red | jungkook • rosé

By miaplacidhus

482K 30K 14.2K

"Bana ait olmanı isterdim Chaeyoung, sadece bana." • 15.05.2018, İdol Kurgu. İkinci Kitap: Paint Me In All... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
red
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
dark red
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.1
4.2
4.3
4.4 | final
paint me in all red

4.0

7.7K 497 257
By miaplacidhus


"Odasında mı?"

"Evet, ama, Jungkook-sshi! Bekleyin! Müsait değil!" Arkamdan koşarak gelen ve bağıran sekretere hızla döndüğümde olduğu yerde durup bana baktı. Gözlerimi birkaç saniye kadının yüzünden çekmedim ve kafasını hafifçe eğip masasına geri dönüşünü izledikten sonra odak noktama geri döndüm.

Si Hyuk'un gümüş kapısını çalmadan hışımla açtığımda stüdyo yapımcılarının uzattığı belgeleri tek tek imzalıyordu, beni gördüğü anda kaşlarını çatıp doğruldu.

"Jungkook?"

Yapımcılara bakıp kafamla kapıyı gösterdim.

"Dışarı."

Bang'ın gözleri irileştiğinde sinirle ağzını açtı. "Sen ne yaptığını zannediyors-"

"Hemen!"

Anında harekete geçip belgeyi geri aldıktan sonra kapı kapanmış ve odada sadece ikimiz kalmıştık. Sinirlerimi yatıştırmak amacıyla derin bir nefes aldım, ayağımı ritimle yere vuruyordum.

"Jungkook, sen ne yaptığını sanıy..."

"Bitti, Bang," dedim sözünü bıçak gibi keserek. Sesini duymak istemiyordum. "Saçmalıklarından usandım, siktiğimin kısıtlamarından da. Canını mı sıkıyor? O zaman at beni şirketten, şu dakikadan sonra umurumda olmaz. Bangtan'a zarar vermeyeceksin. Hoş, veremezsin de, fakat bundan sonra yokum."

Masasının önüne kadar gelip şok içinde açılan göz bebeklerinin içine baktım.

"Nadia, skandallar, sevgili saçmalıkları... Buraya kadardı. Daha fazla beni ondan uzak tutamazsın."

Hazmedememiş olacak ki kükreyerek sandalyesinden kalktı.

"Bunları neye dayanarak yüzüme söylüyorsun? Kimsin sen-"

"Yaşadığın hayatı sana veren kişiyim, it herif. Ne yapacaksın? Kariyerimi elimden mi alacaksın? Al o zaman, artık sikimde bile değil. Beni daha fazla tasmalayamazsın."

Odanın kapısı yavaşça çalındığı anda doğruldum ve masasının üzerinde duran gümüş isimliğe baktım.

Bang Si Hyuk.

İsimliği tutup göğsüne fırlattığım sırada kapı açılmıştı.

"Biraz insan olmayı dene, Bang. Fakat artık tasmasını istediğin zaman çekeceğin bir çocuk yok karşında."

Anında sandalyesinden doğrulup öfkeli bir şekilde yanıma ilerledi. Yüzü bir an olsun gülmüştü, bir anlığına.

"Onu geri kazanacağını mı düşünüyorsun?"

Onu geri kazanacağımı düşünmüyorum.

Onu geri alacağım.

"Onca skandal ve haberden sonra, sana yeniden güvenmeyecek. Boşuna kürek çekmek yerine neden beni dinlemiyorsun, Jungkook?"

"Çünkü ona ihtiyacım var!" Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım. "Onun sevgisini hissetmeye ihtiyacım var! Anlayamazsın! Duygusuz piç herifin tekisin!" Gözlerimin yandığını hissettiğim anda durdum.

Hızla arkamı dönüp kapının ağzında şaşkınca bizi izleyen sekreterin yanından geçtim ve odadan çıktım. Hemen ardından kırılan bir cam sesi duymuştum, fakat oldukça uzak kalmıştım.

Kadınımdan...

-

Chaeyoung.

"Çok saçma," diye mırıldandığımda kuaför saçımı tararken canımı acıttığı için dişlerimi sıktım. "Şey, isterseniz ben tarayabilirim?" Bana bakmadan kafasını sallayıp taramaya devam ettiğinde gözlerimi devirerek hemen yanımda makyajı yapılan Jisoo'ya döndüm. "Hangi devirdeyiz, maskeli balo mu kalmış?"

