FRANK

By ShipperWriter

106K 11.7K 15.6K

Harry, unutamadığı eski sevgilisi için bir kitap yazıyor. Louis ise arkadaşının siparişlerini almak için git... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Final

Bölüm 16

4.4K 477 678
By ShipperWriter

12 Eylül 2002, Doncaster

Evin zili çalınca Harry uzanıyor olduğu koltuktan ayağa fırladı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi, saçlarını düzeltti, kapıyı açtı. Kapıda duran Louis daha ne olduğunu anlayamadan Harry bir koala gibi ona yapıştı ve yanaklarıyla çenesini öpmeye başladı.

Louis sadece kıkırdadı. Onu kendine çevirip dudaklarının üstüne bir öpücük kondurduktan sonra başıyla evi işaret etti. "Yağmur yağıyor, içeride öpüşsek olmaz mı?"

Harry hemen onu içeri aldı, kapıyı kapattı. "Ya özür dilerim! Salona geç, otur bak ben de sana çay yapayım. Kuru kıyafet de getiririm hatta. Battaniye ister misin, üşüdün mü?"

Louis gülerek onun ellerini tuttu. Geri geri adımlar atıp salona çekiştirdi. "Bunca yolu seni görmek için geldim, çay içmek için değil. Otur yanıma, çok özledim salak!"

Yaz tatilinden önce her gün okulda görüşüyorlardı ama şu 3 ay içinde anca haftada bir kez bir araya gelmişlerdi. O da yarım saat bile süremiyordu. Louis'nin despot babası yüzünden Louis doğru düzgün evden çıkamıyordu.

O gün Harry'nin kuzeninin düğünü vardı. Ailesi sabahtan akşama kadar orada olacaktı. Harry hasta taklidi yaparak evde kalma izni almıştı. Bu planı önceden hazırladığı için Louis'ye her şeyi anlatan bir not yazmış, tek iletişim yolları olan kalın ağacın ovuğuna bırakmıştı.

Louis de babasına milli kütüphanede ders çalışacağını söyleyip izin almıştı. Babası, diktatör bir adam olarak, onu kütüphaneye kadar götürüp içeri girdiğinden emin olmuştu. Dolayısıyla Louis kütüphaneden buraya yarım saat boyunca yağmurda yürümüştü.

İkisi birlikte koltuğa oturunca Harry yine her zamanki gibi ona sarıldı. "Ne kadar zamanımız var?" diye sordu. Kendi açısından sorun yoktu, ikisinin arasındaki tek engel Louis'nin babasıydı.

"Babam beni akşam saat beşte kütüphaneden alacağını söyledi. Kontrol etmek için yarım saat erken gelir. Ben de oraya yarım saatte yürürüm. Yani dörde kadar buradayım." Saatine baktı. "Altı saatimiz var."

"Altı buçuk saat. Kütüphaneye ben de gelirim seninle."

Louis yine gülümseyip onun saçlarını öptü. "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni!"

Bir süre ses çıkarmadan sarılmaya devam ettiler. Sonunda Harry doğrulmayı başardı, biraz daha öyle durursa uyuyakalacaktı. "Lou'm, aç mısın? Yemek yapalım mı?"

Louis onun alt dudağını ısırdı. "Lou'm mu dedin sen?"

"Isıracaksan bir daha söylerim!"

Gülüştüler. Harry Louis'yi de kaldırarak mutfağa çekiştirdi. "Seni o kadar özledim ki! Bir hafta bile dayanamıyorum, Lou. Sen üniversiteye gidince ne yapacağım hiç bilmiyorum."

"Uzaktaki okullara başvurmayacağım. Ayrılmak istemiyorum. En yakındaki üniversiteye başvururum, sık sık gelirim buraya. Hem telefonda da konuşuruz. Tatillerde ailenden izin alıp sen yanıma gelirsin. Babam üniversiteye de benimle gelmez herhalde!"

Harry sessizce güldü. "Umarım. Düşünsene, baban seninle derslere giriyor, sınavda hata yapma diye başında bekliyor..."

"Yapar mı yapar yemin ederim."

"Neyse ki daha o zamana çok var." dedi Harry. "Bu arada ben seni buraya getirdim ama yemek yapmayı bilmiyorum. Sen biliyor musun?"

Louis onun kadar sevimli bir varlığın gerçek olamayacağını düşünmeye başladı. "Ben de bilmiyorum. Ama makarnayı yapabilirim herhalde."

"Dün annem beşamel sos diye bir şey almıştı, onu mu denesek?"

"Olur."

