War of Hearts

By sleepintheatlantis

79.4K 7K 4.8K

⭐ 2019 Wattys Ödülleri "Hayran Kurgu" kategorisi kazananı ⭐ Kendi hayalinizde oluşturup aşık olduğunuz kişi k... More

Bilgilendirme
çalma listesi
Giriş
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
çöp kutusundaki önemli taslak
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
okunmamış 1 ileti
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Geçmiş
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Beşinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kırk Birinci Bölüm
mucizeler yalnızca onlara inananları bulur
Kırk İkinci Bölüm
Final
Teşekkür

Yirmi Birinci Bölüm

1.5K 167 91
By sleepintheatlantis


"Vazgeçmek için çok mu geç kaldım?" dedim, Calum'ın bedenini süzerken. Bana cevap vermeden başını aşağı yukarı salladı. Üzerinde oturduğumu düşünürsek fazla geç kaldığımın ben de farkındaydım. Yine de kendimi her an kaçıp gidecekmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.

Vücuduna göz ucuyla bakıp, "Ama zaten vücudunda pek çok dövme var." diye mırıldandım.

Alt dudağımı sarkıtıp onun yüzüne baktım. Bakışlarımız buluşunca dudakları bir gülümsemeyle yukarıya doğru kıvrıldı. Ellerini belimin iki yanında tutarken yavaşça üzerimdeki tişörtü çekiştirdi.

"Hepsi senin eserin."

Ona daha önce bakmayı reddetmiştim. Bedenine bakma ihtimali bile kalbimin ağzımda atmasına sebep oluyordu. Şimdi üzerinde oturuyordum ve altımda bedeni bir heykel gibi duruyordu. Kıpırdamamaya özen gösteriyordu. Kaçıp gitmemden korkuyor gibiydi. En az onun kadar ben de bu ihtimalden korkuyordum.

Dudaklarını büzüp gözlerini kıstı. "Aslında bana yalvarmanı beklemem gerekiyordu."

Kaşlarımı çatıp "Ne?" dedim.

Ellerini üzerimden çekip başının arkasına aldı ve dudaklarını sarkıtıp gözlerini devirmekle yetindi. Sanki bilmem gereken bir konuşmuş da ben unutmuşum gibi bir bıkkınlıkla açıklamaya başladı.

"Ashton'ın geldiği gün. Giyinmem için yaptığın baskıları unuttun mu? Ve ben de sana "Bir gün bakmak için yalvaracaksın." demiştim." dedi.

"İnsan sevmeyeceği bir karakteri hikayesinin kahramanı yapmaz, öyle değil mi?" diye fısıldadım.

Dudaklarında oluşan tebessümü bozmadan, "Onun gibi bir şey." dedi. Sözlerini hatırlıyor olmam keyfinin yerine gelmesine sebep olmuştu.

Onunla hayat çok hızlı akıyordu. O konuşmamız yıllar öncesiymiş gibi hissettiriyordu. Yaşanan her şey dün gibi aklımda ama bir o kadar da geçmiş zamanı temsil ediyordu.

"Bana "Faye bana geri döner mi?" diye de sormuştun." dedim.

Dudaklarını öne doğru büzüp, "Eh, bir sorunun cevabını almışız demek ki." dedi.

Karnında parmağımı dolaştırırken bakışlarımı ona çevirmemeye özen gösterdim. Parmağımın izlediği yolu takip ettim. Kavruk tenine benim daha açık kumral tenim farklı bir renk katıyordu.

"Evet, geri döndü." diye fısıldadım.

Altımda kıpırdanıp, "Hayır, o soruyu kast etmemiştim." dedi ve derin bir nefes alıp devam etti. "O döndüğünde onu eskisi gibi sevmeye devam etmeyecekmişim. Artık ona hep onu seven ve onu bekleyen bir adam olduğumun güvencesini veremem. Bu bir yalan olur."

İçimde bir kıpırtı oluştu fakat bunu ona belli etmemek için elimdeki kalemi sıktım. Bedeni bu hareketimle altımda tekrar kıpırdandı. Calum'ın benim her hareketimi böyle anında yakalaması çok tuhaf hissettiriyordu. En az Michael kadar dikkatliydi. Ama Michael beni tanıdığı ve en yakın arkadaşı olduğum için üzerime titriyordu. Calum'ın ilgisi ise hala bir nedene bağlanmamıştı.

Calum çok farklı bir adamdı. Aslında insanların dönüp ikinci kere bakmayacakları kadar sıradan fakat tanıdıkça insanı kendisine bağlayan birisiydi. Onu yazan kişinin ben olduğuma hala inanamıyordum. Bu kadar mükemmel bir karakter yazamazdım. O kadar iyi değildim.