Jisoo, "Chaeng, idollerin birbiriyle iletişim kurması için yapılan bir etkinlik. Abartmıyor musun?" der demez Jennie arkamdan atlayıp karşı çıktı.

"Ne abartması? Zaten cesedim çıkmış Inkigayo saçmalığı yüzünden, Yang bize paydos vereceğine maskeli balo haberi veriyor."

Abartıyor olabilirdik, fakat abartmıyorduk. Durduk yere maskeli balo düzenlenmesi saçmaydı.

Hemde o kadar dolu bir programımız varken araya sıkıştırılan ve son dakika haber verilen bir balo.

Giyeceğimiz elbiseden bile bir haber makyajlarımızın ve saçlarımızın yapılmasını beklerken Jisoo'nun homurdanarak, "Çok negatifsiniz." dediğini işittim fakat saçımı yapan görevli o kadar çok canımı yakıyordu ki dayanamayıp pres makinesini elinden çektim.

"Saçlarımı dağınık bir topuz yapsanız, olmaz mı?"

"Tabii." dediğinde arkasından bir diğer tarak çıktı ve pes ederek geriye yaslandım. Saçlarım yolunacaktı, harika.

"Lili nerede?"

"Bilmiyorum, menajerle dışarıya çıkmamış mıydı?"

Jennie telefonundan fotoğraf çekip ortamı görüntüye alırken mırıldandı, "Elbiselerimizi getirmeye gittiler."

"İyi de, Lisa'nın makyajı ve saçı ne olacak?"

"Halledilir Jisoo, stres yapma. Daha iki saat var."

Ne olur elbiselerimiz 70'lerden kalma babaanne kostümleri gibi olmasın, Tanrım, ne olur.

Jisoo, "Rosie?" diye seslendiğinde hm sesi çıkararak devam etmesini bekledim fakat ses gelmeyince kafamı telefondan kaldırıp ona döndüm. Elinde tuttuğu telefonunu sırıtarak kaldırıp bana gösterdiğinde ekrandaki görüntüyü ilk başta algılayamadan saf saf telefona baktım.

O Jimin ve ben değildik, öyle değil mi?

Ve... Sarılarak uyumuyorduk?

"Jisoo-ya! Seni öldüreceğim!" Hızla telefonunu kapıp fotoğrafı silmeye yeltendiğimde ileriye atılarak telefonu geri aldı. "Ya!"

"Ver şunu!"

"Ölümü gör, asla vermem." Delirecek gibiydim, cidden bunu demiş miydi? "Hatta instagram hikayemde bile paylaşmak isterdim."

"Sen delisin!" diye hayıflandığım an kapı açıldı ve Lisa elindeki tonlarca poşet ve kutuyla odaya menajerle giriş yaptı. Nefes nefese kalmış bir şekilde poşetleri yere bıraktığında kaşlarımı çatarak menajerimize döndüm. Hanımefendinin de elleri pek bir boştu.

"Öldüm sandım," Lisa kendini koltuğa atıp ayaklarını uzattığında Jennie gelip bacaklarına vurdu.

"Kalk şuradan daha hazırlanacağız. Bu gece hünerlerinizi çıkarma gecesi!"

-

"Al sana hüner çıkarma, al. Elbiseye bak, utanmasalar kıç çizgini gösterecek, bu nasıl bir dekolte?"

"Kafamda söylenmeyi kes, sanki ben dedim bana dekolteliyi verin diye."

Rahatsız bir şekilde yerimde kıpırdanıp aynadan tekrar kendimi süzdüğümde hala daha Kore'de, nasıl böyle bir elbise üretilir, onu düşünüyordum.

Derin bir sırt dekoltesine sahip olan, koyu kırmızı bir elbiseydi.

İçinde kendimi Chaeyoung gibi hissedemiyordum, küçük Roseanne büyümüş, göz bebeğimin en derinlerinden beni izliyordu. Merakla.

Bir şeyler olacağını fısıldıyordu. Bir şeyler olacak, Roseanne.

"Chaeyoung?"

"Hey!"

Aniden irkilip kendime geldiğimde Lisa elini yüzümün ortasında sallamayı bırakıp bana baktı. "İyi misin?"

"Harikayım." dedim neşeyle.

Mükemmelim.

Koyu kırmızı... Ne kadar iyi hissettirebilirdi ki, söyle Lalisa.

Son kez kendime bakıp makyajımı kontrol ederken ona dönmeden sordum. "Ruj fazla geldi, çıkarmalı mıyım?"

