Şafağın Anısı

By nursu_cugalir

297K 22K 3K

WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayıl... More

ŞAFAĞIN ANISI
Karakterler
1.Bölüm ❄ Ormanın Gizemi
2.Bölüm ❄ Saldırı ve Merhamet
3.Bölüm ❄ Sessizlik
4.Bölüm ❄ Çaresiz Kadın
5.Bölüm ❄ Taş Zemin
6.Bölüm ❄ Kurtlar
7.Bölüm ❄ Krallığın İzcisi
8.Bölüm ❄ Kaçma Girişimi
9.Bölüm ❄ Yolculuk
10.Bölüm ❄ Kelepçe
11.Bölüm ❄ Kötü Adam
12.Bölüm ❄ Okçu
13.Bölüm ❄ Kırgınlık
14.Bölüm ❄ Zayıf Nokta
15.Bölüm ❄ Han
16.Bölüm ❄ Gecenin Ateşi
17.Bölüm ❄ Büyük Ölüm
18.Bölüm ❄ Utanç
19.Bölüm ❄ Misafirler
20.Bölüm ❄ Kötü Haber
21.Bölüm ❄ Havadaki Yumruklar
22.Bölüm ❄ Pençeler
23.Bölüm ❄ İntikam İsteği
24.Bölüm ❄ Geçmiş
25.Bölüm ❄ Orman ve Dönüşüm
26.Bölüm ❄ Tuhaf Yaşlı Kadın
27.Bölüm ❄ Yemek
28.Bölüm ❄ Şehre Gidiş
29.Bölüm ❄ Yakalanış
30.Bölüm ❄ Kıyafet Hırsızları
31.Bölüm ❄ Balo
32.Bölüm ❄ Tehlike İşareti
33.Bölüm ❄ Sürünün Lideri
34.Bölüm ❄ Mektup
35.Bölüm ❄ İhtiyaç İçin Para
36.Bölüm ❄ Tuhaf Not
37.Bölüm ❄ Tuhaf Adamın Bakışları
38.Bölüm ❄ Yeni Kadın
39.Bölüm ❄ Tuzak
40.Bölüm ❄ Zincirler
41.Bölüm ❄ İhanet
42.Bölüm ❄ Panzehir
43.Bölüm ❄ Göl
44.Bölüm ❄ Ölü Adam
45.Bölüm ❄ Mükemmel Kurtuluş
47.Bölüm ❄ Ölü Kurtlar
48.Bölüm ❄ Yuva
49.Bölüm ❄ Kavuşmanın Sıcaklığı
50.Bölüm ❄ FİNAL

46.Bölüm ❄ Gerçek İnsanlar

2.6K 243 17
By nursu_cugalir


Atları ve paraları olmağı için at çalmak zorunda kalmışlardı. Yine ve yine... Artık hırsızlık yapmak, haftalık bir rutine dönüşmüştü. Samanlarla dolu bir haraya girmişler, oradaki birkaç seyisi tutup, tehdit edip; ikisi doru, biri de açık kahverenginde olmak üzere üç tane heybetli at almışlardı. Aslında tam olarak çalmak denemezdi. Kyron, cebindeki tüm bronz woldov'ları oraya bırakmıştı.

Seyisler atlara iyi bakmışlardı, bu belliydi. Taranmış yumuşak yeleleri ve tüyleri, güneş ışığında parlıyor; onlar nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Komutlara uyuyor ve kolayca da acıkmıyorlardı. Acıktıklarında ise soyluların yaşadığı sokaklarda çöp olarak biriken samanların arasından iyilerini seçip yiyorlardı. Uslulardı ama yeri gelince de oldukça haşin olabiliyorlardı. Ve ortama çok çabuk ayak uydurabiliyorlardı. Kahverengi olan at biraz sorun çıkarsa da bu ara ara oluyordu.

Camae'nin sınırlarında bir yerlerde durmuşlardı. Bu sırada hava, karanlığa çalıyordu. Cornia'ya çok yakındılar. Onları ayıran sadece uzun bir patikaydı. Cornia'dan da Vën Chin'e gideceklerdi.

Gece olunca bir ormanda durdular. Ormanın eskiden bir koru olduğu anlaşılıyordu ama şimdi bakımsızdı, ama en azından sakin gibiydi. Yapraklar yerde çürümüş olsa da havası paha biçilmezdi. Cornia'ya yakın olduğundan olsa gerekti.

