"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.4K 2.6K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
5. Gizem(Zehir)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
10. Gizem(Büyü Tarihi)
12. Gizem(Hayaletin Yolu)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
14. Gizem(Ceza Odası)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
16. Gizem(Davetsiz Misafir)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
21. Gizem(Vizyon Bağı)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)
29. Bölüm(Tehlikeli Bilgi)

11. Gizem(Lanetli Zindan)

939 96 38
By rabiaabalta

Kütüphanede yaşananların üzerinden birkaç hafta geçmişti. Her şeyin alışıldık garipliğiyle devam ettiğine sizi temin edebilirim. Chesco o günden beri suskun tavrını korumuştu. Onu sadece yemeklerde görebiliyorduk. Bazı öğünleri atladığı da oluyordu. Genellikle ağzını bıçak açmıyordu.

Bayan Giltwood ise o günden beri bana hayatı zindan etmek için elinden geleni yapıyordu. Derslerde sürekli ayağa kaldırılmaya ve azar işitmeye artık alışmıştım. Bana neden bu kadar kinlendiğini hiç anlamıyordum. Bir faydası ise, o zamandan beri daha fazla büyü çalışmaya başlamış olmamdı. Grimlocks bu konuda bana iyi gelmişti. Her nasılsa eskiden asla beceremediğim büyüleri artık kolaylıkla yapıyordum. Rena becerilerime hayran olduğunu söylüyordu. Bunu ömrümde duyacağımı düşünmezdim. Belki de evden biraz uzaklaşmak bana lazım olan şeydi.

Yine de henüz pek özgüven kazanmış sayılmazdım. Derslerde geri planda kalmayı tercih ederdim. Birden eski beceriksizliğim geri gelecek diye ödüm kopuyordu. Yeni çalışma düzenim sayesinde özgüven kazanabilmeyi umuyordum.

Bu yolda karşıma çıkan tek engel ise Calista'ydı. Odada ders çalışmama asla izin vermezdi. Ya sürekli ne yaptığımı sorardı, ya büyünün çalışılacak bir şey olmadığıyla ilgili nutuklar çekerdi, ya da pijama partileri gibi daha uzun etkileri olan 'kızsal' yöntemlere başvururdu ki sonunda odayı terk etmek zorunda kalırdım. Genel olarak odada çalışma planının berbat gittiğini söyleyebilirdim. Neyse ki bahçede çalışmaya alışmıştım. Bir bankı bile sahiplenecek kadar lüzumsuz biri olduğuna kanaat getirdiğim o çocuğu bir daha görmemiştim. Ki belli etmesem de Calvin'e bunun için minnettardım.

Bankta oturup ders kitaplarına gömüldüğüm geç saatlerde bazen yanıma oturup boş boş etrafa bakarak beni şereflendiriyordu. Pek konuşmuyorduk. Benim zihnim hep dolu oluyordu. Rüyalarımı düşünüyor oluyordum genelde.

Defalarca kez zehirlenerek öldüğümü gördüğüm rüyalar görmüştüm. Bazense rüyalarımda yüzünü görmediğim bir bana bıçaklar fırlatıyordu. Annemi görüyordum. Öldürülüşünü.

Babamı görüyordum. Eskisinden çok daha fazla. Beni bıraktığını ve kuyunun derinliklerinde kaybolduğumu.

Annemi bir kez kaybetmiştim. Babamı ise her gün tekrar tekrar kaybediyordum. Her gün benim için biraz daha ölüyordu. Beni ziyarete gelebilirdi. Ama gelmiyordu.

"Büyü tarihini çok mu seviyorsun?"

Yanımda oturan Calvin'e baktım.

"Ne?" dedim kendime engel olamayıp esnerken.

"Hep büyü tarihi çalışıyorsun," dedi. Tek kaşını kaldırdı. "Odanın yolunu mu şaşırdın?"

"Tek kelime," dedim bitkin bakışlarla. "Calista. Yine pijama partisi veriyor."

"Neden Lovena'nın yanına gitmiyorsun?"

"Oda arkadaşı benden nefret ediyor," dedim.

Güldü. Elimdeki kitabı aldı.

"Büyü tarihini Bayan Giltwood'dan iyi biliyor olmalısın."

"Pek sayılmaz," dedim başımı kaşıyarak. "Sen benden iyisindir. 4. seviye değil misin?"

Seviyesini belirtmemi bir iltifat gibi almışçasına gülümsedi. Sonra mavi gözlerini benden ayırmayarak kitabı geri verdi.

"Sanmam. Büyü tarihiyle aram hiç iyi olmadı."

"İnanmadım," dedim gözlerimi kısarak. "Bu arada, beni korumana ihtiyacım yok. Geç saatlere kadar burada beklemek zorunda değilsin yani."

Eliyle çenesini sıvazlayarak gülümsedi.

"Seninle bu yüzden oturduğumu mu sanıyorsun? Varlığından hoşnut olabileceğimi düşünmedin mi?"

Bir süre ciddi olup olmadığını anlayamadım. Bu durumdan eğleniyormuş gibi görünüyordu. Bunun altından Knight çıkarsa gerçekten çok sinirlenecektim.

Banktan kalktım.

"Teşekkürler," dedim saçımı savurarak. "İzninle kütüphaneye geçiyorum. Orası daha sessizdir umarım."

Alaycı bir şekilde güldü.

"İyi çalışmalar," dedi sadece. Arkamı dönerek okula yürüdüm. Bahçeden ayrıldığımda duraksadım. Calvin ne yapmaya çalışıyordu?

Kütüphaneye çıktım. Sağ kanattaki güvenli olana. Sıra sıra dizili masaların arasından ilerlerken, uyuyor olmam gerektiğini düşündüm. Kütüphane bomboştu. Okulun geri kalanı gibi sessizliğe gömülmüştü.

Camın kenarındaki bir sandalyeye otururken elimdeki kitabı masaya bıraktım. Çıkardığı gürültü gergin bir şekilde etrafa bakınmama neden oldu. Oysa etrafta sesten rahatsız olacak kimse yoktu. Bu beni hem rahatlattı hem de korkuttu. Artık yalnız kalmayı eskisi kadar sevmiyordum.

Başımı usulca büyü tarihi kitabına yaslarken camdan dışarıya baktım. Mor kalkanın şeffaf tabakasının dalgalanışını izledim. Gözlerim kapanmaya başlarken, son gördüğüm esen hafif rüzgarla aralanan kütüphane camı olmuştu.


➳⎯⎯ও∞ও⎯⎯➳


Yılan.

Karanlık koridorda ilerlerken bir insana dönüşüyor.

Arkasını dönüyor.

Handaki adam.

Sinsi bir şekilde gülüyor.

Zemin sarsılıyor ve yere kapaklanıyorum.

Kalktığımda orada değil.

Kafamın içinde sesler yankılanıyor.

'Bayan Kleefleigh, beni takip edin lütfen.'

'İyi değil Sylvia. Hiç iyi değil.'

'Kara büyü kullanmak burada hoş karşılanmaz.'

Kulaklarımı tıkıyorum ama fayda etmiyor.

Tüm gücümle çığlık atıyorum. Sesler kesiliyor. Boşluğa bağırıyorum.

"Kimsin sen?"


➳⎯⎯ও∞ও⎯⎯➳


"Tatlım, burada uyuyamazsın. Burası kütüphane."

Omzumu nazikçe dürten elin sahibinin sesine uyandım. Zorlukla araladığım sağ gözüm bu kişinin kütüphane görevlisi olduğunu algıladı.

Saate bakmak üzere başımı kaldırdım.

8.03

"Haklısınız," dedim ve ayağa fırladım. Yarı kapalı gözümle çantamı bulmaya çalışarak yanımdaki sandalyeyi yokladım. Kütüphaneden çıkarken gözlerimİ ovuşturdum. Tüm gece burada mı uyumuştum gerçekten? Quamfer'ın kulağına giderse başım belaya girebilirdi. Öte yandan... odaların dışında uyumak yasaksa, pijama partileri de yasak olmalıydı.

