Mahallenin Ağır Abisi (DELİKA...

By dlraygt

1.6M 76.4K 20K

Bizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yı... More

Ben aslında namlunun ucuyum...
Yaraları görür görür ağlardı garibim...
Gittiğine daha çok sevinmiştim...
Senin öyle görmeni istiyor içindekileri kimse bilemez...
Sevecek bir kalp bıraksalardı vicdansızlar, severdik...
O adam hangi birimizi diri diri mezara gömecekti...
Bir insan ne diye dostunun sevdiği adama göz diker anlayamam...
...
Ben bir daha bu çocuğun haykırışlarını duymayacağım...
O hiç kuşkusuz bu dünyanın en sağlam adamıydı...
Mahallenin abisinin adamlığı bu kadar mı zedelendi...
Onun kadar duygularımı saklayabilen biri olmak...
Mahalleye sorduk...
Sen hatırlamıyoruz sanabilirsin ama hiç birimiz unutmuyoruz abim...
Zamanın bir şeyleri iyileştirmek gibi bir derdi yok...
•••
Altı asır gibi olmuş yüzünü görmeyeli...
Seviyor abi, seni bekliyorum der gibi bakıyor...
Gözlerinden çillerine kadar öptüğüm günlerde gelecek...
Lan insan küçücük mahallede nasıl kaybolur...
Bak işte bu delikanlı bir adamın yıkımıydı...
Yapma kardeşim yapma abim içine gömme artık şu sevgiyi...
Yaralarını tek, tek ben saracağım hatta geçmezse öpeceğim...
Sen iyi ki geldin en yorgun sabahlarıma umut ışığım...
Bana bir şey olursa abim ölmez sizi öldürür...
Ne güzel uyuyorsun bayram sabahım, nasıl güzelsin öyle...
Affetmem, ben affetsem vicdanım affetmez...
Heyy millet!!
Tam burayı işte tam burayı seviyor Senin güzel kalbini seviyor...
Sizin o delikanlı dediğiniz abinizi aldım ben...
Delikanlı adamı sırtından vururlarmış...
Ablamı sevecekse bu koca yürekli adam sevsin dedim...
Söz veriyorum kahramanını kaybetmene izin vermeyeceğim...
Seni içime saklayacak kadar çok...
Belki herkesi kurtaramam ama seni kendimden kurtarabilirim...
Bir bize imkansız kardeşim, bir bize zor...
Bir asır geçse de hep onu seveceğim...
Beni bu hikayenin kötü adamı yapma...
Birlikte ölmeyeceğiz, birlikte yaşayacağız...
Bana karşı bu kadar merhametli olma ne de olsa artık dost değiliz...
Soru-Cevap 🙋🏻‍♀️
Birbirlerine düşman gibi bakmaları kanıma dokunuyor...
Dersine çalışıpta gelmiş seni içten fethetmeye çalışıyor...
Yalnızlığın bir sonraki kurbanı olmaktan...
KARPUZ ÇEKİRDEĞİ
Bütün yollarımın sana vardığını bilmiyorsun...
O sonsuzluğa uğurlanırken, ben kalacaktım bir başıma...
Kanın benden akması o kadar güzel bir duygu ki...
Yüreğinde çiçek bahçesi yetiştirdiğim güzel kadın...
Şayet biri ölecekse bir gün; bu hiç şüphesiz ben olmalıyım...
Beni öldür ama beni yüreğinden atma...
Ölmüşsem ve başım da ağlıyorsanız bu beni sanırım mutlu eder...
Bütün kötülüklerin arasında bu kadar eşsiz durduğuna inanamıyorum...
Seni sevdiğim yerler kanıyor sahiden görmüyor musun...
Hepsinin kanın içinde yüzeceğim. Hepsinin cenaze namazını kıldıracağım...
Biliyor musun seni seçmek istemezdim ama sen gidersen...

Bütün dünyaya galip gelirsinde, ölüme galip gelemezsin...

11.7K 802 230
By dlraygt

Merhaba güzel ailem. Bir kaç şey söylemek istiyorum, lütfen okuyup ondan sonra bölüme başlayın... Az önce feci bir şey fark ettim, kurguyu değiştirdiğimden beri yazamıyorum ve feci bir durum daha var; kurguyu değiştirdiğim ilk bölümden bu yana çok fazla okur kaybettim.

Yine de canımı sıkmıyorum, çünkü kalanlar beni motive ediyor. Bir kaç kez aklımın oyunları: amaan bırak artık şu kitabı, uğraşma, boşuna yazıyorsun, hiç bir şey eskisi gibi değil dese de ne kadar çok bırakıp gitmeyi düşünsemde, aklıma siz düşüyorsunuz.

Çok fazla okur kaybetsem de, burada ilk bölümden beri hiç bıkmadan okuyan okurlarım var, bunları onlara nasıl yaparım dedim? Nasıl onları yarı yolda bırakırım... bazen uzun süre yazmayışlarımın sebebi de budur.

