The Devil

By foxyroe

111K 4.5K 460

More

The Devil
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24

FİNAL

4.8K 246 42
By foxyroe

-Şimdi, gelenektir bu. Final olunca yazar duygusal bi not yazar bölümün başına. Şimdi ben bir şeyler saçmalayayım siz de çok duygusal konuşmuşum gibi duygulanın oq? Evet efendim. Bir ficin sonuna geldik. Acı tatlı günlerimiz oldu. Yeri geldi tanıtım beklentilerinizi karşılamadı. Yeri geldi Min Ho öldü diye ağzımıza ettiniz. Yeri geldi iyi sövdünüz. Yeri geldi yb gecikti diye sayfayı taciz ettiniz. Yeri geldi beğeni düşük diye ben krizlere girdim. Yeri geldi sayfada ki diğer ficleri kıskandım. (ULAN FAHİŞENİN OĞLU YAZARI, SENİ BULACAM OLUM!!11!!BİR!) Yeri geldi biz bu ficte yaşananlardan daha çok entrika yaşadık diğer yazarla. Yeri geldi aqladınız. Yeri geldi kahkaha attınız. Yeri geldi yeri gelmedi. Ama hepsi çoksel, çok şey şeylerdi. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese buradan tişekkür ediyorum. Her bölüm gelmediğinde mesaj kutuma tecavüz eden E.T admin ve her bölüme güsel güsel yorum yapan sadık okurlarımız başta olmak üzre herkesi buradan selamlıyorum. Şu lanet fic final verse de okusak diyen şahıslar var, hadi size de gün doğdu. Hadi gene iyisiniz köftehorlar. Ayh ben çok duygulandım şu an. Evet. Bir van şat olarak başlamış bu fic ve şu an resmi olarak bitti. Hayırlı olsun. Finali beğenmezseniz dövebilirsiniz. Ama röca ederim bol bol yorum yapın. Seviliyorsunuz. Buradan hepinize kocaman kalpler atıyorum.-

KAİ

Yatakta bir süre daha döndükten sonra gözlerimi araladım. Elimi onu yatakta bulmak umuduyla sağ tarafa uzattım. Tek dokunabildiğim şey hafif nemli çarşaftı. Dün gece çok uzun bir geceydi. (yazar burada aslında size Kai başka biriyle yatmış o.o izlenimi verecekti ama olmadı adasfa) Soo’nun eve gelmeyişinden faydalanmıştık. Tae de bizimleydi ancak çıkardığımız ovırdozdaki ses yüzünden sinir krizi geçirip gecenin bir yarısı otele gitmişti. Soo’nun şu an ne durumda olduğunu bilmiyordum. Dün içim içimi yemişti. Kardeşim bu dünyadaki en masum şeydi. Luhan’ın ona dokunduğunu bilmek bile sinir bozucuydu. Altta olan Soo olmalıydı. Gözümün önünde canlanan görüntülerle yüzümü buruşturdum ve onları silmek istercesine kafamı iki yana salladım. İç çekerek yatakta doğruldum ve acıyla inleyerek çarşafı sıktım. Birkaç dakikalığına altta olanın ben olduğumu unutmuştum. Daha fazla deliğime baskı yapmamak için hızlıca yataktan kalktım. Burnuma nefis kokular gelmişti. Kaşlarımı kaldırdım. Soo haricinde bu evde kimse genelde yemek yapmazdı. Ben bile. Zorunlu kalmadığım sürece asla. Yavaş adımlarla alt kata inerek mutfağa girdim. Sehun ocağın başında önünde ki omlet tavasını çeviriyordu. Altında sadece bir boxer vardı ve üstü çıplaktı. Alt dudağımı ısırdım. Arkasından yaklaşarak beline sarıldım ve bağırdım.

“SEHUNNİİEE…” Korkuyla yerinden sıçradı ve kafasını bana çevirerek sen-ne-yapıyon-amq bakışı attı. 

“Günaydın deme şeklin bu mu? İyileşmişe benziyorsun.” Gülümseyerek başımı beyaz boyuna gömdüm.

“Günaydın sevgilim…yemek pişirebildiğini bilmiyordum.” İç çekti.

“Evet…çünkü bugün...özel bir gün…özel misafirlerimiz var…” kaşlarımı kaldırdım.

