sound || min yoongi

By hhyesria

426K 31.5K 10.7K

"Neden fotoğrafında ben varım?" ©hhyesria More

bir : green hair boy, yoongi
iki : then i slept
üç : yes, he is from daegu
dört : i'm good when i'm in his arms
beş : is he love me
altı : he wants
yedi : psychology
sekiz: you love me but i dont like u
dokuz : elevator problem
on : bicycle club
on bir : serendipity special
on iki : agreed
on üç : i love you like a crazy
on dört : date
on beş : penalty
on altı: rappers street
on yedi: todays winner
on sekiz: drunk yoongi
on dokuz : pt.1
on dokuz : pt.2
yirmi : you must call me dad
yirmi bir : think what u want
[a very special note for readers]
[results]
yirmi iki: help me
yirmi üç : just do some mistakes
yirmi dört : wake up
yirmi beş : pt.1
yirmi beş : pt.2
yirmi altı : bad kiss
yirmi yedi : pt.1
yirmi yedi : pt.2
yirmi sekiz : you'll cry
yirmi dokuz : i love u
otuz : some mistakes
otuz bir : worthiness
otuz iki : sing
otuz üç : please
[otuz dört : prologue]
otuz dört : move on
otuz beş : embarressed
otuz altı : pt.1
otuz altı : sorry and i love u
otuz yedi : prologue
otuz yedi : valentine day
otuz sekiz : dont like it
otuz sekiz : fight
otuz dokuz: drank hye
kırk : cute moment
kırk bir : police
kırk iki : try
kırk üç : friendship
kırk dört : why
kırk beş : yoongi!
kırk altı : prologue!
kırk altı : he is ok
kırk yedi : prologue
kırk yedi : i don't know anything
kırk sekiz : did you know
kırk dokuz : joke
elli : she'll be like others
elli bir : you are
elli iki : going bad
elli üç : i'm not
elli dört : pt.1
elli dört : pt.2
elli beş : dont wanna talk with u
elli altı : we're not together
elli yedi : 'she'
elli sekiz : let's be good friends
elli dokuz : we must talk about something
altmış : who is she
altmış bir : yoongi from daegu
altmış iki : prologue
altmış iki : stalker
altmış üç : fans
altmış dört : green hair, again
altmış beş : begin
altmış yedi : "we will talk later."
altmış sekiz : prologue
altmış sekiz : weak
[results 2]
altmış dokuz : i hate you°
yetmiş : hearsay
yetmiş bir : pt.1°
yetmiş bir : pt.2°
yetmiş iki : pt.1
yetmiş iki : pt.2
yetmiş üç : broken
yetmiş dört : new
yetmiş beş : he was
yetmiş altı : worried
yetmiş yedi : difference
yetmiş sekiz : new surprise member
yetmiş dokuz : pt.1
seksen
seksen bir
seksen iki : helping you to heal
seksen üç
seksen dört

altmış altı: debtor

4.3K 232 297
By hhyesria

*Watpad hata verdiğinden yeniden yayımlıyorum*

(...)

Dönüp dolaşıp geldiğimiz yer yine karakol olmuştu. En azından bu sefer ihbar için gelmiştik.

"Sen kenarda otur, ben konuşup geleceğim."

Yoongi'nin dediğine uyup kenardaki sandalyelerden birine oturdum ve Yoongi elindeki dosyayla bir polisin yanına gitti. O dosya güzel bir kanıttı.

Yaşadığımız şey çok ilginçti. Bir de hayatımız tehlikedeydi. Yani bugün iş başı yapıp beni öldürmeye kalkan bir katil vardı peşimizde. Yoongi'ye platonik olan bir katil... Deli olmadığına ne şüphe ama...

Yoongi'yi izlemeye başladım. Polisin oturduğu masanın karşısına oturup konuşmaya başladığında arkama yaslandım. Hayatım boyunca yaşadığım en aksiyonlu dönem Yoongi'yleydi. En mutlu dönemim de Yoongi'yleydi. Acısıyla tatlısıyla onunla yaşamıştım.

Tam bir dönüm noktası o, benim hayatım için. Benimle ilgilendiği ve sevgisini hissettirdiği her an için ona çok minnettarım.

Hala polisle konuşan ondan gözlerimi aldım ve içeridr gezdirdim. Bütün polisler köpek gibi çalışıyordu, içeriye bir nem hakimdi. Koskoca, serseri şehir DaeGu'da polislerin sakin kalması olası değil elbette.

"Gidelim." Yoongi karşıma gelip eğildi ve ellerimizi birleştirdi. Ayapğa kalkarken konuştum. "Ne kadar çabuk. Ee, n'oldu yani şimdi?"

"Kamera görüntülerini bulduk, araştırıp geri dönecekler." Başımı salkayarak onayladım. "Otele gidelim, yorgunsun. Konserden önce bir dinlensen, iyi olur gibi."

(...)

Onun otel odasına geldiğimizde etraf temizlenmişti, masasının üstünde bilgisayarı ve diğer eşyalaeı kuruluydu. Tam anlamıyla stüdyoyu yanında getirmişti...

"Yat yat." Onu yavaşça yatağa oturttuğumda sordu. "Aç değil miydin sen?" Omuz silktim. "Sorun değil, bünyem alıştı."

"Olmaz öyle, yemek söyleyelim.'' Tam yataktan kalkarken onu alnından yavaşça ittirip tekrar yatmasına neden oldum. "Yat ve uyu. Yorgunsun."

"Kabul, yorgunum. Ama sen de açsın." İlgilenmeyi kes, kes kardeşim kes ya!

"Yoongi-yah." Dedim normal bir ses tonuyla. "Uyu uyu uyu!"

"Yemek yemezsen uyumam."

"Uyumazsan yemek yemem." Diyerek muhteşem bir döngüye bağladım konuşmayı. "Gerçekten çok alıştım ben. Acıkıyorum ama bir süre yemeyince hemen tok hissediyorum. Gerçekten Yoongi, hadi uyu."

"Tüy kadar hafifsin zaten. Serçe parmağımla bile kaldırırım seni. Bir rüzgar esse uçarsın. Sağlığın iyiye gitmiyor yemediğin sürece. Seni hastaneye yatırıp, serumlarla beslendiğini görmek istemiyorum." Elini yeşil saçlarına daldırdım. "Yoongi, gerçekten...uyu. Sen konserdeyken yerim bir şeyler."

Saçlarıyla oynamam onu yine mayıştırmıştı, yine de konuştu. "Hele bir sandiviçle doymaya çalış... Oturup adam akıllı ye yemeğini oteldeki restorantta." Eğilip ona sarıldım. Bir şey demedim, ona sarılmam yeterli bir cevaptı.
Elini sırtıma koyup patpatladığında gözümü kapattım ve sarkan bacaklarımı yatağın üstüne çıkardım.

"Her şey için teşekkürler." Yorgun ses tonuyla söylediğim cümleye karşılık merakla sordu. "Bugün çok fazla teşekkür ediyorsun. Neyin var?" Yoongi, kokun uykumu getiriyor... Halsiz hissediyorum.

