"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.4K 2.5K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
5. Gizem(Zehir)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
11. Gizem(Lanetli Zindan)
12. Gizem(Hayaletin Yolu)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
14. Gizem(Ceza Odası)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
16. Gizem(Davetsiz Misafir)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
21. Gizem(Vizyon Bağı)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)

10. Gizem(Büyü Tarihi)

897 101 101
By rabiaabalta


Nefes nefese kalmış bir şekilde yemek salonuna ulaştığımda, tüm grubun masamızda oturuyor olduğunu gördüm. Gece boyunca gördüklerimi zihnimde canlandırmıştım. Sanki unutabilirmişim gibi. Sanki her şeyin sorumlusu bir anda zihnimden silinecekmiş gibi.

Hızlı adımlarla masaya ilerledim. Sandalyemi hızlıca çekerek oturduğumda, dönüp bana baktılar.

"Günaydın!" dedi Lovena. "İyi misin, yorgun görünüyorsun. Bizden sonra çok kalmadın umarım."

"Önemli olan bu değil," dedim faltaşı gibi açık gözlerle. "Ben... ben bir şey gördüm. Size anlatmak için sabaha kadar bekledim."

"Ne gördün?" dedi Lovena kaşlarını çatarak.

Kütüphaneden ayrıldıklarından sonra olan biten her şeyi bir solukta anlattım. Kara bulutu, kitabı, koruyucu taşı ve onu alan Bay Grount'u. Bıçakla fırlatılan nottan da bahsetmeyi unutmadım. Tepkileri pek beklediğim gibi değildi. Şaşırmış ya da endişelenmiş görünmüyorlardı. Bir şekilde yanılıyor olduğuma, belki de yanlış gördüğüme çok emindiler.

"Son kez söylüyorum. Ve bu kez kayıtlara geçsin," dedim masaya yanaşarak. "Bay Grount'tu. Oradaydı ve kalkanı bir arada tutan taşı yerinden aldı."

"Bay Grount ve kara büyü yapmak..." dedi Lovena.

"Bu işler için çok yaşlı," dedi Raven. "Sabah derslerinin yarısında uyukluyor. Okula nasıl yaratık salabilir ki?"

"Bana inanmıyor musunuz?" dedim ellerimi iki yana açarak. Birbirlerine bakındılar.

"Yalan söylüyorsun demiyorum," dedi Lovena. "Ne gördüğünü bilmiyorum Sylvia ama bana güven. Bay Grount şüphe duyulacak son kişi."

"Ya sen Raven?" dedim.

"Hiçbir fikrim yok."

"Şu Sherlock Holmes havalarına ne oldu?" dedi Lovena alayla.

"Ne Sherlock Holmes'ü? O Morgan Freeman'dı," dedi Raven da.

"Bence haklı olabilir," dedi Rena lokmasını yutarak. "Yaşlı Grount bana hep düşük not veriyor. Belki sebebi budur."

"Belki de sebebi..." dedi Lovena. "Derslerinin yarısına girmiyor olmandır." Ağzından bir nefes verdi. "Chesco, Bay Grount olmasına imkân yok, değil mi? Saçmaladıklarını söyle onlara."

Dün geceden beri ağzını bıçak açmayan ve sohbete hiç katılmamış olan Chesco yavaşça başını kaldırdı. Bizimle göz teması kurmadan soğuk bir ses tonuyla konuştu.

"Birbirimizden başka kimseye güvenmememiz gerektiğini düşünüyorum."

Sonra sandalyesini iterek masadan kalktı. Arkasından bakakaldık. Sessizliği Lovena bozdu.

"Şu bıçakla fırlatılan notu göster bari."

"Kütüphaneden kaçarken cebime sıkıştırmıştım," dedim. Sağ elimle cebimi yokladım. Cebim bomboştu. Sonra diğer cebime de baktım. Not orada da değildi. Pantolonumun ceplerini dışarıya çevirdim. İkisi de bomboştu. "Cebime koyduğuma eminim."