"Asla! Elbisenle uyumlu oldu, hayatta çıkaramazsın!"

"Ama-"

Aniden yanımıza gelen Jennie ve Jisoo'yla susmak zorunda kaldım. "Çıkıyoruz!"

Ayağıma ince topuk ruganlarımı giydiğimde boyumun en az bir karış kadar uzadığını hissedebilmiştim, fakat elbisenin altına bot falan da giyemezdim. Belimi saran elbisenin sırt dekoltesini azaltmak için hafifçe yukarıya kaldırdığımda Lisa elime vurup geri aşağıya çekti.

"Topuz yapmışsın birde, bırak sırtın açık dursun, dekolte boşuna mı gidecek?" Sonra yanağımı sıktı. "Ne cevherler varmış sende."

Gülüp gözlerimi devirdim, o kadarda güzel değildim. Kendini görüyor muydu acaba?

Evden çıkıp arabaya bindiğimizde Jisoo'nun güzelliğini hayran hayran izlemeyi kesip bugünün anısına bir hikaye paylaştım.

"Maskeleriniz yanınızda mı?"

"Olmaz mı, unutmak ne mümkün." Maskemi yüzüme takıp gözlerime oturmasını sağladım. Sadece dudaklarımı net bir şekilde gösteriyordu, acaba bizi tanıyacaklar mıydı?

Ya da amacı bu muydu? Maskeli balo... İdollerin birbirlerini tanımadan rahatça iletişim kurması?

"Kimler olacakmış?" diye soran Jisoo'ya bilmiyorum bakışlarını atarken Jennie telefonunu kilitleyip bize döndü.

"Herkes. Format gereği, tüm çıkış yapan idoller, tabi yaş sınırlarına göre diye biliyorum."

"O zaman Taehyung da olacak!" diye çığıran ve kendince sevinen Lisa'ya bakıp tebessüm ettim.

O da orada olacaktı, maskeyle.

Birbirimizi tanıyabilecek miydik?

"Bangtan olacak, Lice. Taehyung değil, hepsi."

"Beni ilgilendiren kısım o değil ama bebeğim," deyip Jennie'ye göz kırptı. "Tabi Chaeng'i bilemem, malum durumlar karışık."

"Karışık falan değil," Sözünü kestim. "Aksine gayet net."

"Göreceğiz neti bu akşam. Net miymiş, değil miymiş?"

Cevap vermeyip önüme döndüm ve saten elbisemi inceledim. Cesur bir elbiseydi; dekolteli, koyu kırmızı ve saten.

Bunu bana giymem için verdiklerine inanamıyordum.

"Geldik." diye mırıldanan Jennie'yle birlikte kafam pencere döndü. Koca bir paparazzi ordusu kırmızı halının etrafını sarmış, ellerindeki kameralarla avlarını bekliyordu.

Av, bizdik.

Giydiğimiz kıyafetler, maskeler, görüntümüz.

Derin bir nefes verdim. "Hadi, hazır mısınız?"

"Elbette!"

Kapı açıldığında ilk Jennie ve Jisoo indi. Lisa da yavaşça indikten sonra elbisem uzun olduğu için durup bana döndü. Uzattığı elinden tutup yavaşça arabadan indiğim anda çoğalan gürültü ile birlikte kırmızı halıda yürüdük.

"Rose! Rose!" diye bağıran kameramanlarla birlikte dudaklarımda oluşan gülümseme onları tatmin edecek cinstendi. Elbisemin ucundan tutup hafifçe yukarıya kaldırdım ve yürümemi kolaylaştırdım. Saniyede elli flaş yüzümüze patlıyordu.

Binaya doğru ilerleyip korumalar yardımıyla içeriye girdik.

Nefesimi bıraktım.

Jisoo eteğini düzeltip bize döndü, binanın girişinde dikiliyorduk ve kafamın üzerindeki avize bu gecenin pahalı olduğunu bağırıyordu. Harika.

"İçerisi düşündüğümden sessizmiş," Lisa'ya katılırcasına kafamı salladığımda yavaşça yürümeye başlamıştık. İçerisi sessizdi çünkü belli bir salonda toplanacak ve eğlenecektik, menajerler ve patronlar olmadan, sadece idollerin rahatça vakit geçireceği; dans edeceği, konuşabileceği bir ortam.

Ya da yine kasıntı gibi davanıp idol olduğumuz için aptalca davranışlar sergileyecektik.

