Soul

By Allwie

171K 7.3K 870

İki soy. Richardson ve Gonzalez. Wendy Gonzalez. Annesinin ölmeden önce nasıl biri olduğunu 20 yaşında öğrene... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33/2 - FİNAL
TEŞEKKÜRLER!
MAHZEN KİTAP OLUYOR!

33/1 - FİNAL

2.7K 133 26
By Allwie

۞  Wendy

Duvarda asılı kalmıştım. Hiçbir şekilde hareket edemiyordum. Sarışın ve kızıl olan kadın anlamadığım dilde bir şeyler söylemeye başlamıştı. Merdivenin başında olan kapının kapanma sesi büyük bir gürültüyle duyuldu.

Kızıl kadının eli hala havada duruyordu. Bana doğru yürümeye başladı ve bir iki saniyeliğine anlayabileceğim dilde konuşmaya başladı.

“Cheryl Jasstaur. Bu ismi asla unutma,”

Çığlık atmaya başladım.

 

“Bizden ne istiyorsunuz! Lütfen, bırakın!”

 

Clariss ağlıyordu. Benim karşımda duruyordu ve hareket bile edemediğini görüyordum. Lana da aynı şekilde duruyordu.

Cheryl, sarışın kadının yanına ilerledi.

“Slyvia ben devam edeceğim, sen başla.” Dedikten sonra Slyvia ihtişamlı elbisesini kaldırdı ve bacağını saran kemerden bir bıçak çıkardı.

“İyi izle, Wendy!”

 

“HAYIR. HAYIR.”

 

Mors. Et statim!”

 

Slyvia, Lana’nın yanına doğru ilerlerken, merdiven başında ki kapıya vurulduğunu duyuyordum.

 

“YARDIM EDİN, BRANDON!”

Brandon’ın gelmesini bir yandan isterken, bir yandan da; Slyvia’nın, gelirse ona neler yapacağını düşünerek istemiyordum. Slyvia, kapıyı duymazdan gelerek Lana’nın yanına ilerledi. Gözleri kapalıydı ve Cheryl ile aynı sözleri söylüyorlardı. Elinde ki bıçağı kaldırdı ve hareket edemeyen Lana’nın boğazına götürdü. Lana, Clariss ve diğer üç kız ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyordu. Yapabildikleri tek şey ağlamaktı.

Bense duvar da hareket edemeyerek çığlık çığlığa bağırıyordum.

“YAPMA, LÜTFEN! ONA BUNU YAPMA!”

Boğazım ağrıyordu. Gözlerim ağlamaktan şişmeye başlamıştı. Lana’nın gözleri benimkileri buldu. Gözyaşları o güzel beyaz yüzünden boğazına doğru gidiyordu. Alnına yapışan saçlarıyla tamamen çaresiz görünüyordu. Slyvia bıçağı onun boğazında ilerletirken ince bir çizgiden akan kan, gözyaşlarına karışmıştı.

 

“HAYIR, HAYIR, YAPMA!”

 

Kimse beni duymuyordu. Lana bilincini kaybedip, yere yığılmadan önce bile bana bakmayı kesmemişti. Sarı saçları yüzünü kapatmıştı ama boğazında ki kesik derindi ve kanaması devam ediyordu.

“BUNU ÖDEYECEKSİN! BUNU CANINLA ÖDEYECEKSİN!”

Slyvia kahkaha atarak Gwen Thyrell’ın yanına doğru ilerledi. Esmer kız ağlamayı keserek sadece onun gözlerine bakıyordu. Bana bunu neden izletiyordu? Ömrümün sonuna kadar unutamayacağımı biliyordu. En yakın arkadaşlarımı bu ne işe yaradığını bile bilmedikleri lanet çembere almıştı. Hıçkırarak ağlamaya devam ediyordum.

Sözlerini söylemeye devam ederek bıçağını Gwen’in de boğazına götürdü. İzleyemiyordum. Gözlerimi kapatmaya çalıştım ama bu sefer kahkaha sırası Cheryl’deydi.

“Ah, tatlım. İzlemek zorundasın.”

Gözlerimi kırpamıyordum bile.

Başımı iki yana çevirmeye çalıştım. Olmuyordu. Slyvia nereye hareket ederse o yöne bakıyordum.

Gwen Thyrell boğazında ki kanamayla sert zemine düştü.

Sıradaki kişiyi gördüğümde çığlıklarım güçlendi.

 

“BRANDON! NEREDESİN! TANRIM! CLARISS!”

