Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
5. Bölüm: Tanışma
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
9. Bölüm: Su
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
14. Bölüm: Hayat ağacı
15. Bölüm: Enerji
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
58. Bölüm: Denizin sesi
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
66. Bölüm: İhanet
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

38. Bölüm: Heykel

3.3K 313 49
By yazarsnm


-İşte uzun zamandır beklediğim an. Nerelerdeydin? Artık direnmeye başlamışsın. Seni uykuya çekmekte zorlandım sayılır.

Kuşların cıvıltıları, gülüşen çocuk sesleri... Neredeydim ben?

-Anlayamadın mı? Ah bir de zihin ustası zırvalığı olacak. Sen o şey misin cidden? Buna inanmak güç.

Bilincim yarım yamalak açıldı. Bir çocuk parkının ortasındaydım. Burası geçmişten bir parçaydı. Bir yansıma. Geçmişin acısı yüreğimi dağlamaya başlamıştı bile.

-Safsın. Bazen bu huyun çok sinirimi bozuyor.

Bilinç yansımam beyaz elbisesiyle ifadesiz bir şekilde parkın ortasındaydı. Beynim uyuşmuş gibiydi. Düşünemiyordum.

-Artık farkında olduğuna göre sana işkence etme faslına geçelim.

Kötü birine ait olduğu kesin kahkaha beynimin içinde yankılandı. Sesin cinsiyeti yoktu. Rüyadaydım. Bilincimin derinliklerinde kayıptım.

-Ben şu namı diğer Eva, senin minik sarışın kızın.

Görüntüler değişmeye başladı. Küçüklüğüm siyaha yakın uzun saçları ve mavi elbisesiyle parkta yalnız başınaydı. Etraftakilerin kahkahaları arasında mutsuzluğu ilk göze çarpan şeydi. Kalbimdeki sızı arttı. Uyum sağlayamamış minik etrafa hala umutla bakıyordu.

-Zavallı şey. Sana acıyorum ustacık. Yazık. Şimdiye kadar kimseye güvenemeyeceğini hala anlayamadın mı?

Neden bir şey yapamıyordum, cevap vermekten bile acizdim. Sadece görüntü ve ses vardı.

-Meraklı şey. Sana beynin bazı bölümlerini etkileyebildiğimi söylerken yalan söylemedim. Nasıl yaptıysan o an beni kendi beynine hapsetmiştin. Ama artık bu mümkün değil. Komik kâbuslara son verdim. Artık sıkıcı geliyordu.

Küçüklüğüm birileriyle konuşmaya çalıştı. Hava kararmaya başlıyordu ama o hala bir arkadaş bulamamıştı. Üstelik yağmur yağacaktı. Hatırlıyordum. Bu denemesi de başarısız olacaktı.

-Minik Duygu annesini mi kaybetmiş?

Öfke denen şeyin damarlarımı kabarttığını hissetmeye başlıyordum. Hisler zaten buradaydı ama öfke yeniydi. Üstelik bu kişi en büyük damarın üstüne basmaktaydı.

+Benden ne istiyorsun?!

-Sinirlendiniz mi Duygu Hanım?

Bilinç yansımam titreşti ve gözlerini kırptı. Korku seziyordum. Bana ait değildi.

+Zavallı olan sensin. Madem uzun zamandır kafamın içindesin...

Cümlemi yarıda kestim. Ona kendim hakkında daha fazla bilgi verme gibi bir hataya düşemezdim.

-Ee, Duygu, acıyı hissetmiyor musun?

Elimi kaldırdığımda etraftaki görüntüler dondu ve değişmeye başladı. İkimizin ortak anısı olan görüntüler belirmeye başlamıştı zihnimde. Parktaki salıncakta oturan iki kızın karların arasındaki görüntüsüyle başladı.

+Acıyı hissedecek olan sensin! Benden ne istiyorsun söyle!

Geçmişten görüntüler geriye doğru oynuyordu. En başa gelene kadar bekledim. Küçük kızın ortaya çıktığı andan önceki saniyede görüntü durdu. Korku artmıştı.

+Neler yapabileceğimi bilmiyorsun. Kim olduğunu, yüzünü, aileni, kimin için çalıştığını, bilinçaltını, kısaca her şeyini öğrenebilirim.

-Ne duruyorsun?!

+Durmuyorum.

Yansımamın yüzünde sabit ve sinir bozucu bir gülümseme belirdi. Elimi kardırdım ve donmuş bulanık görüntüye doğru uzattım. O rüyalarımdan beni tanıyorsa ben de anılarından onu tanırdım. Neden olmasındı? Elim görüntüye dokunduğu anda yüklü bir bilgi akımı beynime akmaya başladı. Bedenimin titrediğini hissetmiştim.