Köprücük kemiğinin altındaki dövmelerine dokundum. Parmaklarım üzerinde gezinirken Calum iç çekip gözlerini kapattı.

"Peki istemediğin bir dövmen var mı? Ya da sevmediğin herhangi bir yanın." dedim.

Gözlerini açmadan mırıltıyla olumsuz bir ses çıkardı. Kollarını başının altından çekip karnının üzerinde birleştirdi. Böylece üst bedenindeki tüm dövmelerini görmemi sağladı.

Hayalimde onun bu kadar çok dövmeye sahip olmasını planlamamıştım. Ama bazen kalem elime geçtiğinde karakterlerin kendilerine farklı bir yol çizdiklerini sezerdim. O yüzden arada sırada ipi elimden bırakırdım. Onlar da kendilerine yön verirlerdi.

Michael'dan da anladığım kadarıyla dövme yaptırmak bir bağımlılıktı. Bir kere yaptırdığında devam etmek istediğin bir bağımlılık. Calum da böyleydi. Kendisi fark etmese de benim elimden bedenine sürekli çizimler işlenmişti. Kalıcı hatıralar.

Onun bedenini daha fazla kullanmamaya karar verdim. Sorduğu soruya vereceğim cevabı zaten biliyordu. Vücuduna daha fazla kelime ve çizim yapmama gerek yoktu. Zaten yeterince yer kaplamıştım.

Bileğindeki dövmeye dokundum. O dövmeyi neden yaptırdığını biliyordum. Sadece kendisine sakladığı bir anlamı vardı. Bilmiyor olsaydım benimle paylaşır mıydı onu kestiremiyordum. Hassas noktası yine bana çıkıyordu.

Ama artık hayattaydı. Canlı bir şekilde karşımdaydı. Nefes alıyordu. Hayatın içinde bir yer edinmeyi başarmıştı.

"Felicia iyi misin?"

Başımı aşağı yukarı salladım. İşkence ettiğim alt dudağımı dişlerimin arasından kurtarıp kesik bir nefes aldım.

"Ne yazacağımı bilmiyorum. Zaten cevabımı biliyorsun. Bence vücuduna yazmamalıyım." dedim. Normalde aklımdakileri çabuk toplardım fakat şimdi bomboş gibiydim. Kelime dağarcığımın varlığından bile şüpheliydim.

Calum, "Bir fikrim var." dedi.

Devam etmesini bekledim. Dudaklarını ıslattıktan sonra fikrini dile getirdi.

"Benim adıma yaz. Eskisi gibi. Ama üçüncü bir göz olarak değil. Sanki benmişim gibi benim düşüncelerimi yazabilirsin."

Fikri, kulağa kolay yapılabilecek bir şeymiş gibi geliyordu. O, eğer karşımda olmasaydı çok basit bir konu olabilirdi. Sonuçta yazdığım karakterler hiçbir zaman karşımda olmazdı. Ve onları hayal kırıklığına uğratma ihtimalimi düşünmezdim. Bir kukla sanatçısı gibiydim. Kalemimle karakterleri yönlendirirdim. Onların yönlendirmelerimle mutlu olduklarına inanırdım.

Ama şimdi hayal kırıklığına uğratabileceğim bir karakterim karşımda duruyordu. Ve kalemimi kendisi için kullanmamı bekliyordu. Artık benden bağımsız olduğu için işim çok zordu. Onun bana güvenini tek bir kelimeyle yıkabilirdim.

"Gözlerini kapat."

Düşüncelerimden sıyrılıp beni izlemekte olan Calum'a baktım. Eli bacağımı kavramıştı, başparmağını yukarı aşağı oynatmasaydı elinin orada olduğunu asla anlayamazdım. Vücudum ısınırken ona güvenip gözlerimi kapattım.

"Geldiğim günü düşün. Ondan sonraki anılarımızı. Kaçtığımı, beni buluşunu, birlikte uyuyuşumuzu, insanlara beni tanıtışını, seni kaçırışımı, güldüğümüz, duygulandığımız tüm anımızı düşün..."

Başımı sallayıp gözümde o günleri canlandırmaya çalıştım. Bir karakter oluşturduğumuz gün de bana bunu yaptırmıştı. Hayal kurmayı severdim. Bu nedenle fazla zorlanmamıştım.

"Bir gün gideceğim."

Duyduğum cümle üzerine nefesim boğazımda tıkanırken devam etti.

"Sence gideceğimi düşünürken neler hissediyorum? Anılarımızın sonunda neden üzgünüm? Gerçekten hayalindeki Calum ben miyim? Bana beni anlat."