 

Clariss beklenmedik bir şekilde ellerini havaya kaldırmayı başarabildi. Bunu ne kadar zor yaptığını anlayabiliyordum. Bağırarak konuşmaya başladığında Slyvia sözlerini kesip ondan azıcık uzaklaşmıştı. Ellerini kafasına götürüp Clariss’e şaşkın bir şekilde bakarken yukarıda ki kapının kırıldığını duydum.

“Ben Richardson soyundanım, seni aşağılık cadı!”

Clariss yürümeye çalıştı. Ama yapamıyordu. Slyvia kendine gelmeden önce oradan kurtulması gerektiğini biliyordu. Clariss’e bakmak yerine, Slyvia’yı izliyordum. Ne olur Clariss. Acele et. Ne olur!

 Cheryl bağırdı ve Clariss’in yanına koştu. Aniden cebinden bıçağı çıkardı ve onun boğazına sapladı.

 

“HAYIR! HAYIR! HAYIR! CLARI-,”

Sesim kısılmıştı. Boğazımın yandığını hissedebiliyordum. Cheryl bıçağı Clariss’in boğazından çekti ve sözlerine devam etmeden önce onun yere yığılmasını büyük bir zevkle izledi.

“Eğer bir daha her hangi bir cadıya aşağılık diye hitap edersen bunu canınla… Ah, zaten bu bedeli ödedin!

Cheryl, Clariss’in yanından uzaklaştı. Slyvia kendine geldiğinde, merdivenlerin başında duran Brandon ve John’u fark etmiştim. John ağlıyordu. Brandon ise kitlenmiş bir şekilde Clariss’e bakıyordu. Ona seslenmek istedim ama ses tellerim parçalanmış gibi hissediyordum. John, gözünde ki yaşları sildi ve belinde ki silahı çıkartarak Cheryl’nin arkasına doğru yürüdü.

Ve hiç tereddüt etmeden onu başından vurdu.

Slyvia kendine gelmişti. Clariss’in onda bıraktığı etki çok büyük olmuştu.

Brandon’a tekrar baktığımda, Clariss’in başladığı işi bitirmeye kararlı gibi görünüyordu. Slyvia çığlık attı ve başını ellerinin arasına aldı.

“Sizi iğrenç Richardsonlar!”

John, Clariss’in yanına koşarak onun başını dizlerine dayadı. Ağlıyordu. Durduğum duvara yakın oldukları için dediklerini duyabiliyordum.

“Bana bunu yaşatma. Lütfen bana bunu yaşatma…”

Ona sarılmıştı. Kalbini kontrol ettikten sonra gözlerini kapatarak sıktı ve Clariss’i yavaşça yere yatırdıktan sonra ayağa kalktı. Bana bakıyordu.

“O… O cadıyı öldürdüm… Neden hala büyüsünün etkisi geçmiyor?”

Zar zor konuşuyordu. Kafamı iki yana sallayarak bilmediğimi belli etmeye çalıştım. Ama John şu anda beni bile önemseyecek durumda değildi. Yerde yatan Clariss’e bakıyordu.

Beline yerleştirdiği silahını çıkararak arkasını döndü. Slyvia’ya doğru yürürken onu bir ses durdurdu.

“Yapma, John!”

Bu Amelia’ydı. Geldiği yere baktığımda yanında ki Lily’yi de gördüm. Oldukça geç kalmışlardı.

Slyvia kahkaha attı.

“Kızını mı kurtarmaya geldin, Amelia?!”

۞ 2000, 16 Mart

 

 “Başka bir yolu olmalı!”

 

“Yok. Yapabileceğim tek şey bu.”

 

Kapıyı çarpıp evden çıktığında arabaya bindi. Nereye gideceğini biliyordu. Yarın ne yapacağını da biliyordu.

Plentecta’ya ulaştığında, arabayı caddede park halinde bırakarak, her zaman ürkütücü bulduğu o ormanın için de ki eve doğru ilerlemeye başladı. Eve ulaştığında görmeyi umduğu iki kızda evin dışındaydı. Birisi, iki büyük ağaçla desteklediği hamakta yatarak kitap okuyordu. Diğeri ise dallardan birine kurduğu salıncakta oturuyordu.

Onu görünce ikisi de gülümsedi.

“Ah, seni burada görmek ne güzel!” diyerek koştular ve ona sarıldılar.

“Kızlar. Yardımınıza ihtiyacım var.”

Eve doğru ilerlediler ve merdivenlere oturdular. İki sarışın kız kardeş, Zooey’i ortalarına almışlardı ve ne diyeceğini merak ederek ona bakıyorlardı.

“Elbette, Z. Ne olursa,”

Zooey etrafına bakındı ve birinin dinleyip dinlemediğinden emin olmaya çalıştı.

