin hiçbirine bulaşmamış olmayı yeğleyeceğini biliyordum. 

Bakışlarım evin ilk katındaki camdan gözüken Sansar ve Selim'e kaydı. Aralarındaki sehpada duran tavla tahtasına bakıyorlardı ciddi bir ifadeyle. Selin ve Sena da gülümseyerek bir şeyler anlatıyor, ara ara Selim ve Sansar'a bir şeyler söylüyorlardı.

Asya'ya onları gösterip "Burası bizim gerçekte ait olduğumuz yer," dedim. Mavi gözleri onlara döndü. "Tedavi eğer gerçekse, zaten gideriz. Ama değilse-"

"Kalmak mı istiyorsun?" diye sordu hayretle. "Sen bir yerlere bağlanmayı seven biri değildin, ne oldu?"

Bakışlarım tekrar eğlendiklerini belli eden bir ifadeyle birbirleriyle şakalaşan dörtlüye kaydı, ardından Selin'e. Üzerinde beyaz bir bluz vardı ve ona bol geldiği belli olan bir kot pantolon giymişti. Muhtemelen pantolon Sena'ya aitti. Önceki gün Selin yanında fazla kıyafeti olmadığından yakınıyordu çünkü.

"Bilmiyorum." dedim.

"Ben biliyorum," dedi Asya şüpheyle bana bakarak. Ardından başını iki yana sallayıp "Umarım böyle bir şey yoktur Doruk." dedi.

♣Sansar

Bütün gece bundan sonra ne olacağını düşünmüştüm, bu beni uyutmamıştı. Artık bizimkilerle yollarımızı ayırabilirdik. Muhtemelen Atlas uzun zamandan beri gitmediği boks maçlarına devam edecek, ara ara okuluna gidecekti. Vuslat resim atölyesine geri dönecekti. Şu vıdı vıdı konuşan ressamlara dönüşmezdi umarım.

Hokkabaz bizimle tanışmadan önce yaptığı gibi durmazdı yerinde. Cadı hiçbir zaman olamadığım inek bir öğrenci olarak yaşamına devam ederdi. Zaten edebiyat notumdan dolayı pek olası değildi bu. Gerçi Cadının ailesiyle sorunları varken onu bırakamazdık, Vuslat veya Havuç Kafa'da kalabilirdi.

Havuç Kafa... Ne olursa olsun onu yanımdan ayırmayacaktım. Fevri biri olabilirdim ve ağzım laf yapmıyordu belki ama onunla bir şekilde konuşup bunu ona söyleyecektim.

Atlas'ın homurdanmasıyla başımı yastığımdan kaldırıp biraz ileride sinirle üzerindeki battaniyesini atan Atlas'a baktım. O da benim gibi yerde yatıyordu. Hokkabaz ve Doruk denen çocuk koltukta uyuyordu.

"Doğru düzgün uyuyamadım," dedi Atlas. Yüzüme bakıp gülümsedi. "Sende de mevzu aynı herhalde."

"Bundan sonra-"

"Ne olacağı?" diye tamamladı sözümü. "Bende bunu düşünüyordum. Favori üç konu başlığım var. Peşimizdeki adamlar tedaviden sonra ne yapacak, Vuslat ve ben ne olacağım, ve bizim ekip ne olacak?"

"Bendede aynı," dedim doğrulup sırtımı Selim'in yattığı koltuğa yaslarken. "Ayrılmak zorunda değiliz," dedim kararlı bir sesle. Atlas bana katılıyormuş gibi başını salladı. "Peşimizdeki herifleri hallederiz," dediğimde Atlas bir çocuk gibi yumruklarını hayali rakibinin yüzüne savurdu. "Havuç Kafa'yı bilmiyorum ama."

Yüzümü astım. Ne zamandan beri böyle biri olmuştum ben. Bir kadınla olan geleceğim için kaygılanıyordum. Sanırım şaşırdığım şey sadece bu değildi, onunla beraber olmak istememdi. Onun benden daha iyi birini hak ettiğini düşünüyordum ama başka biriyle olduğunu düşünmek bile beni deli ediyordu. 