"Sylvia bak," dedi Lovena. "Beni yanlış anlama. Dün hepimiz çok korktuk. Bir şekilde yanılıyor olabilir misin? Belki bunların hepsi zihninin bir oyunudur."

"Ne gördüğümü biliyorum," dedim sesimi yükselterek. "Bana inanmak zorundasınız."

Birbirleriyle bakıştılar.

"Bakın ne diyeceğim," dedi Rena. "Belki Chesco haklıdır. Belki bir süre çemberi daraltmalı ve birbirimiz dışında kimseye güvenmemeliyiz."

Başımı salladım. Lovena kararsız görünüyordu.

"Söz konusu durum okulun güvenliğini tehlikeye atıyor," dedi Rena. "Temkinli olmaktan zarar gelmez."

Lovena kararsız bir şekilde başıyla onayladı. Yemek salonundan ayrılırken, midemden güçlü bir gurultu sesi geldi. Çıkışa ilerlerken sıra sıra dizili kahvaltılıkların arasından bir kruvasan kaptım.

Rena'nın söylediği şeyi düşündüm. Okulun güvenliği. Onlar bu durumu böyle görüyor olmalıydılar. Başından beri yaşadığım şeyleri bilmiyordular. İç dünyamdaki karmaşadan habersizdiler. Bunu ilk defa yaşamıyordum. Gördüklerimden ve duyduklarımdan ilk şüphe edişim değildi. Neredeyse birinin tam olarak bunu istediğini düşünmeye başlayacaktım. Ama bu sefer buna izin vermemeye niyetliydim. Kimse bana inanmasa da ben biliyordum. Kendime inanıyordum. Üstesinden gelebilecek güce sahiptim. Benimle uğraşan kimse, yakında kolay lokma olmadığımı anlayacaktı.

Amcam güya beni buraya güvende olmam için getirmişti. Buraya geldiğimden beri kaç kere ölüm tehlikesi yaşadığımı öğrenseydi ne düşünürdü acaba? Ona mektup yazmayı, iletişime geçmeyi düşünmüştüm. Gururum bana her seferinde engel olmuştu. Beni öylece buraya terk edip gidebilmişti. Bir kere bile beni merak etmemişti. Ziyarete gelmemişti, bir mektup bile yazmamıştı. Olanlardan dolayı gerçekten beni mi suçluyordu? Belki de öyleydi. Bencilliğim yüzünden kasaba halkından birçok kişinin katledildiğine inanıyordu. Oysa bu olacakları bilemezdim. Nasıl bana böyle haksızlık yapabilirdi.

Kaşlarım çatıldı. İçimde kabaran öfkenin kalp atışımı hızlandırdığını hissettim. Sınıfların koridoruna geldiğimin bile farkına varmamıştım. Bu yüzden birine çarptım. Yine.

"Çok özür dilerim."

"Vay, biri yöntemlerini değiştirmiş."

Başımı kaldırdım. Calvin'di. Yamuk bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Bak bu sefer gerçekten haksızdım," dedim. "Biraz yorgunum da. Seni görmedim."

"Dert değil," dedi gülerek. "Önüne çıkan herkese meydan okumana alışmaya başlamıştım."

Omzumdan düşmekte olan çantamı düzelttim. Kaşlarımı çatarak Calvin'e baktım. "Öyle herkesten korkmam genelde."

Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Güzel."

Bunun ne kadar doğru bir tutum olduğu muammaydı. Grimlocks'ta başıma daha ne belalar alabileceğimi bilmiyordum. Kime güvenmem gerektiğini de. Belki gerçekten fazla dikkat çekiyordum.

Calvin'in yanından ayrılıp sınıfların koridorunda ilerlemeye devam ettim. O sırada başka bir sınıfın kapısından çıkan Bay Grount'u gördüm. Yavaşlayarak hareketlerini izledim. Şüpheli birine benzemediği doğruydu. Samimi bir gülümsemesi vardı. Herkesin saygı duyduğu yaşlıca bir hocaydı. Gördüklerim olmasa, onun bir kara büyücü olduğunu asla düşünmezdim. Belki insanlara kolay güveniyordum.