Louis makarna suyunu ocağa koyarken Harry önceki günden kalan poşette, bahsettiği sosu bulup ona verdi. Louis ona hiçbir şeye dokunmaması için ısrar etti. Su kaynayınca makarna paketini tencereye boşalttı. Harry'i tezgaha oturttu, kendisi de onun bacaklarının arasına girip sütle toz halindeki sosu karıştırdı."Umarım zehirlenmeyiz Hazza."

Harry yavaşça ellerini onun saçlarına daldırdı. "Çok güzelsin Louis." diye fısıldadı. "Çok güzel gülüyorsun, çok güzel bakıyorsun. Kirpiklerin, gözlerin, burnun, dudakların, yanakların... Hepsini o kadar çok seviyorum ki!"

Louis elindeki kabı kenara ittirdi. Parmaklarının ucunda yükselip onun dudaklarını öptü. "Peki, sen ne kadar güzel olduğunun farkında mısın?"

"Eh yani, şimdi saçlarım kıvırcık, gözlerim yeşil falan... Güzelim yani."

Louis istemsizce kahkaha attığınfan Harry de onu güldürebildiği için sırıtmaya başladı. "Harold, sen mükemmel bir şeysin."

Harry bir an başını ocağa çevirdi. "Lou, makarna. Suyu azalmış baksana."

Louis onun gamzesinin üstüne de bir öpücük bırakıp ocağın önüne geçti. Tencereyi aldı, ocağı kapattı ve dikkatlice makarnayı süzdü. Biraz fazla haşlanıp dağılmıştı ama sorun olmazdı herhalde?

Diğer kaptaki karışımı da pişirip tam anlamıyla bir sos haline getirince ikisini tencerede birleştirdi. "Oldu galiba, ne dersin?"

"Olmuştur."

Harry tezgahtan atlayıp yere indi. Ona bir tabak verdi, kendisi de dolaptaki kola şişesiyle birlikte iki bardak çıkardı. "Çatallar ikinci çekmecede. Al gel." deyip salona yürüdü.

Beş dakika içinde Louis makarnayı koyduğu tabak ve iki çatalla beraber onun yanına gitti. "Harry, bir şey söyleyeceğim."

"Söyle Lou'm."

"Biz bunu böyle yaptık ama böyle yapmamamız lazımmış." dedi Louis onun yanına otururken. "Az önce paketteki yazıyı okudum da, bu sos fırında makarna için kullanılıyormuş."

"Olsun ya, yeriz yine de. Yani kötü olmamıştır bence."

Louis omuz silkti. Bir çatalı Harry'e uzattı ve ikisi aynı anda tadına baktı. "Kötü olmamış, değil mi?"

"Hayır Lou, bence güzel."

Harry televizyon kanallarını kurcalayarak makarnayı yemeye devam etti. Kötü değildi, hatta güzeldi bile. Ama alışkın olduklarından farklı bir tadı vardı tabi ki.

Tabağın yarısını bitirdiklerinde ikisi de doymuştu. Harry tüm fazlalıkları masaya koydu ve Louis'ye sarıldı. Parmaklarını onun küçük göbeğinde gezdirirken kıkırdadı. "Ya bu çok şirin ama! Göbeğine bak."

Louis anında göbeğini içine çekti ve ikisi birden gülmeye başladı. Harry başını kaldırıp onun yanağını öptü. "Seni o kadar çok seviyorum ki, bazen bunu kelimelere dökmek çok zor oluyor. Yazamıyorum her şeyi."

"Yazıyor musun ki?" diye sordu Louis şaşkınca. Harry başını salladı. "Bir defterim var, günlük gibi bir şey. Seninle ilgili her şeyi yazıyorum."

Louis "Görebilir miyim?" diye sorarken onu kendine doğru çekmiş, boynunu öpmeye başlamıştı.

"Ol-olmaz."

"Nedenmiş o?"

"Çünkü çaresiz kalmadığım sürece okumanı istemiyorum."

Louis o an sanki bu konuyla pek ilgilenmiyormuş gibi onu kendi kucağına oturttu. Harry bacaklarını Louis'nin iki yanına bıraktı ve kendisini öpmesi için öne eğildi. Louis bu beklentiye gülümsedi. "Hiçbir zaman çaresiz kalmanı istemiyorum. Asla."

Harry de böyle olacağını umuyordu. "Biliyorum." dedi sessizce. Burunlarını birbirine değdirdi. "Sence filmlerdeki oyuncular da birbirlerini öperken bu kadar heyecanlanıyor mudur? Bak ne kadar zaman geçti, hala beni ilk kez öpüyormuşsun gibi nefesim kesiliyor."