"Sadece sana minnettarım." Diyip kısa kestim. "Ne için?"

"Uzun...çok uzun... Uyuman gerekiyor." Kafamı azıcık ona doğru çevirdim ve yüzüne baktım. Çenesinden doğru görüyordum yüzünü...ve...eridim.

Ben ona bakarken sırıtmış ve başını bana eğmişti. Dudakları burnumun hizasındaydı, bakışları ise yukarıdan, tam gözlerime odaklanmıştı.

Utandığım için ona daha çok sarıldım. Kıkırdadığını duyunca daha çok sarıldım. En başta onunla çıkmamayı hangi akılla düşünmüştüm ben?!

"Saat kaç?"

"Bilmiyorum." Diyerek yanıtladım onu. Masanın üstünde bıraktığı telefonu almak için yanından kalkıp masaya uzandım.

"15:43." Dedim ve telefonu yerine bırakarak tekrar Yoongi'nin yanına yattım.

(...)

Yoongi'nin odasını kapısının tıklatılmasıyla uyandım. Derin uykudaki Yoongi'yi sarsmadan yavaşça kalkıp kapıya ilerledim.

"Hyung- Hye?" Jimin'e baktım. "Yoongi uyuyor. N'oldu?" Dedim ve elimle saçımı rastgele düzeltip yüzümü ovaladım. "Hiç..öylesine... Konuşacaktık seninle." Dediğinde elimi alnıma koydum. "Yüzümü yıkayıp geliyorum, dışarda beklesene."

Lavaboya ilerleyip yağlanmış yüzümü suyla hafifçe yıkadıktan sonra kağıt havluyla kuruladım. Ardından dışarı çıkıp kapıyı kapattım.

Bu konuşma için çok hazır olmasam da, yapmalıydım.

"Kafeye inelim mi? Orada konuşuruz."

(...)

Kafeye gelmemiz iyi olmuştu, çıkmadan önce Yoongi'ye kahve alabilirdim.

Ve zekice davranıp, inmeden önce cüzdanımı almıştım. Zekiydim ben. Zeki.

Jimin'e de kahvesini ben ısmarlamıştım. Yani bir kerecik ısmarlamaktan zarar gelmez, kabalık da olmamış oldu.
Masalardan birine yerleştiğimizde derin bir nefes aldıp konuşmaya başladı.

"Saçların güzel olmuş.

"Teşekkür ederim... Sevdiğin kız hakkında konuşacaktık..."

"İçmemin sebebini de sormuştun. Bu birinden çok hoşlandığım içindi. Hatta onu görünce mutlu oluyorum, kalbim düzensizleşiyor sıcak basıyor, ellerim titriyor. Basit bir şey değil." Siyah saçlarını geriye attı. Yakışıklı ama ben daha yakışıklısına aşığım. Hem benimkisi yakışıklanabiliyor.

"Hoşlandığım kişi se-"

"Hoşlandığın kişi benim ve bunu geçen gece sarhoşken söylediğin için biliyorum. Şaşırmamı bekliyordun ama şaşırmayacağım." Dedim hızlıca ve pipetten bir yudum daha aldım.

"Jimin-ah...cevabımı biliyorsun." Dedim mahçup bir sesle. Onu üzmek istemiyordum, gerçekten. Kim değer verdiği birinin kırılmasını ister ki?

"Hayatımdan defol, diyeceksin. Görüşmeyelim, diyeceksin." Dedikleriyle birlikte gözlerimi büyüttüm. Şaşırmıştım, yani bizi arkadaş olarak da mı görmüyordu?

"Jimin sana asla öyle bir şey demem. Gerçekten değer verdiğim bir arkadaşımsın, In Ha'dan sonra ilk kez böylesine güvendiğim bir arkadaşım oldu. İçimin ısındığı, güvenebildiğim, dertleşebildiğim biri. Seninle çıkmak istemiyor oluşum, seninle tüm iletişimimi keseceğim anlamına gelmiyor."

Sinirle bir yudum daha aldım. O da aynısını yaptı. "Hye hiç bir şey değişmedi, senden hala hoşlanıyorum." Gözlerimi kaçırdım. "Başka birinden hoşlanmayı dene." Dedim öneri verir bir tonda.

"Dünyadaki tek kız ben değilim."

"Ama benim hoşlandığım tek kız sensin." Of Jimin...Of...

"Jimin, sen benim en yakın arkadaşımsın. Çok iyi, temiz kalpli, güvenilir birisin. Şimdi neden böyle yapıyorsun?" Sesim titrek çıkmıştı. Arkadaşlarımı, sevdiklerimi hayatımdan çıkarmak benim için hiç bir zaman kolay olmamıştı.

"Biz arkadaşız Jimin. Daha ötesi değiliz. Seninle arkadaşlığımı kesmek istemiyorum, bu yüzden azıcık daha düşün..." Bıkkın bir nefes verdim.

"Yoongi'ye kahve alıp yukarı çıkacağım, akşam görüşürüz!" Kasaya ilerlerken ona el salladım.

(...)

Bir elimde kendi kahvem, diğer elimde Yoongi'nin kahvesi ile yukarı çıktım. Dirseğimle kapıyı çaldım. Umarım Americano seviyordur.

Kapıyı açan Yoongi'nin saçı başı dağınıktı. Yeni uyandığı gözlerinden belli oluyordu.

"Ah...bende nereye gittiğini merak etmiştim." İçeriye girip ayakkabılarımı çıkardım ve masanın yanına kahvesini koydum.
"Niye indin ki aşağıya?"

"Jimin'le sohbet ettik. Sana da kahve alayım dedim, kendine gelirsin." Yüzünde sorgular bir ifade oldu ama gerisi gelmedi.

"Yemek yedin mi?"

"Henüz değil." Dedim. Sinirle gözleriyle bana baktı. "Bak, gözümün önünde bayılırsın falan... korkutma." Omuz silktim. "Hiç bir şey olmaz bana, sen merak etme. Peki ya ne giyeceksin?"

Kahveden bir yudum aldı ve bana döndü. "Americano, severim..."

"İçgüdülerimle seçtim, sevmen şans eseri. Ee, ne giyeceksin?" Dolaptaki askıyı aldı ve yatağa attı. "Bunları."

Askıda asılı olan kırmızı uzun, büyük hırka ve yırtık siyah pantolonla uyum içinde olacak siyah düz tişörtü görünce hayran kalmıştım. Rapçi olmayı biliyordu.

"Yeşil saçlar, yırtık pantolon ve rap? Tanrım, o davet ettiğin liseliler üstüne atlayıp seni yerken ben sadece izleyeceğim." Bir yudum daha aldım kahvemden ve başımı Yoongi'ye çevirdim. "Sevgilin fazla havalı." Başımı sallayarak onayladım. "Önce yakışıklı, sonra havalı."

Askıyı eline aldı. "O zaman giyineyim. Çok vakit kalmadı." Kahvesinden bir yudum daha alıp banyoya girdiği gibi masada titreşen telefonuna baktım.

