25.Bölüm ❄ Orman ve Dönüşüm

3.2K 300 5
                                    

İki gün, hiçbir şey olmadı denecek kadar monoton ve zayıf geçmişti. Hep aynı döngü içerisindelerdi: Uyku, sabah, kahvaltı, biraz tartışma, öğle yemeği, biraz daha tartışma, duş, akşam yemeği ve uyku. Bu döndü hiçbir şekilde değişmiyordu. Sürekli aynı şeyler oluyordu. Alina bu monotonluktan artık sıkılmışı.

Bedenen yorgun hissediyordu. Gözkapakları sürekli mavi irisleriyle gözbebeklerine perde gibi düşüyor, onu rahatsız hissettiriyordu. Güçlü bir adam tarafından dövülmüş, hırpalanmış gibiydi. Annesini aklından hiçbir şey çıkartamıyor, acıyı her tarafında hissedebiliyordu. Her gece gözyaşları, temiz olmayan yastığını yıkıyordu. Kalbi, göğüs kafesine adeta bir savaş açmıştı, onu kırmakta ısrarcıydı ve bir türlü durmuyordu. Hasta olacağını seziyordu.

Ruhunu biri emiyormuş gibiydi. Aldığı her nefes, cesedi sürekli ayaklar altında ezilen bir insanınkinden farksızdı, cansız, solgun ve yorgundu. Aynaya kendisiyle yüzleşemeyecek kadar bitkin, özgüvensizdi şimdi. Ne kadar derin nefesler çekse de içine, ciğerlerine vaat ettiği oksijen bir türlü doğru düzgün dolmuyordu. Çaresizliğin güçlü pençeleri, kırılgan derisini ele geçirmişti ve her saniye acımasızca kesmeye devam ediyordu. Her hamlesinde daha fazla güçleniyordu.

Soğuk deriyle sarmalanmış, duvar kadar beyaz parmaklarını pencerenin ahşap pervazına daha fazla bastırdı ve gözleriyle gökyüzünü süzdü. Kar, iri taneler halinde, karanlıkla bocalanmaya başlayan yerdeki gri kayalıklara birer birer düşüyordu. Zemin kayış gibi sertti biriken pürüzsüz, beyaz karlardan dolayı. Kar, pencerenin camına vuruyor ve hızla eriyordu, geriye yalnızca izini bırakıyordu.

Başını yukarıya kaldırdı ve bulutların arasından pek de gözükmeyen, yeni yeni çıkmaya başlayan dolunaya baktı. Karanlığa gömülmek üzere olan semada tıpkı bir elmas gibi parlıyordu. Soğuk havanın ışıldayan yıldızlarını kapatmaya, bulutlar bile yetmiyordu.

Dolunayı daha fazla inceledi. Genellikle dolunay dikkatini çekmezdi. Ama onların hayatına girmesiyle beraber kendini tamamen farklı bir evrende gibi hissediyordu. Dolunay, içgüdü, pençeler, karanlık, korku... Bunlar artık hayatının merkezindeydi. İstese de, istemese de.

"Alina," diyen Kyron'un sesini işittiğinde, derin bir nefes alarak göğsünün kabarmasını salladı. Ellerini pervazdan çekti. "Gitmenin vakti geldi."

Alina'nın dudakları titredi, gerilimi her tarafında hissetti. Başını onaylarcasına salladıktan sonra omzuna attığı kalın postları düzeltti ve kapıdan çıkmaya hazırlanan Lissa'yla Kyron'un yanına gitti.

Koridora ayak bastıklarında Maris ile Alma'nın onları kapının yanına beklediklerini gördüler. Dört kurt, bir insan, diye geçirdi içinden Alina. Zayıf hissediyordu. İnsan olmanın zayıf hissettireceğini hiç düşünmezdi, ama yine de onlar gibi olmak istemezdi.

Maris ile Kyron sertçe bakıştı, ancak birbirlerine bir şey demediler, bir şey yapmadılar. Koridor boyunca yürümeye başladılar. Alina, insanların gözlerinin onların üzerinde, aynı zamanda da kendisinin üzerinde olduğunu hissedebiliyordu.

"Hangi ormana gideceğiz?" diye sordu Alma, heybesini omzuna atarken.

"Biraz ötede geniş bir orman var. Orada dönüşeceğiz," derken sesinin diğer kişilere duyurmamaya özen gösteriyordu Lissa.

"Alina ne yapacak?"

"Orada kalacak, başka çaresi yok."

Alina, Lissa'ya dik dik baktıktan sonra homurdandı. "Soğuktan donarak öleceğim," dedi. Hanın iri, kanatlı kapısını iki yana açıp çıktılar. Hanın şöminelerinin verdiği ateşimsi sıcaklığın yerini hemen soğuk aldı, Alina'nın bedenini soğuk sardı. Eldivenler bile ellerini bu soğuktan koruyamıyordu. İki elini de birbirine sürtüştürdü.

"Ölme ihtimalin epey düşük," diye yanıtladı Lissa. "Sorun olmayacağına eminim."

"Eminim ki sorun olmaz." Alina göz devirdi.

Handan çıktılar ve orman yoluna giden kestirme yollardan geçtiler. Dar ve geniş patikalar, göründüğü kadar da uzun değildi. Yollara dantel gibi düşen incir, meşe ve çınar ağaçlarına karlar düşüyor, rüzgâr her şiddetlendiğinde beyaz karlar üzerlerine doğru sıçrıyordu.

Orman epey büyüktü. Kuşlar neşeli neşeli ötmüyordu, tam aksine kötü bir ruhtan kurtulmaya çalışıyormuş gibi bir ezgileri vardı. Kara böcekler ağaçlara sessizce tırmanıyor, kendilerini gecenin karanlığında kamufle edebiliyorlardı. Bu ormanın rahatsız edici bir havası vardı.

Alina buradan ürktü. Adımlarını attığı zaman yerdeki kalın karı eziyor ve pürüzsüzlüğü bozuyordu. Çizmelerinin içine kar girmişti, ayağı donmak üzereydi.

Derin bir nefes aldı ve arkasına döndü. Maris'e, Alma'ya, Lissa'ya ve Kyron'a baktı. Gözlerini Kyron'a dikti. Kyron'un gözleri buz mavisi haline geldi, bu karanlıkta bile gizlenemedi böylesine güzel bir mavi. Kyron gökyüzündeki dolunaya, sanki onunla bir bağ kurmuşçasına derince baktı. Yavaş yavaş kurt haline dönüştü. Tıpkı diğerleri gibi bembeyaz, fevkalade, olağanüstü ve harika bir kurt oldu. Pençeli ayakları, karın üzerinde izler bıraktı.

Birkaç adım boyunca yürüdü. Dolunayın önünde bir siluet haline gelene kadar... Ardından uludu. Uluması, kurdun güzel sesi, Alina'yı korkuttu ama bir yandan da rahatlattı. Derin nefesini bıraktığında, o hâlâ uluyordu. 

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin