Bana Bir 'MASAL' anlat, BABA!

By AK-HayalDunyasi

2.8K 303 343

Ben her gece babam gelip başımı okşayarak bana masal anlatacak diye beklerken, dayım geliyordu. O okşuyordu... More

Bana Bir Masal Anlat, Baba| Tanıtım
Bölüm 1|"Birbirinize göz kulak olun!"
Bölüm 3| Ya o da annem gibi giderse?
Bölüm 4| ...eğer bir duygu barındırıyorsa içinde, canı yansın!
Bölüm 5|Benim Tarık Bey'den öğreneceğim çok şey var.​
Bölüm 6| Tarık Bey çok...zor biri anlaşılan?
Bölüm 7| Kızımızın adı...Masal olsun!
Bölüm 8| Siz de benden korkun Tarık Ünsal Bey!
Bölüm 9| Peki, ben sana güvenebilir miyim Masal?
Bölüm 10| Badem Şekeri
Bölüm 11| Bunlar çok ağır ve acı tesadüfler...
Bölüm 12| Bu bizim masalımız olsun, sevgilim!
Bölüm 13| Tabii, benim gibi ballı bir patronu buldun.
Bölüm 14|Çok daha şaşırtıcı benzerliklerle karşılaşmışlığım vardır.
Bölüm 15| Gizem çözüldükçe, hayatın gayesi daha bir anlaşılır oluyor.

Bölüm 2|Seni mutlu ettiği kadar sana çok acılar çektirmiş...

216 25 12
By AK-HayalDunyasi

Not: Multimedyadaki videonun üzerine sağ tıklayıp Döngü seçeneğini seçerseniz, bölüm sonuna kadar müziği dinleyebilirsiniz. (Telefondan okuyanlar için maalesef geçerli değil, aşağı ilerlerken müzik duruyor ne yazık ki! :( )

Yorum ve düşüncelerinizi okumak isterim. Keyifli okumalar :)

Masal, yıkadığı elini ve yüzünü kurularken aynada kendine baktı. Sonrasında dün gece okuduğu o günlüğü hatırlayınca havluyu yerine asıp banyodan çıktığı gibi direkt annesinin odasına gitti. Kutu hala yerde duruyordu, kasanın kapağı hala açıktı ve komodinin üzerinde de dün gece okumuş olduğu annesinin günlüğü vardı. Yatağa doğru ilerlediğinde gözünü günlükten ayırmadı. Yatağın üzerine oturduğunda ise günlüğü eline aldı ve üzerini eliyle okşar gibi yaptı. Kim bilir annesi o satırları yazarken ne kadar gözyaşı dökmüştü? O kelimeler ne kadar canını yakmıştı.


Dün gece kaldığı sayfayı açtığında o satırlarda gözlerini tekrar gezdirdi. O son cümlede yazan, dün gece canını nasıl yaktıysa kim bilir annesini nasıl perişan etmişti? Düşündükçe deliriyordu Masal. Annesinin çektikleri yanına kalmamalıydı. Bir şeyler yapmalıydı.


Masal, düşünceler içindeyken kapı çalınca kendine geldi ve günlüğü kapatıp komodinin çekmecesine koyarak ayaklandı, ardından hemen kutuyu da toparladıktan sonra kasaya koyup kasanın kapağını kapatarak kapıya gitti. Kapıyı açtığında teyzesi ile karşılaştı.


"Teyze?"

"Canım? Odana baktım yoktun. Belki bir umut,  buradasındır diye bakayım dedim."

"Evet. Dün gece burada uyumak istemiştim."


İzel, bu duyduğuna oldukça sevinmişti. Yeğeninin neredeyse 2 yıldır bu odaya girmediğini, kendi gözleriyle ve kulaklarıyla şahit olmuştu. Masal, o zamanlar ona buraya girerse, annesinin yokluğuyla ve bir daha hiç gelmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmekten korktuğunu ve buna henüz hazır olmadığını söylemişti. O zamanlar ona anlayışla yaklaşmış ve ne zaman isterse bunu birlikte yapabileceklerini söylemişlerdi. Fakat 2 yıl aradan sonra Masal sonunda tek başına annesinin odasına girebilmişti. Demek ki bazı şeyleri kafasında aşmış görünüyordu.


İzel; "Anlıyorum canım." dediğinde elini yeğeninin koluna koydu. "İtiraf etmem gerekir ki, seni annenin odasında görünce şaşırdım."