Kahvaltı her zamanki gibi sıradan geçmişti. Chesco bugün de yoktu. Karnının nasıl kazınmadığını merak ediyordum.

Kahvaltıdan sonra sınıfa geldik. Günün birinde Daniel ve Parker'ın konuştuğu şeyin ilgimi çekeceğini düşünmezdim.

"İmzasını alacağım," diyerek defterine sarıldı Parker.

"O bir ejderha," dedi Daniel gözlerini devirerek. "İmza atabileceğinden şüpheliyim."

"Defterime ateş püskürtür o zaman," dedi hevesle Parker. Bizi görünce kocaman gözlerle konuşmaya başladı. "Bugün Ateşatar 3000'i görmeye gidiyoruz. O ejderha benim idolüm."

Sınıf arkadaşımın idolü bir ejderha. Hayatım daha garip olamazdı.

Sınıftan içeri büyü öğretmeninin girmesiyle herkes yerlerine geçti. Bay Grount, Spherudy'nin krepleriyle dolu bir tabağı masasına bıraktı. Yüzünde her daim bulunan sıcakkanlı gülümseme, artık bana çok sahte geliyordu.

Ne yaptığını biliyordum. Bunu söyleyecek kimse bulamamıştım belki. Belki arkadaşlarımı da inandıramamıştım. Ama ben ne gördüğümü biliyordum. Okulun güvenliğini bozmaya çalışan oydu. Belki diğer aksiliklerin de sorumlusuydu. Göründüğü gibi sevimli yaşlı bir adam olmadığına bir şekilde emindim.

Sandalyesine oturdu ve kollarını masaya dayadı.

"Çocuklar, kulağıma bazı şeyler geldi. Bayan Giltwood'un dersinde bilinç büyüsü kullandığınızla ilgili."

Kısa bir duraksamadan sonra birden parmağını Parker'a doğrulttu.

"Bay Peterson!"

Parker sapsarı kesilmişti.

"Bilinç büyüleriyle yanlış derste ilgilenmeseniz keşke."

Sınıftaki herkes gülmeye başladı.

"Benim yüzümdendi," kelimeler ağzımdan döküldü. "Bana yardım ediyordu. Onun suçu değil."

Gülüşmeler kesildi ve herkes bana döndü. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Gerginlikle dişlerimi sıktım.

"Bunu biliyorum," dedi gözlerini bana sabitleyerek. "Bayan Kleefleigh. Ama Bay Peterson'ın yaptıkları karşılıksız kalmamalı." Parker'a döndü. "Seni bilinçaltı büyülerinden geçiriyorum. Ayrıca ödevlerden muafsın."

Şaşkınlıktan donakalmış olan Parker'a gülümsedim. Bu ayrıcalığını kıskanmak yerine onun için mutlu olmuştum.

"Ve Bayan Kleefleigh," dedi. İrkilerek önüme döndüm.

"Eğer eğitim dışı konuları bilmek bir başarıysa sizi ödüllendirmeliyim. Ama şimdilik sadece tebrikle yetineceğim."

Benim kitabımda buna ilerleme denirdi işte.

Lafı daha fazla uzatmadan sandalyede geriye yaslandı ve önündeki kitabı açtı. Sınıfı uzunca süzerek derse başladı.

"Kendiniz de uygulayarak öğrendiğiniz üzere, bilinç büyüleri iyi zihin arasında açılan kapı gibidir. Başta Bay Parker gibi, sadece bilgi ulaştırabilirsiniz. Uzmanlaştıkça bilgi görüntüye, görüntü vizyona dönüşür. İlk bağ köprü görevi görür arkadaşlar. Şu an Bay Parker'ın Bayan Kleefleigh'ın zihniyle bağ kurması hepimizden daha kolay. Elbette çok pratik yapmalısınız. Vizyon iletmek size başlangıçta çok zor gelecek."

Sürekli dönüp dolaşıp aynı konulardan bahsediyorduk. Zihinler arası bağ, köprü görevi falan filan. Sıraya gittikçe daha da yayıldım. Dikkatimin darmadağın olduğu başka bir bilinçaltı dersiydi. Öte yandan... ceza almamıştık. Bunun için sevinmeliydim belki de.

Ders bittiğinde, yeni bir gezi olacağını duyuran ses tüm koridorlarda yankılandı.

"Faresmine Arenası'na gidiyoruz!" dedi Parker. Ateşatar dediği ejderha o arenada tutuluyordu. Daniel'sa Ateşatar'dan ziyade rakibi Şimşekkıran'ı tercih ediyordu.

Erkekler ve ejderhalara olan anlamsız düşkünlükleri işte. Eğer bunu okuyan bir erkek büyücüyseniz ve ejderhalara düşkünseniz, duygularınızı incitmediğimi umarım. Aslında ben de ejderhaları sevmiyor sayılmam. Sadece... ateş menzili, irtifa seviyesi, kanatlarını çırpış gücü gibi özellikleriyle pek ilgilenmiyorum. Ateş püskürten bir yaratığa fazla anlam yüklediğinizi düşünüyorum. (Alınmak yok.)

Gezi bir ders sonraydı. İksir bilimi dersini ekerek Judegard'ı ziyarete gitmeye karar verdim. Kabuslarımla ilgili bana yardımcı olabilecek tek kişi oydu. Rena'ya acil bir işim çıktığını söyleyerek çantamı aldım ve sınıftan çıktım.

Kapısını tıklatıp içeri girdiğimde Judegard masanın üstündeki tüplerle uğraşıyordu. Beni görünce gülümsedi.

"Sylvia, ne güzel sürpriz!" dedi eldivenlerini çıkararak.

"Merhaba efendim. Size gelmek zorundaydım. Kabuslarım-"

"İçeri gel," dedi lafımı bölerek. Soluna yöneldi ve bej rengi duvarın dalgalanan yüzeyinin içinden geçti. Onu takip ettim. Uzattığım elime tutkal gibi yapışan duvar, öne adım attığımda tüm bedenimi sardı. Gözlerimi yumarak duvarın içinden geçtim. Gizli odaya adım attığımda üstümden sıyrılan duvar, az önceki yerini aldı.

"Burada rüyanı anlatabilirsin. Bu oda dışarıdan izlenemez. Dinlenemez. Daha güvenli."

Kaşlarımı çattım. Kütüphanedeki araştırmamızda öğrendiklerim aklıma geldi.

"Kabusların ne durumda," diye sordu gözlüklerini masaya bırakırken.

"Fena değil," dedim. Duraksadım. "Ama şekil değiştirdiler. Geçmişte yaşadığım olayları rüyalarımda görmeye başladım." Başımı kaldırıp Judegard'a baktım. "Sizce bu ne anlama geliyor?"

Kaşları çatıldı. Bakışları ciddileşti. Bir sandalye çekerek oturdu ve çenesini sıvazladı. Ben de karşısındaki tabureye oturdum.

"Eğer hafızana inebildiyse geç kalmışız demektir Sylvia," dedi Judegard. "Kabuslarındaki değişim bu anlama geliyor."

"Ben... anlamıyorum," dedim Judegard iksir tüpleriyle uğraşırken.

Birkaç tanesini sırayla kaldırıp inceledi ve yerine koydu. Sonra bir tüpü eline aldı, tıpasını takarak bana verdi. Verdiği tüpün üstündeki etiketi okuduğumda, umutsuzluğu iliklerimde hissettim. Çok güçlü bir anti uyku iksiriydi. Bu lanetten kurtulmamın bir yolu yok muydu? Zihnimin derinliklerine dalmasını engellemek için uykumdan feragat mı etmeliydim? İsteksizce aldığım tüpü çantama koydum.

Judegard'a teşekkür ederek odasından çıktığımda kafam çok doluydu. Bana bu kadar zarar vermek isteyen kişinin kim olabileceğini merak ediyordum. O kadar zaman sonra hala hiçbir fikrim yoktu. Ama bir şey kesindi. Bunları kafamdan uyduruyor olamazdım.