Arkaplanında yine ben vardım. Bu fotoğraf sitedeyken çektiği fotoğraftı. "Manyak bu..." diye mırıldandım ve mesaja tıkladım.

s_suRan: Oppa, bugün yine Wine'ı söyleyecek miyiz? Ona göre hazırlanacağım.

 Ben cevap yazmak istesem de yazamadım. Sonuçta Yoongi'nin telefonuydu. O yüzden onun banyodan .çıkmasını beklemeliydim.

 Banyonun kapısının açılma sesiyle birlikte kafamı kaldırdım. Siyah dar yırtık pantolonla uyum içindeki siyah tişörtünün üstüne geçirdiği kırmızı uzun kapüşonlu hırkayla beraber yeşil saçlı Yoongi, muhteşemdi. 

 Kenardaki kahveyi alıp diktiğinde yandan ne kadar mükemmel durduğunu ise tarif etmek fazlasıyla zor... İşte eridim, bittim... Yeterli mi?

"Yoongi o kahveyi yavaşça yerine bırak." Bardağı dudaklarından ayırmadan gözleriyle bana baktı. Ona kızgınca baktığımı anladığında bardağı yavaşça kendinden uzaklaştırdı. "Ne oldu Hye'm?" Ne yani, sırf Hye'm dediği için yumuşayacak mıyım?

"Bu şekilde gidemezsin, izin vermiyorum." Kıkırdadı. "Nedenmiş o?"

"Sen böyle sahneye çık, vahşice rep yap, tüm liselilerin kalbi pır pır olsun, senin yeşil saçların terden alnına yapışsın, sonra tüm kızlar sana köpek gibi yapışsın da Hye uzaktan izlesin? Yok öyle şey, git, üstünü değiştir." 

 Sesli kahkaha attığında işaret parmağımı tehdit edercesine kaldırıp salladım. "Gülme Yoongi, GÜLME!" Daha çok güldüğünde sinirle arkamdaki yastığı tutup ona fırlattım. Kahkahalar eşliğinde yastığı iki eliyle yakalayıp tuttuğunda istemsizce bende güldüm. Kendimi korumacı bir erkek arkadaş gibi hissetmiştim.

 Yastığı tutarak karşımı oturdu ve kahkahası gülümsemeye dönüştü. Yastığı bağdaş kurduğum bacaklarımın üstüne koydu ve bana doğru eğildi. "Yemeğini yemeyi unutma ve kendine dikkat et. Odaya yemek söyleme, o psikopatın elinden her şey gelir. Hatta Jimin'le birlikte ol. Gezeceksen onunla gez, kafeye ineceksen onunla in, konsere geleceksen bile onunla gel. Kendini korumak zorundasın, başımıza daha fazla şey gelmesin. Lütfen, tamam mı? Of...gitmek istemiyorum... Bana söz ver, yemeğini adam akıllı yiyeceksin. Bana söz ver."  Başımı sallayarak gülümsedim ve yastığa sarıldım. "Söz veriyorum, yemek yiyeceğim. Hadi geç olmadan git."

Benden uzaklaştığında ona gülümsedim. "Hiç bir şey olmayacak, git hadi." O da gülümsedi ve telefonunu cebine atıp gitti.

Kendi telefonumu Jimin'i aramak için şarjdan çıkardım. Onu aramalı mıydım? O konuşmadan sonra ona onunla arkadaşlığımı bozmamak istediğimi söylemiştim. Ama onu aramak için fazla erken değil miydi? Konuşalı pek zaman geçmemişti, belki de şuan çok kırgındı,halsizdi. Arayamazdım. Henüz değil.

Belki bir iki saat sonra arayabilirdim onu, o yüzden beklemeye karar kıldım. Gerçi bir iki saate Yoongi dönerdi.

 Elimi televizyon kumandasına atıp televizyonu açtım ve sarıldığım yastığı sırtıma koyup uzandım. Genellikle haber kanalları vardı, bunlar bana oldukça sıkıcı geldiğinden önüme çıkan çizgi film kanalını aldım.

 Yirmi birinci yüzyıldayız, artık çizgi filmlerin grafikleri hiç basit değil. Büyük yaşlardaki insanları bile kendine çekiyor ve keyif verici oluyorlar. Çoğu kişi beni hep animasyon izlediğim için filan yargılasa da ben bundan vazgeçmedim, vazgeçmem de. Bunlar onların izlediği koskoca bir evde dönen klişe olaylardan çok daha zevkli bir kere!

(...)

"Hye..." Tanıdık bir sesle hafiften kendime gelirken üstümde çok yoğun olan bir halsizlik hissetmiştim. Bırakın konuşmayı, gözümü bile açamayacak kadar halsizdim. Tüm eklemlerimde sebebini bilmediğim bir ağrı ve dudağımın kenarında çok gereksiz bir acı vardı. "Hye... İyi misin?" Ses iyice netleşmeye başladığında bunun Jimin'in sesi olduğunu anladım.  "Hye, cevap verebilecek misin? İyi misin? Rengin atmış, doktor çağıracağım."

 Hılza uzaklaşan adım seslerinden sonra gözlerimi zorlayarak açmaya çalıştım ama işe yaramadı. Eklemlerimdeki ağrılar her hareket etmeye çalıştığımda daha çok ağrıyordu ve dudağımın kenarındaki yaranın aft olduğuna emin olmuştum. Çok ince ama derin bir ağrısı vardı çünkü.

 Gözlerimi tekrar kapatıp başımı serbest bıraktım. Ayak bileğim sızlamaya başlamıştı bile, bu ağrıya yüzümü buruşturmak istesem de yapamıyordum. Neredeyse tüm kaslarım kendini salmıştı.

 Jimin iki ya da üç dakika diye tahmin ettiğim bir süre de geri geldiğinde yanında doktor olduğunu konuşmasından anlamıştım. "Geldiğimde onu böyle buldum, beti benzi atmış, elleri de soğuk, alnı da soğuk...ateşi yok, soğuk almamış ama bir terslik var."

"HyeRim-sshi, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Elimi zorlukla gözlerime götürdüm, artık bir şekilde kendimi ifade etmem gerekiyordu. Her ne kadar zor olsa da kendimi zorlamalıydım. "Çok halsiz hissediyorum ve başımla karnımda değişik bir ağrı var." Zorlukla, biraz da kaymış bir aksanla konuştuğumda doktor konuştu. "Dudağınıza bir bakmama izin verin."

 Zorlukla başımı salladığımda doktor alt dudağımı çekip içine baktı ve serbest bıraktı. "Acaba beslenmesinde, bir aksaklık oldu mu?" Diye Jimin'e sorduğunda Jimin yanıtlayacakken ben yanıtladım. "Bir süredir düzenli yemiyorum. Sanırım günde yarım öğün." diye kısa kestim.

"Size serum takacağım, vücudunuza gereken besinleri vermemişsiniz bu yüzden kendini yormaya başlamış. Jimin-sshi, üstünü örter misiniz?" Jimin doktorun dediğini yapıp kenardaki örtüyü üstüme örttüğünde biraz daha iyi hissetmiştim, her ne kadar çok sıcak olsa da.

"Eğer son günlerde azıcık gezinseniz bile yoruluyorsanız, ya da halsizliği en ağırından hissediyorsanız, bu son derece riskli. Hastaneye gitmenizi öneriyorum, serum size yetmeyebilir ve hastanedeki doktorlar kesin bir tanı koyup daha iyi yardımcı olurlar."

 Kolumda hissettiğim ince acıyla damarıma iğne soktuğunu anladım, serumu da yatağın kenarına astı ve gitti. "Hye...daha iyi misin?" Başımı sağa sola salladım. "Çok berbat hissediyorum." dediğimde azarlarcasına konuşmaya başladı. "Neden yemek yemezsin ki! Diyettekiler bile daha sık yiyor, sabah da adam akıllı yemedin, keşke şimdi yeseydin." Elini anlıma koyduğunda ittirmek istedim, belki hala benden hoşlanıyordur diye ittirmek istedim ama yapamadım. "Tanrım hala buz gibisin..." 

"Yoongi'nin konseri?" diye sordum zorlukla. Beni gelip burada bu halde görmeyi hiç de iyi olmayacaktı. Beni serumla beslenirken görmeyi istemediğini söylemişti. Oysa ki ben gözüne soka soka serum yiyordum, onun odasında.

"Az önce bitti, birazdan gelir. En son hayranlarıyla fotoğraf çektiriyordu. Beklediğinden daha çoktu. Hatta sığmadılar biliyor musun, Yoongi'nin eski okulundakiler de gelmişti." Ah, o yavşak kızlar...tabii ya.

"Bu kapı niye açık?" Yoongi soru sorarak içeriye girdiğinde gerildiğimi hissetmiştim. Gözlerimi zorlukla açtım, bu sefer tam açmayı başarmıştım. "Bana sakın fenalık geçirdiğini ya da şu an serum yediğini söylemeyin."

"Hyung, o fenalaştı ve serum yedi." Yoongi yanıma yaklaşıp elini anlıma koydu. "Yemek yemedin değil mi?"

"Uyuyakalmışım-"

"Uyuyakalmamışsın bayılmışsın." dedi sertçe. "Bir kere olsun dediğimi yap Hye. Senin iyiliğin için söylememe rağmen neden dinlemedin? Neyi bu kadar zordu Jimin'i arayıp yanına çağırmanın?! Delireceğim, tamam mı?"

"Hyung, sakin ol-" Jimin ortamı yatıştırmaya çalışsa da Yoongi onu dinlememiş ve konuşmaya devam etmişti. "Yemek yemen gerektiğini, kendine bakman gerektiğini ve sözlerimi dinlemen gerektiğini söylemiştim. Bana söz vermiştin Hye, neden sözlerinde durmuyorsun?!" Sinirlenmişti, Jimin'de kapıyı kapatarak odadan çıkmıştı. Bana sinirli adımlarla yaklaşıyordu. 

Onu kırıyordum. Geçen her saniye onu biraz daha kırıyordum. Kendini bana harcıyordu, bana hep çok ilgili davranıyordu, ona ilgisinin karşılığını ödeyemiyordum, sadece daha çok bela açıyordum başına.

 Dudaklarımı birbirine bastırıp kendimi ağlamamak için tutuyordum. Bana bağırmasına üzülmemiştim, sonuna kadar haklıydı. Haksızken haklı olduğumu iddia edemezdim. Sadece ona borçluydum, onu mutlu edemiyordum. O beni hep böylesine mutlu ederken, benimle köpek gibi ilgilenirken karşılığını ödeyememek, başına daha çok bela açmak üzüyordu beni. İşe yaramazın tekiydim işte.

"Korkuyorum, anlıyor musun? Sana bir şey olmasından korkuyorum, bize bir şey olmasından korkuyorum..." Gözlerinden damla damla süzülen yaşları gördükçe içim gidiyordu. O bunları hiç hak etmiyordu. Neden böylesine haksızlık yaratmıştım ki?

"Bana verdiğin sözü neden tutamadığını açıkla. Seni dinleyeceğim."

 Zorlukla dik bir şekile oturmaya kalkıştığımda yatağa dayadığım ellerimi hafifçe tutarak beni durdurdu."Üzgünüm, bir an için hasta olduğunu unuttum. Sonra konuşuruz, yat ve uyu." Ona karşı çıkıp dikçe oturdum.

Bir kere olsun beni düşünme, kendini düşün Yoongi.

"Anlatacağım sorun yok." Ses tonumda bir değişiklik yoktu ama kendimi halen halsiz hissediyordum. Yine de konuştum. "Sarhoş olduğumuz gece, Jimin'in itirafını hatırlıyorum-"

"Bunun bunla ne alakası var şimdi?"

"Dinlersen anlayacaksın. Bugün karakolda Jimin'e neden sabah sabah içmeye gittiğini sorduğumda bana birini sevdiğimden dedi. Anlasam da çaktırmadım. Sana kahve almaya gittiğimde aslında Jimin'le bu konu hakkında konuşacaktık. Ona bizim arkadaştan fazla olmadığımızı, onun benim için çok değerli, In Ha'dan sonra sahip olduğum en güvenilir arkadaş olduğunu söyledim. Sonra yukarı çıktım ve sen bana odaya yemek söylemememi falan söyledin. Jimin'i çağırmalıydım ama, o daha bunu atlatmış sayılmazdı. Yani onu hemen odaya çağırırsam, kendimi kötü hissederdi, bizi bir anda arkadaş olarak görmeye çalışmak onun için zor olabilirdi-"

"Onu düşündüğün, için onu odaya çağırmadın. Yemek yemedin, o yüzden bu haldesin. Öyle mi yani? Böylesine riskli bir hale düşeceğini bile bile, kendini aç mı bıraktın? Neden kendini düşünmüyorsun?!"

"Bir süre sonra onu arayabilirim diye düşü-"

"Ne yazık ki o bir süre de sen bayıldın Hye." Elini yeşil saçlarının ardındaki alnına koydu ve soluklandı. "Burada senin hayatın, sağlığın söz konusu. Başkalarının duyguları pek de önemli değil. Kendini düşünmeliydin. Şimdi şu haline bak. Halsizsin, oran buran ağrıyor. Aldığın her hasarda aklıma tek bir soru geliyor Hye: Ya onu kaybedersem, ya o aniden beni bırakıp giderse, o zaman ne olur?"

 Tekrar soluklandı. "Senden ayrılmak, uzaklaşmak bile çok berbat bir hisken, senin ölmüş olman düşüncesi çok daha kötü. Sen olmazsan ne yaparım bilmiyorum, tamam mı, tamamıyla sana bağlıyım. Başkalarını değil, kendini düşün. Buna bencillik dersen bencil ol, kötülük dersen kötü ol. Sağlığın söz konusuyken başkalarını düşünme Hye."  Üstündeki ceketi çıkardı ve masanın üstüne attı. Ardından bana doğru adımladı ve kollarını bana sardı. "Lütfen kendine iyi bak, yaralanma, üzülme, kırılma... Mutlu olalım, mutlu ve sağlıklı olalım."  En sonunda dayanamayıp ben de ağladığımda sırtımı patpatladı. "Ağlama... İki saniye önce üzülme dedim ama Hye ya..." Beni daha da sıkı sardı ve bıraktı.

 "Konuşmak istediğin başka bir şey varsa anlat. Aramızda hiç sıkıntı olmasın." 

"Var... Kısa süredir, kendimi kötü hissettiğim bir konu var. Şu uzun olan konu." Başını sallayarak onayladı ve yatağın diğer ucuna, tam karşıma yerleşti. "Dinleyeceğim."

"Benimle sürekli ilgileniyorsun. En küçük ayrıntıyı bile kaçırmıyorsun, saçımı boyatırken ilgileniyorsun, ben hasta olduğumda, başıma bir şey geldiğinde, hatta şu an bile. Ama ben sana karşı hiç bir şey yapamıyorum. Seninle ilgilenmiyorum, hatta bazen sana karşı çok kabaymışım gibi hissettiğim nadir anlar oluyor. Seninle ne zaman ilgilenmeye kalkışsam, sen benimle ilgileniyorsun. Bir şey olduğunda daime ilk beni kurtarmaya çalışıyorsun, başka bir konuda hep ilk ben. Sana karşı borçlu hissediyorum. Bütün işlerimi sanki sana yaptırıyormuşum da gerisinde seni hiç umursamıyormuşum gibi hissediyorum. Sana bu borcumu ödemek istiyorum, seninle ilgilenerek." dediğimde başını hafif sağa eğer değişik bakışlar attı.

"Belki seninle ilgilenmekten keyif alıyorumdur?"

"O zaman daha kötü hissederim, sonuç olarak sen benimle ilgileniyorsun ama ben sana karşılık olarak hiç bir şey yapamıyorum."

Başı hala eğikken konuşmaya devam etti. "Ben bundan memnunum Hye. Benimle yeterince ilgileniyorsun sen, beni mutlu ediyorsun, gülümsetiyorsun, saçlarımla oynuyorsun, elimi tutuyorsun, bana güveniyorsun. Hiç bir şey yapmasan da bana yetersin. Benim yanımda olman zaten beni bu kadar mutlu ederken senden fazlasını isteyemem, bu sefer de ben sana borçlu hissederim." Bana yaklaşıp beni yine kolları arasına aldı. "Yat ve uyu, serumun bitince hastaneye gidelim." Bende ona kollarımı sardım. "Böyle uyurum ben." 

"Yıkanmalıyım. Aşğıda tüm kızlarla sarıla sarıla fotoğraf çekildim." Tanrım...

"Onlara sarıldın mı? O zaman daha çok sarılırım. Sen benimsin, onların sana sarıldığına inanamıyorum." Boynuna doladığım kollarımı beline doladım ve gözlerimi kapattım. Sırtımı patpatlayan ellerini hissettiğimde gülümsedim.

Onun kalp atışlarını duyabiliyorum. O düzensiz ritmin arasına karışmış nefesini hissedebiliyorum. Kendine has kokusunu alabiliyorum. Bunu seviyorum.

"Nasıldı konser?"

"Çok daha kalabalıktı, herhalde dün yayın mı ne yapmışlar internetten, fazladan bilet satmışlar, şehir dışından gelenler varmış. Aşırı fazla kişiydiler ve neredeyse tüm şarkılarıma eşlik ettiler. Beni tanıyan bu kadar insan olduğunu bilmiyordum."

"Sevgilimin ünlü olması çok garip." dedim ve kafamı boynuna gömdüm. "Senin uyuman gerekiyor." dedi ve elini sırtıma koydu. "Hadi uzan, huh?"

 Dediğini yaparak yatağa uzandığımda üstümdeki örtüyü düzeltti ve yüzüme gelen saçlarımı parmaklarının arasına alarak geriye attı. "Duşa giriyorum, sonra da hastaneye gideriz." Başımı sallayarak onu onayladım.

(...)

 Gözlerimi yavaşça açtığımda kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Konuşabilecek enerjim, vücudumu oynatacak enerjim vardı en azından. 

 Saçlarımda ve bileğimde  hissettiğim yumuşak dokunuşlarla sol tarafa döndüm ve gözlerimi hafifçe kırparak görüntüyü netleştirdim. "Uyandın mı?" Başımı hafifçe sallarken minnacık esnedim ve elimi alnıma koydum.  "Serumun bitmek üzere, istersen biraz daha uyuyabilirsin."

"Gerek yok, yeterince iyiyim." Otururur pozisyona geçtiğimde Yoongi'de benim gibi oturdu ve konuşmaya başladı.

"Jimin'in dediklerini hatırladığını neden bana söylemedin?" Omuz silktim. "Gerek olmadığını düşündüm, belki de sana söylersem her şey daha kötü olur diye düşündüm. Bu yüzden söylemedim. Ama çok da büyük bir problem değil, Jimin kısa sürede beni arkadaş olarak görecektir." Yoongi başını eğdi. "O herkesi öyle kolay kolay aklından çıkaramaz ki. Orta okulda platonik olduğu bir kız vardı-"

"Ama o bana platonik değil, sadece hoşlanıyor. Benden vazgeçmesi zor olmayacaktır."  Başını omzuma koydu ve derin bir nefes verdi. "Umarım öyle olur. Seni kaybetmeyi de, onunla aramızın bozulmasını da istemiyorum."

 Omzuma koyduğu başına yanağımı yasladım. Yeşil saçlarıyla temas etmek çok hoştu. "Odana git, üstünü değiştir sonra hastaneye gidelim." Seruma baktığımda bitmişti. "Şunu çıkarayım." Ayağa kalkıp kolumdaki iğneyi dikkatlice çıkarı ve kenardaki minik yumvarlak yara bandını oraya dikkatlice yapıştırdı. "Ah...kanını görmek hoşuma gitmiyor." Dedi ve iğneyi kenardaki peçetenin üstüne bıraktı.

(...)

  Odama gidince saçımı hızla yıkamış, dişlerimi fırçalamıştım. Bir şey yemesem bile o kadar uzun süre uyumuştum ve ağzımda aft vardı. Ağız kokusundan da hiç hoşlanmayan biriyimdir.

 Üstüme bol pembe kapüşonlu tişört ile altıma siyah, diz altında bir tayt giydim ve odadan çıktım. Tamamen kurumamış saçımı sağ tarafa doğru ördüm ve yanlardan azıcık saç çıkardım. Kapüşonumu da taktım çünkü soğuk almak istemiyordum. 

 Yoongi'nin odasından çıkmadan önce yanıma aldığım telefonumun çalmasıyla ekrana baktım. Sonunda, diye geçirdim içimden. Sonunda annem beni arıyor.

"Alo?" dedim kapıya doğru ilerlerken. "Kızım, nasılsın? Yoongi'den duydum, fenalaşmışsın."

"Beni arama sorma, Yoongi'yle konuş anne." Kıkırdadım. "Beni de aramalısın. Üstelik seni aradım cevap da vermedin.

"Her neyse, nasılsın sen?"