Miniklerim, kuzularım, ablalarım; beni yalnız bırakmayacağınızı umarak yazmaya devam edeceğim. Beni yalnız bırakmayın, bu hikayeyi sizin sayenizde büyütüp buralara kadar getirdim. Okuduğunuz için teşekkür ederim kalın sağlıcakla 💜🌸

Soğuk çok soğuk bir gün ama bu soğuğun tanrıyla bir alakası yok. Bu tamamen başka bir soğukluk, buz gibi, derinden sarsan bir soğukluk, ölüm soğukluğu. Sanki bedenim işkence görüyormuşçasına kasım kasım kasılıyor, gözlerim birini bekliyormuşçasına uzaklara dalıyordu. Ansızın bir huzursuzluk çökmüştü bedenime, dokunsalar hüngür hüngür ağlayacakmışım gibi bu yaşadığım karmaşık duygu çok saçmaydı.

Yatağımda sıkıntılı bir şekilde uzanırken, gözlerim köşede yıllardır hiç bir izini kaybetmeyen aynalı dolaba ilişti. Kenarında kalemle çizilmiş olan harf biraz da olsa gülümsememe neden olmuştu.

Murat abinin ilk harfi ve ortasına çizilmiş bir kalp. Bunu çok iyi hatırlıyorum, Hera bunu ortaokulun sonlarında yapmıştı.

Onu çok seviyorum Azelya, bak buraya kazıyorum Murat ile evlenip buralardan çok uzaklara gideceğiz...

Yatağımın kenarında duran telefon titremeye başladığında, heyecanla ekrana bakmadan kulağıma götürdüm.

"Azelya..." bir hıçkırık sesi haince kulağıma ilişti. Telefondaki kişi ağlıyordu.

Çatık kaşlarla ekrana baktım. Arayan kişi hiç ummadığım bir kişiydi. Tuhaf bakışlarla yataktan kalktım.

İnce parmaklarım telefonu sıkı sıkı sardı. "Baran abi?"

Derin bir iç çekiş kulaklarıma doldu. "Nazlı." dedi ve sustu.

Telaşla ayağa fırlayıp camın önüne geçtim. "Abi?" korkarak devam ettim. "Nazlı ablaya bir şey mi oldu?"

"Gitti." Ürpertici sesi bedenimi titretmişti.

"Nerdesin?"

Bir süre sustu ama sonunda kısaca cevap verdi. Babasının vefat ettiği hastanedeydi. İçimdeki kötü hislerle telefonu kapatıp hiç düşünmeden çıkış kapısına yürüdüm.

Bu gecenin karanlığında hastaneye gidecektim. Gitmek zorundaydım. Baran abiyi bir başına bırakamazdım. O kapıyı sessizce açıp kendimi sokağa attım.

Hastaneye hiç durmaksızın koştum, hiç dinlenmeden, düzenli nefes almadan sadece koştum. Hastanenin kasvet dolu kokusundan anlamıştım içeriye girdiğimi. Başım dönüyordu, böbreklerim ağrıyordu üstelik dilim damağımda kurumuştu.

Morgta olduğunu söylemişti. Morg katı en alt kattaydı. Aklımdaki kötü düşünceleri defederek merdivenlerden sessizce aşağı indim. Morg kapısına yaklaştıkça içim içimi yiyordu, elimin titremesini bir türlü durduramıyordum. Aralık kapının eşiğinden içeriye göz attım.

Görmekten korktuğum manzara tam karşımdaydı; Baran abi beyaz bir örtünün altındaki sarı saçlı kadına bakıyordu. Gözleri bir kan çanağına dönüşmüştü. bir şeyler mırıldanıyordu fakat ben ne dediğini anlayamıyordum.

Kapıdan yavaşça içeri süzüldüm, yıllar sonra ilk defa Nazlı ablanın yüzünü görüyordum. Yüreğim ağırlaşırken kendimden geçtim, ayaklarım beni taşımakta aciz kaldığında duvara tutundum.

Nazlı abla morarmış dudakları, solmuş bembeyaz teniyle içimi ürpertiyordu. Korkak adımlarla Baran abiye yaklaştım fakat o bunu fark etmemişti. Geldiğimden bir haberdi, elimi omzuna atıp kendi tarafıma döndürdüm. Ağlıyordu, dudaklarını kanatırcasına dişlemiş başını sağa sola sallıyordu.

"Gitti. Nazlı gitti." diyor başka bir şey demiyordu.

"Baran..." dediğim anda gözyaşlarım süzüldü yanaklarımdan aşağı doğru.

"Gitti..." parmaklarıyla gözlerinin altını temizledi. "Nazlı." dedi ve boynuma sarıldı.

O kadar ağır geldi ki birlikte yere çöktük. Kedi yavrusu gibi yanıma kıvrılıp başını dizimin üzerine koydu. Bir hıçkırık sesinden sonra kesik kesik ağlamaya başladı. Gözyaşları bacağımı delip geçiyor, göğsü şiddetle inip kalkıyordu.

Titrek ellerimi uzamış saçlarının arasına daldırdım. Bir süre orada gezdirdim, sonra yavaşça yanağına doğru süzülmüş gözyaşlarını sildim. Tepkisizdi. Hiç bir şey yapmıyor, sesini çıkarmıyordu. Bu beni biraz korkutsa da hareket edip bacaklarımı topladım. Kollarından tutup ayağa kaldırmaya çalıştım, artık buradan gitme vakti gelmişti.

