Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
5. Bölüm: Tanışma
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
9. Bölüm: Su
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
14. Bölüm: Hayat ağacı
15. Bölüm: Enerji
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
38. Bölüm: Heykel
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
66. Bölüm: İhanet
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

58. Bölüm: Denizin sesi

2.7K 288 75
By yazarsnm



     Burnuma mis gibi deniz kokusu, yüzüme ılık rüzgârlar çarpıyordu. Gözlerimi açmak istemiyordum. Şimdiye kadar hiç deniz görmemiştim ben. Çağan'ın gözlerindeki okyanustan başka tuzlu suya dalmamıştım. Bir kez daha derin bir nefes çektim içime. Parmaklarımı karıncalandıran, içime heyecan dolduran bir kokuydu bu. Hafif tuzlu, biraz da yosunlu, ferah ve temiz, denizin kokusuydu.

Gözlerimi heyecanla araladığımda ne görmem gerektiğini bilmiyordum. İlk başta yoğun gelen güneş ışığıyla gözlerimi kırpıştırdım. Güneş sıcacık ısıtıyordu. Burada gündüz olduğu kesindi.

Gözlerim odağını bulduğunda aldığım nefes yarıda kaldı. Nefes kesici...

Bir dağ yolundaydık, ormandan arda kalan kayalık ve denize yakın kısma yapılmış baştan savma bir yoldu, bir tarafımız orman, bir tarafımız denizdi. Karşıda görünen kıyı o kadar da uzak değildi. Burası boğazdı anlaşılan. İstanbul Boğazı? Okyanus Krallığı'nın başının orası olduğunu okumuştum. Ama burası kesinlikle modern İstanbul değildi. Doğaya bir gram dahi dokunulmamıştı. Manzara kusursuzdu. Gök yüzünde uçuşan martılar, dalgaları vadinin kenarlarına vuran deniz...

"Güzel ama öyle değil mi?" Çok iyi bildiğim sesin sahibi Çağan'a döndüm. Manzaraya değil bana bakıyordu.

Senden güzel bir manzara yok

Gülümsememi kaçırarak sol tarafta kalan denize döndüm. Kokusu ve sesi muhteşemdi.

Hala benden çekiniyor olman hakkında ne düşünmeliyim?

Bakmaya doyamadığım denizden gözlerimi çekip birkaç saniyeliğine Çağan'a döndüm. Gözlerinde kırgınlığın verdiği bir solukluk vardı.

Hayır, hayır bu kötü anlamlı değil. Ben hep böyle olmuşumdur, ben utangacımdır, ben, ben

Gözlerine ışıltının geri geldiğini görünce tuttuğum nefesi dışarı verip gülümsedim. Sağa mı bakmalıydım sola mı? Sağda iki adet okyanus kuyusu vardı, solda ise capcanlı deniz. Sağ tarafı tercih ettim.

"Karşıya geçmemiz gerekecek ustalar. Saray işte orada."

Araç durduğunda gözlerimi kuyulardan kaçırarak saraya döndüm. Tam karşımızda endamıyla büyüleyen bu bölgenin kayalarından oyulmuş gibi görünen saray, aracın önündeyse oldukça küçük, basit ve gösterişsiz iki adet kayık duruyordu.

"Cidden mi?" Ateş yüzünde endişeli bir ifadeyle kayığa bakıyordu.

"Hey, biz saraya gidiyoruz. Bu ne süssüzlük. Bu kadarı da olmaz artık!" Aslı'nın daha süslü, en azından bir 'tekne' bekleyişi anlaşılırdı. Bu şey suya çok yakın ve ürkütücüydü.

Kayığın birine William binmiş ötekinin kaptanının Çağan olduğunu söylemişti. Ben Çağan'ın kayığına binecektim ama diğerleri binerken ne kadar sarsıntılı olduğunu görünce en sona kalmıştım. Alper de William'ın yanına binince ben Çağan, Dicle, Ateş ve Doğa'yla aynı kayığa kalmıştım.

