Soul

By Allwie

171K 7.3K 870

İki soy. Richardson ve Gonzalez. Wendy Gonzalez. Annesinin ölmeden önce nasıl biri olduğunu 20 yaşında öğrene... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33/1 - FİNAL
33/2 - FİNAL
TEŞEKKÜRLER!
MAHZEN KİTAP OLUYOR!

20

3.6K 136 10
By Allwie

Multimedia: Wendy 

Not: Wendy'nin ağzından olan kısım var! İlk defa öyle yazıyorum ve olayların daha anlaşılabilir olması için de Wendy olan kısımları öyle anlatacağım. Umarım güzel olmuştur! ^.^

۞

Sabah, en erken kendisinin uyandığını düşünürken, salonda ki pencerelerden birinin önünde durmuş dışarıyı seyreden Lily’yi gördü. Yanına ilerledi ve tereddüt etmeden ona sarıldı. Lily ilk başta şaşırmıştı ve kollarını sabit tutmaya devam ediyordu. Ama birkaç saniye sonra, Lily de kollarıyla onu sardı. Buna ikisinin de ihtiyacı vardı. Şu anda, yapmaları gereken şey birbirlerine düşman olmak değil, destek olmaktı. Wendy, geri çekilip yüzüne baktı. Üzgün görünüyordu ama Wendy ile konuşmak ister gibiydi.

“Gözünde ki ilk izlenimimin kötü olduğunun farkındayım. Senden… O gün sana yaptıklarım için özür diliyorum. Daha doğrusu, yapacaklarım için… Brandon her zaman ki gibi günü kurtardı,” Gülümsedi. “Öyle davrandığım zamanlar bana ‘sarışın sürtük’ diyor, inanabiliyor musun? Beni annesi gibi gören birisi o, ne kadar sinirlendiğini anlayabiliyorum.”

Wendy de gülümsedi.

“Yanına gelirken ki amacım sadece yanında olduğumu –olduğumuzu bilmeni istediğim içindi, Lily, özür beklemiyordum. Ama… Eğer iyi hissetmeni sağlayacaksa, o gün yaşananları çoktan unuttum. Kısa zamanda çok şey değişti ve takılacağım en ufak şey o,”

 

“Seni o gün neden götürdüğümüzü de mi umursamıyorsun yani, ben olsam bayağı merak ederdim.”

“Ah, orası öyle, düşününce hala anlam veremiyorum.”

 

“Astral seyahatte ruhunu kaybetmeni sağlayıp, kardeşimin ruhunun seni ele geçirmesine izin verecektik.”

 

“Öğrenmesem de olurmuş.”

Lily’nin gülümsemesi yüzüne yayıldı. “Brandon iyi ki seni elimden kurtarmış, Wendy. İnsanları nasıl güldürebileceğini biliyorsun.”

“Senelerdir annemin yasını tutan babamla yaşıyorum. Onu mutlu etmek ve düşünmemesini sağlamak işim gibi, alışıyorum.”

Lily bir şey söyleyecek gibi oldu, sonra sustu. Brandon’ın salona girmesiyle ikisi de dikkatini ona verdi.

“Günaydın, Brandy.”

 

“Günaydın, Lil,” Brandon onu selamlamadığını gördüğünde Wendy'ye ters bir şekilde baktı. “Günaydın, Wen,”

Wendy, Brandon’ı duymazdan geldi ve Lily’ye döndü.

“Lily, kahvaltı da devam edelim! Eve geri döndüğüme göre, bazı arkadaşlarımı ziyaret etmem gerek. O yüzden erken kalkmıştım.”

Wendy, Lily’nin yanağına bir öpücük kondurarak salondan ayrıldı ve evden çıktı. Brandon az önce yaşanan şeyin gerçek olup olmadığını anlamak için suratına yavaşça vurdu. “Aman Tanrım, gerçekmiş. Dünya’nın sonu geliyor olmalı.”

Lily güldü ve Brandon’a sarıldı.

“Deehan soyadı her neyse, bunu sağladı. Şeytanlıkları az da olsa işe yarıyor. Onu daha hızlı öldüreceğim, teşekkür olarak bu yeterli olacaktır.”

“Wendy sana kimleri ziyaret edeceğini söyledi mi?”

 

“Hayır. Neden ona sormuyorsun?”

 

“Çünkü Göl Evinde yaptığınız şeyler yüzünden konuşmuyoruz. Onları kovdunuz ve ben sizi sakinleştirmeye çalışırken, geri döndüler. Ona engel olamadığım için gitmesini istediğimi sanıyor. Siz onlarla barış imzalarken düşman tarafına ben geçiyorum yani Lil,” Brandon kaşlarını çattı. “Gerçekten çok garip şeyler oluyor.”

“Barışmamızı isteyen sendin, şimdi böyle düşünmen garip. Brandy, sonsuza dek küs kalamazsınız. Olaylar bittiğinde düzgün bir konuşma ve sarılmayla, olay çözülür.”

Brandon cevap vermeyerek başıyla onayladı. Lily salondan çıktıktan sonra camın önüne geçerek dışarıya baktı. Wendy arabasının önünde telefonla konuşuyordu. Daha gitmemişti. Onunla konuşmak için iyi bir zaman mı, bilemiyordu ama düşünmeden kapıdan çıktı ve yanına doğru ilerledi. Brandon’ı gördüğü zaman telefonu kapattı ve ona döndü. Gülmüyordu.

“Wendy, konuşabilir miyiz?”

 

“Acelem var. Daha sonra.”

Wendy’nin telefonu tekrar çalmaya başladı. Arabanın kapısını açarken telefonu omzuyla kulağının arasına sıkıştırarak arabaya bindi.

“Jas, geliyorum.”

Arabayı çalıştırdı ve evin önünden uzaklaştı. Jason’ın yanına gidiyordu. Brandon sinirden sıktığı dişlerini serbest bıraktı ve eve tekrar girdi. Wendy’nin peşinden gitmek istiyordu, onunla konuşmak, tekrar ona sarılmak istiyordu. Jason’ın yanında olmasını istemiyordu, onun yanında olmasını istiyordu ama tek yaptığı sinirden koltuğu tekmeleyip evde kalmak oldu.

Wendy ile aralarında olan şey, çabuk gelişmişti ve sonunun nasıl olacağını hiç düşünmemişti. Aslında, bir sonunun olmasını istemiyordu. Ama büyük bir yanlış anlaşılma yüzünden ondan uzaklaşıyordu. Brandon’ı görmezden geliyordu ve konuşmuyordu. Bu, Wendy tarafından ona verilebilecek en büyük cezaydı. İkincisi ise, onun duyacağını bile bile, Jason’ın yanına gittiğini belli ederek onun adını söylemesiydi. Belki Wendy, Brandon’ın –yapmadığı bir şey yüzünden fazla düşünmüştü. Belki de Brandon’ı artık önemsemiyordu. Çabuk gelişen şeylerin çabuk bittiğine inanırdım hep, diye düşündü. Jason onun 6 seneden daha fazla uzun bir süredir arkadaşı. Öylece silip atmayacaktı elbette.

 

Lily’nin tekrar salona gelmesiyle Brandon’ın dikkati dağıldı.

“Brandon. Hemen buraya gelmelisin,”

Brandon başıyla onayladı ve salondan çıkarak kapı girişine doğru yönelerek Lily’yi takip etti. Dedektif Ewerpool kapıyı kapattı ve Brandon’la göz göze gelerek gülümsedi. En son görüşmelerinin üzerinden bayağı zaman geçmişti ve yıllar Dedektif Ewerpool’u yıpratmıştı. Olduğu yerde durarak onun konuşmasını bekleyen Brandon ve Lily’ye bakıyordu.

“Gerçekten, bu kadar zaman sonra karşılaşıyoruz ve beni kapıda mı tutuyorsunuz?”

Lily gülümsedi ve ona salona kadar eşlik etti. Brandon da arkalarından gelirken hala Dedektifin neden geldiğini merak ediyordu. Polis ve dedektiflerin onların işlerine karışmayı bırakmasının üstünden de uzun zaman geçmişti. Dedektif şapkasını çıkardı ve oturdu. Lily de onun yanında ki yerini alırken Brandon karşılarına geçti. Alexander, Clariss, John ve Amelia da uyanmıştı. Mutfakta ki masadan çatal bıçak sesi kesildi ve Dedektifin söylediklerini duymak için salona geldiler. Onu kapıdan girerken görmüş olmalılardı.

“Herkesin burada olması gerçekten güzel,”

Bakışları Alexander’ı buldu. “Benim güzel Wendy kızım, nerede o?”

 

Brandon, Ewerpool’un, Gonzalezler ile bu kadar yakın olduğunu bilmiyordu. Bugün gerçekten onun için çok garip şeyler yaşanıyordu.

Alexander, Dedektife gülümsedi. “Jason’la,”

 

“Ah, her zaman ki gibi,”

Her zaman ki gibi, Brandon, etrafta Wendy ve Jason konuşmaları duydukça, daha da kötü hissediyordu. Gözlerini devirerek Lily’ye döndü. Artık sıkılmaya başlamıştı ve Jason’dan daha fazla bahsetmesine izin vermeyerek, Lily’ye bakış attı. Brandon’ın konudan hoşnut olmadığını anlamış olmalıydı ki, Dedektife döndü.

“Dedektif… Buraya neden geldiniz?”

Ewerpool kaşlarını kaldırarak Lily’ye baktı.

 

“Öncelikle, sizin burada olduğunuzu bilmiyordum. Alexander ve Wendy’yi ziyarete gelmiştim. Sizinle görüşmelerimizi telefonla yapacaktım ama burada olmanız benim işimi kolaylaştırdı,” Amelia’ya döndü. “Sende kimsin?”

“Ben, Alex-,”

Alexander, Amelia’nın konuşmasına izin vermeyerek araya girdi.

“Benim bir arkadaşım, Frank. O da Gonzalez. Konuya geçebilirsin.”

 

“Ah, pekâlâ, şu ormanda olan olayı biliyorsunuz değil mi?”

 

Lily hemen, “Evet, kimin yaptığını buldunuz mu?” diye atıldı.

“Sarışın, kimin yaptığını zaten biliyorum. Benim bu konuyu size söylememin sebebi, bu olaylar sizin yüzünüzden oluyor. Ölen kişiler, Lily Richardson ve Amelia Gonzalez’in adamlarıymış. Hepsinin kimlikleri yangının olduğu yerde ki ağaçlardan birinin altındaydı. Ve her biri de, aranmakta olan suçlulardı. Yani, yapan kişiye Ollypos şehri olarak bir teşekkür borçluyuz.”

“Sen ne dediğinin farkında mısın, Dedektif!”

 

“Evet, farkındayım. Peki, sen şu an da Ollypos’un en önemli dedektifine bağırdığının farkında mısın?”

“Seni tek bir hareketimle yere sereceğimi biliyorsun.”

“Bunun için uzun bir odaklanma gerektiğini de biliyorum. Bu bana işlemez, Richardson. Uzun süredir sizin olaylarınızı kapatmaya çalışıyorum. Kimse size neden yaptın? Diye sormuyor ya da kendini hapishane de bulmuyorsun. Neden? Bunu hiç düşündün mü? Benim sayemde. Sense şu an bana gelmiş nankörlük yapıyorsun!”

Lily sonunda susmuştu.

“Ben Amelia Gonzalez,” diyerek tanışmak için elini Dedektife uzattı.

“Ben de Frank Ewerpool.”

Dedektif, Amelia’nın uzattığı eli sıkmamıştı. Amelia hiç bozulmadan devam etti.

“Peki, bu yangın da ölenler suçluysa, şu an neden bu konuşmayı yapıyoruz? Zaten gereği yapılmış imasını verdiniz. Bizim ne yapmamız gerekiyor ki?”

“Sizin yapmanız gereken, o olayı çıkartan kişiyle herkesle yaptığınız Barış Bululmasını yapmanızı istiyorum.”

Lily her zaman ki gibi sinirlenmeye başlamıştı. “Bu imkânsız.”

Amelia gözlerini devirdi. “Lily, sonuna kadar dinle.”

“Hayır, dinlemeyeceğim. Suçlu olmaları beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Richardson bireyinin her birini ailem olarak görürüm. Şu an da umursadığım tek şey onları öldüren kişiyi bulmak. Ve sen de bana bu konuda yardım edeceksin, Dedektif.”

Ewerpool sinirlenerek ayağa kalktı.

 

“Bu kendini ne sanıyor? Sana hiçbir şekilde yardım etmeyeceğim. Ve eğer-,”

 

“Beni gerçekten reddettin, öyle mi?”

“Evet. Ve şunu da belirtmek isterim; Prekognisyon. Aradığınız kişinin yeteneği bu. Ona hiçbir şekilde zarar veremezsin. Bana da. O yüzden ya onunla düşman olmayı bırakırsın, ya da bu iki soyun yenilgisini ve yok oluşunu bizler oturup izleriz, Bayan Richardson,

Son kelimeleri alay eder gibi söylemişti. Kapıdan çıkmadan önce Amelia ile de göz göze gelmeyi ihmal etmedi.

 

“Sözlerin sizin için de geçerli olduğunu anlamışsınızdır umarım.”

Dedektif Ewerpool gittiğinde, kimse konuşmuyordu. Brandon, Clariss ve Lily Prekognisyon yeteneği olan birisiyle daha önce karşılaşmışlardı. Ama onunla başa çıkamayıp, sadece gitmesini sağlamışlardı. Amelia, Dedektife kapıya kadar eşlik etmişti ve geri geldiğinde konuşan o oldu.

“Barış Buluşması yapacağız.”

 

“Amelia, hayır.”

 

“Evet. Lily. Olayın ne olduğunu ve başarmamızın imkânsız olduğunu biliyorsun. Geri kalanları güvende tutmak için, onlarla görüşeceğiz.”

 

Brandon araya girdi. “Ona nasıl ulaşacağız?”

John gözlerini ovdu ve başını geriye atarak koltukta iyice rahatladı.

 

“Sanırım onun bize ulaşmasını bekleyeceğiz.”

۞

Wendy 

Arabayı kafenin önüne çekerken gözlerim Jason’ı aradı. Ollypos’un bu kısmını fazla bilmiyordum ve Jason olmadan burada kaybolabilirdim. Caddeye çıkan kaldırımlardan sağ tarafı incelemeye başladım. Onu göremiyordum. Arabamın kapısı açılınca irkildim ve çığlık attım.

 

“Jason!”

“Tiz çığlığını bile özlemişim, Wendy.”

Arabadan çıktım ve ona sıkıca sarıldım. Onun kokusunu bile çok özlemiştim. Ama ona kızmam, bağırmam ve küsmem gerektiği aklıma geldi. Geri çekilerek arabadan çantamı aldım ve onun koluna girdim.

“Beni uzun zamandır aramıyorsun. Ki aramak senin yapacağın en son şey olur, genelde yanımda olursun.”

Caddeyi yürüyüp, kocaman bahçenin olduğu kısımdan yürümeye devam ettik.

“O gün seninle yemeğe çıktığımızda, sadece iki dakikalığına arabayla ilgilenmeye gitmiştim. Geldiğimde ise yoktun. Seni yüzlerce kez aradım. Onlardan sadece biri karşılık buldu ve senin tarafından bile değil, telefonu Brandon açmıştı.”

Ne? 

Böyle bir şeyi nasıl ya da neden yaptığını ona soracaktım. Onun yanındayken bana hep Jason ile ilgili olumsuz şeyler söylüyordu.

“Evet, Wendy. Telefonu o açmıştı. Senin uyuduğunu ve iyi olduğunu söyleyip telefonu yüzüme kapatmıştı. O günden beri de, seni aradığım zaman telefonuna ulaşılamıyor mesajını alıp duruyorum.”

“Ama telefonum sürekli açık. Tamam, bazen çekmiyor olabilir ama arayan kişiler şebeke düzeldiğinde bana mesaj olarak gözükür. Senin tarafından arandığım mesajını hiç almadım.”

 

“O çocuğun benden hoşlanmadığını biliyorum ve bunu düşündüğüm için bana kızma ama…” dedi Jason ve gözleri benimkilerle buluştu. “Numaramı engellemiş olabilir mi?”

Cebimden telefonu çıkardım. “Yapmış olamaz. Olamaz. Yapmamalı. Böyle bir şey yapmışsa, onu asla affetmeyeceğim. Asla.”

 

Piknik yapan insanların yanından geçerek masalardan birine oturduk ve telefonumu kurcalamaya başladım. Engellenenler Listesinin nerede olduğunu bile bilmiyordum ki! Jason telefonu elimden alarak birkaç tuşlama yaptıktan sonra bana geri verdi. Ekrana baktığımda engellenen olarak bir tek Jason’ın ismini gördüm. Ekranı kapattım ve sinirden saçlarımı koparmaya başladım.

“Bunu. Yaptığına. Gerçekten. İnanamıyorum!”

Jason elime vurdu ve tutarak beni durdurdu.

“Şunu yapmaktan vazgeç,”

 

“Senden şüphelenmemi sağladı. Beni düşünmediğini aklıma getirip durdum. Kendimi senden soğutmaya başlamıştım. Onun yüzünden. Seninle görüşmeyeyim diye yaptıklarına bak! Geri döndüğümde ilk işim onu evden göndermek olacak,”

 

“Sizin evinizde mi kalıyor?”