"Sadece...annemi özledim." deyince Masal; İzel hemen yeğenine sarıldı. "Ah canım benim!" Bir süre böyle kaldıktan sonra İzel, geri çekilip; "Kahvaltının hazır olduğunu haber vereyim dedim. Sen de hazırlan, kahvaltımızı yapalım, bugün ben seni okula bırakacağım." dedi.


"Bugün ben tek başıma, yürüyerek gitsem teyze?"


İzel; "Buradan okul mesafesi uzak ama kuzum. Olmaz, derse geç kalırsın." dediğinde Masal; "Teyze ne olur?" diye ısrar etse de İzel, bunun olmayacağını bir kez daha söyledi. "Anlaşalım seninle. Bugün okula seni ben bırakacağım. Okul çıkışında sen yürüyerek gelirsin. Ama yağmur yağar, bir şey olur servisle geleceksin tamam mı?"


"Anlaşmanın ortasında anlaşmaya varıyordum neredeyse!"

"Seni anlıyorum, yalnız kalıp yürümek istiyorsun ama bazı şartlar öncelik gerektiriyorsa, bazen istediğini yapamayabilirsin."

"Tam bir Felsefe öğretmeninden duyulması gereken cümlelerdi. Sağ ol!"

"Hadi gidip hazırlan güzelim!"


Masal odasına doğru giderken İzel de arkasından baktı. İçinde bir yerlerde o hüzün hala duruyordu, bunu görmemek imkansız olurdu. Zaten o hüzün ne zaman yok olurdu ki? İnsan sevdiğini kaybettiği zaman, eski hayatına nasıl geri dönebilirdi. Masal'ın odasına girmesiyle İzel de ablasının odasına bir süre öylece baktı, sonra içeri girip odaya göz attı. Derin bir iç çektiğinde, nemlenmeye yüz tutan gözlerini yumup ardından açtı. Gözleri şifonyerin üzerindeki çerçeveye gidince adımlarını oraya attı ve çerçeveyi eline alarak içindeki ablasının fotoğrafına baktı. Parmaklarıyla ablasının yüzünü severken; "Oldukça zor olacak abla. Senin yokluğun bizlere çok ağır geldi. Özellikle Masal'a!" dedi. "Onun yanında biz olsak da kendini çok yalnız hissediyor. Bunu öyle derinden hissediyorum ki. Çünkü anne ve babamızı kaybedince bize de aynısı olmuştu. Ben çok yıkılmıştım da sen zor tutmuştun beni ayakta. Ben acımı dışımdan yaşarken, sen bizim için içinde yaşadın kaybını. Şimdi sıra bende. Masal'a destek olacağım, o düştüğünde onu kaldıracak, canı yandığında yaralarını saracağım."


Gözleri hemen arkasındaki dolaba gitti. Ablasının son nefesini vermeden önce kendisine dediklerini hatırladı, İzel. Zaten ne zaman unutmuştu ki? Ablasının "Kızıma onu anlat" dediği sesi 2 yıl boyunca aklındaydı. Gözleri tekrar fotoğrafla buluşunca; "Zamanı geldi galiba!" dedi. "Masal bugün 18 yaşına girecek. Ona bu gece o kutuyu vereceğim, abla. Ona her şeyi anlatacağım, sana söz verdiğim gibi ona babasını anlatacağım. Nasıl tepki vereceğini kestiremiyorum şu an ve tabii hemen olumlu yaklaşmasını da beklemiyorum ama, olacak herhalde bir şekilde."


Öyle bir konuşmuştu ki İzel, sanki ablası karşısındaydı da öyle anlatıyordu yapacaklarını. Bu halini aynaya baktığında fark edince kendine gülmeden edemedi. O anda ise ablasını ne kadar çok özlediğini bir kez daha anımsadı İzel. Bu sefer gözyaşlarını tutmadı ve yaşların yanaklarından akışını aynada izledi.


-*-*-*-


Masal, teyzesinin kendisini okula bırakmasıyla okulun bahçesine girdi. Birkaç adım atıp arkasına döndüğünde teyzesinin kapının önünden uzaklaştığını görür görmez hemen kapıya hızlandı ve okuldan dışarı çıktı. Yönünü sola çevirerek aşağı yokuşu hızla indi. Teyzesine okula yalnız gitmek istiyorum demesinin asıl nedeni aslında okula gitmeyecek olmasıydı. 