Duraksadığımı gören Çağan suya atlamış, su yüzeyinde ayakta durarak bana elini uzatmıştı. Kayaların üzerinde öylece dururken kendimi tedirgin hissediyordum. En son saf suya düştüğümde olanlar aklıma gelince ürpermeden edemiyordum. Uzanan eli tuttum ve sallanan kayığa düşmeden binip yere çökmeyi başardım.

Su perisi değil miydi o?

Ah, evet öyleydim. Ama bu korkutucuydu. İnsan olduğu şeyden korkar mıydı? Ben korkuyordum. Kayıklar hiçbir güç olmaksızın hareket ettiğinde bunun Çağan'ın eseri olduğunu biliyordum.

Sarsılarak hareket ediyorduk. Ellerimle iki yandan sıkıca tutmuş bir şekilde etrafa bakıyordum. Hadi ama su ustasının kullandığı kayıkta güvendesin. Hem boğulacak değilsin ya...

İşte korkular ferman dinlemiyordu. Aslında bu bir korku değil de kendimden kaçmaydı daha çok. Yerimde kazık gibi oturmaya devam ettim. Denizin ve manzaranın pek tadı kalmamıştı artık.

Beni rahatlatmak Dicle'ye kalmıştı. Çünkü Ateş'in de benden farkı yoktu ve onunla uğraşan kişi kardeşiydi. Çağan'sa kayığın öbür ucunda ve düşünceli görünüyordu.

"Abriana, sorun olmaz. Çağan bizi devirmeyecektir biraz rahatla. Belki de şu üzerindeki zırh yüzündendir. Bırak onu, saraya girerken bürünürsün."

Mantıklı olabilirdi. Derin bir nefes alıp vererek zırhımdan kurtuldum. Aslında daha iyiydi. Hafiflemiş ama aynı zamanda anında sıcaklamıştım.

Ellerimi kenarlardan çekip küçücük kayıkta hemen karşımda duran Dicle'ye minnetle baktım. Siyah saçlarındaki örgüden birkaç tutam saç yanaklarına düşüyordu. Simsiyah zırhla epey ulaşılmaz duruyordu doğrusu.

Zırhımın gitmesiyle gelen kalın giysilerim beni saniyesinde daraltmaya başlamıştı. İçime suya atlamak fikri doğarken kendime kızdım. Ne saçmalıyordum ben? Daha demin yapışırcasına kenarlara tutunan ben değildim sanki.

Muhteşem deniz havasını içime çekerek saraya baktım. Bana tuhaf şeyler çağrıştırıyordu. Sanki, sanki buraya daha önce gelmiştim. Babam burada mı çalışıyordu yoksa? Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Babam, o bana bir deniz kadar yakın gibi hissediyordum.

Kolumu biri tutup çektiğinde daldığım rüyalardan sıyrılıp etrafıma bakındım. Dicle Ateşi izliyor, Doğa yine Ateş'le uğraşıyordu. Çağan hala aynı pozisyonda saraya bakarak düşünüyordu. Ama ben kendi düşüncelerimle o kadar meşguldüm ki onunkilere dalmadım. Bir yanılmaydı her halde kolumun çekilmesi.

Ah, ne bitmez yoldu bu!

"Lıtak azımara..."

"Mizib zimeçilark"

Tüylerim diken diken olurken hemen yanımdaki Dicle'ye sokuldum. Ürkütücü ama bir o kadar güzel bir melodi uzaklardan duyulmaya başlamıştı. ne dediği anlaşılmayan güzel sesli birkaç kişi söylüyordu. Köylüler? Belki de bir köylü türküsünün ezgileriydi.

"Zined nines nirey!"

Ezgi yaklaşmaya başlamıştı. Sanki suyun yüzeyinden geliyordu ama bu olmazdı. Mümkün olmamalıydı. Ya da...

"Su perileri?" Sorunun sahibi olan karşı kayıktaki Aslı ürkmüş görünüyordu. William kaşlarını çatarak dinlerken kayıklar hızlanmış, diğer herkes birbirine sokulmuştu. Neler oluyordu, su perileri korkulması gereken canlılar mıydı?

Lütfen bir kaza çıkmadan saraya varalım. Ne diye bunları verdiler ki?

