(...)
"Ne?"
"Ne saçmalıyorsun?"
Seo Ra Unni ile benim aynı anda çıkışmamız ile kuzenim sıçramıştı. Bir anneme bir bana baktı ve daha yüksek sesle, elini kolunu sallayarak konuştu.
"Dışarıda gri saçlı, sigara içen bir çocuk var. Yoongi işte!"
Elimi hafifçe salladım. "Yoongi sigara içmiyor." Dedi hızlıca annesi. Ancak ben tereddüt etmiştim, emin olamamıştım.
Bana daha önce yaptığı şaka aklıma geliyor, beni endişelendiriyordu. "Yoongi sigara içmiyor." Diye yineledim annesinin cümlesini.
"Ama gri saçlı." Kuzenim inatla konuşurken yumruğumu sıktım. "Saçmalamayı kes. O sigara içmiyor ve içecek biri de değil."
"En iyisi ben çıkıp Yoongi'ye bakayım." Dedi Seo Ra Unni. "Ben de geleceğim." Diye heveslenip ayağımı kaldırdığımda karıncalanma ve acıyı hissetmemle hafifçe inledim. "Ben Yoongi'yi de alır gelirim. Bekle sen."
Seo Ra Unni'de odadan çıktığında kuzenime sordum. "Emin misin?"
"Eminim. Aynı Yoongi gibi gözüküyordu ve gri saçlıydı. Bir elinde telefon bir elinde de sigara vardı."
"İyi de o sigara içmiyor ki..." dedim. Sonlara doğru sesim kısılmıştı. "Sen emin misin?" Diye sordu kuzenim. Başımı salladım. "Ona güveniyorum."
"Hayal kırıklığına uğrayacaksın." Başımı 'kesin öyle olur' dercesine salladım.
Bir kaç dakika içinde Seo Ra Unni ve Yoongi kapıdan girmişti. Değişik olan tarafı, Yoongi'nin elinde kızarmış tavuk poşetinin olmasıydı.
"Hadi canım." Diye mırıldandım. "Şaka yapıyorsun. O poşetten paketlenmiş hastane yemeği çıkacak." Dedim poşeti işaret ederek. Kuzenim geri çekildi, kenardaki sehpayı çekip, poşeti üstüne koydu Yoongi de.
"Çok ısrar edince seni kıramıyorum, içime oturuyor."
"Senin ağzını yüzünü kırarım Jae Hwa." Dedim sinirle kuzenime. "Belki de yanlış görmüşümdür." Diye mırıldandı başını eğip.
"Ben sigara içmiyorum. İçmem de. Aklında bulunsun da bir daha karıştırma." Dedi Yoongi poşetten kutuyu çıkarırken.
Kuzenim başı eğik olsa da adımlarını yere vurarak odadan çıktı. "Kuzenin bu değil mi?" Yoongi'ye cevap verdim. "Evet o."
Karton kutunun kapağını kaldırdığında aldığım tavuk kokusuyla sırıtmıştım. "Teşekkür ederim."
"Bundan sonra hastane yemeği yenecek." Dedi Yoongi ıslak mendille ellerini silerken. "Ama-"
"Ama yok. Yiyeceksin. Üstüne yeniden itiraz istemiyorum. Bitti." Bu sefer daha fazla üstüne gitmemem gerektiğini biliyordum.
"Pekala..."
Yoongi annesine de ıslak mendil uzattı ve sandalyeden kalktı. "Otur anne."
Annesi onun kalktığı sandalyeye otururken o da gidip hastane kapısını kilitledi. "İçeriye hemşire girerse yakalanırız şimdi."
(...)
Elimdeki kumandayla kanalları sürekli değiştiriyor, eğlenceli bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Yoongi yandaki koltukta uyuyordu, annem bir kaç kez odaya gelip gitmişti; en son SeoRa Unni ile birlikte yemek yemeye gitmişlerdi.
Yoongi yorulmuştu; bütün gün bana yardım etmiş, sürekli benimle ilgilenmişti.
En sonunda televizyonu kapattım ve üstümdeki örtüyü düzelttim. Başımı daha rahat edeceğim bir şekilde yumuşak yastığa yerleştirdim ve uyuyan Yoongi'yi izlemeye başladım. Bu seferki uykusu tüm uykularından daha derin gözüküyordu; kaybettiği enerjiyi toplamaya çalıştığı belliydi.
Derin bir nefes verdim ve bende gözlerimi kapatıp uyumaya karar verdim. Yapacak hiç bir şey yoktu. Bir hemşire gelip beni dürtene kadar uyumak tek çare gibi gözüküyordu.
(...)
Alnımda hissettiğim soğukluk ve ıslaklıkla açmıştım gözlerimi. Bir kaç kez yavaşça gözlerimi kırptığımda hemşire, annem ve Yoongi'nin başıma toplanmış olduğunu ve hemşirenin alnıma pansuman yaptığını anlamıştım.
Yarayla olan temas sonucu canım yanınca azıcık yüzümü buruşturdu. "Az kaldı, dayan." Dedi annem elini omzuma koyup. "Nasıl oldu bu ya..." diye mırıldandı Yoongi.
Hemşire bandajı tekrar kapatırken mırıldandım. "Teşekkür ederim." Hemşire cevap vermedi.
Hemşire odadan ayrıldığında Yoongi öylece bandaja bakıyordu. "Acıyor mu?" Diye sorduğunda başımı sağa sola salladım. "Hayır."
"Benimki kadar derin değil en azından." Başımı salladım. "Seninki resmen mahvolmuştu. Kafatasın içine göçmüş gibiydi. Ah, aklıma geldikçe kötü oluyorum." Yoongi başını onaylarcasına salladı.