"İyiyim, kısa bir duş aldım. Şimdi hastaneye gideceğiz."

"Tamam, sonra beni ara. Bu arada yarın sabah dönecektin normalde. Oteli ona göre ayarlamıştım ama Yoongi'yle kalmak istersen hallederiz."

"Duruma göre anne. Seni sonra ararım." dedim ve telefonu cebime atarak odadan çıktım. Kapımın önündeki, normal bollukta bir siyah pantolonun üstüne yine siyah tişört ve üstüne de kot ceket geçirmiş Yoongi'yi görünce yerimde sıçradım. Başımı kaldırarak ona baktım ve mırıldandım. "Ödümü kopardın!" Kıkırdadı ve örgülü saçımı tuttu. "Yeşiller aradan güzel gözükmüş." Saçımı sıktı ve eline gelen ıslaklıkla kaşlarını çattı. "Duş mu aldın sen? Ah...soğuk alacaksın."

"Kapüşonumu taktım, bir şey olmaz." Parmaklarımızı kenetledi ve asansöre ilerlemeye başladık. "Acil servise gideriz, saat de çok erken değil o yüzden normal kısmı çoktan kapatmışlardır. Özel hastaneye gideriz, zaten en yakında o var." Elimi cebime attım ve cüzdanımın yanımda olmadığını fark ettim. Yoongi'yle birleşik olan ellerimizi ayırdım ve cebimdeki oda anahtarıyla konuştum. "Bekle geliyorum." Koşarak odaya gidecekken bileğimi tuttu. "Nereye?"

"Cüzdanımı unuttum." Elini bileğimden ayıracakken ben kendine çekti ve kapısı açılan asansöre bindik. "Ne var yani cüzdanını unuttuysan?" Zemin katın tuşuna bastı. "Seni hastaneye götüren benim, bu yüzden ben ödeyeceğim." Kollarımı göğsümde birleştirdim ve kaşlarımı çattım. "Yine her şeyi sen yapıyorsun. Hasta olan benim Yoongi, hastane masrafını ödeyecek olan da ben olmalıyım. Beni kötü hissettiriyorsun." Açılan asansör kapısıyla birlikte beni tuttu ve lobide ilerlemeye başladık. "Ben ödemek istiyorum. Böyle şeylere takma kafanı. Kendi paramı kendim kazanıyorum ve senin için harcamak istiyorum. Sağlıklı olman gerekiyor. Aish...cidden." dedi ve kapının önündeki taksiye el salladı.

 Taksici önümüzde durduğunda Yoongi ile ben arkaya bindik."En yakın özel hastaneye."

(...)

 Acil servisin önünde indiğimizde taksiye parayı yine Yoongi ödemişti. "Sana kızgınım." dedim içeri girerken. "Taksi parasına kadar sen ödüyorsun. Ah Tanrım, delireceğim."  Beni sırtımdan hafifçe ittirdi ve danışmaya gitti.

 Gereken parayı ödedi ve ikinci kata çıkıp doktorun odasının kapısında sıramızı beklemeye başladık. Hastane o kadar kalabalık değildi. 

 Doktorun asistanı benim ismimi söyleyince Yoongi'yle ben kalkıp doktorun odasına girdik. Erkek doktorun demesiyle muayene koltuğuna oturdum. Önce gözlerime ışıkla baktı. Sonra boğazıma ve ağzımın içine. Yaralara dokunmasıyla yüzümü buruşturmuştum. "Evet, sıkıntınız tam olarak nedir?"

 Yoongi benim yerime cevap verdi. "Uzun zamandır düzgün beslenmiyor, hatta günde bir öğün yiyor, belki de daha az. Aynı şekilde bugün de yarım yamalak bir sabah kalhvaltısıylaydı ve bayıldı. Oteldeki doktor serum verdi, önceden daha kötüydü ama size gözükmesi gerektiğini düşündüm."

"Gelmekle gerçekten iyi yaptınız. Şu tartıya çıkar mısınız?" Doktorun dediğini yaparak tartıya çıktığımda gördüğüm değerle bende şaşırdım. 39 kilo. Gerçekten az.

 Doktor boyumu da ölçtükten sonra masasına geçip konuşmaya başladı. "Kaç yaşındasınız?"

"18." dedim hızlıca. "Yaşınıza göre yaklaşık beş-altı kilo daha zayıflamışsınız. Yemeğinizi düzenli yemediğiniz ve dışarıdan vücudunuza gerekli olan besinleri almadığınız için enerji için yağları kullanmaya başladığınızı düşünüyorum. İlaç değil de, yemek yemelisiniz. Et ve süt ürünlerinden bolca alın ve hiç bir öğünü atlamayın. Eğer yemek yemenize rağmen bu şekilde devam ediyorsa, hastaneye gelin ve serum takviyesi alın."

 Bilgisayar ekranına bir şeyler yazdı ve konuşmaya devam etti doktor. Gözlerim saniyelik Yoongi'ye kaymıştı. Oldukça kızgın bakıyordu. "Size vitamin takviyesi yazıyorum. Sabahları bir tane içseniz yeter, fazlasını almayın." Makineden çıkan reçeteyi bana uzattığında aldım ve ayağa kalkarak teşekkür ettim. 

 Yoongi'yle odadan çıktığımızda Yoongi bana kızdı. "39 kilo? Sen ciddi misin?" 

"Kızmakta haklısın. Çok haklısın." diye hızlıca konuştuğumda benim elimi tuttu. "Yemek yemelisin, bunun artık farkında olduğuna göre restorana gitmeliyiz."

 Başımı eğdim. "Her şeyi ısmarlamayı keser misin artık?" Kaşlarını çatarak bana baktı ve sertçe konuştu. "Hye, bence daha fazla bu konu hakkında konuşmayalım." 

(...)

 Geldiğimiz yer mahallelerdeki gibi, eti alıp kendimiz pişirdiğimiz içeride soju içilen mekanlardandı. Çok lüks bir yer değildi, sık sık geldiğim bir yer de değildi ancak canım o kadar çok et çekmişti ki anlatamam.

 Yoongi çubukla etleri çevirirken soju'nun kapağını açmıştım. "Sen içemezsin." dediğinde sordum. "Neden?"

"Hem senin için sağlıklı değil, hem de içemiyorsun. İkinci dikişte sarhoş olursun sen. İçme bu yüzden." Parça parça eti tabağıma koyarken hiç düşünmeden ağzıma attım sıcak eti. "Voaaa~~" diye mırıldanıp eti çiğnedip ve yuttum. Kenardan marul alıp onu da azıcık yedikten sonra önümdeki pirince kaşığı batırıp yemek çubuğumla bir parça et alıp pilavın üstüne koydum. 

 Kaşığı Yoongi'ye uzatıp gülümsedim. "Ağzını aç." Önce garip garip baksa da sonra gülümseyerek ağzını açtı ve tüm kaşığı tek seferde yedi. Gözlerini büyüterek bana baktı. "Cidden güzelmiş."