Sınıfa geldiğimde, Parker ve Daniel yine tartışıyorlardı. Onları hiç anlayamıyordum. Birbirlerinin ne düşündüğünü biliyorlarsa neden kavga ediyordular? Mevzunun her zamanki gibi dünyanın en saçma konusu olduğu barizdi.

"Sen şaka mı yapıyorsun? Aynı Ateşatar 3000'den mi bahsediyoruz? Dostum bu ejderha bir üflemeyle büyücü alemini yerle bir eder. Bir keresinde doğum günü pastama üflemişti. Müthişti! Pasta alev aldı tabii," dedi Parker son cümlede yüzünü ekşiterek.

"Pastana mı üfledi? Tehlikeli değil mi?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Kısık ateşte pişme macerası nasıl oldu sanıyorsun?" dedi Daniel gülerek. "Bak, Ateşatar'ın umurumda değil. Şimşekkıran onu parçalara ayırır," dedi sonra Parker'a dönerek.

"Neden sürekli yaşlı çiftler gibi tartışıyorsunuz?" dedim.

"En azından yaşlı çiftler biri ölünce tartışmayı keser. Sürekli aptal Şimşekkıran'ı zihnimde dolanırken nasıl tartışmayı bırakabiliriz ha?" dedi Parker.

"Eğer önce ben ölürsem, zihnini Şimşekkıran'la doldurmaktan hiç vazgeçmeyeceğim," dedi Daniel.

Büyü tarihi öğretmeni topuklu ayakkabılarını tıkırdata tıkırdata sınıftan içeri girdi. Kolundaki kapkalın kitabı masaya bıraktığında çıkan gürültüyle herkes başını ona çevirdi. Zaten bitmek bilmeyen büyü tarihi dersleri işkenceden farksızdı. Bizi hayattan bezdirmekten fazlasıyla keyif alıyordu.

Sandalyesine oturup kollarını masaya dayadı. Parmaklarını kenetledi ve çenesini üstüne yasladı. Uzunca sınıfa göz gezdirdi. Sonra kitabı açtı.

"Kitaplarınızda 222. sayfayı açın. Geçen ders ne işlediğimizi kim anlatsa..."

Her ders bunu yapmasının ne kadar korkutucu olduğunu biliyor olmalıydı. Neden bizden bu kadar nefret ediyordu. Görünmez olmayı diledim. Geçen ders, sabah anonsunun olduğu gün işlenmişti. Kuyuyla ilgili kâbusu gördüğüm gecenin sabahında. Tüm ders uyuklamıştım. Ve kesinlikle ne işlendiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Terlemeye başladığımı hissettim. Kalbim çarpıyordu. Beni seçmemesini dileyip durdum.

"Kim anlatsın, kim anlatsın..." diye mırıldandı ürkütücü bir gülümsemeyle. "Bayan Kleefleigh."

Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. Tam şu an görünmez olabilmek harika olurdu. Kendime görünmezlik iksiri tarzı bir şey almış olmalıydım. Birden ortadan kaybolsam nasıl olurdu?

Boş düşüncelerle zihnimi doldurmuşken herkesin bana baktığını ve hiçbir şey söylemediğimi fark ettim. Sıra ilk defa bana geliyordu. Yavaşça sandalyemden ayağa kalktım. Etrafa bakındım. Sonra Bayan Giltwood'un durumdan gayet keyif alan yüz ifadesini inceledim. Söyleyecek bir şeyler düşünmeye çalıştım. Ne olursa.

"Cadıların kökeniyle ilgili-"

"O geçen ders değildi," diye hızlıca lafımı böldü.

"Iıı..." Derin bir nefes almaya kendimi zorladım. "Perilerin-"

"O da değil," dedi öfkelenmeye başlayan bir ses tonuyla.

Ve ben daha da panikledim. Elimle saçımı düzeltirken herkesin bana bakmakta olduğunu gördüm. Yutkundum. Bu çok kötüydü. Bu gerçekten çok kötüydü.