"Acıktın mı? Akşam yemeği gelmedi daha değil mi?" Başımı salladım. "Daha gelmedi ama gelir birazdan." Dedim. "Biz SeoRa Unni'n ile dışarıda akşam yemeği yiyeceğiz. Var mı dışarıdan bir şey istediğin?"
"Bu akşam hastane yemeği yiyecek." dedi Yoongi araya karışarak. Başımı salladım.
"Yoongi'nin kararı. Karşı da çıkamıyorum."
"Nasılsa bugün dışarıdan tavuk yedi. Bir daha yemese iyi olur."
Annem bizi anladığını işaret ederek başını salladı. "Peki ya Yoongi, sen?" dedi annem. "Senin de akşam yemeği yemen gerekiyor. Bizimle gelmek ister misin?" Yoongi elini havada salladı. "HyeRim'i yalnız bırakmayayım. Ben dışarıdan bir şeyler söylerim."
"İstersen biz de sana bir şeyler getirebiliriz."
"Gerçekten gerek yok. Hiç zahmet etmeyin." dedi Yoongi. Annem montunu üstüne geçirirken konuştu. "İkinizde kendinize dikkat edin. Ve sen HyeRim, sakın ayağa kalkıp yürümeye falan çalışmıyorsun!" dedi annem. "Sözünü veremem." dediğimde annem sinirli bakışlarından yolladı. "Pekala yürümemeye özen gösteririm." dedim. Acil bir durum olursa da yürümek zorunda kalırsam ne olacaktı?!
Annem yine kızgın bakışlarından attığında kısık sesle cevap verdim. "Peki anne..."
Dakikalar sonra annelerimiz birlikte dışarı çıkmışlardı. Yoongi hala biraz uykulu gözüküyordu. "Ne zamandır uyanıksın?" Yoongi sorumla birlikte kendi hayal dünyasından fırlamış bir şekilde bana döndü ve cevap verdi. "Hemşire odaya girdiğinden beri." Sanırsam yarım saate falan denk geliyordu bu zaman dilimi.
"Seni yordum bugün. Özür dilerim."
"Salak..." dedi Yoongi. "Araba kazasını sen yapmadın. Bunun için neden özür diliyorsun ki?" dedi ve kıkırdadı. Ben yine de kötü hissediyordum işte. Onun yorulduğu her an benim için üzüntü demekti. Özellikle onun böyle halsiz düşmesine neden olan bensem...
"Yine de kötü hissediyorum işte. Bilirsin. Sen kötü hissettiğin için." Elini saçlarıma koydu ve yavaşça okşadı. "Ne hissediyorsan açıklamana gerek yok. Ben seni anlıyorum. Sen yalnızca çabucak iyileşmeye ve bu hastaneden kurtulmaya odaklan. Tamam mı?" dedi ve bandajıma dikkat ederek saçlarımı karıştırdı. "Eğer çabucak iyileşirsen, eve döndüğümüzde sana yemek pişireceğim." dedi. Beni gaza getirmeye mi çalışıyordu? Bana uyar!
"Ne pişireceksin?" Başımı hafifçe ona çevirerek sordum. O da başını bana çevirdi ve omzunun üstünden gülümsedi. "Ne istersen."
"Cidden mi?"
"Ben ciddiyim." dediğinde gülümsedim. "Yemek yapabildiğini bilmiyordum!"
"Biliyorum bir şeyler... Ee, ne pişireyim sana?" Kısa süre düşündükten sonra ona yanıt verdim. "Neyi en iyi pişiriyorsan." Yoongi gülümseyerek başını salladı. "Ne olduğunu söylememeye karar verdim. Böylece meraklanırsın. Meraklanırsan da daha çabuk iyileşirsin." Başımı salladım. "Zekisin."
"Biliyorum." dedi ve elini televizyon kumandasına attı. Ancak o kumandayı tutamadan yanındaki telefon titreşmişti. Yoongi başını telefona çevirdi ve elimi bıraktı. "Bana bir dakika ver." Diğer eliyle telefonu tutmuştu ki beni bırakan elini yakaladım. "Burada konuş. Gitme." dedim. Çünkü arayanı da, ne konuşacaklarını da merak ediyordum. Yoongi ekranı bana çevirdi. Bilinmeyen bir numara arıyordu. "Hoparlörü aç."
Sandalyesine yeniden oturdu ve elimi bırakıp aramayı yanıtladı. Hızlıca hoparlörü de açtıktan sonra bana baktı ve sessiz olmamı işaret etti. Gözlerimi kırparak sessiz kalacağımı belirttim. İkimizde telefondan gelen sese dikkat kesildik.
"Endişelendirdi mi seni? Kazadan ölü çıkmadığına şükrediyor olmalı..."
(...)
merhabalar ben hye'niz
uzun, upuzun bir süredir yeni bölüm atmıyordum;; çok bekletmiş olmalıyım
bu bölüm beklenilen kadar uzun değil, ve bolca yazım hatası barındırıyor-büyük ihtimalle-, bu yüzden sizden özür diliyorum ancak ileri günlerde daha fazla ve daha kaliteli bölüm atmak için çabalayacağımı da söylemek istiyorum
her zamanki gibi: yazım hatalarımı bana söylemeyi unutmayınız lütfen; sizin geribildirimlerinize dikkat edecek ve yazım hatalarımı düzelteceğim
kendinize iyi bakııııııııın <3 <3 <3 <3 <3
-hyhyhye'niz