 

“Evet. Lily ve Clariss ile birlikte,”

 

Jason’ın yüzü gerilmişti. Gözlerini benden kaçırmaya başladı ve ona seslenmemle tekrar bana baktı.

“Brandon’la kalmanı istemiyorum. Ya da Lily ile.”

 

“Bende istemiyorum! Ah, keşke başka çarem olsa!”

 

“Var, bizimle kalabilirsin. Hala Leon’la aynı evdeyiz.”

 

“Leon! Görüşmeyeli çok uzun zaman oldu… Hala onunla kaldığını düşünmüyordum.”

 

“Benden asla kurtulamaz.”

 

Jason gülümsedi. O an, onu ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Benden cevap bekleyen gözleri ışıldıyordu. Brandon’ı asla affetmeyecektim. Jason benim bu Dünya da ki en iyi arkadaşımdı. Arkadaşımdan da öteydi. Ona olan ilgim gizleyemeyeceğim kadar çoktu. Her hareketimi anlayabilirdi, üzgün olduğumu hissedebilirdi ve ne zaman başım belaya girse yanımda olurdu. Brandon bunu engellemişti. Birden hayatıma girerek kendini Jason’ın yerine koymaya çalışmıştı. Ve yaptığı ortaya çıkmasaydı bu konuda başarılı olmaya da devam ediyordu. Onu düşünmekten vazgeçerek Jason’a döndüm.

“Jas, bilmiyorum.”

 

“Wendy, hadi ama. Görüşmemizi engelleyen kişi oydu. Sana ne kadar çok değer verdiğimi biliyorsun. Eğer şimdi benim yanımdan ayrılıp, onun yanına gidersen kötü hissedeceğim. Lütfen, işler düzelene kadar,”

 

Evde ki kalabalıktan gerçekten çok sıkılmıştım. Clariss’in bitmek bilmeyen dertleri, Lily ve Amelia’nın gizli gizli konuşup günü kurtarma çalışmaları, Brandon’ın bana yaklaşma çabaları, John’un yine kendini kötü hissetmeye başlaması ve babamın bunların hiçbirinin kendi evinde olmasını istememesi… Bunların hepsi üst üste gelmişti ve ben bu olaylardan sıyrılmak istiyordum. Babamı da oradan kurtarmak isterdim ama bunu yapmam imkânsızın da ötesindeydi. O yüzden, seçimimi kendimi kurtarmaktan yana kullandım.

“Babamla sen konuşacaksın. Tanıştığınızın ilk günden beri benden çok sana güveniyor.”

 

Jason sevinme hareketleri yaparken ayağa kalktım. “Gidelim o zaman?”

 

“Tabi ki,” diyerek uzattığı koluna girdim.

“Seni çok özlemişim, Jas.”

 

“Bende, Wen. Bende. Ve bir daha birilerinin araya girmesine asla izin vermeyeceğim.”

 

۞

“Wendy gelmiyor,”

 

Brandon aşağı kattan gelirken, Alexander’ı duyunca adımlarını hızlandırdı.

“Ne demek gelmiyor? Nerede kalacak?”

 

“Brandon? Gerçekten bana hesap mı soracaksın? Artık burada olan kişiler Wendy’yi benden daha çok umursadığını sanmaktan vazgeçebilir mi! Can sıkıcı olmaya başladınız. Onun için iyi olan her şeyi yapıyorum ve şu an iyi durumda. Gerisi hiç kimseyi ilgilendirmez, üzgünüm.”

 

“Alexander, lütfen. Nerede kalıyor?”

 

Üzgünüm, Brandon.”

 

Alexander mutfak masasında ki kahvesini alarak yukarı katta ki odasına yöneldi. Kendisiyle alakası olmayan bu kadar insanın evinde ne işi vardı? John’u seviyordu ve yanında kalmasını istiyordu. Amelia ile Wendy’yi olaya karıştırmak istemesi yüzünden kavga etmişlerdi ve Alexander ona gitmesi gerektiğini söylediğini çok iyi hatırlıyordu. Ama o hala buradaydı. Amelia’nın burada olması onu rahatsız etmiyordu. Ama kavga ettikten sonra hiç konuşmamışlardı. Ve kızını kaçıran Lily de onun evindeydi. Brandon’ın Wendy'yi kurtarmasını takdir ediyordu ama Wendy’nin az önce telefonda anlattıklarından sonra Alexander, Brandon hakkında az da olsa farklı düşünmeye başlamıştı. Kahvesinden bir yudum alarak yatağına oturdu. Başucunda ki Zooey ile kendisinin resmi gözüne çarptı. Her zaman burada olduğunu biliyorum, Zo. Fotoğrafı eline aldı ve onun sarı saçlarını, güzel gamzelerini dikkatlice inceledi. Yıllar ona olan sevgisini ve özlemini hiç eksiltmemişti. Aksine, Alexander, her geçen gün onu daha çok özlüyordu. Her Wendy’ye bakışında onu görüyordu. Zooey’den Alexander’a kalan en güzel şey Wendy idi.

