Kapı Komşum

By okyanus0624

452K 20.5K 2.6K

Ey kanadı kırık gül yaprağı. Hem umudum ol , hem de acım. Sonsuz dokunuşlarda ruhumu buladığım. Ansızın çıkıp... More

Tanıtım《☆☆☆》1
Tanıtım 《☆☆☆》 2
Tanıtım《☆☆☆》3
1.Bölüm《☆☆☆》 Yeni Komşu
2. Bölüm《☆☆☆》 Şüphe
3. Bölüm 《☆☆☆》Hey Seni Yerler
4. Bölüm 《☆☆☆》 Eyvah Basıldık
5. Bölüm 《☆☆☆》 Bana Abi Dedi!
6. Bölüm 《☆☆☆》Bana Öyle Bakma !
7. Bölüm 《☆☆☆》Küçük Oyunbaz
8. Bölüm 《☆☆☆》Organize İşler
9. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk Kapıyı Çalınca
10. Bölüm 《☆☆☆》 Arkadaş
DUYURU
11. Bölüm 《☆☆☆》İlk Adım
12. Bölüm 《☆☆☆》 Tuzlu Kahve
13. Bölüm 《☆☆☆》 Alışveriş!
14. Bölüm 《☆☆☆》Nişan
15. Bölüm 《☆☆☆》Ruh Bağı
16. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk-ı Diyar
17. Bölüm 《☆☆☆》Yeni Bir Hayat
18. Bölüm 《☆☆☆》 İhanet
19. Bölüm 《☆☆☆》 Yaralı Kalbim
20. Bölüm 《☆☆☆》 Yangın Yeri
21. Bölüm 《☆☆☆》 Saman Alevi
22. Bölüm 《☆☆☆》 Öfke
23. Bölüm 《☆☆☆》 Senden Vazgeçmem!
25. Bölüm 《☆☆☆》Aşkın Ateşi
26. Bölüm 《☆☆☆》Yorma
27. Bölüm 《☆☆☆》Bir Sebebi Var!
28. Bölüm 《☆☆☆》Bi Küçük Nikah Meselesi!
29. Bölüm《☆☆☆》Güzel Kadın
30. Bölüm 《☆☆☆》Karavan
31. Bölüm 《☆☆☆》Oğlan Bizim Kız Bizim
DUYURU
32. Bölüm 《☆☆☆》Kötü Zamanlar
33. Bölüm 《☆☆☆》 Bazen Pes Etmek Gerekir

24. Bölüm 《☆☆☆》 Gazap Ateşi

2.1K 145 28
By okyanus0624

Dut ağacının altında buz gibi havaya inat derin derin solurken, öfkem ne yaparsam yapayım bir türlü geçmek bilmiyordu. Olanları kafamda ne yana evirip çevirsem, kendimi kendi mantığımın bile inanmadığı teselli sözleri ile ikna etmeye çalışsam da olmuyordu. Artık herkesin her şeyi yapabileceğine az önce şahit olduklarımdan sonra kesinlikle emin olmuştum. Babama, bunca yıl sırtımı tereddütsüz yasladığım adama inanamıyordum. Onca yaşanılandan sonra hâlâ o adama inandığına inanamıyordum. Ne aklım alıyordu bu durumu ne de artık atmaktan ve damarlarıma kan pompalamaktan başka bir işlevi olmayan kalbim. Düşündükçe, sakinleşmem gerekirken içimdeki gazap ateşi daha da fazla harlanıyordu.

Hırsla saçımı toplamak için kullandığım tokayı düz tellerimi de beraberinde getirerek çekiştirdim. O anda hiç bir acı içimde kopan fırtınayı dindirmeye yetmiyordu. Öfkem hem kendime zarar veriyor hem de etrafımı insanı boğacak keskin bir kül bulutuna çeviriyordu. Bütün olanlardan sonra o adamın pervasızlığına inanamıyordum. Beni sevmediği halde neden hâlâ bana bunu yaptığını anlayamıyordum. Derdi neydi bir fikrim yoktu ama artık yorulmuştum. Ne bedenim taşıyabiliyordu yükümü ne de artık atmaktan başka bir işe yaramayan kalbim. Içime derin derin keskin soğuk havayı çekerken kendi kendime homurdandım. Nasıl kurtulacağım hakkında bir fikrim yoktu ama bir an önce Tekinden kurtulmak zorundaydım. Sevgim ona zarar vermemi engellese de onun bana yaşattıkları her geçen gün daha çok bilenmeme sebep oluyordu.

Aklım binlerce düşünce dehlizinde kaybolmuşken omzuma konan bir el ile irkildim. Başımı hafifçe çevirdiğimde babamın mahçup bakışları ile karşılaştım. Her zaman babam olması ile övünürken bu akşam yaptığı şeyden sonra ona da kızgındım. Neden beni böyle bir duruma düşürmüştü anlayamıyordum.

"Kusura bakma kızım. Göremediğimi gösterdi o adam bana." Kaşlarımı çatıp Tekinden bahsetmesini sessizlikle dinledim. Ama bu halim normal değildi çünkü eninde sonunda patlayacağımı biliyordum.