Ormanda bir tavşan avladılar. Ardından bir ateş yakıp onu pişirdiler. En son kaldıkları handaki o korkunç lapalardan çok daha iyi ve lezzetliydi. Mahzende kaldıkları o korkunç saatler boyunca yemeksizdiler ve çok açlardı. Yani Kyron ve Alina. Bu yüzden yemeklerinin tek bir parçasını bırakmadan yemişlerdi. Lissa ise tavşanın bacağından birkaç ısırık aldıktan sonra bırakmıştı. Onu orada güzel beslemiş olmalılardı ki biraz kilo almış gibi görünüyordu göze. Ama hâlâ yeterince zayıftı.

Karınlarını doyurduktan sonra biraz sohbet ettiler, ardından uyumaya kalkıştılar. Alina hemen sızmıştı. Gözkapakları düşüyordu ve bu da onu durduramamıştı. Üzerinde her şeyin yorgunluğu vardı. Ama uyumadan önce gözlerinin önünde gökyüzünün parlak yıldızları, hilal şeklindeki ayı ve onu biraz kapatan ağaç dalları vardı. Gitgide her şey bulanıklaşmış, ardından kendini müphem bir uykuda bulmuştu.

Uyku ile uyanıklık arasındaki çizgide, kulaklarına sesler geliyordu. Lissa ve Kyron konuşuyordu. Hayır, hayır. Daha çok tartışmaya benziyordu. Özellikle Kyron daha fazla bağırıyordu. Zar zor algıladığı kelimelere göre Lissa'nın onlara ihanet etmesi hakkındaydı.

Bir süre sonra sesleri kesildi. Geriye kuş sesleri kaldı. Bunun ardından derince uyudu. Zihninde hiçbir şey yoktu ve rüyalarını süsleyen şey kurtuluştu.


Sabah uyandığında gözlerini gökyüzüne açtı. Yalancı güneşin bilenmiş bir bıçak kadar keskin olan sabah ışığı gözlerine, esen rüzgârın soğuk pençeleri ise cildine çarpıyordu. Rüzgâr kurt gibi uğulduyor ve ağaç dalları birbirleriye ölesiye kavga ediyordu. Baharın sinir bozucu habercileri olan sinekler ve arılar vızıldıyor, kanatlarını çırparak uçuyorlardı. Doğa, kendi etrafında mücadele ediyordu. Belki bugün güzel olabilirdi. Bir ihtimal, bir umut...

Alina doğrulup esnedi. Birkaç saniye boyunca öylece durup, uyuyan Kyron'a ve Lissa'ya baktı. Lissa otların içinde kıvrılmış, Kyron ise topladığı battaniyenin içine üşümüş gibi sarınmıştı. Alina kalkıp battaniyeyi Lissa'nın üzerine de örttü.

Gitmek için ayağa kalktı. Ağacın dalına astıkları su dolu bakır mataralardan birini alıp yalın ayaklarıyla ormanın içine doğru yürüdü. Mataranın içindeki sudan birkaç yudum aldı ve toprak ile pislenmiş elleriyle yüzünü yıkadı. Ayakları toprakla bütünleşmişti ve bu güzel hissettiriyordu. Güzel ama bir o kadar da tuhaf.

Büyük bir ağacın kenarlarında mantar görünce oraya doğru yaklaştı. Bir mantar, diğer sürüsüyle mantarı getiriyordu ardında. Ve mantarlar inanılmaz derecede güzel görünüyordu. Alina bir tanesini koparıp inceledi. Zehirli değildi. Bundan emindi. Bu yüzden toplayabildiği kadar toplayıp yeniden oldukları yere gitti.

Kyron ile Lissa'yı uyandırıp, ateşi yakıp mantarları kızarttılar. Yemeklerini yedikten sonra yola tekrar koyuldular.

Nice kıraathanelerin, genelevlerin, köşklerin ve küçük ya da büyük çiftliklerin önünden geçtiler. Cornia'ya uzanan yollar engebeli olsa da atlar pek zorlanmamıştı.

Küçük evlerin önünden geçerken, genelde köylülerin ev önünde ateş yakıp yaktıkları o güzel yemeklerin kokusu çarpıyordu burunlarına. Lordenda'nın kasabalarında, köylerinde adetti yemek yapılırsa evlerinin önünden geçen atlılara ikram etmek. Bu yüzden birkaç kadın onları durdurmuş ve bir şeyler ikram etmeye çalışmış, ancak Alina'nın tanınmaması için yollarına durmadan devam etmek zorunda kalmışlardı. Ama üçü de biliyordu ki o şeyleri yemek, şu anda gözlerine gözüken en iyi şeylerden biriydi.

