Yoongi sakinleşmiş, durulmuştu ancak yaptığı tek şey müzik padini kullanarak ortaya kulakta kalıcı iz bırakacak bir ritim oluşturmaktı. O sandalyede otururken ben de arkasındaki koltukta oturup tırnaklarımı kemiriyordum. Jimin gideli yarım saat olmuştu ve Jimin gittiğinden beri bu haldeydik.
Onu bir şeylere zorlamak yerine acaba kendi kendini iyileştirebilir mi, diye düşünmüş ve bu sistemi uygulamaya koymuştum. Sistem şu şekilde işliyor: Yoongi kendi halinde olacak ancak yaptığı bir hata ya da saldırgan bir harekete karşılık onu durduracaktım.
Müzik durdu ve onun sesi yankı yaptı. "Özür dilerim." Şaşirmiştim, ani ve gereksiz bir tepki verdim.
"Huh?"
"Özür dilerim, ittirdiğim için. Bir anlıktı. kendimde değildim. Sana zarar vermek istemiyorum, gitmelisin."
"Kendini kontrol edebilirsin."
"Denemiştim." Bıkkınca nefes verdiğinde onu ikna etmenin daha etkili bir yol olacağini düşünüdm. Önceki plan iptal olmuştu anlaşılan.
"Hasta filan değilsin, psikolojik bir rahatsızlığın yok Min Yoongi. Kendine gel! Ben buradayım ve sen düzelene kadar gitmiyorum da."
"İşe yaramayacak." Onu kendimle tehdit etmem yararlı olur muydu ? Onun beni sevdiğinden emindim ancak, yine de bir kereliğine onun iyiliği için kendimi kullanmak, her neyse.
"Gitmiyorum, ek olarak açlık grevi yapacağım. Sana inat."
"Abartma Hye. Git." Ayağa kalkarak yanına ilerledim. Geriye atmış olduğu kafasındaki sarı saçlarına ellerimi daldırdım ve okşamaya başladım. Kendine gelebilirdi, bu zor değildi. Yanında olacak, ona zorla destek olacak birine ihtiyacı vardı yalnızca.
Gözüm kısa bir süre bandajına takılı kaldı.
"Derdini anlat Yoongi. Ben olayları biliyorum ve sen de kendini dökersen, rahatlarsın."
"Neyi biliyorsun?" Omuz silktim, görmeyeceğini bilsem de. "Anlat Yoongi, buna ihtiyacın var."
"Kafamı okşadığın için uykum geliyor." Eli elime uzanmaya çalıştı ancak başaramadı, gerçekten halsiz olmalıydı.
"Eskiden kendini buraya kapatıp derdini kimseye anlatmadın. Kendini şarkılara boşalttın o yüzden burada olduğun, boğucu dönemde albümler çıkardın. Ama şimdi ben varım. Kendini zorlama ve içini dök. Bu yüzden buradayım."
İkna etmek istediğimden biraz kısık ve acıklı bir ses tonu kullanıyordum. Ona baktığımda o çoktan gözlerini kapamıştı, derin soluklar alıp veriyordu.
Min Yoongi, hadi ama...
"Konuşsaydık daha iyi olurdu sanki." Mırıldandım ancak aniden derin uykusuna daldığı için, duymamıştı.
Saçlarını bıraktım ve kendimi koltuğa attım. Bacaklarımı kendime çektim ve düşünmeye başladım.
O gerçekten iyi olacak mıydı? Belki bizim az önceki sakin konuşmamız her şeyin düzeleceğine işaretti, bu olay aslında bu kadar büyütülecek bir şey değildi ?
Umarım Yoongi'nin yaşadığı bu şey minik ve kolayca atlatılabilecek bir şeydir...
Ağzımda metalik, ferah bir tat hissettiğimde ısırdığım dudağımı bıraktım ve yerdeki çantama uzandım. Peçete bulamayınca içimden Yoongi'yi dürtmek, sormak gelmişti ancak mümkün müydü, mışıl mışıl uyuyordu.
Dudağıma bir şey yapmadan öylece bıraktım ve içerideki mayışmış, boğuk havanın içinde gözlerimi kapattım. Belki de gerçekten zamana bırakmalıydık...
Zamana bırakıyorum ancak zaman bizi bırakmazsa iyi olur.
(...)
Gözlerimi açtığımda derin soluklanmalar doluyordu kulağıma. Görüşüm bulanıktı, karanlıktı. Yerimden kıpırdamadan gözlerimi bir kaç kez kırptım.
Uh, bu bir tişört. Kiminle uyuyordum ben ?
Gerginliğimi atarak derin bir nefes aldığımda tanıdık kokuyla sırıttım.