Kendinde değildi ve bütün yükünü bana vermişti. Gecenin bu vaktinde onu nereye götürecektim? Hemen boştaki elimle ceplerimi yokladım, telefonumu arıyordum fakat yanımda değildi çıkarken masanın üzerinde unutmuştum. Bu çok kötüydü. Selim abiye nasıl ulaşacaktım...

Hastanenin bir görevlisinden yardım isteyip Baran abiyi buradan çıkarmış, taksiye bindirmiştim. Elimi hiç bırakmıyor, Nazlı ablayı sayıklayıp duruyordu. Başımı eğip omzuma yasladığı keskin yüzüne baktım. Koca kehribar rengi gözleri kapalıydı, Hakan'ın uzun kirpiklerine benzer kirpikleri vardı.

Sivri çenesi kasım kasım kasılmıştı, kirli sakalının altında saklanan o derin muhteşem yara; elimi yavaş yavaş yaraya dokundurdum. Boşta olan elini kaldırıp yanağında duran elimi, dudaklarına götürüp usulca öptü.

Yalnız hissetmemesi için eğilip alnına öpücükler bıraktım. O sırada taksi ani bir frenle durdu ve başım şoför koltuğuna çarptı, bunu pek umursamadan Baran abinin cebini yoklayıp taksinin parasını ödedim.

"Yardım edeyim mi abla?" taksi şoförü Baran abinin baygın halini görünce bana yardım etmek istedi.

Geri çevirmedim. Başımı olumlu bir şekilde salladığımda, bir kolunu şoför diğer kolunu da ben tutmuştum. Onu kendi mekanına getirmiştim. Selim abinin burada olması ümidiyle getirmiştim ama görünürde hiç kimsecikler yoktu.

Bodrumun atmosferi beni ürkütmüştü, kasvet dolu kapkaranlık bir yerdi. Neden bir evi değil de burayı tercih etmişti anlayamıyorum.

Onu kenarda duran eski püskü bir koltuğa bıraktım. Çok ağırdı, belim yerinden kopacakmış gibi ağrıyordu. Onu şimdi nasıl yalnız bırakacaktım? Selim abi gelene kadar burada kalacak Baran abinin başında duracaktım.

Sabahın ilk ışıkları evde olmak zorundaydım. Hakan evde olmadığımın farkına varırsa bu kıyametin kopacağı anlamına gelirdi.

O sırada kopan koptu. Baran abi gözü kapalı "Nazlı..." diye seslendi. Başını benim tarafıma döndürdüğünde acı bir gülümsemeyle çenemi tutup bana doğru yaklaştı.

"Geldin," dedi büyük bir soğukkanlılıkla "buradasın sevgilim." dudaklarıma yakınlaştığında geri çekilmedim, öylece bakıverdim kehribar rengi gözlere. Acısının dinmesini istedim.

Beni Nazlı abla olarak gördüğünün farkındaydım. Dudaklarıma daha fazla yaklaşmasına izin vermeden boynuna atılıp sıkıca sarıldım.

"Bütün dünyaya galip gelirsinde, ölüme galip gelemezsin. Hakan ile seni bir bütün yapanda bu; ölümü durdurabileceğinizi sanıyorsunuz."

Baran abinın sıcak nefesi enseme çarparken konuşmaya hazırlandı.

"Tercih yaptırdı. Ben sandım ki makinalara bağlı olan bir kadına dokunmaz. Onu kışkırttım, Hakan'a dokunamazsın dedim. O zaman Nazlı'ya dokunurum dedi." Şiddetle inip kalkan göğsü ağladığını apaçık ortaya sermişti.

"Azelya... Biliyorum konuşmuyordu, hareket etmiyordu ama gözümün önündeydi. Akşamları gidip bütün olanları Nazlı'ya anlatıyor, günahlarımı içimden bir nebzede olsa atıyordum. Biliyorum Nazlı asla geri dönmeyecekti ama her akşam güzel yüzünü görebiliyordum. Elini tutabiliyor, öpebiliyordum."

Saçlarımdan tutup kokladı. "Özür dilerim... Hepsi benim suçum özür dilerim."

Baran abinin gözlerine tekrar bakmaya cesaret edemiyordum. Odaklandığım yer kapının eşiğiydi, oradaydı bizi izliyordu; alaycı tavrı, gözündeki acımasızlık, yüzündeki ihanet hepsini suratındaki o aptal gülümsemeye sığdırmıştı.

Onu gördüğümü fark ettiğinde gülümsemesi daha çok genişledi. "Biliyordum. Aptallığın adeta alnına yazılmış güzel kız. Buraya geleceğine adım kadar emindim." Belinden çıkardığı tabancasını bana doğru çevirdi.

O an aklıma dolan tek düşünce Hakan'ı görmeden ölecek olmam mıydı? Ne büyük çaresizlik... Ne büyük ahmaklık... Ya da ne büyük sevgi mi demeliydim?

Baran abinin kafası tamamen omuzlarıma ağırlık saldığında bayıldığını anlayıvermiştim. Şimdi mi... Hayır! Şimdi olmaz abi.

Sakin olmalıydım. Burada kimse ölmek zorunda değildi. Baran abiyi sakinlikle kendimden ayırıp yan yatmasına izin verdim. Sonra gözlerimi tekrardan karşımdaki canavara odakladım.

Yavaşça ayağa kalktım. "Acınasısın." Onun gibi alayla gülümsedim. "Suratından oluk oluk çaresizlik akıyor."