Parker'ın öksürdüğünü duydum. Ben söyleyecek bir şeyler düşünmeye çalışırken bu kez daha gürültülü bir şekilde öksürdü. Başımı hafifçe arkaya çevirerek gözümün kenarından Parker'a bir bakış attım. Sağ elini yumruk yapıp ağzına götürmüş olmasından, bana güldüğünü düşündüm.

Sonra masanın altından başına dayamış olduğu değneği fark ettim. Birden yığınla büyü tarihi bilgisi beynime doluştu.

Zihin büyüsü.

Teşekkür ederim... Teşekkür ederim...

"Büyücüler dışında kimsenin artık Büyük Savaş'ı hatırlamadığından bahsettiniz."

Sandalyesinden kalkarak masanın önüne geldi. Sırtını masaya yaslayarak kollarını kavuşturdu.

"Neden?"

"Yüzyıllar önce, insanlar ve büyücüler arasındaki Büyük Savaş sona erdiğinde," deyip nefes aldım, "büyücüler savaşın sonuçlarını ortadan kaldırmak ve tekrarlanmasına fırsat vermemek için savaşın kalıntıların silmenin en doğrusu olacağına karar verdi. İnsanların hafızalarından savaşa dair her şey silindi. Artık savaşla ilgili bilgilere sadece belirli büyü tarihi kitaplarında yer veriliyor. Böylesi tüm canlı türleri için daha güvenli."

Cümlemi bitirmiştim. Ama Giltwood'a yeterli gelmemiş gibiydi.

"Peki neden belirli kitaplarda bahsediliyor?"

"İnsanların savaşla ilgili bilgi edinmesini önlemek için. Sadece güvenli kaynaklarda bahsediliyor."

"Hangi güvenli kaynaklar?"

"Birincisi Büyü Merkezi'ndeki 'Yüce Büyücü Kitabı', ikincisi ise derslerimizi işlediğimiz 'Büyü Tarihi Kitabı' "

"Peki bu iki kaynak neden güvenli?"

"Yüce Büyücü Kitabı güvenli çünkü merkezde ve onu koruması için görevlendirilmiş pek çok güçlü büyücü var. Ve 'Büyü Tarihi Kitabı'..."

Beynimi yokladım ama bu konuyla ilgili hiçbir şey yoktu. O neden güvenliydi?

"O güvenli çünkü..." deyip duraksadım.

Herkesin rahatça alabildiği bir kaynak nasıl güvenli olabilirdi ki? Herkesin silah ya da değnek alamaması gibi değildi.

Parker da bu kısmı dinlememiş olmalıydı.

Bayan Giltwood devam edemediğimi fark etti.

"Güvenli çünkü?" dedi alayla. "O neden güvenli Sylvia?"

Evet, işte beni yakalamıştı. Şimdi tüm ders boyunca uyuduğumu itiraf edip ceza almam gerekiyordu sanırım. Etraftan fısıldaşmalar duyuyordum ama hiçbiri bana anlaşılır gelmiyordu. Kulaklarım uğulduyordu. Terleyen ellerimi fark ettirmeden üstüme sildim.

Clara'nın sesini duydum.

"Bayan Giltwood?" deyip elini kaldırdı.

"Evet Clara?"

Clara ayağa kalktı.

"Büyü Tarihi Kitabı'nın güvenli olmasının sebebi-"

Bayan Giltwood lafını kesti.

"Lütfen Clara, Sylvia cevap versin."

Tekrardan bana döndü. Derin bir nefes aldım. Sonra birden önceki derse döndüm. Her nasıl olduysa. Çünkü o an ağzımdan dökülüveren kelimeleri söylemiş olmamın başka bir yolu yoktu.

" 'Büyü Tarihi Kitabı' güvenlidir, çünkü kendini okuyacak kişiyi seçer. Eğer okumaması gereken birinin eline geçerse kitap kendini kapatacaktır ve üstündeki yazılar silinecektir."