Yirmili yaşarında kirli sakallı, esmer bir adam görüntüsüyle başladı. Artık uyanan beynim şoktan şoka giriyordu. John, 26, İstanbul, boyutlar arası seyahat. Dur! İlk defa kendi sesiyle kafamda konuşuyordu. Görünüşüne tezat ince bir sesti. Ne olur dur! Durmadım. Kafamdaki baskı artsa da zorlamaya devam ettim.

Bir boyut kapısı daha vardı. Birçok boyut kapısı vardı. Biri de İstanbul'daydı. Bizi yönlendirenler oradaydı! Bilgi ve görüntüler gelmeye devam ediyordu ama tutamıyordum. Bunu ona verdiği kadar bana da acı veriyordu.

-Asla! Bir daha asla kafana girmeyeceğim!

Gözlerimi araladım. Bedenim uzay boşluğunda dönüyordu. Büyük bir galaksi görüş açıma girip çıkıyordu. Durdum. Bu galaksi onun bilinci ve bilinçaltıydı.

+Bir daha kafama girmeyeceksin çünkü izin vermeyeceğim. Zihin ustasını hafife almamaları gerektiğini patronlarına söyle!

Gözlerimi açıp yatakta doğrulmamla beraber patırtı ve konuşma sesleri beynimi doldurdu. Başım korkunç ağrıyordu ve John'un gözünden gördüğüm şehir silueti hala aklımda ve gözlerimdeydi. Gerçek görüntü gözlerime geldiğinde doktora benzeyen birkaç kişi ile gruptaki kızların burada olduğunu gördüm.

"Şu vampir uyanmalarına bayılıyorum canım ama bir gün bana kafa atacaksın diye korkuyorum." Aslı karşı duvardan konuşuyordu. Biri elini alnıma koyduğunda hızla geri çekildim.

Kır saçlı biraz kilolu bir kadındı. Sağlıkçı olduğunu anlamak zor değildi.

"Sakin ol küçüğüm. Ben sağlığın için buradayım. Bir süredir ateşin yüksekti. İlaç içirmek için uyanmanı bekliyorduk al hadi." Elindeki minik bardağı bana uzattı. Güven konusunda artık daha tutarlı olmaya başlamış olan benliğim şüpheyle etrafına baktı.

"Sıradan bir nöbet olmadığını anlamalıydım." Bir başka el alnıma ve yanağıma dokunduğunda kaçmamak için kendimi durdurdum. Daha genç ve zayıf olan diğer kadındı bu. İkisi benim hakkımda konuşuyordu.

Yapmak istediğim tek şey koşarak uzaklaşmaktı ama bu soğukta bunu yaparsam bu sefer gerçekten hasta olurdum. Soğuk demişken neden bu kadar üşüyordum?

"İlaca gerek yok sanırım, ateşi düşmeye başlamış. Bitki çayı iç ve yemeğe katılana kadar toparlan tatlım. Arkadaşların burada."

İki kadın giderken üzerime baktığımda montumun ve kazağımın çıkmış olduğunu görerek panikledim. Muhtemelen Aslı'nın işiydi. Bu gruba yük olmak dışında katkım ne vardı acaba?

"İç şunu ve çabucak iyileşmeye bak." Dicle gülümseyerek bana bardakta dumanı tüten çayı uzatıyordu. Gülümseyerek aldım ve yatak başlığına yaslandım. O sırada Doğa konuştu.

"Ne oldu diye sormaya korkuyorum inan." Kızlar ayakucuma otururken çayı yudumladım. Yine anında gözüm açılmıştı.

"Daha sonra anlatsam iyi olacak. Bunu William'a da söylemeliyim sanırım."

"Yüzünün şu ifadesi olmasa zorlardım ama üflesem uçup gidecekmiş gibi bir halin var Aby." Aslı'nın yüzü endişeliydi. Haklı olabilirdi nasıl göründüğüme dair hiçbir fikrim yoktu.

...

"Bu çok ciddi Abriana, bunu yapanların bu cesareti boşuna olamaz. Burada olduğumuzu biliyor olmalılar." William iki elini kırlaşmış şakaklarından çekmeden bir o yana bir bu yana gidiyordu. Benim odamdaydık. Kızlar onun isteğiyle gitmişlerdi. Birazdan yemeğe katılacak olmamız pek umurunda değildi. Hikayeyi ona anlatmıştım. Bilgileri araştıracaktı.

"Zihin koruma derslerini hızlandırıyorum. Bir daha hiç kimse beynine adım atmamalı." Bundan ben de memnun olurdum. Kafam yolgeçen hanı değildi. Ama herkes öyleymiş gibi davranıyordu.