Louis onun dudağına arka arkaya öpücükler bırakırken gülümsedi. "Bizim kadar birbirlerini sevdiklerini sanmıyorum, şirinem."

"Biz birbirimizi çok seviyoruz, değil mi? Bunu duymayı çok seviyorum." deyip kıkırdadı Harry. Louis yine onu öptü. Bu sırada Harry'nin saçları burnunu gıdıkladı ve istemsizce hapşırdı.

"Noldu, Lou? Ya, hasta olacaksın benim yüzümden! O kadar yürümüşsün yağmurda, ilaç mı bulsam ben sana? Of çorba falan yapmayı da bilmiyorum ki! Ama annem gelsin, ilk işim öğren-"

Louis onu susturmak için yine öpmek zorunda kaldı. "Sakin ol, sadece saçların burnumu gıdıkladı. Hasta olmuyorum. Yiyeceğim ben bir gün seni."

Harry hiç utanmadan onun dudaklarını öpüp yeniden hapşırmasına sebep oldu. "Ay özür dilerim!" dedi. "Ama öpmek istiyorum."

Louis gülümsedi. "Saçlarını öreyim mi?" 

"Nasıl?"

"Balıksırtı işte. Annemin saçlarını hep ben örerdim, biliyor musun?

Harry ellerini Louis'nin yanaklarına koyarken gözlerini hiç ayırmadı. "Onu çok özlüyor musun?"

"Çok... En çok da seni tanımadığı için üzülüyorum, biliyor musun? Normal insanlar gibi seni ailemle tanıştırmak isterdim. Annemin seni sevmesini, babamın oğlu yerine koymasını..."

Harry ne diyeceğini bilemediği için sustu. Parmaklarını onun yumuşak yanağında gezdirdi, yavaş yavaş okşamaya başladı. Biraz sonra Louis onun ellerini tuttu ve bileklerini öptü. "Moral bozmak yok, hadi. Zaten zar zor bir araya geliyoruz. Bana tarak ve toka getir, saçlarını örmek istiyorum."

"Odama gidelim?" diye önerdi Harry. Louis'den bir onay alınca onun kucağından kalktı, onu da kaldırarak odasına doğru yürümeye başladı.

"Sen otur, ben toka vereyim." dedi ve Louis'yi pembe örtülü yatağına oturttu. Çekmeceleri kurcalayarak toka ve tarak buldu. Bir de kalem alıp onun önüne oturdu. "İki tane örsene. Biliyor musun, daha önce hiç saçımı örmedim."

"Bundan sonra ben örerim." dedi Louis onun saçlarını öperken. Sonra kalemle ortadan ikiye ayırdı. Bir parçayı onun tutmasını isteyip diğer kısmı taradı ve örmeye başladı. İkinci örgüye geçmesi uzun sürmedi.  "Saçların da sen kadar narinmiş."

"Saçlarım da benim kadar eriyor senin dokunuşlarınla."

Louis örgünün ucunu bağlar bağlamaz onu kendine doğru çekti. "Beni şirinemin içinde bir edebiyatçı mı yatıyor?"

"Senin şirinenin içinde mavi gözlü, sevimli bir yaratık yaşıyor."

Kollarını Harry'e sarıp onun sırtını kendi göğsüne yasladı. "Sen ne güzel bir şeysin böyle." dedi yanağını ve boynunu öperken. "Çok tatlısın, ne yapacağım ben seninle?"

"Bilmem." diye cevap verdi Harry çocuk gibi kelimenin sonunu uzatarak. Aklına bir şey gelmiş gibi parmağını havada şıklattı. "Öpebilirsin, sevebilirsin, aa hatta evlenebilirsin."

Louis "Evleneceğim zaten." dedi. "Ne olursa olsun evleneceğim ben seninle, görürsün."

Continue Reading

You'll Also Like

31.7K 2.2K 14
"Öpülmen gerek, George," diye mırıldandı, boğazından, "Çok derin, adını bile hatırlayamayacak kadar. Belki o zaman ne demek istediğimi anlarsın." ...
225K 22.4K 45
Louis'nin dil bilgisi berbat ve Harry yazım yanlışlarını düzeltmek konusunda takıntıları olan bir deli.
9.6K 998 12
İngiltere Kraliyet Ailesi'nden Remus John Lupin, hâlâ kimseyle gerçek bir ilişki yaşayamamıştır. Şehirdeki tüm uygun gençlerin davetli olduğu yirmi b...
406K 37.2K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...