"Salon nerede?"

Karşımıza çıkan merdivenlerle tereddüt içinde bekledik. "Yukarı çıkacağız sanırım?"

Jisoo önden ilerlediğinde tek tek çıkmaya başlamıştık. Omuzlarımı dikleştirip maskemi düzelttim. İyisin, Chaeyoung. Sakin ol.

Yukarıya çıktığımızda koca koridorda sadece bir tane büyük, ihtişamlı bir kapı vardı.

"Pekala..."

"Hadi gidelim, geciktik zaten."

Kapıya ilerlediğimiz anda kapı açıldı ve kocaman salonu dolduran kısık bir melodi, tüm idollerin bize dönmesi, gözümü kısmamı sağlayacak derecede parlayan avizeler göğüs kafesimin sıkışmasına yetti.

Üç basamaklı merdivenden yavaşça indiğimizde idollere hafifçe eğilerek selam verdim. Yugyeom'a gülümseyerek el salladığımda bana göz kırptı fakat Jackson anında kafasına vurmuştu.

Güldüm.

Seulgi, Joy, İrene, Wendy ve Yeri'yle sarılırken üzerimdeki bakışlar beni rahatsız ediyordu. Neden bana bakıyorlardı, Tanrı aşkına?

"Harika görünüyorsun!" diye bağıran Joy'a gülümsedim.

"Sende çok güzel görünüyorsun," Kafamı bizim kızlara çevirdiğimde yanımda olmadıklarını görmek bir an paniklememi sağladı. Tek başıma Red Velvet'in durduğu masadaydım. Nereye kaybolmuşlardı?

Gözlerimi salonda gezdirirken Sungjae'nin el salladığını gördüm. Bende el sallayıp geliyorum işareti yaptıksan sonra Lisa'yı görme umuduyla bakınmaya devam ettim.

Ve karşılaştığım bakışlarla birlikte yerimde dondum. İliklerime kadar ürperirken tutanacak bir yer aradım fakat bakışları beni ona kilitlemişti.

Giydiği siyah takım ona jilet gibi oturmuştu, siyah maskesinin ardından bana bakan delici bakışları içimi titretmeye yeterken yutkundum. Kalbimin ritmi kulaklarımda yankılandığında elbisemin eteğini yavaşça sıktım.

Günahkar bir ilah, bu kadar güzel bakabilir miydi?

Bakışlarımı ısrarla gözlerinden çekmedim. İçimde parlayan ve titremeye başlayan duyguları söndürmeye gerek duymadım; çenemi dikleştirip eteğimi sıkmayı bıraktım ve omuzlarımı dikleştirerek onu izledim.

Jungkook, bir ilahtı. Acıtan bir ilah.

Kararan gözleri gözlerimden çekilip saçlarıma çıktı. Açık kumral saçlarımı ilk defa dağınık topuz şeklinde gördüğü için bakışları ilgiliydi.

"Chaeyoung-ah?" Kolumu tutan elle ile birlikte irkilip bakışlarımı koluma çevirdim. "Daldın?"

"Sadece etrafı inceliyordum, hatta şey... Sungjae'yi gördüm az önce," derken bir elimle gergince arkamı gösteriyordum. Yeri kaşlarını kaldırdığında ona sorun yok dercesine tebessüm ettim. "Bu arada, kızlar nereye kayboldu?" diye sordum ayrılmadan.

"Jennie'yi Naeyon'un yanına giderken gördüm."

"Jisoo'da Doyoung'un yanında, ah evet, orada."

"Pekala, ben Sungjae'nin yanına gideyim o zaman."

Teşekkür edip arkamı döndüğüm anda dibimde biten cüsseyle beraber bedenim sert bir gövdeye yapıştı. Sendeleyerek geriye kaykıldığımda olayları idrak edemeden belimde hissettiğim soğuk eller vücudumu titretti. Geriye düşen başımı kaldırdığımda gözüme çarpan mavi saçlar ve gümüş maskenin ardından bana endişeyle bakan kahve gözlerle yutkunma ihtiyacı hissettim.

"İyi misin?"

"İ-iyiyim," der demez Jimin belimdeki eli sayesinde beni kolayca doğrulttu ve Red Velvet'e kısa bir baş selamından sonra beni masadan uzaklaştırdı. Şaşkın bir şekilde beni yürütmesine izin verdim. "Beni... Nasıl tanıdın?"

"Tanımamak mümkün değildi."