“Anne ve babamız evde değil. Ufak bir tatil yapmak istediler.”

“Ah, Helen. Şüphelendiğim onlar değildi. Her neyse.”

 

“Anlat artık!”

 

“Sessiz ol, Slyvia!” Onu susturdu ve devam etti. “Sizden çok güçlü bir büyü yapmanızı isteyeceğim.”

Küçük olan hemen atladı. “Yapacağız.”

Slyvia onun kolunu dürterek susmasını sağladı. “Zooey, ilk önce bunun nelere mal olacağını öğrenmemiz gerek.”

“Kızlar, sizden başka güveneceğim hiç kimse yok.” Zooey ayağa kalktı ve merdivende oturan kızların önüne geçti. “Ya bunu kabul edersiniz ya da… Yarın,”

“Yarın ne?”

 

“Ya da yarın… Öleceğim.

 

“Ne?!”

 

“Evet. Bu doğru.”

Helen ayağa kalktı ve Zooey’ye sarıldı. Slyvia hala düşünüyordu. Güçlü büyülerin bedeli her zaman fazla olmuştu. Bunu Zooey için bile olsa, düşünmeliydi.

Zooey, Helen’den ayrıldı ve Slyvia’nın dizlerinin dibine çöktü.

“Slyvia, sen benim dostumsun.”

 

“Zooey, anlamıyorsun. Güçlü büyülerin bedeli… Çok ağır.”

Zooey artık bir şey söylemiyordu. Güvendiği iki kişi de ona yardım etmemeyi seçmişti. Yarın, kızı için onların yanına gittiğinde, öleceğini kabullenmeye başlamıştı. Helen’a tekrar sarıldı ve ormanın içinden, geldiği yoldan geri dönmeye başladı.

Arabasına ulaştığında, arkasından koşarak gelen ve nefes nefese kalmış olan Slyvia’yı gördü. Gülümsüyordu.

 

“Z, seni asla yüz üstü bırakmam.”

 

Zooey koşarak Slyvia’ya sarıldı.

“Şimdi… Büyü için yapmamız gereken şeyler var. Benimle gelmelisin.”

۞ 2000, 17 Mart

Dün gece Slyvia ve Helen ile kalmıştı. Sabaha kadar yapacakları şeyleri planlamışlardı.

Helen, “Tam arkanda olacağız. Sakın korkma.” Diyerek Zooey’e destek olmaya çalışıyordu. Slyvia sırt çantasını takarak kapıya yöneldi.

“Evet, kızlar, gitme vakti.”

Zooey ve Helen önden çıkarken, Slyvia da kapıyı örterek peşlerinden gitti.

“Helen’ın dediği gibi, korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok.”

Helen ellerini birbirine çarparak gülümsedi. “Sarışın Helmos Cadıları yanındayken korkmana tabi ki de gerek yok!”

Slyvia ve Zooey kıkırdadı. Helen ne kadar büyürse büyüsün, çocukça davranışları hiç değişmeyecekti. Zooey hep onu özel yapan şeyin bu olduğunu düşünürdü. Onu değişmeyen saflığı için seviyordu. Slyvia’yı ise; kararlılığı ve olgunluğu için takdir ediyordu ve sürekli bu iki kız kardeşin birbirini tamamladığını düşünüyordu.

“Tamam, kızlar. Burada durmanız iyi olacak.”

Helen hemen Zooey’e sarıldı.

Slyvia da ona gülümsedikten sonra kızları orada bıraktı ve tek başına ilerlemeye başladı.

Öksürdü ve sesini kontrol ederek bağırdı.

“Kızımın hayatı için buradayım! Ancak ona sonradan tek bir zarar gelmeyeceğinden emin olursam bunu kabul ederim!”

 

Teninde soğuk rüzgârı hissettiği anda irkildi.

“E…vet… Bize… Bedenini… vereceğin anda…kızın… kurtulacak…”

 

۞ Slyvia & Helen 

 

Slyvia, Zooey için korkmayı bırakarak ayine başladı. Birkaç mum yakarak işe başlamışlardı. Büyülerin tamamını ezberleyemedikleri için yanlarında sürekli büyükanneleri Kylee’nin büyü kitabını taşıyorlardı.

Slyvia çantasından kitabı çıkardı ve Helen’in de görebileceği şekilde ortaya yerleştirdi. Bu bir diriltme büyüsüydü.

Zooey astral seyahat sırasında ruhunu çıkardığı anda, Helen ve Slyvia’nın dirilttiği bedene yerleşecekti.