“Özel gün mü? Kim? Ne? Ha?”

“Bugün…Kris’in doğum günü…hadi ama...nasıl unutursun?” gözlerimi büyüttüm. Siktir.

Kaşlarımı çattım.

“Sen nerden biliyorsun ki?” Sehun piç sımayl yaptı.

“Telefonunda ki hatırlatmayla uyandım.” Bir an elimde olmadan güldüm sonra gülüşüm kayboldu ve ellerim yavaşça çözüldü. O da bugündü. Sürprizim. Nasıl unuturum? Sehun bana döndü.

“Bir sorun mu var?” Kafamı iki yana sallayıp yüzümü normal tutmaya çalıştım. 

“Ah hayır..hayır..pasta almalıyım..o yüzden..gitmeliyim..sen çocuklara haber verdin mi?” Sehun gülümsedi.

“Evet, herkesi aradım. Hepsinin sesi bitkin geliyordu. Dün gece sanki haberli gibi hepimiz…” tekrar Soohan görüntülerini görmemek için sözünü onu öperek kestim. Gülümsedikten sonra odaya çıktım. Altıma bir pantolon geçirdim. Üzerime de dün gece Sehun’un üzerinde kısa sürelide olsa kalan tişörtü giydim. 

“Arabanın anahtarlarını alıyorum Hunnie.” 

Merdivenlerden hızlı adımlarla indikten sonra anahtarlıkta ki anahtarı kaparak kendimi dışarıya attım. Arabaya binip en yakın pastaneye ilerlerken telefondan en son aranan numarayı aradım.

“Bay Park?”

“Ah evet Bay Kim..bugün büyük gün ha?” Derin bir nefes alarak sanki beni görüyormuşçasına kafamı öne arkaya salladım.

“Evet..öyle…her şey tamam değil mi?”

“Ah evet efendim.”

“Güzel. Teşekkürler Bay Park.”

“Sizi memnun edebildiysem ne mutlu bana efendim.” Bir şey söyleme gereği duymadan telefonu yüzüne kapattım. Herkes Kris’in doğum günü telaşıyla uğraşırken bunu halledebilirdim. Başka kimse olsun istemiyordum. Sadece o ve ben. Pastaneye geldikten sonra arabayı durdurup içeri girdim. Ben vitrindeki pastalara göz atarken pastaneci kızın beni yemek istercesine attığı cilveli bakışları görmezden geldim. En son büyük, çikolatalı bir pastada karar kıldım. Kris çikolatayı severdi. Kız pastayı paketledikten sonra elime dokunmaya özen göstererek bana verdi ve göz kırparak iyi günler diledi. Kıza hadi-ama-bitch-benim-sehunum-var bakışı attıktan sonra tekrar arabaya bindim. Eve doğru sürerken bugün yapacaklarımı kafamda planladım. Eve geldiğimde kapıyı Tao açmıştı. Lay, Chanyeol, Chen, Tao ve hatta Baekhyun bile gelmişti. Yeol’le birlikte gelmiş olmalıydılar. Lay ve Chen mutfakta Sehun’a yardım ediyorlardı. Görkemli masa çoktan hazırlanmıştı. Baekhyun ise kendisine sarılmaya çalışan Yeol’den kurtulmaya çalışıyordu. Pastayı mutfak tezgahına bıraktım.

“Doğum günü çocuğu ne zaman geliyor?”

Sehun elinde ki salatayı masaya bırakırken bana imalı gözlerle baktı.

“Hep birlikte bir kahvaltı edeceğiz zannediyor. Doğum gününden haberi yok. Ama tahmin etmiş olmalı. Kazık kadar oldu zaten. Sürpriz yapacak değiliz.” Duraksadı. “Bir iş için TOP’a uğramış. Birlikte gelecekler.” Ehe-anladın-sen-ne-işi-olduğunu tarzına gülümsedi. Yeol şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

“Sabah sabah TOP’la ne işi olabilir ki?” Sehun’la bakıştık. Omuzlarımı silktim. 