Amelia’nın kapıyı tıklatmasıyla resmi yerine bıraktı. Ona gülümsedi. Her ne kadar kızgın olsa da, niyetinin kötü olmadığını biliyordu.

“İyi misin?”

 

“Olmaya çalışıyorum, Amelia.”

 

“Odaya gelebilir miyim?”

 

“Tabi ki de, gel.”

 

Amelia, yanına gelip yatakta yanına oturunca kahvesini kenara bıraktı.

“Seni sürekli Zooey’i izlerken rahatsız ediyorum.”

 

“Ah, hayır. Bu aralar sık sık gözüme çarpmaya başladı. Üzgün olduğumu hissediyor gibime geliyor,”

 

“Üzgün müsün?”

 

Alexander saçlarını karıştırdı. Vereceği cevabı toparlamaya çalışıyordu.

“Bu tür işleri geri de bıraktım. Ve Amelia, sana dürüst olacağım. Evimde onların olmasını istemiyorum. John ya da sen değil. Onların.

 

Amelia başıyla onayladı. Cevap vermesine izin vermeden Alexander devam etti.

“Hayır. Onların ne kadar kötü hissettiğini umursamıyorum. O Lily, kızımı benden alıp götürdüğünde hayatımda hiç korkmadığım kadar korkmuştum. Endişelenmiştim. Ama şimdi gelmiş, evimde kalıp katil olan ailesini savunuyor, arkadaşımı –Frank Ewerpool- tehdit ediyor ve herkese patronluk taslıyor. Onu istemiyorum… Kızımı ve John’u Göl Evinden kovan Clariss’i de istemiyorum. Kızımın en yakın arkadaşıyla görüşmesini engellemek için numaralarla oynayan Brandon’ı da istemiyorum.”

 

Amelia diyecek bir şey bulamayarak ayağa kalktı.

“Sabah kalktığında onları görmeyeceksin. Ve…” Gözlerini Alexander’dan kaçırdı ve elleriyle oynamaya başladı. Zooey. Hareketleri ona Zooey’i hatırlatmıştı. “Eğer bizim de gitmemizi istersen, yani, bana açıkça söyledin ama… Pekâlâ. Yarın sabah evde hiç kimseyi görmeyeceksin.”

 

Amelia hızlı adımlarla odadan çıkacakken Alexander kolundan tutarak onu durdurdu.

“Richardsonlar’ı istemiyorum.”

 

Alexander’ın ona gülümsemesiyle, ona sarıldı. İlk defa sarılıyorlardı ve Alexander o an huzurlu hissetmişti. Her şeyden sıyrıldığını hissetmişti. Etrafında ki her şey yok olmuştu o an da. Gözlerini kapattı ve saçlarının kokusunu içine çekerek gülümsedi. Ona daha sık sarılmalıydı.

Amelia ondan ayrılıp kapıdan çıktığında her şey eski haline geri dönmüştü. Alexander ondan ayrılmak istememişti. Ona saatlerce sarılıp, bütün olayları unutabilirdi. Ama onu durdurmamıştı ve odadan çıkıp gitmesine izin vermişti.

Lanet olsun!

 

Continue Reading

You'll Also Like

217K 1.5K 10
"bana dokundun, daha önce kalbim böyle titrememişti." ×160818×
6.4K 735 16
Bekar bir adam, yaşadığı travmatik yangından sonra tüm ailesini kaybeder. Enkazdan elinde tek kalan ise büyük babasının gözü gibi baktığı bir oyuncak...
1.9M 101K 69
|arelindonu|: En sevdiğim renk görüldü mavisi Mizah #1|~ 06.08.202 Anonim #3|~20.11.2020 Dönmedolap #1~ 26.07.2020 Lunapark #1 ~ 26.06.2020 Platonik#...
2K 688 23
Yüzüm benden alındığında ve hatta çalındığında 6 yaşındaydım. Devrimin son zamanlarını allak bullak görüntüler şeklinde silinmiş örüntülerle hatırlay...