SEKİZ MADDE

By VanGoghSarisi

37.9K 2.3K 1.6K

Yaşam amacı, ölümünü güzel kılmak olan bir kız; Rüya Arslan. Var gücüyle insanları soyan iyi kalpli hırsız;... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm

12. Bölüm

1.9K 134 163
By VanGoghSarisi

Merhaba! Kısacık bir bölümle yeniden buralardayım. Vize haftasındayım, en fazla bu kadar yazabildim. Kusura bakmayın! Bölümden sonra bir soru bırakmış olacağım size. Cevaplamadan geçmeyin lütfen! İyi okumalar! ❤️

"Eğer öleceğini bilseydin, nerede ölmek isterdin?"

Robin, ona dünyanın en zor, en cevaplanılamayacak sorusunu sormuşum gibi uzun uzun düşündü. Ondan yanıt beklerken kaç adım atmıştım, bilmiyordum bile.

"Alt tarafı ölmek istediğin yeri sordum, ne uzun düşündün..."

Düşüncelerinden arınıp başını bana çevirdi.

"Kolay bir soru mu sence bu?"

"Hem de nasıl!"

"Öyle mi?" dedi alayla. "Söyle o zaman, sen nerede ölmek isterdin?"

Bir an bile düşünme gereksinimi duymaksızın cevabı yapıştırmıştım.

"Kütüphanede."

"Gerçekten mi?" deyip hayretle baktı. Oldukça garipsemiş gibi görünüyordu.

"Ölmek için çok saçma bir yer değil mi?"

"Neye göre, kime göre?"

"Bana göre..."

"Bana göre değil işte. Ölmek için, içinde rahat hissettiğin mekan kadar iyi bir yer olamaz bence."

"Kendini rahat hissettiğin yer kütüphane mi?"

"Kesinlikle."

"O halde bunca sene hiç tuvalete gitmemiş olmalısın."

"İğrençsin!"

Tuvalette ölme düşüncesi kontrolüm dışında zihnimde canlanırken o hayali görüntülerden tiksindiğim, yüzümden okunuyor olmalıydı.

Robin, halime gülüp yanıtını geciktirmedi.

"Evet. İğrenç ama doğru. Üstelik daha gerçekçi."

"Gerçekçi olman gerekli miydi peki?"

"Elimde değil." deyip yarım bir gülücük attı. "Hiçbir zaman hayalperest biri olamadım."

"Sen hayalperestsin." dedim. Öyleydi. Yoksa neden bir masal kahramanı gibi dünyanın düzenine baş kaldıracaktı ki?

Robin, söylediğim şeyi komik buldu.

"Ben realistim Rüya."

"Sen, Robin Hood olmaya çalışacak kadar hayalperestsin Cihan. Bunu hangi realist yapar?"

Robin, yürümeye devam ederken ellerini kot pantolonunun ceplerine sıkıştırdı.

"Dünyanın, hiçbir hayalperestin görmek istemediği çirkin gerçeklerini görmüş ve onları düzeltmek için çalmaktan başka çare bulamayan bir realist."

Bir anlığına garip bir ciddiyete büründüğünü düşünecekken aniden kıkırdamaya başlayıp beni bir hayli yanıltmıştı.

"Konu, senin tuvalette ölmenden buraya nasıl geldi?"

Tekrar dile getirdiği bu iğrenç fikre göz devirdim.

"Geldiğimiz konu daha güzeldi, marul kafa. Şundan söz etmeyi kes."

"Pekala bayan hayalperest." dedi, hayalperest kısmını söylerken iki elinin işaret ve orta parmaklarını hareket ettirerek vurgulamıştı. "Bir dahakine uçan pembe domuzlardan, gökkuşağından kayan fillerden söz ederim."

Aslında ironi yapmak için söylediği cümleye karşılık "İyi olur." dedim.
"Ben bu dünyaya realizm ile boğuşmak için gelmedim."

Yine bana muhalefet olabileceği düşüncelerini sıralamaya hazırlanırken ondan hızlı davranıp sözünü kestim.

"Az kaldı, biraz hızlanalım."

Teyzemin evine yaklaştığımızı fark edince içimi yersiz bir heyecan kaplamıştı. Sanki o dar sokağa ilk defa gidecek, senelerdir girdiğim apartmana ilk kez girecek, teyzem ve kızı Hale'yi ilk defa görecektim.

Adımlarımı hızlandırıp Robin'i arkada bıraktım. Yaz sıcağının yakıcılığı karanlıkta bile sürerken alnım terlemeye başlamıştı.

Robin de hızlanıp yeniden yanımda yerini bulunca adımlarımız tekrar senkronize olmuş ve teyzemin evine gidene kadar soluk ve adım seslerimizden başka ses çıkmamıştı.

Apartman görüş alanıma girdiğinde istemsizce gülümsemeye başladım. Onları göreceğim için mutluydum, evet. Ancak gülümsememin asıl sebebi, az sonra bir şeyler olacağı içindi. İyi veya kötü, hayatım bir şekilde değişecekti. Ya teyzemle barışıp buradan mutlu ayrılacaktım, ya da yeniden kavga ve gürültü eşliğinde burayı ikinci defa terk edecektim. Hangisi olursa olsun, benim için bir şekilde dönüm noktası olacaktı.

Apartmanın önüne geldiğimizde durdum, benimle birlikte Robin de durdu.

"Beni iki aptal dallamanın elinden kurtardığın için sağ ol." deyip sırıttım.

"Ben içeri giriyorum, seni de fazlasıyla alıkoydum. Soyman gereken insanlar vardır."

"Şunu sessiz söyle!" diye söylenip etrafa bakındı. Bizi duyabilecek birilerini göremeyince o da benim gibi sırıtmaya başladı.

"Görüşürüz." deyip arkasını döndü, ancak iki adım attıktan sonra tekrar bana doğru döndü.

"Bu arada, anahtarım güvende, değil mi?"

"Güvende. Onun ne için olduğunu söylemeyecek misin artık?"

"Günü geldiğinde öğrenirsin."

Saçma ve bir o kadar gereksiz bir gizem yaratıp ortadan kayboldu. Ben de kendi kendine sessizce söylenirken zile basıp kapının açılmasını bekledim. Kapı otomatiği sesini duyar duymaz içeri girip merdivenleri çıkmaya başladım. Teyzemlerin olduğu kata vardığımda, beni kapıda bekleyen çok özlediğim iki simayla karşılaştım. Teyzemin gözleri hâlâ yaşlıydı ama gülümsüyordu.

Yanlarına varır varmaz içeri girmemi beklemeden boynuma sarıldı ve bir süre kollarını gevşetmeden öylece bekledi. Göründüğünden daha güçlü olan kollar arasında kemiklerim hafiften acımaya başlasa da bu anı bozmak, teyzemi kendimden uzaklaştırmak istemedim. Bekledim, ta ki kendi isteğiyle kollarını çözene kadar.

"Neredesin kızım sen?" dedi ağlamaklı bir sesle. "İnsan teyzesini bırakıp gider mi?"

"Hele kuzenini?" diye araya girdi Hale. Gözlerindeki mutlu parıltıya şahit olsam da bana biraz kızgın olduğunu tahmin edebiliyordum.

İçeriye davet edilmeden önce kısa bir süre ikisiyle de bakıştık. Sonunda teyzem sessizce burnunu çekip yüzüne düşen bir tutam kızıl saçını kulağının arkasına attı ve gülümsedi.

"Hadi, içeri gel."

Eve girmem için yol açıklarında ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdim ve sırt çantamı kapının yanındaki askılığa astım.

Oturma odasına geçip kanepenin birine yerleştikten sonra teyzem ve Hale'nin karşıma geçmesini bekledim. Dünden bu yana benden çok fazla haber alamadıkları için oldukça meraklı olmalılardı, bu yüzden gelmeleri çok uzun sürmedi. Onlar sorguya başlamadan evvel ben kaç soru soracaklarını tahmin etmeye çalışıyor ve soru sayısının fazla olmamasını ümit ediyordum.

"Evet." dedi teyzem uzatarak. "Anlat bakalım Rüya, dünden beri neredeydin."

"Nereden başlayayım ki?" diye mırıldandım kendi kendime, teyzem de duymuştu.

"Geceyi nerede geçirdiğinden bahsedebilirsin."

"Bir arkadaşımda..." diyerek yalan söylemiştim. Ancak geceyi dışarıda geçirdiğimi söyleseydim dehşete kapılırdı ve muhtemelen yeniden gitmek istediğimde beni eve zincirlemek durumunda kalırdı.

"Kimmiş o arkadaşın? Bu zamana kadar bana hiçbir arkadaşından bahsetmedin."

"Konusu geçmemiştir teyze... Okuldan biri işte."

"Okula gittiğin mi var? Ne ara arkadaş edindin?"

Teyzem yine sorularıyla beni bunaltmayı başarmıştı.

"Teyze böyle devam edecekse ben çıkıp gideyim." deyip bıkkınlıkla ayağa kalktım. Ancak teyzem gitmemem için anında pes edip sorularına ara vermişti.

Kısa bir sessizlik oldu içeride. Ardından teyzem pek de hoşnut olmadığını belli eden bir yüz ifadesiyle yeniden konuşmaya başladı. Bu sefer aynı yüz ifadesiyle ona kızı da eşlik ediyordu.

"Hale'ye, kalmayacağını söylemişsin." dedi.

"Evet."

"Neden?"

"Ben kısıtlanmaktan nefret ediyorum ve sen bunu bir şekilde yapıyorsun teyze."

"Rüya bak, mesele buysa ben bir daha-" Ne söyleyeceğini anladığım an lafını böldüm.

"Hayır teyze, bir şekilde istemeden de olsa yapacaksın bunu. Hem ben artık kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum. Bir şeyleri kendim başarmak istiyorum."

Ya da o malum gün gelene dek aramızdaki bağı inceltmek istiyordum...

"Teyze, sen istesen de istemesen de ben gideceğim. Ama ben dargın gitmek istemiyorum."

"Hep burnunun dikine gideceksin, değil mi?" dedi dolu gözlerle. İstemsizce gülümsedim.

"Evet, teyzemin yeğeniyim ne de olsa."

Teyzem gözlerini silerken hafifçe kıkırdadı.

"Bana bir söz vermeni istiyorum."

"Ne konuda?"

"Buraya sık sık ziyarete geleceksin, gelemediğin günler ise telefonla iyi olduğunu bildireceksin."

"Tamam, söz veriyorum." deyip gülümsedim.

"Olacağını pek sanmam ama olur da annem veya babam arayıp beni sorarsa direkt olarak beni aramalarını söylersin. Ben onlara bir şekilde izah ederim."

Teyzem elini alnına dayayıp iç geçirdi.
"Daha onlar da var, değil mi?"

"Onları ben hallederim teyze, zaten pek umurlarında olduğumu düşünmüyorum."

"Olur mu hiç öyle şey!" Teyzemin ufak çıkışının ardından omuz silkerek ayağa kalktım.

"Geceyi burada geçirebilir miyim? Eşyalarımı da toplarım hem."

"Tabii." dedi gönülsüzce.

Tebessüm edip "İyi geceler" diledikten sonra odama gidip dünden beri hasret kaldığım yumuşak yatağa vücudumu bırakıverdim. Bedenim, üzerinde bulunduğu yumuşak zeminde iyice gevşerken pantolonumun cebinde taşıdığım cep telefonumun titreşimini hissettim.

Telefonu usulca alıp ekrandaki bildirime baktım. Erdem'den bir mesaj vardı.

Erdem: İstersen sana sabah tekrar kahvaltı ısmarlayabilirim.

Şaşkınlıkla karışık tuhaf bir mutlulukla sırıtmaya başladım. Heyecandan titreyen parmaklarımla derhal cevap yazmaya koyuldum.

"Bu gidişle iyice alışacağım, haberin olsun!"

Mesajı gönderdikten sonra yatağın üzerinde yüzüstü dönüp yalnızca telefona bakarak Erdem'in cevap yazmasını bekledim.

Beklenen cevap hiç gecikmemişti.

Erdem: Hiç önemli değil. İstemen yeterli.

"Şaka yapıyordum Erdem. Bu gece teyzemdeyim, kahvaltıyı da burada yaparım muhtemelen. Düşündüğün için teşekkür ederim."

Erdem: Evine geri döneceğinden emindim ama bu kadar çabuk pes edeceğini düşünmemiştim.

"Eve geri dönmedim. Yalnızca bu gecelik buradayım. Yarın tamamen ayrılıyorum."

Erdem: O halde konuşacak çok şeyimiz var. Yarın bir ara görüşüp konuşmak ister misin?

Erdem'le muazzam bir sohbete dalmışken hiç beklemediğim bir anda Robin'den de mesaj geldi.

"O kadar çok şey oldu ki, sormayı unuttum. Elin nasıl oldu?"

Onun yüzünden elime atılan çizikten bahsediyor olmalıydı. İşin garip yanı, Robin hatırlatana dek yaranın varlığını unutmuş gibiydim. Elimdeki pansumanı ne ara çözmüştüm, yara ne ara düzelmeye başlamıştı farkında değildim. Dediği gibi, o kadar çok şey olmuştu ki. Üstelik bu kadar kısa bir zamanda...

"İyi, artık acımıyor bile. Senin elin nasıl?" yazıp gönderdim.

Robin: İyi, artık acımıyor bile.

"O zaman hatırlat da bir ara daha sert basayım."

Mesajı gönderirken var gücümle sırıtıyordum. Bir yandan Robin ile uğraşmanın verdiği haz, diğer yandan Erdem ile sohbet ediyor olmanın verdiği mutluluk bu gece keyiften dört köşe olmama yetmişti.

Erdem'e bir şeyler yazmaya çalışırken Robin yine mesaj göndermişti.

Yazmakta olduğum şeyi tamamlayıp Erdem'e gönderdikten sonra Robin'in mesajını açtım.

Robin: İki üç gün buralarda olmayacağım. Başını belaya sokmadan durabilecek misin?

"Buna söz veremem. Neden buralarda olmayacaksın peki?"

Robin: Şşş! Gizli görev...

Bölüm sonu sorusu (İstediğiniz kadar hayalperest olabilirsiniz!): Peki siz, öleceğinizi bilseydiniz nerede ölmek isterdiniz?

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 73.9K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

422K 20.7K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
102K 4.4K 22
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...
803K 52.4K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...