“Ben nerden bileyim.” Lay pastayı paketinden çıkartıp buzdolabına kaldırırken zil çaldı. Tao bu görevi sahiplenmiş olmalı ki kapıya yöneldi. Gelen Tae’ydi. Birkaç dakika sonra Soo ve arkasından Luhan eve girdiler. Soo topallayarak yürüyordu. Sikeyim silkmişliğinin siktiği sikikliği. Tae bu manzarayı gördüğünde kahkaha atmıştı. Bense kaşlarımı çatarak tüm öfke dolu bakışlarımı Luhan’a çevirdim.

“Herkese günaydın.” Poposundan bile gökkuşağı çıkıyor gibiydi. Kafasını klozete sokmak istiyordum. Sakin olmaya çalışan bir ses tonuyla Soo’ya baktım.

“Sen…iyi misin?” Gülümsedi.

“Fazlasıyla.” Kafamı hmm-pki-oq edasında sallayarak ayağımı yere vurmaya başladım. Kollarımı göğsümde kavuşturup mutfak tezgahına yaslanmıştım. Soo sevgilisinin yanından ayrılarak Baek’in yanına gitti. İkisi ayrı bir koltuğa geçip sohbet etmeye başladılar. Luhan da Yeol’ün yanına geçmişti. İkisi sanki çocuklarını parka getirmiş anneler gibiydiler. Her an oluşabilecek bir tehlikeye karşı hazır beklercesine gözlerini onlara dikmişlerdi. En ufak hareketlerini bile dikkatle izliyorlardı. Soo kahkaha attığında Luhan’ın yüzü değişiyor ve kulakları kızarıyordu. Kardeşimden etkilenişini görmek beynimde ki sinir hücrelerini harekete geçirmişti. Kendimi zorlayarak gözlerimi masaya son rütuşları yapan sevgilime çevirdim. Oldukça sevimli görünüyordu. Yatakta ve serseri dünyasında içine giren şeytan yerini sakin bir meleğe bırakmıştı. Tüm hazırlıklar yarım saat kadar sonra tamamdı. Tae ve Lay’in şişirdiği balonlar tüm odayı kaplamıştı. Duvarlarda sarkan parlak parti süsleri vardı. Her şey fazla şirindi. Kris’in tarzı değil. Kesinlikle. Zilin çalışıyla herkes sessizleşti. 

Tao yavaşça kapının deliğinden baktı ve bize dönüp dudak hareketleriyle kapıdakinin Kris ve TOP olduğunu söyledi. –hareket yapma kralını görürsün Tao asfgagasafg- herkes kapının etrafındaki yerlerini aldı. Kıkırdama sesleri geliyordu. İlerleyerek Tao’nun yanına gittim. Onun kolunu tutarak “kapıyı ben açacağım.” Diye fısıldadım. Gülümseyerek kafasını salladı ve geri çekildi. Demir kolu kavrayarak aşağı indirdim. Kapı açıldığında Chen ve Chanyeol iki tane konfeti patlatmışlardı. Herkes bir ağızdan doğum günü şarkısı söylerken önümde duran uzun bedene yaklaştım ve karnına sertçe bir tane geçirdim. TOP şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Kris acıyla iki büklüm olurken benim çetemdekiler beni tanıdıkları için gülüyorlar, Sehun’un çetesindekilerse manyak olup olmadığımı tartışıyorlardı.

“Bunu neden yaptın dostum?” Kris acıyla fısıldadı. 

“Bir daha bir şey söylemeden ortadan kaybolursan daha kötü olacak seni gerzek.” Gülümseyerek tekrar doğrulduğunda ona yaklaşarak sarıldım ve sağ elimle destek olurcasına her erkeğin yaptığı gibi birkaç kez sırtına vurdum. Arkadan Chanyeol’ün dalga geçen sesi geliyordu.

“Ohh..çok..acıklı…” Gözleri dolmuş rolü yaparak Chen’in tişörtünü çekti ve burnunu siler gibi yaptı. Chen de eliyle yüzünü kapatarak “Sanırım ağlayacağım..ahh..” diye fısıldadı. Odada ki herkes kahkahaya boğulduğunda sinirle ikilinin üzerine yürüdüm. Korkudan odanın diğer ucuna kaçmışlardı. Herkes masaya oturmaya yöneldiğinde gözlerim Tae’yi aradı. Ortalıkta gözükmüyordu. Yavaşça Sehun’a yaklaştım.

“Hunnie, Tae’yi gördün mü?” 

“Ah az önce tuvalete gideceğini söyledi.” Kafamı sallayarak tuvalete yöneldim. Merdivenin altındaydı. Tae de tam o sırada tuvaletten çıkmış kapıyı kapatıyordu. Yanına yaklaşarak kolunu tuttum ve onu dış kapıya doğru sürüklemeye başladım. 

“Jongin-ah...ne yapıyorsun?” Şaşkınlıkla konuştu.

“Gitmemiz gereken bir yer var Bay Lee.”

Dış kapıyı açtıktan sonra Taemin’i dışarıya ittim ve Sehun’a döndüm.

“Sehun-ah! Biz biraz gecikeceğiz. Bizi beklemeyin.” Kapıyı kapatmadan önce tek gördüğüm “Senin aldatıyor, nasıl bu kadar rahat davranabilirsin?” diyerek kahkaha atan Chen ve onun üzerine yarım bardak kaynar suyu kazayla (!) döken Sehun’du. Arabanın anahtarları hala cebimdeydi. Arabaya bindikten sonra oraya varıncaya kadar Taemin nereye gittiğimizi sordu. Cevap vermemekte kararlıydım. Ana yoldan yavaşça saptım. 

“Beni kaçırıyor musun?” Şehir binaları arkamızda kalırken derin bir nefes aldım. Taemin en sonunda soru sormaktan vazgeçip arkasına yaslanmış ve beklemeye başlamıştı. Meraklandığı zaman yere vurup durduğu sağ ayağını hissedebiliyordum. Camımı sonuna kadar açarak soğuk havanın saçlarımı ve düşüncelerimi dağıtmasına izin verdim. Yüzüme yapışan birkaç damladan anladığım kadarıyla yağmur başlıyordu. Bu pek iyi olmamıştı. Ama bunu yapmama engel değildi. Geldiğimizde arabayı yavaşça sağa çektim ve durdurdum.

“İn hadi Tae. Geldik.” Taemin merakla başını uzattı. 

“Burası da neresi?”

“Elimden geleni yapmaya çalıştım Tae.” Yavaşça yanına yaklaştım ve arkasına geçerek elimle gözlerini kapattım. 

“Sakın gözlerini açmaya kalkışma.” 

“Çocuk musun Jongin-ah?” İç çektim. 

“Keşke…” Onu yavaşça önüme alarak yürütmeye başladım. Çok uzak değildi zaten. Birkaç ağacı geçtikten sonra o açıklığa gelmiştik. Nefes kesiciydi. Her adımını takip ettiğim halde son halini görmemiştim. İçimde sızlayıp duran şeyin ağırlığıyla gözlerimi yumdum. Dolmalarını istememiştim. Ama insanın her istediği olmuyordu. Ellerimi gevşetirken fısıldadım.

“Yaptığım hiçbir şey beni affettiremez Tae. Bunu biliyorum.” Ellerimi açtığımda Tae merakla gözlerini açtı. Gördüğü manzara karşısında nefes almayı unutmuş gibiydi. Kalp atışlarını duyabiliyordum. Elleriyle birlikte tüm vücudu titremeye başladı. Ağladığını anlamak için gözlerine bakmama ihtiyaç yoktu. Gökyüzündeki karanlık ve sık bulutlardan düşen ufak su damlaları Min Ho’nun mezarını ıslatıyordu. Çayırın ortasında tüm asaletiyle duruyordu. Genişti. Duvarları fazla yüksek değildi. Yere yakın olsun istemiştim. Üzerinde ki sıkı bir bakımdan geçmiş rengarenk çiçekler mutlulukla, sanki ne için orada olduğunu bilmezmişçesine açmışlardı. Mezar taşı tam bir tasarım harikasıydı. Kenarları içe doğru oyulmuştu ve oval bir görünüm almıştı. Taşın üst kısmı sanki kayaya çarpmış bir su dalgası gibi yükselerek yukarıya doğru kıvrılıyordu. Ortasında büyük ve altın renginde harflerle “CHOİ MİN HO” yazıyordu. Bu kadar. Ölüm tarihi yok. Doğum tarihi yok. Olmasını ben istememiştim. Nedenini bilmiyordum. Böylesi..daha hoş gelmişti. O gün çocuklara bunu halletmelerini söylediğimde her Korelinin yaptığı gibi yakıp küllerini toplu mezar odalarından birine kaldırmışlardı. Mezarda beden yoktu. Küller vardı. Çatallaşan sesimi gidermeye çalışarak yutkundum.