"Ne olmuş Sena'ya?" diye sordu Atlas. 

"Tedavi olduktan sonra hala benimle olmak isteyeceğini düşünmüyorum. Demek istediğim..." Doğru kelimeleri bulmak için duraksadım. "Şu halimize bir bak. Bütün vaktimizi beraber geçiriyoruz ve hepimiz Düşünce Mahkûmu olduğumuz için birbirimizi anlamanın verdiği bir samimiyet var aramızda." Kurduğum cümleyi edebiyat öğretmenim duysa sevinçten ağlardı. "Tedaviden sonra bu olmayacak. Bu kadar fazla görüşmeyeceğiz, aramızda bizi birbirimize bağlayan bir hastalığımız olmayacak."

"Haklısın," diye mırıldandı. Şaşırdığı yüzünden belli oluyordu. "Tedavi olmak için kolunu bile kesebileceğini düşünüyordum ama şimdi âşık olduğun kadın yüzünden vazgeçeceksin."

"Âşık değilim," diye homurdandım. "Seviyorum ama..." Atlas'ın güldüğünü duyduğumda yastığımı sertçe kafasına fırlattım. Boksör olmanın verdiği güçlü refleksleri bile onu kurtaramamıştı sertçe fırlattığım yastıktan. Sersem bir ifadeyle bana baktı. Bu sefer gülme sırası bende diye düşünmüştüm ama birden üzerime fırlayınca geriye doğru düştüm. Kollarını tuttuğumda yerde sürüklenmeye başladık.

"Çakma boksör!" diye bağırdım onu kızdırmak için. "Bundan daha iyisini yapman gerek."

Güldü ve yumruğunu suratıma geçirdi. Fazla sert vurmamıştı ama yine de acıyla inlememi engelleyemedim. "Vuslat'ı kurtarmaya giderken attığın yumruk için." dedi eğlenen bir ifadeyle. "Ödeştik."

Bende ona vurmak için yumruğumu havada savurdum ama bana kolaylıkla blok koymuştu. Onu ittirip ben onun üstüne çıktım ve karnına tekme attım. Gülerek karnını tuttu. Bende bir kahkaha patlattığımda merdivenlerin başında bize şaşkın surat ifadeleriyle bakan kızları gördüm.

Kendimi yan atıp Atlas'ın üzerinden kalkığımda "Ne yapıyorsunuz siz iki manyak?" diye sordu Havuç Kafa öfkeyle. Selim ve Doruk da bu sırada uyanmışlardı, neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar gibiydi. 

"Şakalaşıyoruz sadece," dedi Atlas omzuma yumruk atarak.

Sena'nın bakışları yüzüme kaydığında dehşetle yanıma koştu. Daha ben ne olduğunu anlamadan ılık parmaklarını çeneme değdirdi. İçimde uyanan tuhaf duygu ne yapmam gerektiği konusunda beni kararsız bırakmıştı. Neden bana dokunduğunu anlamamıştım ama yüzüme bakan endişeli yeşil gözleri beni mutlu ediyor bir yandan da onu endişelendirdiğim için içimden kendime küfretmeme neden oluyordu.

"Ona yumruk mu attın?" diye sordu Atlas'a dönüp.

Çenemde oluşan sızıyla yüzümü buruşturdum. Atlas çeneme yumruk attığı için bana dokunuyordu. Bu kadar sersemlemek sinirimi bozduğu için kaşlarımı çattım. "Önemsiz bir şey," diye homurdandım omuz silkerek.

"Görülmemiş bir hesabımız vardı," dedi Atlas. Bakışları Vuslat'a kaydığında birden karnını tutup inledi. "Ah, o da karnıma tekme attı."

Vuslat ilk baş endişeli gözükse de ardından Atlas'ın çok bariz bir şekilde numara yaptığını anlasa gerek ki omuz silkip benim yanıma geldi. "Çenen acıyor mu abi?" Atlas'a bakıp sırıttım. "Biraz acıyor abicim."