Evet şimdi amacıma ulaşıyorum çünkü Ferhat'ın dikkati dağılıyor. "Öyle mi?" diyor diğer eliyle yüzüne dokunuyor. "ama seni vurma düşüncesi yüzümdeki çaresizliği silip atacak." elindeki tabancayla oynuyor, sağa sola yatırarak vücumdaki belirli yerlere odaklıyor.

Tabancayı göğsümün hizasında tutup, büyük bir gürültüyle oynatıyor "Bumm!" deyip kahkahayla karışık bir şeyler mırıldanıyor. Elimi kalbimin üstüne koyup büyük bir korkuyla kontrol ediyorum. Kan yok, yara yok. Kandırılmışım...

Şimdi Ferhat'ın bakışlarından fazlasıyla korktuğumu söylersem bana kızar mıydınız? Ne denli baktığını, üstümü başımınasıl incelediğini anlatsaydım eminim siz de korkardınız. Geri çekildim, gözlerinin etkisinden kurtulmak için ona olan bakışlarımı aşağıya indirdim.

Suratını asıp etrafı kontrol etti. "Bana gel Azelya. Bu mahalledeki bütün insanları benim gazabımdan kurtarabilirsin, bu karanlık yerde tek başına ölmeyebilirsin. Kadınım ol herkesi rahat bırakayım." Elini kaldırıp beni yanına çağırdı. İşte korktuğum o bakışlarının içinde anlattıkları bunlardı. Beni yanında istiyordu. Bu sefer yapmak istediği Hakan'a acı vermekte değildi, bu yaptığı kendi iyiliği içindi. Bana fazla şefkatli bakıyordu, en son bakacağı şekilde bakıyordu; sevgiyle.

Peki ben gidebilir miydim? Daha doğrusu bir kez olsun bencillik etmeden durabilir miydim? İyi düşün Azelya! Sevdiğin adamı, aileni kurtarabilirsin. Yap Azelya, bir kere de olsa kendini düşünmeden bir şeyler yap.

"Tamam." dedim. "Tamam geleceğim ama onları rahat bırakacaksın."

Başını dürüstçe salladı. "Şerefim üzerine yemin ederim ki onları asla rahatsız etmeyeceğim." Sevinmişti. Açıkcası bu cevabımı beklemiyordu. Gözleri neşeyle parladı.

Hiç düşünmeden adımlarımı karşımdaki korkunç adamın tarafına doğru attım. Fazlasıyla yakınlaştığımda başını yukarıya kaldırıp burnuyla etrafı kokladı. "Söylesene Azelya sendeki bu inanılmaz kokuya Hakan nasıl karşı koyuyor." Hızla kolumdan tutup beni yanına çekti şimdi daha yakından, daha derinden kokluyordu.

Suratımı buruşturarak, tiksintiyle gözlerine baktım. "Katil olduğun kadar iğrenç bir sapıksında."

Bodrumu dolduracak koca bir kahkaha patlattı. "Bu sapıklık değil, bu bir derin tutku. Hakan'ın o küçük kırmızı tokayı neden sürekli kokladığını şimdi daha iyi anlıyorum... Sen büyük bir tutkusun Azelya." Ensemi kavrayıp burnunu boynuma sürttü, saçlarıma dokunup öptü.

Kendinden epeyce geçmişti. "Çok güzelsin tıpkı Meryem gibi, daha önce bunu nasıl oldu da fark edemedim?"

Korkmuştum. Hem de çok fazla korkmuştum. "Beni öldür." dedim ağzımdan çıkan  ilk cümle bu olmuştu. "Öldür beni lütfen!" Karşısında diz çöküp elindeki tabancayı alnıma yapıştırdım. "Hemen burda, şimdi."

Ferhat şuana kadar hiç sinirlenmemişti ama beni öldürmesini istemem onu epeyce kızdırmıştı. "Seni öldürmemi mi istiyorsun?" kulaklarımın dibine dibine bağırdı. "Nankörsünüz, siz kadınlar çok nankörsünüz. Bizi sevmiyorlar diye gece yarılarına kadar ağlarsınız ama sonra biri sizi çok sevdiğinde, o çok seven kişi, istediğiniz olmayınca hiç bir şey olmamış gibi karşınızdakini görmezden gelirsiniz. Aşağılık varlıklarsınız." deyip elindeki tabancayı harekete geçirdi.

Başımı yukarıya kaldırdım. "Asıl aşağılık olan sensin."

Tabancanın ucunu alnıma bastırarak beni susturmaya çalıştı ama susmadım. Konuşmaya devam ettim.

"Sen iğrenç bir insansın, midemi bulandırıyorsun, katilsin sen katil!"

Bir anda tabancanın namlusunu kendi tarafına çevirerek tabancayla alnını kaşıdı. Öfkeyle gözlerini kıstı. "Beni de sevin lan. Bir kez olsun beni de sevin." anlamsızca boynuma sarılmaya çalıştı. "Sev beni Azelya. İstediğin her şeyi yaparım yeter ki sev beni. Gözünü seveyim beni sev. Miden bulanmadan bak bana. Hadi bak lütfen." Dolu dolu gözlerle yüzümü avuçlayıp gözlerimin içine baktı.

"Sen çok güzelsin. Hakan seni çok hor sever, bırak onu, beni sev."