Hırsla babamın omzumdaki elinden kurtulup tek söz etmeden kendimi mavi boyalı demir kapılı evin içine attım. Girdiğim anda annemin mutfak ve salonu birbirine bağlayan koridorda bizi beklediğini fark ettim. Sanırım Yusuf Amcalar olanlardan sonra babamın çay teklifini bile kabul etmemişti. Nasıl kabul etsinler ki? İnsanlarla resmen dalga geçmiş gibi olmuştu.

Kendimi salona attığımda arkamdan gelen babamın adımı seslenmesi ile sessizliğimi bozdum.

"Zeliş." Ona karşı yüreğim sevgi doluydu ama bu akşam yaşanılanlardan sonra öfkem gözümü kör etmişti.

"Ne Zeliş'i baba ne Zeliş'i. Sen bize bunu yaşatan adama nasıl hâlâ iyi niyetle yaklaşırsın anlayamıyorum. O adamın bana yaşattıklarını ne çabuk unuttun?" İlk kelimelerde yüksek çıkan sesim sona doğru kendimin bile zor duyacağı kadar kısılmıştı. Hazmedemiyordum... Olanlara inanamıyordum.

"Kızım bu işi sırf onu öfkelendirmek için yapmadın mı? " Babamın bu sözleri ile hafifçe irkildim. Ahmet Abim ve annem sessizce bir köşede bizi izlerken, babamın bu kelimeleri ile onun sözlerini onaylarcasına bana baktılar.

Ne diyebilirdim ki?

Haklıydı babam. Annem bana ilk bu durum söz konusu olduğunda, Yusuf Amcaların isteğini dile getirdiği anda kâti bir şekilde reddetmiştim. Tekine kızdığım için istemediğim halde ona inat, Önder ile onları ilk gördüğüm gün gelip anneme gelmelerini istediğimi söylemiştim. Sırf onlara olan öfkemden masum insanları kullanmıştım. Şimdi benim Tekin ve babasından ne farkım kalmıştı ki? Kendime olan öfkemle hırsla salonun içinde dolanmaya başladım. Hiç bir yere sığamıyordum. Ne bir yere oturabiliyordum ne de odama gidip uyumak geliyordu içimden. Dışarısı bu kadar soğuk ve gecenin bir vakti olmasa saatlerce yürüyüp bedenim bitap düşene kadar uzaklaşmak istiyordum mahalleden. Bugüne kadar bana yuva ve bir anne kucağı olmuş mahallem, artık dar geliyordu bana.

"Sizi yaptığı ile kandırmış olabilir ama ben artık o aptal Zeliş değilim baba. O adam değil kendini yakmak gözlerimin önünde kendini parçalara ayırsa, inanmıyorum artık ona. " Her ne kadar dışım bu sözleri söylese de içimden geçenler başkaydı. Kendime bile itiraf etmeye korkuyordum ama Tekin'in olanlardan sonra ısrarla burada kalması ördüğüm duvarlarda ufak bir delik açmıştı yüreğimde. Mantığım yüreğime şiddetle karşı çıksa da umut denen insanoğlunu bağlayan o duygu, gelip oturmuştu sol yanıma. Kendime bile itiraf etmeye korkuyordum ama durum buydu. Yine de kolay kolay içimdekileri dışıma yansıtmamaya kararlıydım. Ölsem o adamla artık bir geleceğim olamazdı. Sadece kandırılmışlığın o can alıcı etkisini yok etmek için beni biraz da olsa umursadığını bilmek istiyordum.

"Kızım bence bir sakinleş ve mantıklı düşün. Eğer bu gece Yusuf Amcanın oğlu ile söz kesseydik ne olacaktı? Tekin bizi büyük bir yanlıştan döndürdü. Tamam haklısın ona güvenmiyorum ama sonuç olarak gözümüzü de yine o açtı. Öfkeyle verdiğimiz karar masum bir insanın hayatıyla oynamamıza neden olacaktı. "Her kelime dudaklarından dökülürken zorlansa da haklıydı babam. Sırf ona inat olsun diye masum bir insanın günahına girecektim. Aklım başıma yeni yeni geliyordu ve ben az önceye göre etrafımı saran alevlerin ardını şimdi daha net görebiliyordum. Yüreğime oturan ağır yük ile salondaki kanepeye adeta çöktüm. Ellerimi başımın arasına koyup bir süre başım yerde, öylece halının desenini izledim.