 Pişirdiği etleri hem kendi tabağına hem de bana bölüştürürken bende teker teker etlerimi yiyordum. Arada pilavla ya da marulla ona da veriyordum. Uzun zaman sonra adam akıllı doymanın verdiği mutlulukla salak salak sırıtmayı da ihmal etmiyordum.

 Yoongi'm bol bol sojudan içmişti, ona rağmen hala aklı yerindeydi, gerçekten çok dayanıklı bir bünyesi vardı. Peki ya ben? Bir damla bile ağzıma sürememiştim. Kola içiyordum, evet, Yoongi'nin beni zar zor ikna edip aldığı kolayı içiyordum. Beni düşünüyor.

 "Ne zaman sarhoş olacaksın?"

"Olmayacağım." İkinci şişeyi sipariş ettiğinde sertçe koladan bir yudum aldım. Açıkçası kola bile beni sarhoş edebilirdi. Ama hayır, sarhoş olmak istemiyordum. "Yoongi-yah..." dedim bir anda. "...senin hayalin ne?" Aniden sorduğum bu sorunun bir nedeni yoktu. Tamamen mevzu açmak, konuşmak için sorduğum bu soruydu.

"Benim hayalim yok." dedi soju'dan bir yudum daha alarak. "Eğer kendimi bir hayale adarsam, sonuna kadar o hayale bağlı kalmak zorunda olurum ve anı yaşayamam. Ne yaparsam yapayım, o hayal için olur. Mesela ortaokuldayken hayalim meşhur bir rapper olup, kendi sesimi herkese duyurabilmekti. Liseye geçtiğimde ise bu gerçek oldu, bu yüzden daha fazla hayalim yok." Başımı kaldırıp bana baktığında ağzımdaki eti yuttum. "Peki ya senin?"

 Kolamdan bir yudum daha aldım. "Yok sanırım. Bir ara seçmelere katılmayı çok istiyordum ama artık eskisi kadar istemiyorum."

"İstememelisin. Çok da iyi olmazdı zaten kazansaydın. Şirketleri biliyorsun, kurallar koyuyorlar ya." Çubuğumdaki eti ona uzattım. Gülümseyerek eti yediğinde ona bende gülümsedim. "Doydum sanırım."

(...)

 Otele geri geldiğimizde kendimi çok daha iyi hissediyordum ancak saat son derece geçti ve yatıp uyumalıydık. Yoongi'nin odasına girdiğimizde kendimi onun yatağına attım. "Yoongi, ben yarın dönüyorum." dedim hızlıca. "Annenle konuşum, buradasın."

"Oha ama ya! Annem seninle benden çok konuşuyor." Gülümsedi ve kendi de benim yanıma yattı. "Seni çok merak ediyor. İyi olup olmadığını soruyor genellikle. Ya da ben seni üzmüş müyüm, barışmış mıyız..."

"Anneme haber verecektim."

"Hiç uğraşma ben haber verdim bile." Yatakta hissettiğimiz hafif titreşimle birlikte Yoongi arka cebinden telefonunu çıkardı ve gelen mesaja tıkladı. Görmek için na yaklaştığımda o da ekranı bana çevirdi.

"Polis..?" dedim merakla. "Büyük ihtimal kızın adını soyadını buldular."

 Mesaj açıldığında kızın fotoğrafı ile birlikte altına bilgileri yazıyordu.

"Yeon DaMi

Yaş:19

1 adet cinayetten sabıka kaydı bulunmakta, hastane kayıtlarına bakılırsa bir psikologa gitti gözüküyo-"

Ekranda beliren numarayı hızlıca yanıtladı ve hoparlöre aldı. "Min Yoongi ile mi görüşüyorum?"

"Evet, benim."

"Merhaba ben karakoldan arıyorum. İhbar ettiğiniz kişinin kimliğini tespit ettik mesajını da size yolladık ancak arayarak kontrol etmek istedik. İsmi Yeon DaMi ve bir cinayet işlemiş. Sizin verdiğiniz dosyaya da baktığımızda içindeki defterden bunun kanıtı çıkıyor. DaMi'nin bir raporu var deli olduğuna dair..." Yoongi'ye döndüm. Biliyordum işte bu kızın deli olduğunu!

"...Düzenli olarak psikologuna gitmeyi bir süre önce kesmiş. Ailesiyle de iletişim kurduk ve bir süredir DaMi'den haberdar olmadıklarını söylediler." Yoongi anladığını belirten bir kaç ses çıkardı. "Sizin de can güvenliğiniz tehlike de. Şu zamanlarda son derece dikkatli olmanızı istiyoruz. Onu şu an aramaya başladık. Siz şuan neredesiniz acaba? Büyük ihtimalle sizi gözetlemeye devam edecektir."

 Yoongi otelin adını söyledi ve polis konuşmasına devam etti. "Biz oraya geleceğiz ve aramaya başlayacağız. Lütfen kendinize dikkat edin."

"Teşekkür ederiz, yardımınız için. İyi akşamlar."

"İyi akşamlar." Aramayı kapattığımız gibi Yoongi kızın resmini açtı. Oysa ki çok da şirin gözüken bir kızdı. Onun adına üzülmüştüm. Sadece hastalığı olduğu için, adam akıllı yaşayamıyordu. Yoongi telefonunu kilitleyip yatağın diğer ucuna fırlattı ve yastığı yüzüne koydu. 

 Ortam etle karışık soju kokuyordu. Woah, cidden. "Yoongi-yah!" dedim ve hızla dönüp ona sarıldım. "Soju kokuyorsun." dedim hızlıca. Kahkaha attı. "Kalk yıkan..." dedim ona. "Hem sarhoş olmazsın, hem de soju kokmazsın."

"Sen de sen gibi kokuyorsun." dedi ve gülümsedi. "Aslına bakarsan senin bu kokunu çok seviyorum, çilekli pasta gibi kokuyorsun." Ayağa kalkıp onu elinden tuttum ve çekerek kaldırdım. "Hadi, duşa gir. Bende odama gidip üstümü başımı değiştireyim." Başını sallayarak onayladı. "Sonra yine buraya gel." Başımla onayladım. "Gelirim."

 Odama gidip pijamalarımı giydim ve örgü olan saçımı açıp elimle taradım. Kabarmamış olması büyük şanstı. Banyoya gidip dişlerimi fırçalayıp iyice gargara yaptıktan sonra yüzümü bir kere yıkadım ve Yoongi'nin odasına elimdeki anahtarla girdim.

 Yatağa atlamadan önce camı azıcık açtım ki içerisi havalansın. Sonra yatağa ourdum ve yine çizgi film kanalını açtım. Bayılıyorum böyle filmlere.

 Havluyla saçını kurulayan, pijamalı Yoongi de yatakta yanıma yerleştiğinde elindeki havluyu alıp saçını kurulamaya başladım. "Yeşil, yeşil..." Kendi kendime mırıldanarak onun saçlarını kurularken arada çizgi film izliyordum. "Hayır, gitme~~ Kuyuya düşeceksin-" diye çizgi film karakterine seslenirken televizyonun aniden kapanmasıyla bağırdım. "Aa~ Ne oldu ki şimdi?"