Kendimden hiç beklemediğim o muhteşem kahkahayı bu sefer ben kopardım. "Hakan'ı bırakayım öyle mi?" Gülmeye devam ettim. "Hakan'ı bırakayım evet!"

Neler olup bittiğini anlayamamıştı bile. Karşıdan bakınca aptal birine mi benziyordum? Gülüşüm onu epeyce sinirlendirmişti, ellerini sitemle geri çekti. Acıyla yüzünü buruşturan Ferhat yanağımı sakinlikle okşadı.

"Aptalsın... Çok aptalsın," elindeki tabancayı bana doğru sallayarak, "şayet beni istemezsen, ölümün bir gün benim elimden olacak. Yürü gidiyoruz!" diye bağırarak kolumdan tuttu. Koca bir gürültüyle dışarı çıkmaya çalışırken bir an duraksadı.

Biri ateş etmişti ama kim bilmiyorum. Başımı çevirip arkaya baktım. Baran abi deli öfkesiyle ayağa kalkmış, bize doğru hızlı adımlarını atıyordu. Gözü hiç bir şeyi görmüyordu.

"Gelme." dedi Ferhat ama nafile dinlemiyor, daha hızlı yürüyordu.

O sırada Ferhat gözlerini karartıp tabancasını Baran abinin tarafına çevirdi. Tetiğe basacağı anda elini aşağıya indirdim, ne olduysa elini indirdiğim an oldu, şimdi her şey daha kolay geliyor.

Sesler bir uğultuya dönüştü, görüntü kalitem karıncalandı. Ferhatın bakışları hüzünlendi, tedirginlikle elindekini karşı tarafa fırlattı. Sanırım vurulmuştum, bacaklarım uyuşmuş belimin altını hissetmiyordum. Bu uyuşukluk hoşuma bile gitmişti, gözlerim adeta yalvarırcasına kapanmak istiyordu.

Ferhat'ın koşarak buradan uzaklaştığını görüyordum. İstediğimde bu değil miydi? Ferhat'a gitmemek için ölmek.

"Azelya..." fısıltıyla adımı seslenen kişi Baran abiydi. Yere yığılmak üzereyken güçlü bir kol kavradı ince belimi. "Yapma. Hayır yapma sen de bunu bana yapma."

Yüzümü okşadı. "Uyuma! Sakın uyuma. Aç gözlerini." çok üzüldüm. Uyursam ölecek miydim? Gözlerim beni zorluyordu. Yavaş yavaş gidiyorlardı. Canımda çok acıyordu. Her yanım sızı içindeydi.

Selim abi elimi tuttu. Masmavi gözleriyle beni teselli ediyordu. O ne zaman gelmişti? Serkan abi telefonda öfkeyle karşıdakine mahallenin adresini veriyordu. İkisi ne ara gelmişti?

Hakan bana çok kızacaktı...

Eve gitmem lazımdı...

"Hakan." diyebildim sadece. "Hakan."

Baran abi karın bölgeme dokundu. Elindeki koyu kanı görünce dişlerini sıkarak ağlamamaya gayret gösterdi. "Güzelim bana bak. Bak ne anlatacağım çocukluğumuzda şu büyük yeni açılan oteli hatırlıyor musun?"

Gülümsedim. Hiç unutmadım ki... Evet anlamında başımı salladım.

"Kaç kola aşırmıştık hatırlıyor musun?"

Anılarımı zorladım. "Yirmi." dedim güçlükle.

Acı bir gülümsemeyle alnımı öptü. "Aferin benim güzelime,"  sonunda gözlerinden beklediğim o gözyaşları akmıştı, "kaç tanesini yukardan Hakan'a atarken patlatmıştık."

Tekrardan canımın acısına aldırış etmeden güldüm. "Çok, çok fazla."

Kulaklarım ambulansın siren sesini aldığında bilincimi kaybettiğimi hissettim. En son Baran abinin omuzlarımı silktiğini hatırlıyorum. Sonrası boşluk, sonrası koca bir hiçlik...

****

Hakan derin bir uykuda. Normalde uyuyamayan adam bu gece ilk defa kendinden geçmiş kafasını yastığa koyduğu anda uyumuş, o kadar derin bir uykudaki çalan telefonunu bile duymuyor. Adeta gelecek kötü haberi kulaklarından esirgermişçesine inatla uyanmıyordu. Az sonra kapısına dayanacak olan Selim bütün kötü haberi verecekti.

Güm güm güm... Kapı tekmelenircesine çalınıyor, yumruklanıyordu.

Güm güm güm...

"Hakan kapıyı aç!"

Kapının sesine irkilerek kalkan Hera ve Murat oldu. Elini yastığının altına atarak emanetini çıkardı. "Ne oluyor lan! dedi yeşil gözlerini ovuşturan adam.

Hera üzerine bir şey almadan hızla kapıya koştu. Sesin Selim'in sesi olduğunu çok iyi biliyordu. Kapıyı açtığında karşısında elleri kanlı bir adam beklemiyordu. "Selim?" dedi şaşkınlıkla.

Selim sevdiği kadının neden evinde olmadığını aklının bir köşesinde sorgularken, arkadan yalpalayarak gelen Murat'ın yakalarına yapıştı. "Hakan nerede?"