Yaşadıklarım artık öyle ağır geliyordu ki omuzlarıma, giderek bütün sorunlarımın içinde kayboluyordum. Derin bir nefes alıp sessizce beni izleyen aileme tek söz etmeden, başımı onları anladığımı ifade etmek adına sallayarak odama ilerledim. Kafamı toparlamam için yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Yoksa bu öfke beni yakıp kül ederken etrafımdaki sevdiklerime de zarar verecektim. Odanın kapısını kapatıp üzerimdeki akşam için giydiğim elbiseyi çıkardıktan sonra üzerime kışlık pijamalarımı geçirip resmen bedenimi bir külçe gibi kalın kışlık yorganımın altına attım. Aslında uykum yoktu ama bedenim ve zihnim öylesine yorgundu ki uzanmak tek isteğimdi. Telefonuma gelen mesaj sesleri ise o anda umurumda bile değildi.. Sanırım kızlar yaşanılanlardan sonra beni merak etmişlerdi. Onlara bile cevap verecek kadar gücüm yoktu. O derece bıkkındı ruhum. Hafifçe yerimde yan dönüp cama vuran ay ışığına diktim gözlerimi. Bu şekilde daha ne kadar yaşayacaktım bilmiyordum ama Tekin içimdeki gazap ateşinden kesinlikle payına düşeni alacaktı. Madem burada kalıp bana meydan okuyordu ben de ona hak ettiği şeyi verecektim.

Bütün bu olumsuz düşünceler beynimi işgal etmişken, ne ara gözlerim kapandı ve uyku beni ne ara kollarına aldı anlayamadım.

☆☆☆

Sabahın ilk ışıkları yatağıma inatla vururken araladım yorgun gözlerimi. Öylesine acıyorlardı ki, adeta içlerinde bir kum yığını varmış gibi hissediyordum. Çalan alarma isyan edercesine yatağımdan bir milim dahi hareket edemesem de eninde sonunda kalkmam gerekiyordu. Aklıma ofiste yapacağım işler üşüştüğünde inleyerek dirseklerim üzerinde doğruldum. Çıplak ayaklarım saggy halının içine gömülürken, bıkkınca etrafıma bakındım. Kendime bile hayrım yokken başkalarına nasıl yararım olacaktı bir fikrim yoktu. Fakat madem ki ayakta durmaya karar vermiştim ve o arsız adama haddini bildirecektim, güçlü olmak zorundaydım. Ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gidip elimi yüzümü soğuk su ile ayılana kadar yıkadım. Lavabonun üzerindeki aynadan kendime baktığımda oradan bana bakan genç kadını hiç beğenmedim. O lanet adam hayatıma girmeden önce oysa ne kadar da mutlu ve dertsiz bir kadındım. Bazıları hayatımıza girişi ile bize güneşi getirirken bazıları da karanlığın en koyusuna hapsediyormuş ruhumuzu, yaşadıkça anlamıştım.

Giyinip evden çıkmam ve bir şeyler atıştırmam onbeş dakikamı almadı. Eskisi gibi ne ailemle sabah sohbetleri yapmak geliyordu içimden ne de onların telaşlı bakışlarına maruz kalmak istiyordum. Tek istediğim sessizce bir köşede unutulup gitmekti. Üzerimdeki kışlık monta sıkı sıkı sarınıp evin önündeki kaygan zeminden duvara tutunarak ilerledim. Kar iyiydi güzeldi ama diğer yandan Yenidoğan'a yağınca bütün burada yaşayanların derdi oluyordu. Mahallenin konumu bir tepede olunca o tepelerden inmek de eziyet gibiydi. Eskiden bana büyük bir mutluluk veren beyazlık bile bu yıl sinir bozucu geliyordu. Yine de her şeye rağmen seviyordum mahallemi. Belki de kışın soğuğuna inat insanların içindeki sıcaklıktı bu sevgimi koruyan.

Tüm bu derin düşünceler arasında kafamı kaldırdığım anda gördüm onu. Evin yanındaki park alanında arabasının kaputunu açmış, güçlü cüssesi ile bedenini hafifçe eğmiş sessizce bir şeylerle uğraşıyordu. Bir de utanmadan açmış müziği sabahın köründe Müslüm Gürses dinliyordu. Onun bu arabesk halleri normalde beni güldürürdü ama onu görmek içimdeki bütün iyi duyguları bir anda silip attı. Eskiden sesi bile kalbimi bir anda hızla artırırken şimdi görüntüsü bile bana sadece acı veriyordu. Sanırım o da benim varlığımı hissetti ki hafifçe başını çevirdi. Onun keskin grileri üzerime döndüğü anda toparladım kendimi. Onu izlerken yakalanmıştım ama umurumda bile değildi. Nasılsa onun bundan sonra kabusu olmaya yemin etmiştim. Şimdiden buna başlamanın hiçbir sakıncası yoktu. Duruşumu dikleştirip onu görmemezlikten gelerek yanından yürümeye başladım. Amacım onu yok saymaktı. Tabi buna izin vermedi.

"Ne yaparsan yap sen de benim kadar iyi biliyorsun ki birbirimizden başka kimse giremez artık hayatlarımıza Zeliş." Ne söylerse söylesin cevap vermeme kararım buraya kadardı. Sesi bile bir insanın acı verir miydi? Tekin'in sesinin bana yaptığı tam olarak buydu. Hırsla yürüdüğüm yolu gerisin geri dönüp tam önünde durdum. O ihtiyatla beni baştan aşağı süzerken benim tek yaptığım ters ters yüzüne bakmak oldu. Tabi bir de beni mest eden o kokusu burnuma dolmasa daha mutlu olacaktım ama şuan dikkatimi toplamam gerekiyordu.