Grubundan ve grubumdan uzak bir şekilde bir masada durduğumuzda belimdeki eli varlığını memnuniyetle sürdürmeye devam ediyordu. O an dikkat ettim; üzerinde beyaz bir takım vardı ve gövdesini sarıyordu.

Ona cevap vermeye utandığım için konuyu değiştirdim.

"Çok şık olmuşsun." diye mırıldandım fakat güzel gülümsemesi anında kendini belli etti ve gözleri yavaşça elbisemi, daha sonra yüzümü taradı.

Baş parmağı çıplak belimi çok yavaş bir şekilde okşadığında ister istemez huylandım ve ona doğru kaydım, fakat tamamen tikim yüzünden gelişmiş bir olaydı; ona yaklaşacağımı tahmin bile etmemiştim.

Gülümsemesiyle beraber kısılan gözleri hayran edecek cinstendi, bu gece ışıldadığının farkında mıydı?

"Teşekkür ederim," dedi gülerek. Tebessüm edip etrafı inceledim fakat bana bir şey söylememesi susup kalmamı sağlamıştı. Daha fazla güldüğünde sinirlerim bozuldu ve belimdeki elinden kurtulup Sungjae'nin yanına ilerlemeye niyetlenmiştim ki saniyesinde beni kendine çekip ona daha da yaklaşmamı sağladı. "Ya, ne oldu şimdi?"

Kaşlarım çatıldı. Geri çekilmeye çalıştığımda diğer elini de belime koydu ve çıplak belimi sardı.

Nefesimi verdim; "Bir şey olduğu yok, Sungjae'nin yanına gideceğim. Bırakır mısın?"

Bir anda bir kahkaha patlattığında daha fazla sinirlenmeye başlamıştım. İltifat edip geri cevap alamamak üzmüştü, o kadar mı çirkindim?

"Jimi-"

"Başkalarının yanında olmanı istemiyorum, benim yanımda ol..."

Elleri belimi daha fazla sardığında tamamen açıkta kalan sırtım ürpermemi sağladı.

İnatçılığı bırakıp ona döndüğümde ilgiyle beni izliyordu, yüzümün cayır cayır yandığını hissediyordum. Kaşlarımı hafifçe kaldırarak kahvelerine baktım.

"Neden?" dedim cesur bir şekilde ve çenemi dikleştirdim. Çene kavisinin kasıldığını gördüğümde aynı anda yutkunmuş, tüm odağımı ona çevirmiştim.

"Çünkü fazla güzelsin, Chaeyoung." Başını geriye atıp derin bir nefes verdiğinde ortaya çıkan adem elmasına ister istemez dokundum. Demek güzeldim, beni beğenmiş miydi yani?

Kafasını hızla öne aldığında sakin bir şekilde kollarını tutup belimden ayırmaya çalıştım fakat bırakmadı.

"Teşekkür ederim, fakat bu arkadaşlarımın yanına gidemeyeceğim anlamına gelmiyor." dediğim anda ağzından bir cık sesi çıktı. Bakışları muzipti.

"Sen. Bu dekolte ve saten elbiseyle, on metre ötemizde duran Sungjae'nin yanına gidebileceğini mi düşünüyorsun?" diye sorduğunda saf saf kafamı sallamıştım fakat aniden beklemediğim bir şey yaptı. Melodinin yükselmesi ve yavaş bir parçaya yerini bırakmasıyla Jimin bir elini belimden ayırarak diğer eliyle beni tutup salonun ortasına yönlendirdi.

Hayır.

Ah, hayır.

On saniye sonra salonun ortasındaydık ve tüm gözlerin üzerimizde olması yeterince rahatsızlık vermiyormuş gibi Jimin, sadece ve sadece bana bakıyordu. Çekinerek ve sorusuna cevap vermeyerek kafamı eğdiğimde parmaklarım düşüncelerime aykırı bir şekilde ceketinden yukarıya tırmandı ve omuzlarında güç buldu. Parmaklarım gömleğinin yakasında dolanırken hafifçe sallanmaya başlamıştık.

Jimin sırtımın üşüdüğünü hisseder gibi yavaşça sırtımı okşadı. Huylandığımı bilerek mi yapıyordu?

Bakışlarım sonunda boynundan ayrılıp gözlerini bulduğunda dudaklarını oynattığını gördüm.

"Sende çok şık olmuşsun."