“Helen, bedeni Zooey’nin bulabileceği bir yere bıraktın mı?”

 

“Evet!”

“Pekala. Tamam. Düzgünce okumanı istiyorum. Ciddi olmalısın. Söyleyeceğin tek bir yanlış kelime onun hayatına mal olabilir.”

“Tamam! Anladım. Başlayalım!”

Slyvia, Zooey’nin olduğu tarafa baktı. Sendelemeye başlamıştı.

“Oku, Helen! Başla!”

۞ 2004, 15 Ağustos

 

Slyvia Helmos

 

Okulunun bitmesi üzerine eve geri dönüyordu. Orman da olan evlerini her zamankinden daha fazla özlemişti.

Anahtarını çantasından çıkartarak kapıyı açtı. Karşısında annesini gördüğünde, Slyvia’nın suratını kocaman bir gülümseme kaplamıştı.

Annesi zoraki gülümsüyordu. Slyvia kollarını açarak ona sarıldı. Kokusunu içine çektikten sonra ona tekrar baktı.

 

 

“İçeri de, seni bekliyor."  

 

Gözlerini devirerek Yukarı çıkıp eşyalarımı bıraktı. Çantasın da ki hediye paketlerini aldıktan sonra onun odasına geçti. Gözaltları şişmişti ve biraz da yorgun gözüküyordu. Yüzü, en son gördüğümden daha yaşlı duruyordu. Saçlarının yarısından çoğunu beyazlar sarmıştı. Slyvia bir şeyler olduğunu düşünmeye başlamıştı.

"Slyvia..."

Sesi kısık çıkıyordu. Slyvia endişelenmeye başlamıştı.

"Baba, sen iyi misin?" 

 

Annesi odanın kapısında belirdi, gözleri dolmuştu. Slyvia ellerinin titremeye başladığını hissediyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı, çok kötü şeyler olduğunu anlamaya başlıyordu. Babasının yüzü düşmüştü, gözlerini Slyvia’dan kaçırıyordu. Arkasına baktığında kapıda annesinin artık kapıda olmadığını gördü. Tekrar babasına baktığında eliyle gözlerini siliyordu. Ağlıyordu. Babasının ağlamış olduğuna inanamıyordu. Elinde ki paketler yere düşmüştü.

 

"Bana neler olduğunu anlat!”

Slyvia babasının dizlerine eğildi. Kollarını sarsmaya başlamıştı. Hala Slyvia’ya bir şey söylemiyordu. Sonunda göz göze geldiklerinde, Slyvia onun gözlerinin kızarmış olduğunu fark etti.

“Helen okulda değil."

"Nasıl değil? Nerede peki, ek ders falan mı aldı? Voleybol maçı mı var? Nerede?!"

"İki hafta önce... Odasında bileklerini kesmiş."

"Hastane de mi?!"

"O öldü. Slyvia. Helen öldü!" 

Slyvia olduğu yere çökerek Helen’in böyle bir şeyi nasıl yapabileceğini düşünmeye başladı. Elbette ki o yapmamıştı. Şu anda nasıl olduğunu düşünüyordu.

Slyvia yerden kalkacak gücü kendine bulamıyordu. 4 Sene önce yaptıkları büyünün bir bedeli olacağını biliyordu. O zamanlar, Helen ile her ne kadar bir şey olmadığı için sevinseler de, Slyvia içten içe biliyordu ki bunun bedeli her şeyden daha ağır olacaktı.

Zooey Gonzalez’in yeni bir hayata kavuşması için kardeşi canından olmuştu.

Slyvia senelerce, hangi ruhun Helen’in bedenine girdiğini bulmaya çalışmıştı. Tüm gücüyle yaptığı büyülerin hepsi başarısız oluyordu. Ama Slyvia Helmos, günden güne güçlenmeye devam ediyordu. Her sene yapılan “Büyük Ayin” için hazırlanıyordu. Her sene biraz daha güçlendi. Kardeşini geri getirmek için her şeyi yapacaktı ve bu sefer hiçbir dostu olmayacaktı.

 

۞ Günümüz

Wendy

 

Slyvia’nın ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Amelia’nın bir kızımı vardı? Şu an bu beş kızın içinde, Amelia’nın kızı varsa, onun neler hissedeceğini tahmin bile edemiyordum.

John, Clariss’i kucağına alarakduvarın karşı duvarın dibinde oturuyordu. Olanlarla ilgilendiğini söylemek çok zordu.

Lana ise, hala aynı şekilde yerdeydi. Ona baktığımda gözlerimi kırpıştırdım ve kafamı çevirdim.