"Sen de ne yaparsan yap artık gözümde bir çiğ tanesi kadar değerin yok farkındasın değil mi?" Her bir kelimemin içi sanki zehir yüklüydü. Yine da anlaşılan bu onu zerre etkilemiyordu çünkü bakışları alay doluydu. Bu daha da öfkelenmeme sebep oldu. "Gerçekten yüzsüzlüğüne söyleyecek kelime bulamıyorum. Bir insan nasıl bu kadar pervasız olabilir?"

"Sana öfkenin bile yakıştığını daha önce söylemiş miydim?" Alayla o öpmeye doyamadığım dudağını yana kaydırdığı anda sersemledim. Bu haksızlığın en dik alasıydı. Neden ona karşı içimdeki öfkeyi koruyamıyordum? Bu adamı deli gibi tokatlamak isterken aynı zamanda ona sımsıkı sarılma isteğim normal miydi?

"Bana öfkenin yakıştığını söylemiş miydin bilmiyorum ama ben sana ne kadar yüzsüz olduğunu kesinlikle söyledim." İçimden geçenlere inat hâlâ karşısında dik durduğum için kendimi kutladım. Sözlerim biter bitmez sırtımı dönüp yoluma devam ettim. Onunla daha fazla ağız dalaşına girmeye hiç enerjim yoktu.

Evin, otobüs durağına inen küçük dik yokuşunu zar zor inip her sabah bindigim otobüs seferini beklemeye başladım. Hâlâ öfkeden hızlı nefes alıyordum ama yüzüme vuran soğuk rüzgar kızaran suratımı kamufle etmek için iyi bir araç oluyordu. O sırada yanımda bir hareketlenme olunca dönüp baktım. Alev Abla tüm şirinliği ile sırıtarak bana bakıyordu. En son hocası ile görüşmeye gittiğimizden bu yana birkaç defa yol üzerinde selamlaşmış ama görüşememiştik. Tabi iş makinesi vukuatımızı saymazsak...Mahalledeki değişim herkesi diken üzerinde hissettiriyordu. Onun da benim kadar tedirgin olduğunu biliyordum ama aramızda bir daha açılmamıştı bu konu.

"Naber kız inatçı ördek." Anlaşılan o kadar da habersiz değildi olanlardan. Mahallenin haber alma kanallarını unutmuştum. Bana sarf ettiği alaycı sözlerden sonra yaşananları öğrendiğini anladım.

"İyidir abla sen nasılsın. " Eskiden olsa onun bu alaycı sözlerine aynı şekilde karşılık verirdim ama onunla bile hoşlandığım sohbeti yapmak gelmiyordu içimden. Sanırım o da benim bu halimi anladı. Ve koyu gözlerini beni baştan aşağıya inceleyerek yeniden benim bıkkın bakışlarıma dikti.

"Kendine bunu yapma Zeliş. Ne olursa olsun kimse için değmez. " Alev Abla normalde hep alaycı kişiliği ile insanları neşelendirirdi ama eğer ortada ciddi bir konu varsa da dünyanın en mantıklı insanı olurdu. Farklı bir kişiliği vardı. Her zaman ne düşünürse onu söylemekten geri durmaz ve kimseye sırf kırılmasın diye düşündüğünden farklı davranmazdı. O yüzden ona her daim güvenirdim. Çünkü beni kandırmayacağını bildiğim nadir insanlardandı.

"İnan bana elimden geleni yapıyorum abla ama izin vermiyorlar." Sesim kararlı çıksa da içim yoğun bir bataklık gibiydi.

"Bütün bunlar eninde sonunda bitecek güzelim. Seni anlıyorum diyemem ama ne hissettiğini tahmin edebiliyorum. Sana sadece tek bir şey söyleyeceğim." Bakışları sanki söylemek istediklerinde zorlandığını anlatır gibiydi. "Bazen her şeyi oluruna bırakmak gerekir. Çünkü ne yaparsak yapalım hayat bize kendi süprizini çoktan hazırlamış olur." Hafifçe göz kırpıp gelen otobüse yöneldiğinde ne demek istediğini anlamak için arkasından baktım. Sanki bedeni bana sözlerini çözümleyebilecek bir araçmış gibi hissettim. Tabi ki bu benim uydurduğum bir şeydi. Omzunu silkip ben de peşinden bindim. Otobüs şuan boş olsa da birazdan dolacağını bildiğim için hızla yanına doğru en arka sıraya ilerledim.

"Peki mahalle ile ilgili bir durum var mı abla. Yani bir gelişme, herhangi bir haber?" Aşk beni darmaduman etse de hâlâ mantığımı kaybetmemiştim. Ne olursa olsun karşımdaki sevdiğim adam olsa da mahalleyi öylece ellerine bırakacak değildim.

Alev Abla sıkıntıyla parmaklarını boynuna götürüp sıktı. Benim kadar onun da sıkıntılı olduğu belliydi. Bir süre düşünceli bakışları pencereden dışarıya dönse de yeniden keskin kahvelerini bana odaklayıp cevap verdi. Sanırım benim aksime o benden çok daha bu konularda bilgi sahibiydi.