“En azından…bunu yapmalıydım…bunu..hak ediyordu. Ölmeyi hak etmese bile…” Alt dudağımı ısırarak ağlamaya başladım. Kendimi daha fazla tutamayacaktım. Yağmur hızlanmıştı. Akan damlalar zaten yüzümü ıslatıyordu. Onlara gözyaşlarının karışmasına izin verdim. Ayakta durmakta zorlanarak dizlerimin üzerine düştüm. Üzerime çamur sıçramıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. İçimde tuttuklarımın çıkmasına izin verdim. Aylardır birikenlerin.

“ÖZÜR DİLERİM TAE. ÇOK ÖZÜR DİLERİM.” Taemin de hıçkırmaya başlamıştı. Yavaşça mezara yaklaştı ve dizlerinin üzerine çöktü. Aşık olduğu insan oradaymış gibi bakıyordu. Toprağa hayatında gördüğü en güzel şeymişçesine dokundu. Toprağın üst kısmı tamamen çamur olmuştu. Ellerinin kirlenmesini umursamayarak sevgilisine dokundu. Zaten neden umursayacaktı ki? Öne eğildi ve başını yavaşça mezara yasladı. 

“Beni öldürebilirsin Tae. Hemen burada. Gel ve beni öldür.” Çaresizce başımı öne eğdim. Taemin ayağa kalkmıştı. Derin bir nefes aldım. Yapacak mıydı? Birkaç adımda karşımdaydı. Yüzünü göremiyordum. 

“Ayağa kalk Jongin-ah.” Sesi iliklerimi donduracak kadar soğuktu. Titreyen dizlerimin üzerinde kendimi zorlayarak ayağa kalktım. Gözlerimi kapattım. Bekliyordum. Ölümü. Bir an önce bitmesini. Annemi ve babamı görmeyi. Sehun ve Soo. Arkamdan ne yapacaklardı? Kim Soo’yu koruyacaktı? Kim Sehun’a hak ettiği sevgiyi verecekti? Çetemdekiler…Devil Hunter Kai’ın ölümü üzerine ne yapacaklardı? Taemin’in ellerini boynumda hissettim. Boyun kırma. Ani ama kesin ölüm. Beyinden tüm vücuda dağılan sinirlerin aniden kopmasıyla daha ne olduğunu anlamadan kurbanı öldürür. Tıpkı Min Ho’ya olduğu gibi. O ani hamleyi beklerken tek hissettiğim bana yapışan beden oldu. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Taemin…bana sarılmıştı. Sanki tek dayanağı benmişim gibi…benden başka kimsesi yokmuş gibi…o an her şey buna bağlıymış gibi sıkıca sarılmıştı. Başının titreyişini hissettiğimde hıçkıra hıçkıra ağladığını fark ettim. Kalbim eriyor gibiydi. En yakın arkadaşım…ne olursa olsun…beni öldürebileceğini nasıl düşünebilmiştim…ellerimi önümdeki aciz bedene sardım. Tek sahip olduğum şeymiş gibi…sahip olduğum tüm sevgiyi ona verir gibi…başımı yavaşça omzuna gömdüm…ve ağlamaya başladım…onunla ritim halinde… Yağmur damlaları bizi sırılsıklam etmişti. Önümüzdeki hafta bizi sıkı bir hastalık bekliyordu. Ama kimin umurundaydı? O an o yağmurun altında birbirine tutunan iki dosttuk. Çok fazla şey yaşamış, kayıplar vermiş, incinmiş ve incitmiştik. Ancak kendimizi yeniden buluyor gibiydik. Biz iki arkadaş. Taemin ve Jongin. Hissettiğim tek şey artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıydı. Belki daha sıkı sarılacaktık birbirimize şu an olduğu gibi…ama hiçbir şey aynı olmayacaktı. Hiçbir şey.