Görünmez...

Gözlerimi açıp ona baktım. Kahverengileri, gözlerimi kapatmadan önceki halinden farklıydı. Daha durgundu, daha ciddi, daha duygusal. Ona cevap vermeden, belki de aramızda oluşmuş o bağı koparma pahasına yazmaya karar verdim. Hafifçe eğilip köprücük kemiğinin altına bir kelime yazdım. Calum, bu sırada elini bacağımdan çekip başının arkasına aldı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda gözlerini kapatmış olduğunu gördüm.

Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Ama ben uyurken onların uyanık ve gergin olduklarını tahmin edebiliyordum. Yorgun olduğuna emindim ama uyumak istemiyor gibi görünüyordu. Ertesi günü düşündüğünden mi yoksa zamanımızın azalmış olma ihtimali mi kendisini uykudan uzaklaştırıyordu bilmiyordum. Bazen onun geceleri uyanık olduğunu fark ediyordum. Beni uyandırmamaya çalışarak yataktan çıktığını, evin içinde dolaşıp geri döndüğünü ve hafifçe benim saçlarımla oynadığını hissedebiliyordum.

Gerçekten mutlu muydu? Güldüğü zamanlarda gerçekten, içten mi gülüyordu? O yorgun bakışları gün geçtikçe kendisini belli ediyordu. Birkaç kilo verdiğini de görebiliyordum. Bedeni bu kadar strese çok fazla dayanamayacak gibiydi.

İkinci defa düşünmeden, hatta bir kere bile düşündüğümden şüpheliyim, onun kalbinin olduğu yere minik bir öpücük bıraktım. Dayanmak zorundaydı. Onsuz bu yola devam edemezdim.

Mırıldanıp sol eliyle saçlarımla oynamaya başladı.

Boğukça "Sınırlarımı zorluyorsun, Felicia. Ve bunu yaptığının farkında bile değilsin." dedi.

Başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerinin hala kapalı olduğunu gördüm. Sanki hiç konuşmamış gibi hareketsiz duruyordu. Sadece eli saçlarımda hareket ediyordu.

Yazmaya geri döndüm. İlk cümleden sonra her şey daha kolay olmuştu. Michael ile şarkı sözü yazmaya alışkındım. O yüzden paragraflar yerine kısa cümleler yazdım.

Calum'ı hiç şarkı söylerken hayal etmemiştim. Sesini ilk işittiğimde ve daha sonra sürekli şarkı söylediğinde nasıl olacağını düşündüm. Sesinde tarif edemediğim bir tını vardı. Bir şarkı mırıldandığında kalbimde ince bir sızı oluşturduğuna da şahit olmuştum. Mırıldanması bile bu kadar etkiliyse söylediğini hayal dahi edemiyordum. Michael ile stüdyoya gitmek istediğini hatırladığımda da ona uygun şarkı sözü yazmak daha mantıklı gelmişti. O yüzden doğru bir seçim yaptığıma inanıyordum.

Ona üç tane şarkı yazdım. Tüm göğsü şarkıların sözleriyle kaplanmıştı. Birbirinden ayırt etmesi zordu. Calum üçünü de fark edebilir miydi emin değildim fakat elimden bu kadarı gelmişti.

Üzerinde doğrulup yazdıklarıma baktığımda burukça gülümsedim. Beklediğim kadar kötü değildi, ama istediğim kadar iyi de değildim. Güzel bir vücudu mahvetmiş gibi görünüyordum.

Ve arkanda bıraktığın hayallere ihtiyaç duymadın.

Ona Faye'i hatırlatmak istememiştim. Kendisini anlatmamı istediğinde onun karşısına bu sözlerle çıkacağımı düşünmemiş olmalıydı. Ben de o sırada bunu düşünmemiştim. Sadece kalemim yine kendisi bağımsız hareket etmiş ve düşüncelerimi üzerine dökmüştü.

Bazı kelimeleri söylemesi çok zor

Düşüncelerin anladığım her şey olduğunda

O dedi ki "Hiç terk etme"

Ama ona kendimi de katmıştım. İkimizi bir şarkıya sıkıştırmıştım. İki şarkıdan sonra kendim de onun nasıl arada kaldığını anlamıştım.

Rotamı kaybetmişim gibi görünüyor.

Üçüncüye tamamen onu yazmıştım. İlk zamanlarda gözlerinde gördüğüm o karışıklığı yazmaya çalışmıştım.

"Bitmiş gibi görünüyor?"

Hayır, gerçekten hiç iyi değilim.