Murat yakalarını kurtarırken ellerindeki kan dikkatini çekti Selim'in kırmızı tişörtünü inceledi. "Ne oluyor? Ne bu halin? İçerde uyuyor."

"Hera'yı götür buradan!" gözleri yaşlıydı, "Sonra aşağı in."

Hera asi bir çıkışla kollarını Murat'ın elinden kurtardı. "Ne demek Hera'yı götür buradan?"

Selim karşısındaki kadını dinlemeden Hakan'ın uyuduğu odaya daldı. "Hakan!" omuzlarına dokunarak kontrol etti fakat bu onun yaptığı son hareket oldu. Hakan omzunu dürten adamın kolunu tutup arkasına çevirdi.

Selim acı içinde inledi. "Sakin ol benim Selim." adamı rahat bıraktı.

"Selim?" tuhaf bakışlarını karanlıkta parlayan mavi gözlere çevirdi. Üstü başı kan içindeydi.

"Ne bu hal?" İçindeki korku kat kat büyümüş patlama derecesine gelmişti. "Baran nerede?"

Aklına hemen Baran gelmişti. "Baran iyi mi?" başını eğip Selim'in sakladığı bakışları görmek istedi.

"Baran iyi..." duraksadı, "Azelya'nın yanında." deyip sustu.

Hakan anlaşılmaz atmosferi dağıtıp yataktan hızla çıktı. "Azelya odasında oğlum! Baran'ın ne işi var orada."

Selim olumsuz bir şekilde başını salladı. "Öyle değil Hakan." omuzlarından tuttu, "sakin ol."

Selim'i kenara itekleyip karşıdaki odaya koştu. Azelya'nın yatağının boş olduğunu görünce içine bir kor ateşi düşmüş gibi sendeledi, yanındaki duvara tutundu. Arkasından Selim gelmişti.

"Hakan... Azelya vurul-"

"Suusss!" boğazına yapıştı Selim'in, "tek kelime daha edersen, seni boğarak öldürürüm."

Selim tüm gücüyle boğazına yapışan ellerden kurtuldu. "Hastanede." dediği an Hakan dış kapıdan adımını attı.

Şimdi yalın ayaklarla sokaktaydı. Kapkaranlık bir gece, hafiften yağmur çiseliyor. Sokak çok sessiz. Hakan koşarken rüzgar kulağına fısıldıyor bütün olanları.

Azey ölüyor...

Koşarken Selim'den eline bulaşan kana bakıyor, yüreği sızlıyor ama koşmayı bırakmıyor ve tekrardan rüzgar fısıldıyor Azey ölüyor...

"Hayır," diyor çaresiz sesiyle, "hayır! Azelya yaşıyor."

Elleri, bacakları, ağzı titriyor. Hem soğuktan hem de korkudan. İlk defa ölümün yapacaklarından korkuyor Hakan. "Ne olur." gözyaşını kanlı eliyle silerken, "Ne olur onu benden alma..." Bu rabbine ettiği yakarışlardan sadece biri oluyor.

Azelya'nın vurulmuş olması Hakan'ı inceden inceden tüketiyor. Nefes alışverişleri zorlaşıyor. Ayaklarının altına yapışan küçük taşlar canını acıtsa da koşmaya devam ediyor. Hastane kapısına geldiğinde, deli gibi Azelya'yı sağa sola soruyor.

Gözleri bir kan çanağına dönüşmüş, karşı taraftan korkunç görünüyor. Danışmandakiler hastanın nerede kaldığını söyledikten sonra Hakan merdivenlerden iki kat çıkıyor. Artık ayakları adım atmaktan aciz.

Sonunda koridorun solunda görmek istediği adamı görüyor. Baran Bozkurt. Güçlü omuzlarıyla dimdik ayakta duruyordu, gözlerini karşı tarafa çevirince yorgun bedeniyle ayakta durmaya çalışan kardeşini görüyor. Hakan daha fazla dayanamayıp dizlerinin üstüne çöküverince, karşısındaki koşarak yanına eğiliyor.

Baran titreyen elleriyle cep telefonunu cebine sokmaya çalışıyor. Boşta kalan eliyle eski dostunun omzunu sıkıyor. "Azelya iyi. Kurşun organlara zarar vermemiş, duydun mu iyiymiş Azelya." Gözlerini kısarak Baran'ın doğruları söyleyip söylemediğini kontrol ediyor. Sonra o gözlerdeki sahiciliğe inanıyor.

Şimdi ayağa kalktı. Baran'a buz gibi bir bakış fırlattı. "Ne oldu hepsini eksiksiz anlat."

Baran o deli gözlere baktığında, çok ciddi olduğunu anladı. "Ben çağırdım." dedi düz bir sesle.

Yumruğunu kaldırdı ve üzerine doğru gitti. Çenesinin altına yediği yumrukla sendelemedi bile, duraksadı, bir tane daha vurmasına izin verdi. Hakan hiç beklemeden ikinci yumruğunu ağzının ortasına patlattı.

Baran dokunmadı. Sadece olduğu yerde duruyor, öfkesinin bitmesini bekliyordu.

"Ona ihtiyacım vardı. Aradım, gelmesini istedim ve geldi." Üçüncü yumruğunu kaldırmadı. Sarhoş edasıyla sendeledi.