 

“Cevap ver, Amelia! Yoksa sana Zo…”

 

“Kes sesini Slyvia!”

 

“Neden?”

 

Slyvia, Brandon’ın gücüne karşı çıkıyordu.

Birden asılı olduğum yerden hızla yere yığıldım. Cheryl’nin büyüsünün etkisi sonunda geçmişti. Amelia ve Slyvia birbirlerine bağırmaya devam ederken kafamı kaldırdım ve Brandon’a baktım. Slyvia’dan uzaklaşmaya çalışıyordu.

 

“Neden susacağım, Zooey! Kardeşim senin yüzünden öldü! Bunu biliyorsun!”

Başımı kaldıracak gücüm kalmamıştı. Ama Slyvia’nın diyeceklerini duyacak kadar bilincim yerindeydi. Ona Zooey diye mi seslenmişti? Ama… Neden?

 

Amelia’nın bana bağırdığını duyabiliyordum. Bilincimi kaybetmeden önce sırt üstü yattım ve Brandon’ın bana doğru koştuğunu görebildim.

 

۞ Brandon

Wendy çok sert bir şekilde yere düşmüştü. Slyvia’nın dikkatini çekmeden onun yanına doğru ilerlemeye çalışıyordum.

Sırt üstü yattı ve bana doğru bakmaya başladı. Gözlerinin kapandığını görebiliyordum. Slyvia’yı önemsemeyerek ona doğru koşmaya başladım.

Slyvia’nın dikkatini çekmiştim. Ama Lily sert suratıyla, onun bana karşı bir hamle yapacağını fark ederek, durduğu merdivenlerden yavaş yavaş inmeye başladı. Clariss ve John’un olduğu tarafa bakmaktan çekiniyordu.

“Aileme karışmanın ne demek olduğunu sana göstereceğim. Bunun bedelini canınla ödeyeceksin!”

Wendy’nin yanına ulaştığımda onu kucağıma alarak arka kapıya yöneldim. Onu buradan hemen çıkarmam gerekiyordu.

۞ Lily & Amelia (Zooey)

 

Lily cadıyı etkisiz hale getirirken, Amelia ilerledi ve Lana’dan gözlerini kaçırarak, iki kızın yanına ilerledi. İpleri çözüp, onları merdivene yöneltti.

John’un yanına gitti. Onun da kalkmasına yardım ederek, Brandon’ın gittiği arka kapıya yürümesini sağladı. İkisi de konuşacak halde değildi ve John, Amelia onu nereye yöneltirse oraya gidiyordu.

Şimdi oda da sadece Lily, Amelia ve Slyvia kalmıştı.

Lily, Slyvia’nın yanına yaklaşarak sarı saçlarından sıkıca tuttu.

“Sen. Benim. Kızımı. Öldürdün.”

Slyvia hala gülüyordu. “Ah, öyle demek! Birinizin kızını seneler önce kurtarıp bir bedel ödemiştim. Şimdi birinizin kızını öldürdüm ve… Sanırım bir hediye alacağım!”

Lily onun suratına tokat attı.

“Eğer bir daha dalga geçmeye kalkışırsan, seni öldürürüm.”

 

“Amelia… Sevgili dostum! Bir şeyler söylemeyecek misin?”

Amelia ilerledi ve Slyvia’nın boğazına yapışarak duvara doğru sürükledi ve hızlı bir şekilde kafasını duvara çarptı.

“Bedelin ne olacağını ikimizde bilmiyorduk!”

“Ama bir bedel olacağını biliyorduk ve sen bunu yapmamızı istedin!” Kafasını yana eğerek Lily’ye döndü. “Ve sen, sürtük! Ben, Kylee torunu, Helmos cadısı, Slyvia!”

Amelia’ya tekme atarak Lily’nin yanına ilerledi. Lily hareket etmeden sırıtıyordu. Onun yanına yaklaşmasını bekliyor gibiydi.

“Beni asla öldüremezsin!”

Lily tam hamlesini yapacakken, Slyvia birden ortadan kayboldu.

Continue Reading

You'll Also Like

1.8K 444 70
Kime olduğu bilinmeyen mektuplar Ve şiirlerim *
3.3K 1.7K 13
Baba-kız mektuplaşmasi
171K 7.3K 36
İki soy. Richardson ve Gonzalez. Wendy Gonzalez. Annesinin ölmeden önce nasıl biri olduğunu 20 yaşında öğrenen, en yakın arkadaşı tarafından ihanete...
572K 7.4K 17
Onunla bir antlaşma yapmıştık. Artık bedenim ve ruhum ona aitti. Ama o, antlaşmaya sadık kalmamıştı...