Bugün annesine gitmek, onun yanında olmak, çektiği acılara şahit olduktan sonra onun acılarını yanında olarak dindirmek istiyordu. Bu yüzden durdurduğu taksiye binip şoföre annesinin olduğu mezarlığa gideceğini söyledi. Yolculuk yarım saat sonra sona erdiğinde Masal, ücreti ödeyip hemen taksiden indi ve mezarlığa girdi. Annesine giden yol oldukça uzundu fakat bu Masal için dert değildi. Yolun sonunda annesine ulaşacağını bildiği için, o uzun yollar onu yormazdı.


Annesinin yattığı mezarlığa ulaştığında tam önünde durdu ve içine oldukça güçlü bir nefes çekti. Yavaşça geri verirken nemlenen gözlerini kocaman açarak bulanıklığı bertaraf etti. Annesinin mezar taşına ilerlediğinde yanında durdu ve mezar taşının üzerine yan şekilde oturdu. 


"Selam anne." dedi, Masal. Sanki annesi karşısındaymış da, onu normal bir günde verdiği selamla karşılıyor gibi olmuştu bu. Annesinin mezarlığına ne zaman gelse, hep öyle olurdu zaten. "Bugün nasıl hissediyorsun kendini? Hım...kötü anlaşılan! Beni sorarsan..." Başını iki yana sallayarak buna; "Değilim." dedi. 


İçine bir nefes çekip alt dudağını ısırdığında da yaşlanan gözleri etrafta gezindi bir süre. "Bana kızmazsan eğer, ben dün gece bir şey yaptım." dediğinde bakışları annesinin adı yazılı olan mezar taşına gitti. "Senin kasanın şifresini patlattım. Tamam tamam, kızma ama ne yapayım. Seni öyle çok özlüyorum ki. Odandaki eşyaların bana yetmiyordu. Ben de o kasanda sana ait herhangi bir şey bulurum umuduyla açtım ve şifreyi de buldum haliyle. Bana öğrettiğin o isim kodlamasından böylelikle başarıyla geçmiş bulundum. Bunu söylemeden geçemeyeceğim. İçinden koca bir kutu çıktı. Sanırım kızmadın, çünkü o kasayı açacağımı biliyordun, bildiğin için bana o isim kodlamasını öğretme bahanesiyle kasanın şifresini öylelikle vermiş oldun ve bu yüzden de o kutunun üzerine 'kızıma ait' diye yazan bir not iliştirdin. O kutu bana ulaştı anne. Aslında ulaşması doğru mu oldu bilmiyorum ama...o günlüğün...hele ki günlüğüne yazdıklarını okuduktan sonra...çok kötü oldum. Bana babamdan hiç bahsetmezdin, ben de artık sormaktan vazgeçmiştim zaten. Ben babamın adını öğrendim anne, dün gece. Babamın kim olduğunu öğrendim. Onun fotoğrafını gördüm. Yan yanayken ne kadar mutlu görünüyormuşsunuz. Ancak günlükte yazdıkların...Seni mutlu ettiği kadar sana çok acılar çektirmiş, bunu fark ettim. O acı dolu gecelerin nasıl zor geçti, ne çok aradın onu, yalnız olduğun için ne çok nefret ettin ondan, kim bilir! Sana bu acıları yaşatan adam...o adam benim babam mı gerçekten? O bizi istemedi, sen de gittin ve ikimiz için yeni bir hayat kurdun ve başardın da. Bu acıları tek başına yaşadığın için çok üzgünüm anne. Kalbinin derinliklerinde gizlediğin o yaranı paylaşmak çok isterdim. Sen sevgine karşılık alamamışken, ben baba kavramından uzak kaldım. Sen benim hem annem oldun, hem de babam. Sen benim her şeyim oldun anne. Her şeyim! Şimdi ben...şimdi ben o adamı...o adamı nasıl babam olarak kabul edebilirim ki? Sana, bize bu acıları yaşatan o adama nasıl baba derim?"


Konuştu Masal. Konuştukça içindeki bilinmezliğe bir kapı daha aralayıp durdu. Konuştukça daha çok ağlamaya, haykırmaya başladı. Toprağa doğru uzandığında başını kolunun üzerine koydu ve tüm bedeni sarsılırcasına ağlamaya devam etti.