"Açıkçası pek iyi şeyler olmuyor Zeliş. Ben de başta farkında değildim ama bazı şeyler bana bu olayın öyle kolay olmayacağını gösterdi. Yine de pes etmeye niyetim yok ama pek iyi günler beklemiyor sanırım bizi. Eskisi gibi üç beş çakalı def etmeye benzemiyor bu iş." Her bir kelimesi beni derinden etkilerken aynı hislerin onu da sarmaladığını huzursuzca yerinden kıpırdanması ile anladım. Öfkeyle inip kalkan bedenim aldığım nefesleri bile taşımakta zorlanıyordu. Ne olacağı hakkında bir bildiğim yoktu ama Alev Ablanın yüzüne baktığımda zor günlerin bizi beklediğini fark ettim. Az önce onu gördüğümde azıcık neşelenmeyi umut etmiştim ama konuşmamız içimin daha da kararmasına neden oldu.

Otobüs Necatibey Caddesine girmeden önceki durakta durunca hareketlenen Alev Abla'ya sorgularcasına baktım. Normalde benden sonraki durakta inmesi gerekiyordu ama sanırım bugün okula gitmiyordu.

"Bir konferans var dil tarih bölümünde ona katılacağım." Benim düşüncelerimi okumuş gibi cevapladı sessiz sorumu. Anladığımı belirtircesine başımı hafifçe sallayıp gülümsemeye çalıştım. Benden önce indiği yer okuduğu üniversitenin Dil ve Tarih kampüsünün bulunduğu duraktı. Eğer iyi bir puan alabilseydim belki şuan oturup aşk için kendimi paralamak yerine sınavlarım için bu işi yapıyor olacaktım. Ne kadar içten oldu bilmiyorum bu hareketim ama içimden kibarlık adına bile gülümsemek gelmiyordu. Sanırım o da bu durumun farkındaydı ve anlayışla bakıp hafifçe omzumu sıkıp indi araçtan.

Ofisin kapısını açmak için öğle yemeği yapmak adına aldığım malzeme poşetlerini kollarıma takıp çantamdan anahtarları çıkardım. Kışın soğuğu daireden bozma ofisin içine işlemişti resmen. Kapının solundaki mutfağa girip elimdekileri yemek yemek için kullandığımız küçük kare masaya bırakıp kombiye yöneldim. Normalde ofisi havalandırmadan açmazdım ama bugün feci derecede üşüdüğümü hissettim. O uyuz patronum azıcık fazla verebilirdi faturayı. Şuan için her ne kadar ekmek yediğim kapı olsa da ona bile acıyamıyordum. Bu ara erkek cinsine savaş açmış durumdaydım. Bu halimin uzun süre devam etmeyeceğinin farkındaydım ama bu zamanlarda kendime biraz tolerans taniyabilirdim nasılsa.

Camları açtıktan sonra üzerimdeki montu çıkarıp, giydiğim kazağın kolunu sıyırıp depo niyetine kullandığımız kapısı mutfağa açılan pimapen ile kaplanmış balkondan önce elektrikli süpürgeyi alıp ofisi süpürmeye başladım. İşim her ne kadar sekreterya ile ilgili kısım olsa da başta bu konuda konuşmuştuk patronumla. Küçük bir iş yeri olduğu için temizlik işlerini de ben yapıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse hem sekreteryaya bakmak hem de temizlik ve yemek yapmak beni oldukça yoruyordu ama bu zamanda bir iş bulmakta artık gittikçe daha da zorlaşıyordu.

Önceleri düğünüm olacağı için ve açık öğretim harçlarımdan dolayı bana o kadar da zor gelmiyordu bu durum ama son zamanlarda patronumdaki tuhaf değişiklikler ve yaşadıklarım beni artık oldukça isyan eder bir duruma sürüklemeye başlamıştı. Gerçi patronumun açıkça yaptığı bir terbiyesizliği yoktu ama bazen bana olan bakışları ciddi ciddi rahatsız ediyordu beni. Yine de diğer çalışma arkadaşlarımı sevdiğim için onun bu tuhaf bakışlarını görmezden geliyordum. Benim çalışmaya ihtiyacım vardı ve ortada elle tutulur bir şey yokken hayatımda yeni bir kriz çıkarmaya daha niyetim yoktu.

Ben tam toz alma işini halletmiştim ki Musa ve Halil şakalaşarak girdi içeriye. Onların bu neşesi benim bile gülümsememe sebep oldu. Hem birbirine bu kadar zıt hem de bu kadar çok vakit geçiren bir ikili yoktu galiba.

"Ya yürü git Allah aşkına abi ya. Ne alakası var onunla şu söylediğinin." Halil bıkkınca üzerindeki montunu çıkarırken bir taraftan da konu ne ise Musa'ya laf yetiştirmeye çalışıyordu.

"Size de günaydın Tom ve Jerry." Ben iğnelercesine bu sözleri onlara söylerken ikisi de gülümseyip bilgisayarların tamirini yaptıkları teknik servise yöneldiler.

"Zelo çay demledin mi gı?" Musa benim sözlerimi es geçip bu sözleri sarf edince ben de dayanamadım haliyle.