Gözümdeki yaşı elimin tersiyle silip başımı salladım. Calum'ın gözlerini ne zaman açtığını bilmiyordum. Küçük detayları kaçırmaya başlamıştım. Bu, birisine alışmanın ilk evresiydi.

Calum, ellerini bacaklarıma yerleştirip yüzünü buruşturdu.

"Seni kaldırmak istemiyorum ama neler yazdığını merak ediyorum. Acaba seninle birlikte mi kalksam?"

Başımı önüme eğip güldüm ve "Hayır." diyerek hızlı hareket edip üzerinden kalktım ve yatağın üzerine oturdum. Sırtımı yatağın başlığına verip ondan olabildiğince uzaklaştım. Yalnız görmesini istiyordum. Gözlerinde göreceklerim beni korkutuyordu. Calum, sözleriyle yalan söylemeyi başarsa bile gözlerine yalanını yansıtamıyordu.

Gözlerinde Faye'i görmekten korkuyordum. Ben günden güne ona aşık olurken onun hala başka birini düşünmesine dayanamazdım.

"Banyodaki aynayı kullansan daha iyi olur." dedim.

Dirseklerinin üzerinde doğrulup başını bana doğru çevirdi. Saçları alnında başının hareketleriyle bir sağa bir sola sallanıyordu.

"Tamam, ama benimle geleceksin değil mi?" dedi.

Yorgun ama beklenti dolu gözleriyle karşılaştığımda onu yalnız bırakamayacağımı anlamıştım. Yalnız gitmesini istesem muhtemelen beni sürükleyerek odadan çıkarabilirdi. O, her ihtimali göze alıp çizimini incelediğim sırada benimle olmuştu. Benim de en az onun kadar cesaretim olmalıydı. Onun yanında olabilirdim.

Calum, daha fazla düşünmeme engel olup ayağa fırladı ve bileğimi yakaladığı gibi yataktan kaldırdı. Calum, kapıyı açıp ben daha konuşamadan dışarıya çıkarttı. Üzerimdeki tişörtü kalçalarımın biraz daha aşağısına kadar kaydığında soğuk yüzünden ürperdim.

Çıktığımız odadan gelen loş ışık dışında evde tek bir ışık dahi yoktu. Michael, ya dışarıya çıkmıştı ya da çoktan uykuya dalmıştı. Calum'ın da en az onun kadar uykuya ihtiyacı vardı. Ama bir çocuk gibi heyecanla banyo kapısına doğru gidiyordu. O an, hayal kırıklığına uğramasından daha fazla korkmaya başlamıştım.

Banyoya girip lavabonun karşısına geçti ve beni de yanına çekip bileğimi serbest bıraktı.

"Vay canına." diye fısıldadı lavabonun üzerinden aynaya doğru yaklaşırken.

Kendisini incelemeye başladığında gerginlikle onu izledim. Sabah odadaki aynadan bakmak istediğini mırıldanıp kendisini bir sağa bir sola döndürerek yazdığım her şeyi okumaya çalışıyordu. Ve zorlandığını gizlemekten çekinmiyordu.

Başımı ona doğru çevirip "Fotoğrafını çekebiliriz. Senin bana yaptığın gibi." dedim.

Banyo yaptıktan sonra üzerimizdeki izlerden arınacağımız için onları fotoğrafla ölümsüzleştirmeye karar vermiştik. Calum, her iki telefondan da vücuduma çizdiği çizimi onlarca kez fotoğraflamıştı.

"Evet, evet bu harika olur. Yoksa sonsuza kadar yıkanmayacağım." dedi.

Çatık kaşlarını ve tüm ciddiyetini gördüğümde kıkırdamaya başladım. Aynadan bana bakıp gülüşümü gördüğünde dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

"Kokmaya başladığında seni yatağa almayacağım." dedim.

Calum, sözlerimi işittiğinde kaşlarını havaya kaldırdı. Çarpık bir gülüşle bana baktı.

"Demek öyle?"

Vücudunu bana doğru döndürüp elini lavabonun tezgahına dayadı. Yüzündeki tebessümü bozmadan elini uzatıp omzundan aşağıya dökülen saçlarımı arkaya doğru ittirdi.

"Belki de birlikte banyo yapmalıyız. O zaman beni her zaman yatağımıza alırsın." dedi.

Bir dergide gece ikiden sonra insanların daha duygusal düşündüğünü okumuştum. Bir nevi sarhoşlukla eşdeğer bir ruh hali içinde olurmuşuz.

Eğer bu cümleyi gündüz kurmuş olsaydı muhtemelen blöf yaptığını düşünüp üzerine giderdim. Ama şu an blöf yapıyor gibi görünmüyordu. İzin versem onunla kendimi daracık bir duşun içinde bulabilirdim. O yüzden dalga geçtiğini düşünmüş gibi yaparak kaçmaya karar verdim.