Dudaklarını okuduğumu görünce gülümseyip bana biraz daha yaklaştı. Bugün aşırı gülümsüyordu ve benim de ister istemez gülmemi sağlıyordu.

Bizimle beraber birkaç idol daha aramıza katıldığında sağımızda Wendy ve Sehun, solumuzda ise Sana ve Hanbin vardı. Çekinerek ellerimi Jimin'in ensesine çıkarırken başımı omzuna doğru yaklaştırdım. Nefesini boynumda hissetmek tuhaftı fakat iyi hissettiriyordu.

Bir anda etrafımız daha da kalabalıklaştığında kafamı kaldırıp etrafı şaşkınlıkla inceledim. Herkesin dans edeceği tutmuştu, tek biz değildik en azından. Bir anda Yugyeom, "Çift değişimi!" diye çığlık attığı anda herkes harekete geçmiş ve birbirine girmişti. Jimin'e bakmaya vakit bulamadan belimdeki eller sertçe çekilmiş ve kolumu tutan elle beraber bir anda geriye çekilmiştim.

Bedenim bir bedene yaslandığı vakit sıcak bir el belime baskı yaptı ve vücudumu kendine yaklaştırdı. Ulu Tanrım, ne olmuştu?

Kafamı kaldırdığım anda gördüğüm siyah maske ile vücudum alarma geçip yanmaya başladı.

Ellerimi boşlukta sallandırmayı bırakıp göğsünden itmeye çalıştım.

"Bana dokunma," dedim dişlerimin arasından. "Bırak." Jungkook tek eliyle bilekerimden tutup omuzlarına bıraktığında hissettiğim durgunluk ve acı hissiyle arafta kaldım; bana bunu tekrar yapamazdı.

Etrafımızdaki idollerin bizi süzmesiyle sakinleşip kafamı göğsüne koydum. Burada olay çıkarmama hiç sebep yoktu, az sonra müzik bitecekti ve gidecektim.

Ellerim yavaşça göğsüne doğru kaydığında bir anda tüm dinginliğimin yok olduğunu hissettim; hissizleşmiştim. Etkisi buydu, boşluk.

Büyük, sonu olmayan ve hıçkırıklarla dolu koca bir boşluk.

İçime titrekçe nefesimi çekerken eliyle belimi sarıp beni biraz yükseltti ve çenesini omzuma dayadı.

"Neden?" diye fısıldadım. Gözlerim istemsizce kapanmıştı, hazırda bekleyen göz yaşlarımı susturmak için. "Neden bunu bana yapıyorsun?"

"Çok neden var Chaeyoung," İlk defa konuştuğunda sesinin boğukluğu tüylerimi diken diken etti. "Sonuçlarını kabullenmek istemedim."

"Çok bencilsin." dedim hayıflanarak. "Bencilsin, kötüsün." Gözlerimi yakacak kadar üzüyorsun. Ağlamamı sağlayacak kadar.

"Evet, öyleyim, dediğinde nefesimi titrekçe geri verdim. Sıcak avuç içleriyle sırtımı korumak ister gibi sevdi. Kimseye göstermek istemiyor gibi.

"Ben seni bırakmaya hazır değilim, Roseanne."

Gözümden bir yaş süzülüp maskemin altından çeneme doğru indiğinde kafamı kaldırarak gözlerine baktım.

"Beni bıraktın ama," dedim ve yorgunca tebessüm ettim. O sırada hiç beklemediğim bir şekilde çenemi tutup sevdi ve kulağıma doğru yaklaştı.

"O zaman seni geri istiyorum."

Ve bırakmaya hiç niyetli değilim.

hadi biraz yorum yapın da oylamalarda yükselelim <3

/ sohbet de edebiliriz! geçen bölüm sınırı bu kadar hızlı geçeceğinizi asla tahmin etmezdim, beni sınavlarım varken çok mutlu ettiniz~

> ilham aldığım fotoğraf;

(ve üstteki)

sizi seviyorum!

Continue Reading

You'll Also Like

44.6K 3.1K 46
Lalisa Manoban tatlı tatlı okşuyordu bal sarısı saçları, sonuçta Kim Taehyung sevgiyle beslenen bir adamdı... *** 𝐋𝐚𝐥𝐢𝐬𝐚 𝐌𝐚𝐧𝐨𝐛𝐚𝐧 ✘ 𝐊𝐢�...
31.1K 1.8K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
10.8K 1K 26
çilekler ve sigaralar, her zaman senin tadında.
44.3K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...