Soluğunu tuttu, uzun bir süre sonra yavaşça, sessizce bıraktı. Felç olmuş gibiydi. Gözlerini, birlikte büyüdüğü adamın, bu dünyadaki ilk dostu olan kehribar gözlü yüzüne çivilemişti.

"Neden gelsin istedin?" dedi Hakan. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti.

Ağzını açtı, bir şey söylemeye hazırlandı, neredeyse gerçekleri söylüyordu, neredeyse. Söyleseydi, Hakan'ın başının dertten kurtulmayacağını bilirdi. Söylemedi. Yalnızca bakmayı sürdürdü. Donmuştu.

Hakan inanılmaz bir acı duyarak Baran'ın yakalarını sıkıca tutup sırtını duvara yapıştırdı. "Azelya'yı kim, nerede vurdu?"

Ferhat demek çok isterdi fakat bunu da yapmadı. Durmazdı. Ferhat'ı bulana kadar durmayacaktı. Kardeşine bunu yapamazdı.

"Yaralanmıştım üstelik kafam iyi değildi. Nasıl oldu bilmiyorum Azelya'ya ulaştım. Bana gelirken, ilerde kimin sıktığı belli olmayan kurşunun kurbanı olmuş." Yalan söylediği apaçık ortadaydı. Baran'ın bir kusuru vardı; yalan söylemekte felaket becerisizdi.

Hakan çaresizce güldü. "Yalan söylüyorsun."

Başını salladı. "Söylemiyorum. Gerçekler bunlar," gözlerini sabırsızca devirdi, "gerizekalı olmayı bırak artık, Azelya'yı görmeyecek misin?"

Yakalarını serbest bırakıp Azelya'nın olduğu tarafa yürüdü. Kocaman olan camın önüne geçip makinalara bağlı olan sevdiği kadını izledi.

Cama yavaşça eliyle vurdu. "Akılsız... akılsızsın," gözlerinden akan bir kaç damlayı kimse görmeden siliverdi, "ne olur bana bir daha bunları yaşatma."

Baran sessizce fısıldadı. "Vurulurken hatta ölüme kafa tutarken bile seni seviyordu. Adın hep dilindeydi..."

Hüzünle gözleri parladı Hakan'ın. Titreyen ağzını koca eliyle kapattı. "Nasıl uyudum," ağzını tutan eli, alnına geçip orada oyalandı. "Nasıl oldu da uyuya kaldım?"

"Hakan."

"Çocukluğumdan beri bir kez olsun uyumadım Baran, neden bugün uyudum?"

"Yapma böyle."

"Azelya'ya bir şey olsaydı kendimi asla yaşatmazdı-" Baran elleriyle eski dostunun ağzını kapatıverdi.

"Sus!" Başını göğsüne bastırdı, "kimseye bir şey olmayacak."

Hakan belli etmesede bu sıcak, güçlü kolları özlediğini fark etti. Kendinden büyük bir insanın kollarında ağlamak meğer ne kadar da kolaymış.

Meğer gereksiz bulduğu sevgiye ne de çok ihtiyacı varmış. Hakan ilk defa çocukluğundan sonra huzurun kollarındaymış hissine kapılıverdi...

Bir anı:

Sıcak bir akşam günü, çocuklar hızlı hızlı mahalleden çıkarken; akıllarında kız kardeşinin doğum gününde hediye almak vardı fakat ceplerinde beş kuruş yokken bu hediyeyi almaları imkansız ötesiydi.

"Abi, Hera o elbiseyi çok beğenmişti, alamazsam abiliğime tüküreyim." Hakan küçük burnunu kırıştırarak isyan ediyordu.

Baran düşünmeye devam ederken küçük arkadaşına dönüp baktı. "Sakin olsana sen, ben bir yolunu bulacağım."

Azelya yavaşça Hakan'ın elini tuttu. Çok hızlı yürüdükleri için onlara yetişemiyordu. Hakan elindeki temasa gülümseyip arkasına bakmadan yürümeye devam etti.

"Durun!" Baran sinsi bir gülümsemeyle karşısındaki yeni oteli süzüyordu.

"Ne oldu abi?"

"Hera'ya o elbiseyi alacağız." dedi ikisine gözlerini kırparak.

"İyi de nasıl?"

Baran haylaz bir şekilde kahkahasını sokağa döktü. "Otele çıkarılan kolaları görüyor musunuz?"

İkisi aynı anda, "evet" demişlerdi.

"Kafayı biraz çalıştırsanıza! O kolaları ödünç alıp bizim bakkala satacağız."

Azelya korkuyla geri çekildi. "Hırsız mı olacağız?"

"Tabikide hayır küçük burun..." büyük bir düşünür gibi yükseldi, " biz sadece Hera için bir günlük kahraman olacağız."

Azelya gözlerini kırpıştırdı. "Ama annem izinsiz aldığın her eşya için, yaradan tarafından cezalandırılırsın demişti."

Baran küçük kıza yaklaşıp yanağını okşadı. "Merak etme, Allah bizim bunu Hera üzülmesin diye yaptığımızı biliyor. Hem ben sonra bunların parasını ödeyeceğim."

"Sahiden mi?"

"Evet. Ben şimdi yukarı, mutfak tarafına çıkacağım siz de burada kalın. Hakan, ben kolaları pencereden aşağı atacağım sen de onları tutacaksın tamam mı?" Cevabını beklemeden koşarak otelin kapısından içeri girdi.