"Hadi fotoğrafını çekelim ve sonra da uyuyalım. Bayılmak üzereyim." dedim ve banyodan çıktım.

Zaten sabah büyük ve zorlu bir güne başlayacaktık. Önce yayınevine uğrayacaktık. Ardından akşam yemeğine Ashton'a katılacaktım. Bana neler söyleyeceğini merak ediyordum. Onunla son görüşmemizi hatırladıkça onun hakkında endişelenmeye başlıyordum.

Calum, benim peşimden odaya girdikten sonra kapıyı kapattı. Ben telefonlarımızı alırken ışığı açtı. Yatağa yatarken düşüncelerimi okumuş gibi konuştu.

"Yarın yayınevine gitmeyelim."

"Ama Faye-"

Sözümü tamamlamama izin vermeden konuşmaya devam etti.

"Nasıl olsa olan oldu. Kitabını tekrar eski haline getirmenin bir yolunu buluruz. Faye de eğer yüzleşmeyi bu kadar çok istiyorsa gelip bizi bulsun. Eğer yarın yayınevine gidersek seni üzen adamın suratına yumruk atmayacağımın garantisini veremem."

Yatağa tırmanıp onun üzerine çıktım. Onun konuşmasının bittiğinden emin olduktan sonra fotoğrafları çekerken ona cevap verdim.

"Dan'i dert etmene gerek yok. O sadece benim canımı sıkmaya çalışır. Kötü yazdığımı düşündüğüm içim canım sıkıldı o kadar. Sonuçta bahsettiğimiz kitap seni yazdığım kitaptı. En iyisini isterken en kötüsünü yazmış olduğumu düşünmeme sebep oldu o kadar. Faye ile birlikte onun da gelmesini beklemiyordum. Şaşkınlık beni sinirlendirip üzdü o kadar."

Calum, bacağımın üzerine parmağıyla daireler çizerken kahverengi gözlerini benden ayırmıyordu. Ciddiyetini bozmadan, bir yandan da kızgınlığını bastırmaya çalışarak cevap verdi.

"Onu dert ediyorum çünkü seni bu düşüncelere ittiren kişi o. Üç şarkıyla bile hayatımı anlatan bir kadının kendi kitabını kötü yazmasının imkanı yok. Üç şarkıda geçmişim, bugünüm ve geleceğim vardı. Geçmişte Faye'i sevdim, bugün kitaptan çıkıp yanına geldiğim gün kendimi tanıyamadım, geleceğimde yani tam şu anda sana bir söz vermek istiyorum. Ki zaten sen bunu fark etmişsin. Yine benden çok öndesin."

Anlamadığımı belirten bir yüz ifadesiyle "Ne sözü?" dedim.

Yerini ezberlemiş gibi elini yazdığım bir cümlenin üzerine getirdi.

Söz verdim eve geleceğim.

Boğuk ve ciddi bir ses tonuyla "Bir gün gideceğim. Ama geri dönmenin bir yolunu bulacağım, Felicia. Evime, sana, bir şekilde dönmenin bir yolunu bulacağım. Sana söz veriyorum." dedi.

Elimi elinin arasına alıp parmaklarımızı birbirine geçirdi. Elimi sıkıp sözünü tekrarladı.

"Evime döneceğim. Söz veriyorum."



___________________________

*Bölümde bahsi geçen Felicia'nın yazdığı şarkılar sırasıyla, Amnesia, Invisible ve Beside You.

*Yeni yılınız şimdiden kutlu olsun. Tüm dileklerinizin gerçek olması dileğiyle. Sizi seviyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 194 7
*kitapları kemiren böcek 01/09/2019 #spiritüel Yazar: geçmişte kalan Konu: bir avuç gelecek Bir hikâyeden daha çok, bir an gibi... Telif hakkı, gölge...
8.8K 1.2K 31
"uyanmak için zamana ihtiyacın var. bunu yapabileceğini biliyorsun, öyleyse yapabilirsin de. hikayen ne, sabah parıltısı?"
682K 49.4K 53
Ölü bir oğlanın üzgün bir kız ile kalp kırıklığı ve muammanın arasında katilini bulmak için birlikte çalışmaları ve belki de ölümün bir son olmadığın...
90.7K 9.5K 23
Bir dilek hakkım olsa, sesini duymayı dilerdim. Kulaklarım sesinle çınlasın, sözlerin kulaklarımdan girip içime işlesin isterdim. Sesini duymayı iste...