Sola döndüm ve koridor boyunca ilerlerken çantamdaki iksiri elime aldım. Uykusuz kalmayı başarabilecek miydim? Öte yandan kabus görmeyecektim. Bu kulağa harika geliyordu.

Karşıma çıkan merdivenlerden inmeye başladım. Etraf gittikçe karanlıklaşıyordu. Görünürde kimse yoktu. Dersteler, diye hatırlattım kendime. Ama bu düşünce kalp atışımın hızlanmasına engel olamadı.

Birkaç basamak daha indikten sonra etraf güç bela aydınlanmaya başladı. Sarmal merdivenlerin sonuna vardığımda etrafı inceledim. Nemli ve karanlık bir yerdi. Adım attığım yeri göremiyordum. Yere düşen su damlalarının sesi, duvarlarda yankılanıyordu. Burada benden başka kimse yok gibiydi. Burası okulun girişine hiç benzemiyordu.

Karanlık koridorda ilerlemeye devam ettim. Bir süre sonra fısıltılar duymaya başladım. Sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.

"Gelecekler... Gelecekler..."

Kalbim göğsümden fırlayacakmışçasına atıyordu. Geldiğim yoldan geri döndüm. Zifiri karanlıkta beni buraya getiren merdivenleri aradım. Elimi uzatarak karanlığı yokladım. Faydası yoktu. Birden ortadan kaybolmuştu sanki. Fısıltılar devam ediyordu.

"Gelecekler... Gelecekler..."

"Kimler?" dedim cesaretimi toplayarak. "Kimler gelecek?"

Ses duraksadı. Soruma aldırmadan devam etti.

"Gelecekler... Ve kötü şeyler olacak..."

Derin nefesler alarak elimi göğsüme koydum ve sesin kaynağını aramaya başladım. Su birikintilerine batarak ilerlerken, felaket senaryoları zihnime doluşmuştu. Gittikçe daha da yaklaşan sesi ürkekçe takip ettim. Sesin sahibine soluğunu duyacak kadar yaklaştığımda, elimi korkuyla öne uzattım. Elim soğuk bir şeyle temas etti.

"Ne yapıyorsun çocuk?"

Çığlık attım. Konuşan yaşlı adam büstü yüzünü buruşturdu.

"Beni tokatladığın için çığlık atan ben olmalıyım."

Konuşan nesnelerle kötü deneyimler listem kabarıyordu.

"Siz... siz..."

"Meşhur Bay Zrumeckzy. Ama iltifata gerek yok."

"Sizi bir efsane sanıyordum."

Okulun kurucusu Bay Zrumeckzy'nin büste hapsedilmiş ruhunu duymuştum. Diğer her şey gibi bunun da uyduruk bir hikaye olduğunu sanmıştım. Oysa şimdi tam karşımda, büstün gözlerinden bana bakıyordu.

"Onur duydum," dedi asil bir edayla. Bakırdan yapılma gözlerini yumdu. "Şimdi izninle."

Çok geçmeden uykusuna geri dönmüştü. Yanından geçerek ilerledim. Buraya nasıl geldiğimi anlamak için kendimi zorladım. Sonra Judegard'ın odasından çıktığımda yanlışlıkla sola döndüğümü fark ettim. Elimi alnıma vurdum.

'Harikasın Sylvia. Yanlış merdivenlerden indin. Şimdi bu korkunç bodrum katında kapana kısıldık.'

Derin nefesler alarak etrafa bakındım. Sağ tarafımdaki meşalenin yanında duran tozlu ve örümcek ağlarıyla kaplı metal plakayı fark ettim. Ağları temizleyerek tozu üflediğimde, meşalenin loş ışığının vurduğu yazı gizemini açığa çıkardı.

Sol kanattaki lanetli zindandaydım.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 72.7K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
722K 16.9K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
3.5M 205K 61
Mizah #1 *Keşfedilmemiş Cevherler 2015 Genç Kurgu Birincisi *Wattpad'deki MBTI temelli ilk ve tek kurgu. *Paralel Odalar Teorisi; toplum tabularına...
32.4K 1.3K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."