"Zıkkım iç Musa. İnsan bir günaydın der. Dağdan mı indin?" Ben tatlı sert onu azarlarken o yaptığının farkına varıp sevimlice gülümsedi yüzüme.

"Vay benim kardeşim günaydın demedim diye alınmış mı? Onu görmezden geldik diye bize trip mi atarmış." O beni küçük bir çocuğu sever gibi sözlerle oyalarken ben gözlerimi devirip umudumu kesmiş bir halde mutfağa yöneldim. Normalde onlara çay servisi yapmak yoktu görevlerimin arasında. Herkes ben çayı demledikten sonra çayını kalkıp kendi alırdı. Sadece Salih Beye çay kahve servisi yapıyordum ama bugün kıyamamıştım onlara. Çünkü ikisini de kardeşim gibi seviyordum çalışma arkadaşlarımın. Nasılsa kendime çay alacaktım. Onlara da birer fincan doldurup götürdüm.

Halil elimdeki tepsiyi görünce içtenlikle gülümsedi. "Teşekkür ederiz abla. Zahmet etmeseydin." Bana abla diyordu. Benden sadece iki yaş küçüktü ama Türk adetleri bizleri ne kadar okumuş olsak da bir kalıba sokuyordu işte. Açıkçası bazı konularda hiç de şikayetim yoktu. Bu adetler bizi biz yapan şeylerdi.

"Afiyet olsun kardeşim."

Musa'ya da çayını verip kendi masama doğru ilerledim. Onlar bir odayı teknik servis olarak kullanırken salon kısmını hem gelen misafirleri ağırlamak hem de sekreterlik için kullanıyorduk. Bir odayı da patronumuz Salih Bey kullanıyordu. Şirket dosyalarını koymak için sıralanmış dolaplar ile dekor edilmiş kısma geçip bir fabrikanın güvenlik sistemi için verilen ihale dosyasını aldım. Bir hafta içinde dosyayı hazırlamam gerekiyordu ama son günlerde öyle kafam dağınıktı ki dosya hazır olduğu halde son kez incelemeye karar verdim. Benim küçük bir hatam şirkete zarar verebilirdi ve bu vicdan azabı çekmeme aynı zamanda işsiz kalmama da sebep olurdu.

Ne kadar zaman geçti farkında değildim ama kafamı dosyadan kaldırdığımda karşımda Salih Bey'i görünce irkildim. Geldiğini duymadığım hiç olmamıştı bugüne kadar. Hatta gelmeden önce beni arar ve kahvaltı hazırlamamı isterdi. Bekar olduğu için evde pek kahvaltı yapmazdı.

"Günaydın Zeliha Hanım." Herkes bana Zeliş derken onun inatla Zeliha demesine sinir oluyordum ama bunu elimden geldiğince belli etmemeye çalışıyordum. Adamın bakışları beni yine huzursuz etti. Rahatsızca yerimden kalkıp normal bir "Günaydın" ile geçistirdim.

"Bana çay taze ise demli bir çay getir. Ayrıca gelirken incelediğin dosyayıda al gel."

O arkasını dönüp giderken aptalca baktım. Bugün tuhaf bir elektrik vardı tavırlarında. Beni oldukça rahatsız eden bir elektrik üstelik. Ayrıca hangi dosyayı inceledigimi nereden biliyordu? Yakınıma bile gelmemişti. Umarsızca omzumu sallayıp asık suratlı adamın arkasından önce önümdeki dosyayı toparladım sonra da mutfaktan ona kulplu bir bardağa çay doldurup odasına doğru ilerledim. Rahatsız olduğumu elimden geldiğince belli etmemeye çalışıyordum ama buna ister his deyin isterseniz başka bir ruh hali ile adlandırın tuhaf bir duygu sarıp sarmalamıştı yüreğimi.

Hafifçe kapıyı tıklatıp içeriye girdiğimde o da telefonda birilerine bağırmakla meşguldü. Ben kaşlarımı çatıp bir adım gerilerken o eli ile bir işareti yapınca yeniden açtığım kapıyı kapattım. Bir süre ne yapacağımı bilemeden kapının ağzında beklesem de orada durmanın bana bir faydası olmayacağını bildiğim için yeniden masama ilerledim. Daha tam oturmamıştım ki içeriden Salih Bey'in adımı sinirle bağırması ile irkildim. Öyle bir bağırıyordu ki resmen ofis hatta eminim diğer apartman sakinleri bile duyuyordu sesini. Derdi neydi bir fikrim yoktu ama bu defa susmaya da niyetim yoktu. Birilerine kızıp beni stres tahtası niyetine kullanmayı düşünüyorsa oldukça yanılıyordu. Hızla az önce çıktığım odaya kapısına vurarak yeniden gireceğim sırada şiddetle açılan kapı elimi kulpuna koyduğum için bedenimin paldır küldür patronumun odasına girmesi ile son buldu. Tökezlesem de düşmeden beni saran kolları ile dengemi sağladım. Öyle ürkmüştüm ki bir süre sonra durumun absürtlüğü ile kendimi toparladım. Onun çatık kaşlarına aynı bakışlarla karşılık verdim.