1 YIL AFTIR

KAİ

Evet, hiçbir şey aynı kalmadı. Beklediğimde buydu. Hepimizin hayatları değişti. Hepimizin. Soo ve Luhan birlikte yaşamaya başladılar. Luhan’ın evlilik teklifi hazırlıkları içinde olduğunu duydum. Hala içimde huzursuz olan bir parça var. Soo’ya zarar gelmeyeceğini bilsemde ben abiyim. Endişeleniyor olmam normal. Tae benimle dalga geçiyor. Ha evet Tae’yle eskisinden çok daha bağlanmış gibiyiz. Sehun’la birlikte bizim evde kalıyor. Sehun ona evde kaldığını söylüyor. Ve çocuk gibi kavga ediyorlar. Tae geçen gün Jong Hyun adında son derece hoş bir çocukla tanıştığını söyledi. İçi hala Min Ho için yas tutuyor olsa da…hayatına devam etmesi gerektiğinin farkında. Onu destekliyorum. Şu an görüşüyorlar. Lay ve Suho. 

Onlar haricinde herkes onların birbirleri için yaratıldıklarını ve birbirlerini deli gibi sevdiklerini fark etti. Olaya müdahale etmemiz gerektiğini fark ettik ve Suho’yla konuşarak onu gaza getirdik. Yakında açılmayı düşünüyor. Baekhyun ve Chanyeol. Yeol, Baek 18 yaşına basar basmaz onu kaçırarak nikah kıydı. Ancak hala bunu zorla yaptırdığını kabul etmiyor. Bende Sehun’a bunu yapmayı planlıyorum. Güzel bir fikir gibi. Son zamanlarda gözü çok dışarılarda. Geçen gün barda ona sarkmaya çalışan bir adamla benim inadıma flörtleşti. Adamla boğuşurken bileğimi incittim hatta. Birilerinin ona sahibini hatırlatması gerek. Sahip demişken kimse hala Kris ve TOP’ı bilmiyor. Uzun bir süre de bilmeyecekler gibi. Kris de artık TOP’la yaşıyor. Son zamanlarda TOP sürekli öksürük krizlerine giriyormuş. Kris ona sigarayı bıraktırmaya çalışıyor. Mafya dünyasının ağza alınmaya bile korkulan ismi konu Kris olunca kedi yavrusu oluyor. Durum cidden komik. Chen, Xumin ve Tao’nun da aramızdaki tek saplar olarak her gece barlarda olduklarını duydum. Biri bana bundan iki yıl önce her şeyin yoluna gireceğini söylemiş olsa ona sahip olduğum her uzvumla gülerdim. Ancak şimdi…her şey değişti. Bir şeytanın hayatı daha iyi olamazdı.

***

Devil Hunter. Aşk çocuğu. Çete lideri. Soo’nun omması. İnsanların bana sesleniş şekillerinden birkaçı. On dokuz yaşındayım. Bir lise öğrencisinin yaşayabileceğinden fazlasını yaşadım. Belki de merhamet duygumu yok eden ve tekrar bulduran budur. Sehun, Taemin ve D.O benim gibi bir piçin zayıf noktaları. Sevgilim, en yakın arkadaşım ve kardeşim. Ben Kim Jongin. Yüzüne bakmama değer biri olmadığına eminim. Çünkü ben Sehun’a aidim.

Evil Killer. Aşk çocuğu. Çete lideri. Soo’nun appası. İnsanların bana sesleniş şekillerinden birkaçı. On dokuz yaşındayım. Bir lise öğrencisinin yaşayabileceğinden fazlasını yaşadım. Belki de sevgimi yok eden ve tekrar bulduran budur. Artık bir zayıf noktam var. Jongin. Sevgilim. Ben Oh Sehun. Yüzüne bakmama değer biri olmadığına eminim çünkü ben Jongin’e aidim.

DI END

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 107 18
Karanlık ve çarpık bir kişiliğe sahip olan Han ZiYe'nin, güzel ve nazik kız kardeşi, hayatındaki tek ışıktı ama o şeytan aniden ortaya çıktı ve ışığı...
529K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
6.6K 606 28
Sehun sadece bir bebek istemişti. Bebek oldu ama hayatlarında yoktu. Kocam artık başkasının kollarındaydı. Söylesenize bu olanlardan sadece ben mi...
6.3K 1K 50
Genç yıldız Jian Qiaoxin, erkek arkadaşını metresi olduğunu düşündüğü kişiyle beraber yakalamaya gittiğinde Başkan Yan Gan'ın da orada olacağını nere...