Atlas yüzünü buruşturdu. "Kesin şu sevgi gösterisini."

Vuslat kıkırdayarak Atlas'ın yanına gitti ve onu yanağından öptü. "Siz de bir daha çocuk gibi birbirinize girmeyin."

"Sanırım biz dışında kaldık," dedi Selin dudaklarını büzerek. Selim yataktan kalkıp yanına gitti ve bir ağbi edasıyla onu kollarının arasına alıp bizim yanımıza sürükledi. Asya ve Doruk dışarıda kalmışları ama hiçbirimizin –özelliklede benim- bunu önemsediği söylenemezdi.

♣Atlas

 "Ya hadi, lütfen?"

Yola çıkalı yaklaşık yarım saat olmuştu ama Selin hala bu gece Düşünceler Kafesine gitmekte ısrar ediyordu. Düşüncelerimizde boğulmadan vakit geçirmemizi istediğini anlıyordum elbet, ama unuttuğu bir şey vardı; her an tehlikedeydik. Peşimizdeki adamların tedavi olduktan sonra bizimle işlerinin bittiğini düşünüp ortadan kaybolacaklarını sanmıyordum. Doruk ile de konuşmuştum. Gazanfer Gümüşpala adında bir mafya adamıydı anladığım kadarıyla. Daha doğrusu iş adamı olarak biliniyordu ama pek çok kirli işi yürütüyordu gizlice. Kurnaz ve hırslıydı. İşimize yarayacağını düşündüğüm iki şey vardı, biri oğlu diğeri de hırsıydı. Çünkü her zaman için birini sevmek zayıflıktı.

"Bence de gidelim," dedi Vuslat, arabada uzun zamandan beri süren konuşmaya yeni dâhil olarak. "İnsanların arasında olmak istiyorum. Böylelikle tedavinin işe yarayıp yaramadığını daha iyi anlarız."

Karamel rengi saçları omuzlarına dökülmüştü ve her zamankinin aksine ufak da olsa bir gülümseme bildiren gri gözleri tedirgin bakıyordu. Bir an arabayı durdurup onu kollarıma almak ve ben yanında olduğum sürece hiçbir şeyden tedirgin olmamasını söylemek geldi. Bunu, Sansar'ın homurdanmaları ve Selin'in heyecanlı bakışları arasında elbette yapardım ama kendimi zorlukla durdurdum.

"Saçmalamayın," dedi Sansar her zamanki gibi asabiyet barındıran sakin tonlamasıyla. "Durduk yere kendimizi tehlikeye atmaya gerek yok."

Selin hayal kırıklığına uğramış bir ses çıkardı. Sansar ona aldırış etmeden devam etti. "Hatta bir süre gizlenmeniz bile gerebilir. Böylelikle-"

"Gizlenmeniz mi?" diye sordu Sena aniden. Sansar sözünün kesilmesinden nefret ettiğini belli eden bir şekilde öfkeyle nefes aldı. "Siz derken kimi kastettiğini merak ettim? Biz demek istemiştin herhalde?"

"Ne dediğimi iyi biliyorum," diye tersledi Sansar. "Saklanması gereken sizsiniz. Ben burada kalıp peşimizdeki adamlardan kurtulmanın bir yolunu arayacağım."

Bu sefer ben "Biz demek istedin herhalde?" diye sordum tek kaşımı kaldırıp.

Sansar'ın yüzünde sanki bu hareketim ona bir şeyi hatırlatmış gibi bir ifade belirdi kısa bir an için ama hemen ardından yüzünü eski ciddi haline sokup "Biz," dedi.

"Ve ben," diye ekledi kızların arasında oturan Selim. Bugün bambaşka biri gibi gözüküyordu ve ona  baktığımda o tanıdık gülümsemesi yüzünde belirmeden yabancı birine baktığım hissine kapılmama neden oluyordu. Gözlüklerini bugün takmamıştı ve üzerinde benim siyah tişörtüm vardı. Saçları her zamankinin aksine daha asi duruyordu. Neredeyse benden daha... Her ne kadar söylemeye dilim varmasa da benden daha karizmatik duruyordu.