"Ben sana bir dakika bekle demedim mi? Sen kendi kafana göre ne diye iş yapıyorsun Zeliha?" Kullandığı kelimeler ile kaşlarım daha da çatıldı. Neye bu kadar öfkeliydi bilmiyorum ama sabır kotamı çoktan doldurmuştum.

"Siz bir dakika deyince görüşmenizi dinlemek istemedim. Neden bu kadar öfkelendiğinizi anlamıyorum Salih Bey. Durup konuşmanızı mı dinleseydim." Benim de bir deli sınırım vardı yani. Dünyanın tüm delilerini ben  sırtlayamazdım ya?

"Bana ukalalık yapma Zeliha. Hepiniz kafanıza göre iş yapmayın. Kendi başınıza iş yapmak istiyorsanız defolun gidin." Ses tonu bir oktav bile düşmemişti ve ben diğerlerinin bu sözleri duyduğuna emindim. O anda öyle öfkelendim ki ne harçlarım geldi aklıma ne de aileme destek olma sorumluluğum. Hırsla arkamı dönüp gitmek için hamle yaptığım anda bileğime dolanan güçlü bir el ile kendimi karşımdaki ateş topuna dönmüş adamın bedenine yapışmış buldum. Bu da yetmez gibi dudaklarıma değen dudaklar midemin bulunmasına sebep oldu. Sanki beni koca bir ateş çemberinin içine atmışlardı. Öyle bir tokat attım ki suratına o kadar iri cüssesine rağmen bedeni hafifçe arkaya doğru sallandı.

"Bir daha bana bırak dokunmayı bakmaya bile kalkarsan seni öldürürüm. Bu yaptığının hesabını vereceksin. Sırf patronsun diye bu ahlaksızlığa göz yumacağımı sanıyorsan çok yanılıyorsun. İğrenç mahluk." Sesim sonlara doğru öyle titredi ki bu aşağılık adamın karşısında güçsüz görünmek kendimden nefret etmeme sebep oldu. Bunu yaptığına inanamıyordum. İnsanlar neden her şeyi yapabilme hakkına sahip olduklarını sanıyorlardı. Elimin tersi ile onun midemi bulandıran temasının kirli kalıntılarını silmeye çalıştım. Hem yaşadığım şok hem de öfke bir süre hareket kabiliyetimi kaybetmeme sebep oldu.

"Zeliş ben -" Bana bir şeyler söylemeye çalışınca elimi sinirle kaldırıp susturdum. Şuan bu ofisi yakmam gerekirken hâlâ orada durduğuma inanamıyordum.

"Kes sesini... Sen kimsin ya. Sırf senin çalışanınım diye kendinde bu hakkı nasıl bulursun sen? Seni rezil edeceğim. Edeceğim ki bir daha sırf sen istedin diye yanındaki bir çalışana bunu yapamayasın. Hatta artık senin piyasadan silinmen için elimden ne geliyorsa yapacağıma emin olabilirsin. Sizin gibiler toplum arasında olmamalı. Ahlaksızlığını herkese ilan edeceğim ki başka birine daha zarar veremeyesin." Ben ağzıma ne geldiyse söylerken o sadece yüzüme bakıyor her sözümde sanki vurmuşum gibi irkiliyordu.

"Ben ahlaksız bir adam değilim." Bu sözleri ile daha da öfkelendim.

"Öyle mi." Ses tonum resmen hakaret eder gibi çıkmıştı. Arkamı dönüp kapıyı aralarken yeniden devam etti konuşmasına.

"Sadece sana aşık oldum Zeliş." Aylardır yanında çalışmama rağmen bana Zeliş demeyen adamın bugün iki defa bu isimle benimle konuşması öfkemi daha da katladı. Zeliş benim çocukluğum, masumiyetim ve yıkılışımdı. Yine de onun ağzından duymak bendeki güzel şeyleri kirlenmiş gibi hissettirmişti.

"Aşkı rezilliğinize alet etmeyin bari. Dünyadaki her şeyi kirlettiniz bırakın bari o temiz kalsın." Bu sözlerden sonra kapıyı öyle bir öfkeyle çarptım ki kırılmamış olması şanstı. Hırsla masama gidip eşyalarımı toplamaya başladım. Aylardır burada çalışmıştım ve bir işim olduğu için kendime daha çok güvenim gelmişti. Ayaklarımın üzerinde durmak beni güçlü hissettirmişti ama her şey gibi bunu da yine bir erkek elimden almıştı. Masamdaki kızlarla çekilmiş çerçeveyi elime alıp uzun uzun baktım. O anda resmin üzerine düşen bir damla ile ağladığımın farkına vardım.

Neden böyle oluyordu bilmiyorum ama ne zaman ümit etsem sonunda dünyam başıma yıkılıyordu. Hırsla gözümü silip topladığım eşyaları bir kutuya koymak için kilere doğru ilerledim. Burada hâlâ durup bu işi yapmaya halim olması ise ayrı bir durumdu. Şuan bu ofisi yıkmam gerekirken neden bu şekilde davrandığımı bile bilmiyordum. Sanırım mücadele etmeye bile dermanım kalmamıştı. Elim ayağım titriyordu. O anda elime dokunan bir el ile birkaç adım geriye gidip yeni bir tokat girişimine hazırlanmıştım ki karşımda Musa'yı görünce durdum.