Birkaç saat sonra Cornia'ya giriş yaptılar. Kensuilk'in ferah havası, onlara Cornia'da olduklarını bağırıyordu. Cornia-Kensuilk girişindeki Cornia'da olduklarını anlamaları için inşa edilmiş güzel bir çeşme vardı. Çeşmede, geçmişte yaşamış olan, aziz sayılan adam Mortin'in oyması vardı. Mortin'in alnında ise kocaman bir yakut kakması vardı. Çeşme harika görünüyordu ama onu daha da harika yapan şey, yanındaki mevsimsiz çiçeklerdi. Koca koca ve renkli çiçekler hem güzel koku yayıyor, hem de sanki ilk aylarıymış gibi taze görünüyordu. Hayran olmamak elde değildi.

Alina, Cornia'nın güzel havasını ciğerlerine doldurdu. Bir anda ne kadar özlediğini anımsadı. Cornia'nın dağlarını, tepelerini, denizin buradan bile görünen kocaman ve aşınmış falezlerini... Babasıyla, kardeşleriyle ve mezarda olan annesiyle aynı şehirdeydi. Memleketindeydi.

"Tanrım, ne kadar da özlemişim," diye mırıldandı. Diğerlerine ayak uydurarak yavaşça gitmeye başladı. Gözleri açık mavi gökyüzündeydi.

Kyron ayaklarını bronz saçmalı üzengilerine bastırdı ve siyah deriden olan dizginlerini daha sıkı tuttu.

Lissa, "Buradan Resye'ye gideceğiz. Vën Chin'e gitmek mola vermezsek birkaç saatimizi alacak," dedi.

Kyron, Alina'ya döndü. "Annenin nerede saldırıya uğradığını biliyor musun?"

Alina başını salladı. "Evet, ormanda."

"Elbette," dedi Kyron hatırlamış gibi. "Soğuk Orman'da olmalı. Vivian Kurtları oradadır."

Alina, ona saldıran Vivian kurdunu hatırladı. Onun kahverengi tüylerini ve korkunç, sivri dişlerini. Ve sonra Kyron'un o kurda saldırıp onu kurtarmasını. Yutkunup önüne döndü. Her şey orada başlamıştı, orada bitecekti.

"Vivianlar oraya koloni kurmuşlar resmen! Viviana ülkesinin insanları gibi kurtları da haysiyetsiz. Göçmen geldikleri ülkede rahat durmasını bile bilmiyorlar," diye söylendi Lissa.

Kyron'un canı sıkkın gibiydi. Pek konuşmuyor ve konuşulanlara tepki de vermiyordu. Sebebini Alina az çok tahmin edebiliyor olsa da bunu kendine bile söylemedi. Söyleyemezdi çünkü içine gömdüğü o benzer duyguların ortaya çıkmasından korkuyordu. O hislerin orada örümcek ağlarının bağlamasını, bir mezar olmasını istiyordu.

Lissa iç çekti. "Muhtemelen kral seni gördüğü yerde kelleni kesmeye çalışacak. Bir şeyler karıştırdığını anlamaması imkânsız. En gözde izcisinden haber alamaması onun ya öldüğü, ya da bir haltlar yediğinin habercisidir. Yani normalde öyle olur," dedi Kyron'a. "Ve ölmediğin de anlaşılınca..."

"Babamı ikna edeceğim."

Lissa'nın gözleri büyüdü. "Ona anlatacak mısın?"

"Neyi?"

"Kyron'un seni kaçırdığını."

Kyron'un başı onlara dönmüştü.

"Bilmiyorum..." diye mırıldandı Alina. "Bilmiyorum, tamam mı? Yalan söylemek istemiyorum. Ayrıca benim babam anlayışlıdır. Kötülük yapacağını sanmıyorum. Her ne kadar katı görünse de içinde yumuşacık bir kalbi vardır."

"O kalp, annenin ölümünün ardından taşlaşmamışsa ne mutlu!" diye zevksizce şakıdı Lissa.

"Olabilir ama hiç sanmıyorum."

"Sen öyle sanmaya devam et."

"Unutma, biz kurt değil, gerçek insanlarız," diye hatırlattı Alina. "Bizim duygularımız daha gerçek. Biz sizin gibi değiliz."

Continue Reading

You'll Also Like

28.9K 11.9K 30
Aşk-ı Polisiye Serisi'nin ikinci kitabı olan Çocuk Çığlığı huzurlarınızda..Hayatımızda yeterince hem kadına hem çocuğa şiddet haberleri olsa da bu ko...
Tang Efsanesi By Meltem

Historical Fiction

27.2K 1.3K 61
Goryo krallığından Tang İmparatorluğuna kaçan prensesin yaşama tutunma hikayesi (Olay MS 650 yılında gerçekleşmektedir ve karakterler kurgudan ibare...
2.3M 71.8K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
29.3K 1.2K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."