Yoongi'min kokusu.
Kendine gelmiştir umarım.
Kendine gelmese neden buraya yatsın ki ?
Nefes verdiğimde bana sarılı kollar anlık olarak sıkılaşmıştı. Cidden Yoongi ile sarılarak uyuyordum. İyileştiysen ne iyi...
Neşeyle dudaklarımı birbirine bastırdığımda duyduğum kısık sesli hışırtı ve hissettiğim kumaş ile duraksadım. Dudağıma minik yara bandı mı yapıştırmıştı o ?
Gerçekten kendine gelmiş olmalı!
Kafamı hafiften kaldırdığımda bana bakan gözleriyle karşılaştım. Ona otuz iki dişimle, içten bir gülüş sundum. Kollarımı sardım, deli gibi sıktım. O da kısacık gülümsedi ve çenesini başıma koyarak kafamı tekrar boynuna gömdü. Belimde sarılı elleri sırtımdan kayıp omuzlarıma çıktığında sırıttım.
"Zorluk çıkardığım için özür dilerim."
Önemli olmadığını belirtmek için ona daha çok sokuldum. Kafamı göğsüne yasladım. Kalp atışları kulağıma geliyordu: aşırı hızlı ve can alıcıydılar. Sanki hızlı trene binmişsiniz ya da 50 tur hiç durmadan son hızla koşmuşsunuz gibiydi, ancak içine harmanlanmış, eklenmiş bir takım duygular vardı. Tutku, sevgi, bağlılık mesela.
Dudaklarını kulağımın arkasında hissettiğimde irkilmiştim. Huzurluydum ancak ürküyordum. Sanırım bu yüzden aşk bu kadar zordu, hah?
Çalan telefon ortamdaki romantik havayı tüm hızıyla dağıtırken Yoongi bir kaç küfür saydırarak benden ayrıldı ve masadaki telefonu almak için kalktı.
"Kim arıyor ?"
Telefonun sesini kapatarak yere fırlattı. "Kwon." Mırıldanarak, gözleri hafif kısık şekilde bana doğru yürümeye başladı. Koltukta biraz daha kayarak ona yer açtım. Eski yerine yerleşti.
"İyi misin ?" Evet anlamında mırıldandı.
Bir de üç yıl diyordu Jimin. "Uyuma!" Diyerek omzuna vurdum. Uyumamalıydık. Konuşmalı ve şu konuyu ikimizden de uzaklaştırıp rahatlamalıydık. Yoksa Yoongi'm asla kendine gelemezdi. "Konuşmalıyız."
"İstemiyorum."
Kaçış yolunu bana sırtını dönmekte bulmuş olmalı ki bana arkasını döndü ve esnedi.
"Neden kendini buraya kapattın ? Jimin eski sevgilin hakkında bir şeyler geveledi." Aniden dikleşmiş, yüzünde uykudan tek bir eser kalmamıştı. Diken üstünde gibiydi. Benden bir şeyler mi saklıyordu yine ?
"Ne söyledi ?"
"Eski sevgilinin trafik kazası geçirdiğini söyledi. Daha önce seni aldatmış, sen de onu anımsamışsın, falan."
"Yalan söylemiş." Onun arkadaşı neden bana yalan söylesin ki ?
Sözlerine devam etti. Yüzünü bana döndü.
"Onun yüzünden değil. Sadece biraz dinlenmek, kafa dağıtmak istedim. O orospunun hakkında her şey doğru ancak onun yüzünden burada olmam yalan."
Jimin öyle düşünmüş olmalı, diye düşündüm.
Ne diyeceğimi bilemez halde ona bakıyordum. "Madem eski sevgiliden konu açıldı, söyle bakalım. Benden önceki sevgilin kimdi ?"
Ona garip bakışlar attım. Ondan önce sevgilim olmamıştı. Olmazdı sanırım sonrasında da. Yani umarım, bizim sonramız olmazdı.
"Yoktu. İlk öpücüğümü filan da senden aldım. Neden böyle saçma konular açtın ki şimdi?" Elini saçıma attı ve okşamaya başladı. Uykum geliyordu, göz kapaklarım ağırlaşmıştı.
"Yapma şunu~" Mırıldanışımı duymamazlıktan gelerek konuşmasına devam etti. "Dudağını nasıl kanattın ? İltihap kapacak diye endişelendim."
Elimi banda götürdüm ve sonra mırıldandım. "Bandı sen yapıştırdın değil mi ?"
Yüzünde pis bir sırıtış oluştu. "Evet, ben yapıştırdım. Bilgin olsun yapıştırmadan önce birazcık öpmüş olabilirim."
Kızarmıyordum. Alışmıştım. Onunla yanyana olmaktan, öpüşmekten, ona sarılmaktan utanmıyordum. Ona öylesine alışmıştım ki. Sokakta, otobüste de öperdim onu. Utanmazdım. Teyzeler, amcalar saydırsa da, öperdim. Umurumda olmazdı.
"Bence bu akşam burada kalmalıyız." Dediğinde onu reddettim. "Eve gidip yıkanmalı, kendine gelmeli ve pansumanını yapmalısın."
Koltuğun arkasındaki kapıya uzandı ve ittirdi. "Burada bir banyo var. Her şeyim de var. Sen de varsın, gitmene de izin vermeyeceğim." Bana bakarak gülümsedi. Sonra aklına bir şey geldiğini yüz ifadelerine yansıttı.
"Yeni bir şarkı yapabilir, bununla da müzik hocasını ikna edebiliriz."
Elimle alkışladım. "Mantıklı~!"
Koltukta oturur pozisyona geçtim. Aniden ortamı bir sessizlik kaplamıştı. İkimizde konuşmuyorduk. Birbirimizden çekiniyormuşuz gibi...
(...)
Saçları ıslak halde çıktı ve kendini koltuğa attı. Ona yer açmak için yana kaydım.
Saçları bana onların evinde uyuyakaldığım ilk günü anımsatıyordu. Sabah uyandığımda telaşla unniyi ararken onu ıslak göğsüne çarpmıştım. O zamanlar çarptığım o ıslak göğsünde şimdi uyuyabiliyordum.
İki seferdir benim saçımı o tarıyordu. Şu an onun saçları taranmış olsa da ensesindeki havluyla saçlarını kurulayabilirdim.
Ensesindeki havluyu çektim ve saçlarını avucuma alarak sıkmaya, suyunu çekmeye başladım.
Yoongi kendini serbest bırakmıştı. Hatta biraz kambur oturuyordu. Bir gün içerisinde ne tür bir insan bilmem kaç kez uyuyabilir ?!
Cebimde titreşen telefonum artık sinirlerimi bozmaya başladığında Yoongi'nin kafasını yavaş ve nazik şekilde dizime yerleştirdim. Kısa bir süre onu izledim.
Minik sevimli dudakları, kapalı çekik gözleri ve gülünce gözüken dişetleri ile mükemmel biriydi o. Sahip olduğum en iyi karakterli, en muhteşem insandı o.
Titreşen telefonuma içimden bir küfür savurdum. Ardarda o kadar kez titreşmişti ki, Yoongi'm uyanabilirdi.
Elimi cebime attım ve titreşmeyi bırakmış telefonu kemikli parmaklarımla kavradım.
Bilinmeyen Numara : 13 yeni Mesaj
Şifremi girip mesajları incelemeye başladım. Kimdi bu bilinmeyen numara? Tam da her şey yoluna girmişti-
Bilinmeyen Numara :
Sen, Kim HyeRim.
Sevgilin, Min Yoongi'nin
Tam bir piç olduğunu biliyor muydun ?
"'Eski" sevgilisiyle hala görüştüğünü
Sevgilisinin aslında kaza yapmadığını
Yoongi'nin başına pansuman yapanın o sevgilisi olduğunu
Bugün kendini stüdyoya kapattığını öğrenmiştin Jimin'den.
Aslında stüdyoda değildi
Benimle
"Eski" sevgilisiyle (!) coffee bay'de kahvesini yudumluyordu
İlk ve son uyarım.
Sevgilimden uzak dur
O belki seni kendi sürtüğü yapmak isteyecektir
Onu değil seni vururum
Şüphesiz
-n*^)$*'/y*(#/^u*,$(/^
Başı dizimde olan, sarı saçlı, sevgilime, az önce asla bırakmam dediğime baktım.
O...o böyle biri miydi..?
Şu an ya bana içinizden saydırıyorsunuz, ya da açık sözlülük yapıp yorumlara küfürlerinizi bıraktınız bile, sevgili torunlarım...
Sırf böyle heyecan olsun diye bu şekilde kesiyorum bölümleri
İşe yarıyor mu bilinmez...
Umarım bu bölümü sevmişsinizdir.
Bilgilerinize; bu kitabı gittiği kadar, mantık çerçevesinden çıkmayacak bir şekilde devam ettirmek istiyorum. İlk zamanlarda bu kitaba içim hiç de ısınmamıştı, ancak sayenizde; şimdi bırakasım gelmiyor.
Bölüm geç geldiği için içten özürlerimi iletiyorum. Umarım bu bölüm sizi teselli etmiştir.
Saat 12:08, tarih 5 Mart Pazartesi,gece.
Sevgilerle hyhyhye'den
Hye'nin torunlarına!