Birden tüm fısıldaşmalar kesildi ve sınıfa derin bir sessizlik hâkim oldu. Herkesin neden bu kadar şaşırdığını anlamadım. Kulaklarım uğuldamayı bıraktığı için Cindy' nin arka sırasında oturan Andy'e söylediği şeyi rahatlıkla duyabildim.

"Ne dedi o?"

Şu an aynı şeyi benim de birine sormam gerekirdi. Sonra Clara'nın tekrardan el kaldırdığını gördüm. Hadi ama, yanlış mı söylemiştim?

Bayan Giltwood onu başıyla onaylayınca Clara ayağa kalktı.

"Bayan Giltwood, siz 'Büyü Tarihi Kitabı'nın güvenli olmasının sebebini hiç anlatmadınız," dedi bir nefeste. "Buna kitapta da yer verilmediğini söylediniz."

Ve durum birdenbire 'Kral Çıplak' olayına dönmüştü. Herkes şaşkınlıkla bana bakarken benim de bir o kadar kafam karışıktı. Parker'a döndüm. Başını iki yana salladı. Eğer o değilse, bunları bana söyleten kimdi? Başka bir şey dememe fırsat kalmadan Bayan Giltwood konuştu.

"Demek sonunda çalışmaya başladınız Bayan Kleefleigh."

Bayan Giltwood gözlüğünü düzeltti. Oturmamı işaret etti ve derse kaldığı yerden devam etti.

"O da neydi?" dedi Rena kolumu dürterek.

Açıkçası ben de bilmiyordum.

Dersin geri kalanını kafa karışıklığı içinde geçirdim. Belki amcam bana bunları öğretmişti. Hatırlamıyor olabilirdim. Açıklaması bu olmalıydı. Değil mi?

Nihayet teneffüs zili çaldığında, Bayan Giltwood beni yanına çağırdı. Başımın dertte olmadığını umarak masasına yaklaştım. Ürpertici gülümsemesi gerilmeme neden oldu.

"Sanırım ikimiz de arkadaşlarının sandığının aksine tüm ders uyuduğunu biliyoruz."

Biliyor muydu? Tabii ki biliyor olmalıydı. Gözlüğünün üzerinden bana sinsi bir bakış attı.

"Çok şey bilmek tehlikeli olabilir Sylvia."

Ne demek istediğini anlayamıyordum. Büyü tarihi bilmenin nasıl bir tehlikesi olabilirdi ki?

"Amcam bu konuları anlatmıştı efendim," dedim. Yalan söyledim. Bir kez daha. Yüzünde çözümleyemediğim çok daha alaycı bir ifade belirdi.

"Tabii," dedi sonra. "Ne kadar bilgili olduğunu bilirsin."

Kafamı yukarı aşağı salladım. Sınıf kapısına doğru çaresiz bir bakış attım. Bayan Giltwood bana ürkütücü bakışlarla bana bakmayı sürdürdü. Bir an nedensizce beni cezaya bırakacağını falan sandım. Ama ağzını araladığında ağzından tek bir kelime çıktı.

"Çıkabilirsin."

Buna can attığımdan olsa gerek, hızlı adımlarla kendimi açık olan kapıdan dışarı attım.

Continue Reading

You'll Also Like

132K 12.1K 50
#1 15.03.2017 Akça ve Pars, artık avlanılması gereken birer hedeftir. İhtiyarlar, şimdiden bir araya gelmiş iki ejderin, bir üçüncüsü ile taçlanmasın...
Gerçek Kraliçe By Tuğrul

Historical Fiction

527 162 10
Aragonlu Katherine ülkenin bütün kadınları, kocaları sadece başka bir kadına gönlünü kaptırdığı için kenara atılmaması gereken bütün iyi eşler, mutfa...
2.3M 72.6K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
Dip By Tilki

Teen Fiction

11.8K 958 34
"Ölmek mi istiyorsun!" "E...ev...evet." "O zaman şu an ölüme koşuyormuşuz gibi düşün tamam mı?" Ben, bir yabancı ve ellerinde olan ellerim. Birlikte...