"Zeliş ne oldu?" Sanırım berbat bir haldeydim çünkü bana bakarken gözleri korku doluydu. Çünkü beni ilk kez bu şekilde dağılmış gördüğüne emindim. Tekin ile ayrıldığımda bile kimseye içimdeki ateşi elimden geldiğince göstermemiştim.

"Yok bir şey Musa. Sadece artık burada çalışmıyorum. Allaha emanet olun."

Ona neden söylememiştim. Neden ofisten o kadar sessiz ayrılmıştım bilmiyorum ama kendimi Kızılay'ın göbeğinde bir bankta otururken buldum. Ofisten nasıl çıktığımı ne ara buraya geldiğimi bile hatırlamıyordum. Kışın bu ayazında oturduğum yerde yanımdan geçen insanların tuhaf bakışları ile kendimi toparladım. Gözlerim artık ağlamaktan ağrımaya başlamıştı. Ellerimin soğuktan uyuşmaya başladığını ise sızlayan parmak uçlarım ile farkına vardım. Yanımdaki kutuya uzanıp ayaklandığımda her yanım ağrıyordu. Resmen donma noktasına gelmişti bedenim. Karşıya geçip otobüs beklemeye başladım. Eve gidince bizimkilere ne diyeceğimi bilmiyordum ama şimdilik yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacım vardı. Kafamı toparlamadan kimseyi huzursuz etmek istemiyordum. Fakat o adi adama da haddini bildirmeye kararlıydım. Öylece yaptığını kabullenip sessiz kalacağımı sanıyorsa çok yanılıyordu.

Çalan telefonum ile zehirli düşüncelerimi bırakıp çantamdan telefonu çıkardım. Nesrin'in adını görmem bile içimdeki kaynayan alevi yeniden harlandırdı. Derin bir nefes alıp elimden geldiğince ona hissettirmemeye çalışarak açtım telefonu. Eminim dünden bu yana benden haber alamadığı için delirmişlerdi.

"Zeliş sen neredesin Allah aşkına ne telefonlarıma cevap veriyorsun ne mesajlarıma. Deliriyorduk kızım burada. İnsan bir düşünür. Bu kızlar delirmiştir. En azından açayım iyiyim diyeyim der. " O nefes dahi almadan sözlerini sıralarken benim tek yaptığım göz yaşlarıma yenilerini eklemek oldu. Her şeye rağmen beni birilerinin gerçekten önemsediğini bilmek içimdeki yaranın yeniden kanamasına sebep oldu. Ağzımdan kopan hıçkırık ile çocukluğumu ve genç kızlığımı geçirdiğim bu kızdan bir şey saklayamayacağımı anladım. Çünkü beni bırak görmeyi sesimden bile ne hissettiğimi anlardı o ve Gül. "Sen ağlıyor musun? " Bu sorusu ile hıçkırıklarım artık saklama noktasından çıkmıştı.

"Nesrin o pislik beni öptü. Düşünebiliyor musun? O hayvan benim  -" Sonlara doğru ağlamaktan konuşamadım.

"Zeliş kim öptü? Ne diyorsun sen? Kim ne yaptı sana kızım? " Ben sessiz kalınca doğal olarak paniklemişti. "Zeliş neredesin sen?"

"Otobüse binmek üzereyim gelince konuşuruz." Sözlerime ikna olmasa da yine de mecburen kapattı telefonu. Ona nasıl anlatacağım hakkında bir fikrim yoktu ama içimde tutamayacak kadar çok dolmuştum. Bu kafayla ben düşünemesem de onlar bana bir çıkar yol gösterirlerdi. Gelen otobüse binip kendimi cam kenarında bir koltuğa attığımda resmen yığıldım yerime. Ruhum, bedenim, kalbim derin yaralar almıştı ve artık kendimi toparlayıp mantıklı düşünemiyordum bile.

Mahalleye geldiğimde durakta inecekken bizim kızları görmek benim için sürpriz olmamıştı ama asıl beni şoka uğratan hiç tahmin etmeyeceğim bir simaydı. Tekin panik dolu gözlerini bana dikmiş bakarken tam otobüsün son basamağında öylece donup kaldım.

☆☆☆

Oldukça uzun bir aradan sonra yepyeni bir bölüm ile gelmek beni oldukça heyecanlandırdı meleklerim. Umarım sizler de aynı heyecan ile okursunuz.

Bir yılı aşkın bir süredir yazmadığım için yazdığım ilk bölüm olarak kusurlarım varsa affola.

Umarım sizler de benim yazarken aldığım keyif gibi keyifle okursunuz. Bundan sonra olarlar gittikçe yükselecek ve dolu dolu bölümler okuyacaksınız.

Yorum ve beğenilerinizi eksik etmezseniz sevinirim.

Sevgi ve saygılarımla...

Continue Reading

You'll Also Like

124K 2.3K 45
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
303K 19.1K 48
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
3.1M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
969K 57.5K 74
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...