William ne düşünüyordu? Kaza derken ne demek istiyordu. İki karaya da eşit uzaklıkta bulunuyorduk. Geri dönmek ya da ileri gitmek aynı şeye denk gelecekti.

"Lıtak azımara lezüg, lezüg ev şedrak!"

Korkmalı mıydım? Çünkü korkuyordum. Onlar annemin türündendi. Oysa annemin böyle konuştuğunu hatırlamıyordum. Onun sesi ne çok inceydi ne kalın. Çok güzel ve melodikti. Bu seslerse melodik oldukları kadar tiz ve ürkütücüydü.

Gözlerim Alper'e kaydı.

Ne düşünüyorsun kardeşim?

-Bizim için burada olduklarını ama, ama ne olacağını göremiyorum. Bu çok saçma

Kaşlarımı çattım. Vadiden esmeye başlayan ılık rüzgâr saçlarımı savurmaya başlamıştı. Çok sıcaklamıştım.

"Nisliğed tia ayarak..."

Şarkı yaklaşıyordu. Tiz kahkahalar duyulmaya başlamıştı. Dicle'nin ellerini tuttum. Çağan daracık yerde yanıma gelmiş ayakta dikiliyordu. Kayıklar birbirine iyice yaklaşmıştı. Aramızda bir metrelik su engeli olan kardeşime baktım. O ise boşluğa bakarak değişik mimiklere bürünüyordu. İşte! İşte görüyordu ne olduğunu!

Dikkatle onu izlerken kahkahalar artmaya ve çeşitlenmeye başladı. Dört bir yandan gelen kahkahalar sıcakta hepimizi titretiyordu. Alper'in gözleri odaklarını bulmaya başladığında ilk olarak bana baktı.

"Abria..."

Sudan büyük bir hızla çıkan yosunlu eller kardeşimin ağzını kapatıp onu kollarından tutarak suya çekti. Tek tepkim çığlık atmak olurken dehşetle ayağa kalktım. Ellerim ve bacaklarım delicesine titriyordu. Alper!

"Ne yapıyorlar?"

"Çağan! Onu sudan çıkar!"

"Su bana direniyor!"

"Sakın atlama Abriana!"

Son söylenen banaydı öyle değil mi? Ama atlamayı düşünmüyordum. Çağan onu çıkarırdı. O zaman neden bir ayağım kayığın zayıf duvarının üzerine çıkmıştı?

Kendimi durduramıyordum.

Biri kolumu tutup çekiyordu. Suya düşmeden hemen önce kimlerin beni tutmaya çalıştığını görebildim. Bir kolumdan Çağan, bir kolumdan Dicle tutmuş olmasına rağmen düşüyordum.

Bu nasıl mümkün olabiliyordu? 

Bedenim suyla temas ettiğinde gözlerimi sıkıca kapadım ve son kez derin bir nefesi içime çektim. Eller ve kollar bedenimi sarmalarken denizin derinliklerine çekiliyordum. Yapabildiğim hiç bir şey yoktu. 

"Aramızda mutlu ol güzel, güzel ve kardeş..." 

***

Evet! Nasıl buldunuz? 

Sizce nasıl kurtulacaklar?

Çağan neden suya hükmedemiyor?


Bir sonraki bölüm özel bölüm olacak. Bunun için epey heyecanlıyım. 

Oy ve yorumlarınızı emeklerime çok görmeyiniz değerli okuyucularım. Çok görmeyenlere de sonsuz teşekkürler. <3 

Görüşmek üzere...

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 778 29
Düzen, bu sözcük yıllar öncede vardı yıllar sonrada olacak. Peki siz buna düzen diye bilir misiniz? Bir annenin ölmemek için çığlığını yada bir çocuğ...
52.8K 6.1K 61
Zaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün g...
1.2K 111 15
"Sahi sen nesin? Bir hayali arkadaş mı? Yoksa bana musallat olan bir üç harfli mi?" Aklıma gelen ihtimalle gözlerimi iri iri açıp doğruldum. "Ay yoks...
7.3M 274K 48
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...