Hakan ardından bakakalsa da, yanıda telaşla duran küçük kızı rahatlatmak adına, alnından öpüp kaldırım tarafına oturmasına izin verdi.

"Burada otur. Ben hepsini tutacağım."

Güzel bir gülümsemeyle başını salladı.

"Hakan!" Ses fazlasıyla yüksek çıkıyordu, " şimdi öpmenin sırası mı? Tut şunları." İsyan ederek kısık gözlerini devirdi.

Kolaları ardı ardına üçüncü kattan atıyor ama Hakan bir türlü yakalayamıyordu, bütün kolalar patlayarak ziyan oluyordu. Sinirden kuduran Baran öfkeyle bağırıyordu. "Öpmeyi iyi biliyorsun ama iş yakalamaya gelince beceremiyorsun!"

"Abi!"

"Sus la! Geliyor yakala..." ve sonunda bir tanesini sağlam yakalayabiliyor.

Azelya çocuk gibi alkışlıyor. Baran yakalanmanın stresiyle Azelya'yı da fırçalıyor. "Kızım sen niye alkışlıyorsun? Tiyatro salonu mu burası? Allahım sabır ver delireceğim."

"Abi, Azey'e bağırmasan."

"Oldu canım bağırmam. Aşağıya ineyim ağzını kıracağım senin." Ziyan olan onca kola içinde on tane yakalayabilmişti.

Azelya üzerindeki ceketi çıkarıp Hakan'ın tutmasını istedi. "Kolaları ceketin içine atsın, böylece yere düşüp patlamaz."

Baran bu taktiği yukardan görünce gözlerinin içi parlamıştı. "Aferin küçük burun!"

On tane daha tutturunca, Baran artık yakalanmanın korkusundan aşağı inip kolaları elindeki poşetlere koyduktan sonra mahallenin yoluna koyuldu. Hepsini bakkala satıp, Hera'nın istediği elbiseyi almışlardı...

Kaç saat geçmişti bilmiyor ama Hakan artık dayanamayıp izinle Azelya'nın odasına girmişti. Şimdiye kadar gözlerini açması gerekiyordu, açmadıkça Hakan daha çok tedirginleşip, durgunlaşıyordu.

"Güzelim..." derin bir soluk alıp verdi. Titreyen eli sevdiği kadının koluna ilişti, "sen kalbime düşünce dünya başka bir yana, sen başka bir yana oldun. Senin olduğun taraf her zaman daha ağır bastı."

Gözyaşlarını bu sefer tuttu. "Gözlerinin az kısık olduğu zamanları anımsıyorum; sanki gece olunca, gözlerinin içine koca bir ay sığmış gibi. Azey gözlerin benim en iyi bildiğim yolum. Onlar olmayınca yalpalıyorum, lütfen gözlerini aç."

Hakan boğazını ovuşturdu. Yavaşça başını Azelya'nın alnına eğerek küçücük öpüp dudaklarını alnından çekmeden orada birazcık dinlendi.

"Çocukluğumuzda şu büyük yeni açılan oteli hatırlıyor musun?" Ses o kadar kısık bir şekilde çıkmıştı ki Hakan çok zor duymuştu.

Sevinçle dudaklarını alnından ayırıp, kendine gelen kadına bakındı. Sorduğu soruya gülümserken, afallamıştı. "Hatırlıyorum. Nereden çıktı şimdi bu?"

Zoraki bir gülümseme oluştu dudaklarında. "Beni öptüğün için Baran abiden azar işitmiştin."

"Her zaman huysuzdu." dedi şikayet ederek.

"Senin gibi." Tekrardan eğilip alnından öptü.

Kapı bir kez çalındıktan sonra açılmıştı. Gelen kişi Baran idi. Elindeki su şişesiyle perişan görünüyordu fakat Azelya'yı kendinde görünce çok sevinmiş, rahat bir nefes almıştı.

Hakan arkasını dönüp gelen kişiye bakındı. "Sen gitmedin mi?"

"Biraz su iç." Elindeki su şişesini dengesizce Hakan'a fırlattı.

Su şişesi elinden kayıp yere düşünce Baran anlamsız bir şekilde kahkaha tufanına yakalandı.

Kahkahası arasında sakinleşmeye çalıştı. "Öpmeyi iyi biliyorsun ama iş yakalamaya gelince beceremiyorsun." Gözlerinin içi neşe doluydu.

Hakan o eski konuşmayı yıllar sonra duyunca ona da çok komik gelmişti. İki eski dost, tıpkı o gün otelin önünde gülüştükleri gibi gülüştüler.

Baran'ın gülüşü telefonuna gelen bir mesajla alt üst olmuştu.

Azelya'ya aşık oldum. Onu almadan asla ölmeyeceğim... -Ferhat

Sanırım aylar sonra bir yıldızınızı hak ettim:)))

Continue Reading

You'll Also Like

ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

56.5K 2.9K 10
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
2.1M 204K 41
"Benim topraklarımda ölmek için özel bir nedene gerek yok." Mihra Elnurova, Türkiye'nin güneyinde yer alan, ufak bir Türkmen ülkesi olan Karahan'da...
20.1M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
892K 50.7K 25
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...