Masal, tüm gününü annesinin yanında geçirirken zamanın da farkında değildi. Zamanın farkında olmadığı gibi, havanın gittikçe kötüleşmeye başlamasından da habersiz biçimde annesinin mezarının üzerine uzanmış öylece dururken; İzel de işlerini erkenden halledip eve gelmişti. Ayakkabılarını çıkarırken mutfaktan birtakım sesler işitti. Tabii bu ağabeyi Miraç'ın sesiydi. Bir telefon görüşmesi yapıyor olmalıydı. Ev terliklerini giydiğinde mutfağa ilerlerken Miraç'ın aniden çıkmasıyla o da ani bir duruş yaptı. Onun yüzündeki endişeyi fark edince; "Miraç, ne oldu? Kiminle konuşuyordun?" diye sormakta buldu çareyi.


"Okuldan aradılar. Bugün Masal derslere girmemiş."

"Nasıl olur? Ben bıraktım onu bu sabah."

"Sen gittikten sonra o da okuldan ayrılmış olmalı. Ah! Nereye gider ki?"


İzel, bu durum karşısında ne gibi bir tepki vereceğini şaşırmıştı. Sabah onu okula bırakmış, hatta okuldan içeri girerken bile görmüştü. Daha sonrasında oradan ayrılmıştı. Bir an sabah Masal'ın yürüyerek gitmek istediğini kendisine dile getirdiğini hatırladı. Eğer kabul etseydi, okula adımını dahi atmayacaktı demek ki! Miraç'ın dediği gibi nereye gidebilirdi ki? Gözleri, mutfaktan içeri gidince masanın üzerindeki pasta gözüne ilişti.


"Ben biliyorum nereye gittiğini." dediğinde kapıya doğru ilerledi. Miraç, salona girmiş ve pencerenin önünde durduğunda dışarıda gök gürültülü, sağanak yağışla karşılaşmıştı. Pencerenin önünden uzaklaşıp ayakkabılarını giymekte olan kız kardeşine doğru ilerlediğinde, onunda aklına yeğeninin nereye gidebileceği gelmişti.


"Hava iyice bozuldu. Dışarıda sağanak yağış var."

"Merak etme! Ben gidip alırım onu oradan. Belki çoktan ayrılmıştır. Bu havada orada olacak değil ya."

"Dur ben arayayım onu!"


Miraç, telefonundan yeğeninin numarasını bulduğunda hemen aramaya başladı fakat telefonuna ulaşılamıyordu. "Allah kahretsin! Telefonu kapalı. Ben de geliyorum."


"Sen evde kal. Eve gelirse bana haberdar edersin."

"Pekala! Dikkatli ol. O mezarlığa giden yollar kaygan olur şimdi."

"Endişe etme, ağabey." 


İzel, kapıyı açtığında şemsiyesini de aldı ve dışarı çıkmadan önce dönüp bakışları ağabeyinin arkasındaki mutfak kapısına gittikten sonra ağabeyine bakıp; "Özel günlere çok önem verdiğini biliyorum ağabey ama bence Masal yine hoş karşılamayacaktır. Bunu biliyorsun, değil mi?" diye sordu. Miraç, İzel'in neden bahsettiğini çok iyi anlamıştı ama yine de Masal'ın doğum gününü kutlamak istememesine anlayışla yaklaşsa da onun bu mutlu andan mahrum kalmasına gönlü el vermiyordu.


"Biliyorum İzel fakat Masal o mumları üflemese de ben onun yerine üflüyorum. O kutlamak istemese de, ben iyi ki Masal'ın dayısı olduğum için Rabbime şükrediyor, onun gelişini kutluyorum."


Gök birden gürleyince bu duygusal anı birden sönüverdi. İkisi bir anlık irkilmeyle kendilerine gelip; "Ben gideyim, Masal'a ulaşırsan bana haberdar edersin." diyen İzel şemsiyesini açıp arabasına doğru ilerlediğinde, Miraç ise; "Tamam. Dikkatli ol, İzel! Allah'a emanet ol!" diyerek kardeşini uğurladı. İzel arabaya binip oradan ayrılırken Miraç da kalbini tutmuş, içine yerleşen kötü düşünceleri içinden dualar okuyarak savmaya çalışıyordu. Geri çekilip kapıyı kapattığında Masal'ı tekrar aradı fakat telefonu yine kapalıydı.


-*-*-*-


Masal, birden başlayan yağmurla uzandığı yerden doğrulmuş, sağanak halde yağan yağmurun altında başta ne yapacağını bilememişti. İleride şemsiyesi ile koşarak gelen mezarlık görevlisini görünce ayaklandı ve onun tam karşısında durup şemsiyesini başının üstüne siper etmesiyle; "Evladım, ıslanıp hasta olacaksın şimdi!" demesine; "Teşekkür ederim amca!" karşılığını vermiş, sonrasında annesine dönüp elini ıslanan toprağa koyarak; "Yine geleceğim anneciğim! Sen rahat uyu tamam mı? Her şey bundan sonra daha güzel olacak ve sana yaşatılan bu acının bedelini ödeteceğim. İçin rahat olsun!" dediğinde mezarlık görevlisi ile birlikte oradan ayrıldı.