"Bir dakika," diyerek araya girdi Vuslat. "Şimdi siz üçünüz burada kalacaksınız ve biz kızlarla bir yerlerde saklanacağız öyle mi?" İtiraz kabul etmediğini belirten bir sesle ekledi. "Hayatta olmaz."

Sansar rahat bir tavırla koltuğuna yaslanıp bakışlarını bomboş yola dikti. "Dayım İtalya'da kalıyor. Geçen gün bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormak için aradı. Bingo. Ona üç tane kız yollayacağımı söyledim."

"Üç kız," dedi Sena yüzünü buruşturarak. Sinirlendiğini anlayabiliyordum.

Sansar’a sert bir bakış attım direksiyonu sağa kırarken. Benden habersiz iş yapması hoşuma gitmiyordu. Özellikle konu biz ve daha önemlisi Vuslat olunca. Ama o beni umursamadığını belirten bir şekilde parmaklarıyla dizinde ritim tutmaya başladı. Genelde sinirlendiğinde ya da endişelendiğinde böyle yaptığını biliyordum.

Sena öfkesini bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Yüz kasları az da olsa gevşemişti. "Hiçbir yere gidemem. Zaten Nisa uzun zamandan beri komşumuzda kalıyor, tedaviden çıkar çıkmaz onun yanına gideceğim. Üstelik bankadaki parayla da daha fazla idare edebileceğimizi sanmıyorum. Yeniden çalışmaya başlamam lazım."

 "Şu an bundan daha önemli bir sorunumuz var Havuç Kafa," Sansar yola çıktığımızdan beri ilk defa arkaya dönüp onunla göz teması kurdu. "O da senin güvenliğin."

"Kendimi koruyabilirim." Sena sesini yükseltmişti ve az önce sakinleşmek için verdiği çabaların hepsinin boşa gittiğini gözlemleyebiliyordum.

Sansar sertçe nefesini üfledi. Yüzündeki her bir kas öfke ve şaşkınlıkla gerilmişti. Sena'nın verdiği tepkiye şaşırdığını anlayabiliyordum, muhtemelen kimse Sansar'a o şekilde bağıramazdı. Bazen ben bile onunla konuşurken seçtiğim kelimelere dikkat ediyordum ama Sena cesurdu. Cesur ve asi. Zaten bu yüzden Sansar'ın -her ne kadar itiraf etmese de- on âşık olduğunu düşünüyordum.

Arabadaki ağırlaşan havadan biraz sonra Sansar'ın sert sözler söyleyeceğini tahmin etmiştim. Öfkeyle dudaklarını araladığında eğer Sena'nın kalbini kırma seviyesine kadar ilerlerse onu durduracağımı biliyordum. Ama birden bunların hepsi önemsizleşti.

Aniden karşıma çıkan siyah BMW hızla frene basmama neden oldu. Hızlı reflekslerim olmasa bunu yapmaya fırsat bulacağımdan emin bile değildim. Bakışlarım istemsizce arkamdaki motosiklete kaydı. Motosikletten inen Asya'yı gördüm. Kaskını çıkardığında sarı saçlarını savurdu ve yüzündeki sinsi gülümseme ortaya çıktı.

İhanet, diye düşündüm. Önünden gelen yumruktan korunabilirsin çünkü tetiktesindir ama arkandan gelen bir yumruk seni savunmasız yakalar. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

-Destvd

Gecikme için üzgünüm. Ara finalden önce okuduğunuz güzel bir bölüm olması dileğiyle... Esen kalın :) 

(Multimedia Karizmatik Selim)

Continue Reading

You'll Also Like

KUZGUN By Filiz Puluç

Mystery / Thriller

674K 47.4K 22
Corvus geceleri, kendi doğrularına ters düşen suçluları avlayan, kendi yöntemleriyle kanıt toplayan, failleri polise teslim eden ve sonuca ulaştırdığ...
667K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
2.8M 212K 38
*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kadar uyarı geçsem, o yorumları silsem de ma...
3.4K 252 10
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...