 Elindeki kumandayı yatağa bırakan Yoongi'yi fark etmemle kaşlarımı çattım. "Ne diye kapattın ki? Eğlenceliydi." Kıkırdadı ve elimden havluyu alıp benim kafama koydu. "Camı sen mi açtın? Hava soğuk, esiyor." Yataktan karizma bir şekilde atlayıp camı kapattı ve yeniden karşıma oturdu.

 Gözlerimin içine bakarken bende ona baktım. Kafamdaki havlunun iki ucunu tuttu ve beni kendine çekmeye başladı. Birazcık inatlaşmaktan bir şey olmaz.

 Kafamı hızla eğerek havludan kurtulduğumda kahkaha attım. "Ya! Buraya gel." dediğinde yatakta ayağa kalkıp yere atladım. "İntikam alıyorum." dedim ve gülümsedim. "Neyin intikamı bu?"

"Filmimi kapattın!" O da yataktan inip beni yakalamak için koşmaya başladığında yatağın üstünden atlayıp diğer tarafa geçtim. Yatağın solunda ben, sağında o vardı ve karşı karşıyaydık. Bu kovboy filmlerinde birbirine pis bakışlar atan adamların sahnesi gibiydi. İstemsiz kahkaha attım. 

 Yoongi yatağın üstüne atlayıp bana doğru geliyormuş gibi yapınca buna inanmış ve istemsiz tek çarem olan onun tarafına koşmuştum. O da beni hemen yakalayıp, köşeye sıkıştırmıştı. "Ugh...kandırıldım." dedim ve başımı eğdim. Eğdiğim başımı kaldırdı ve gülümsedi. "Safsın da ondan."

"Hiç de saf değilim. Saçmalama." dediğimde kollarını bana sardı ve sağa sola salladı. "Yarın eve gitmek istiyor musun?"

"Açıkçası düşünmedim. Okul var ve devamsızlıklarımız çoğalıyor-"

"Sen hastasın, rapor veririz." Başımı salladım. "Mantıklı." dedim ve gülümsedim. Gözlerimi kapatıp kısa bir hesaplama yaptım. "Seul'a döndüğümüz andan itibaren üç gün daha okula gitmezsem, sınıfta kalıyorum. Döner dönmez okula devam etmek zorundayım." 

"Ben de." dedi ve gözlerimizi birleştirdi. "Zaten okulun kapanmasına çok kalmadı, gideceğimiz maksimum iki ay falan." Başımı sallayarak onu onayladım. "Şu Kwon ve In Ha meselesi beni darlıyor. In Ha hadi neyse, çok önemli değil ama Kwon... O da delirmeye başladı."

"Hiç bir şey olmaz, takma kafana. Gitmediğimiz bu günlerde seni unutmuş bile olabilir. Zaten onun da işi gücü tehdit. Hah, sen mi onu sevecekmişsin? Birincisi..." İşaret parmağını havaya kaldırdı. "...ben izin vermem. İkincisi.." İki parmağını havaya kaldırdı. "...onu gebertirim. Üçüncüsü, beni bırakıp gitmezsin diye düşünüyorum."

 Göz devirdim. "Kesinlikle bırakırım seni. Hah, Min Yoongi'de kimmiş!" Belimdeki ellerni sıkılaştırdı ve gülerken konuştu. "Ya sakın öyle bir şeyi düşünme..." Başımı sağa çevirip onunla göz göze gelmemeye çabalarken bende gülüyordum. "Ya sakın öyle bir şeyi aklından bile geçirme!" derken o da gülüyordu.

"Ya Kim HyeRim~" dedi ve kahkaha atarken beni serbest bıraktı. "Tabii ki de seni bırakmam, neden bırakayım." deyip güldüm ve yatağa oturdum. Saniyeler içinde kapımızın çalmasıyla Yoongi gidip kapıya baktı. 

 Çok gerilsem de iyi bir şey olmuştu. Polis gelmişti. Elimle saçımı düzelttim ve eğilerek polisleri selamladım. "Merhaba."

"Kim HyeRim sizsiniz değil mi?" Başımı aşağı yukarı sallarken konuştum. "Evet benim."

"Can güvenliğinizi sağlamak için buradayız. Ekiplerimizi bu kata dizdik, bahçede de bir kaç tanesi gizlice duruyor. Biz de buraya gelelim dedik, şu anda herhangi bir olayın başınıza gelmesi çok müsait." dediğinde eğilerek teşekkür ettim. 

 Masanın üstündeki telefonumun titreşmesiyle Yoongi telefonumu bana uzattı ve ben de gelen mesajı açtım. Bugün ne kadar mesaj geliyordu be!

Gizli Numara:

Geliyorum HyeRim,

yeşil saçlı 'sevgiline' veda etsen iyi edersin

Polis memurlarının yanına ilerleyip telefonu ellerine verdim. Yoongi de eğilip ekrana baktı, ardından bana baktı. Korkmuyordum, güvendeydik. Polisler ve Yoongi buradaydı. 

 Memur telefonu kenara bıraktı ve bana seslendi. "HyeRim-sshi, lütfen dolapla ve yatağın arasına çömelin. Biz banyonun kenarında bekleyeceğiz."

 Yanındaki memur elini telsize attı ve konuştu.

"Bahçedekiler gözleyin. Suçlu yaklaşıyor." Çok zaman geçmeden telsizden geriye bir cevap geldi.

"Yakaladık şefim."

(...)

merhabalar efendim ben hye'niz

bu bölümü yazmakla tam üç günümü harcadım ortaya iyi bir şey çıktı mı bilmiyorum ama size iyi bir şey söyleyebilirim : bölüm 5060 kelime civarında ------yani çok uzun------pjtgprewtrgjsqçpmdbx

evet dün festa vardı ve BTS'le beşinci yılımıza girdik, bnim her ne kadar beşinci yılım olmasa da, ne kadar çabuk büyüdüklerini fark edebildim

jungkook ve jimin'in Michael Jackson'un şarkısına yaptıkları dansı zaten izledikçe yamuldum, harikaydı

Jin ve Tae'nin Even If I Die It's You söylemeleri zaten onda da yok oldum

Yani harikaydı *-* BTS ve ARMY olarak hep birlikte daha ileriye gidebilme umuduyla <3

sizleri seviyorum, umarım bölümü sevmişsinizdir

yazım hatalarım affola <3

saranghaeyoladım sizleri

sarang sarang <3

-hyhyhye'niz

Continue Reading

You'll Also Like

17.6K 2.7K 30
biz harikalar diyarını bulduk, sen ve ben onun içinde kaybolduk. ve bu sonsuza dek sürebilirmiş gibi davrandık.
63.5K 4.8K 28
İlkin geçmişte yaşanan tatsız durumları bir daha yaşamayacaktı. Gelecek sefer Barış Alper'in yanından dahi geçmeyecekti.
22.6K 2.1K 46
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤
18.1K 2.2K 17
Bu kurgu Beyaz Skandalım kitabı ile bağlantılıdır. Ve spoi vardır. Spoi yemek istemiyorsanız ilk önce Beyaz Skandalım kurgusunu okumanız gerekmektedi...