"Annen miydi?"

"Evet. Annem."


Masal, içine derin bir nefes çekerken adam da, başını sallayarak; "Allah rahmet eylesin, kızım. Zor. Çok zor." demişti. Masal, bunu sadece başını sallayarak onaylarken; İzel de dur durak bilmeyen yağmurun altında aracını sürmeye devam ediyordu. O esnada da Masal, gelen taksiye hiç vakit kaybetmeden bindiğinde şoföre gideceği yeri söyleyip bakışlarını son kez mezarlığa çevirmişti.


Taksi şoförü, verilen adrese doğru yol alırken; İzel ise, mezarlığa giden yolunu trafik nedeniyle uzatmak zorunda kaldığı için çamurdan kayganlaşmış, etrafı ağaçlık olan yollardan dikkatle gitmeye çalışıyordu. Miraç yolların kaygan olabileceğinden bahsetmişti, gerçekten bu hızla yağmaya devam eden yağmur, etrafı iyice sarmışa benziyordu. Yolların eğriliğini gösteren bölgelerin içinde su birikintileri mevcuttu. Bu yolda ilerlemek oldukça güçtü.


Çantasından telefonunu çıkarmaya çalıştı. Hem yola bakıp hem de çantasından telefonunu çıkarmak onu epeyce zorlamıştı ama sonunda telefonunu alınca rahatlamıştı. Hemen ekranı açıp rehberden ağabeyinin numarasını bulup aramaya başladı. Telefon anında açıldı.


"İzel, vardın mı? Yanında mı Masal?"

"Sen böyle diyorsan demek ki hala gelmemiş. Ben daha yoldayım. Mezarlığa yakın istikamette yoğun bir trafik vardı, maalesef yolu uzatmak zorunda kaldım. Ama birkaç dakikaya varırım."

"Tamam. Bak, dikkatli ol! Şimdi kapat telefonu. Araba kullanırken telefonla konuşman doğru değil."

"Bir şey olmaz. Masal gelirse ara beni."

"Ararım. Dikkatli ol."

"Olurum."


Telefonu kapatıp çantasının yanına koyduğunda yola odaklandı iyice. Yağmur öyle şiddetli yağıyordu ki, silecekleri durmadan çalıştırmak zorunda kalıyordu. Böyle olunca da yolu iyice görmesi zorlaşıyordu. Anlaşılan bu sonbahar oldukça şiddetli geçecekti.


İzel, engebeli olan yoldan tam sola dönüş yaparken yoğun bir ışık sebebiyle gözleri kamaşınca yolu görmekte çok sıkıntı çekmeye başladı. O anda ne olduğunu şaşırmıştı, çünkü bir araba bile denilemeyecek türde, hatta tır olduğu belli olan büyük bir aracın üzerine doğru gelmesiyle direksiyonu sağa doğru kırmak zorunda kalınca arabası ağaçlık alanların arasına doğru seyreldi. O hengamenin içinde çığlıklar da cabasıydı. Bir türlü arabayı durdurup sabit hale getirmeyi başaramamıştı. Sonu ise feci bir faciaya dönüşmüştü. Arabanın ön kaputu kalın ve oldukça büyük bir ağaca çarparak parçalara ayrılırken; İzel ise, çarpmanın verdiği etkiyle başı bedeniyle beraber öne doğru savrulmuş, içinde sıkışan yastık, direksiyondan başına aldığı darbeye engel olamamıştı. Ne bedeni hareket edebiliyordu, ne de İzel bedenini hareket ettirebiliyordu. Miraç'ın İzel evden ayrıldığı an içine yerleşen o sıkıntısındaki haklılık payı bir kez daha onu yanıltmamıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

59.9K 1K 39
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
3.4M 167K 67
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
SİRİUS By Yağmur N.B.

General Fiction

276K 14K 81
"Ben Adel Rana Arın, bugün düştüğüm yerden kalkacaktım. Yaralarımın üstüne, basa basa kalkacaktım. Acımayan yara iyileşmezdi." Bu hayata defalarca y...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

99.4K 8K 15
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...