"Pekâlâ, yemeğe gidelim. Sonra derhal eğitimine dönüyoruz." William kapıya giderken yataktan atlayıp onu durdurdum.

"Kral bize bir sürpriz yapacağını söylemişti." Önceliklerin ne William, şu kıza daha fazla yüklenmenin anlamı yok. Yapan kişinin bir dahaki hamlesi için cesaret toplaması gerekecektir.

"Tamam ama yarın başlıyorsun." Yeterince geç kaldık.

William ikinci kez kapıya davrandığında ikinci kez onu durdurdum.

"Hey, William, sen de zihin koruma yollarını öğrendin mi?" William bir an bana ve kapıya baktı. Aklından geçenleri okumak için medyumluğa ya da zihin ustalığına gerek yoktu. Onun zihnini okuyabildiğimi anlamıştı.

"Normal zihin oyuncuları için çelik gibi bir beynim olduğunu söylerler. Ama senin için hiçbir beyin ulaşılamaz değil." William giderken burukça gülümsedim. Herkes harika güçlerim olduğunu iddia ediyordu ama aynı güçler beni ailemden ayırmış, yıllarca kaybolmama neden olmuş, herkesi bana düşman yapmıştı.

Hüzünlü duygularla giyindim. Herkese istediği gibi giyinebileceği söylenmişti. Simsiyah giyinmek istesem de petrol mavisi boyunlu kazak ve siyah dar pantolon giymiştim. Saçlarımı üstünkörü tarayıp öylece bırakmıştım. Her nasılsa kişisel eşyalarımız buraya gelmişti. Kral fazlasıyla hızlıydı. Siyah, parlak işlemeli çizmeleri de giyerek yemek odasını bulmak amacıyla dışarı çıktım. İkinci bir kayboluş vakası daha yaşamak istemezdim.

Aslı? Yemek odası nerede?

"Eşlik edeyim bayan." Saçlarım hız rüzgârıyla savrulurken sendeledim. Aslı son zamanlarda sanki daha da hızlanmıştı.

"Çok naziksiniz Aslı Hanım." Gülüşerek yürümeye başladık. Kınayan bakışlar yoktu. Burada çocuk olarak görülmenin avantajlarını sevmeye başlamıştım.

Yemek odası, oda falan değildi burası ayrı bir medeniyet olabilirdi. Rahatça at koşturulabilecek bir alan olup yine de bir şekilde doldurulmuştu. Alan bol olunca demek saraylar böyle oluyordu. Yemek masası da bir hayli büyüktü. Daire biçimindeydi. Bu masa boyutunda odalar görmüştüm. Üzerindeki yiyecekler aç olmayanı bile acıktırırdı. Baştan sona bir ziyafet ama bu karın kışın ortasında bunca bereket nereden geliyordu?

Aslı, beni yerine centilmence oturtup kendi yerine geçerken diğerleri de gelmeye başlamıştı. Nasıl bir oturma düzeni olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama yanımda Dicle ve Ateş vardı. İkilinin arsına girmek tuhaf bir his olsa da gördüğüm bunca tuhaflık karşısında bununla baş edebilirdim.

Bizim grup tamdı, ayrıca gelenler tanımadığım insanlar ve kraliyet ailesiydi. Kral ve kraliçe aynı kıyafetler içindeyken yanlışlıkla tanıştığım prenses daha sade ve günlük şeyler giymişti, üzerinde buzulların resmedildiği siyah bir tişört. Bunca olan arasında hayret ettiğim şey tişört giyiyor olmasıydı.

"Hoş geldiniz ailem ve sevgili konuklarım!" kralın gür sesi bırakın salonun diğer ucunu, kıtanın diğer ucundan bile duyulabilirdi. "Değerli usta takımı bugün aramızda ve bir süre böyle olmaya devam edecek. Konuşmayı uzatmaya gerek yok. Yiyin ve eğlenin!"

Kral ve ailesi kahkahalarla gülüp yemeye başlarken bizler şaşkındık. Herkes istediği gibi yiyordu. Kimi eliyle kimi çubukla, ben tercihimi kristal çataldan yana kullanarak yemeye başladım. Çeşitli yemeklerin her birini tatmak mümkün değildi. Hizmetkâr yoktu herkes kendi işini yapıyordu, bu hoşuma gitmişti. Sofra dolu doluydu ama gereksiz bir sürü malzeme yoktu. Her şey parlaktı ama bir o kadar sadeydi.

"Sevgili usta takımı yemeklerini bitirdiğinde onların gözlerine şaşkınlık verecek bir sürprizim var." O şeyin ne olduğunu aşırı merak ediyordum ama kralın beynine girmek açıkçası yemiyordu. Ayrıca şu an aç karnımla düşünüyor ve hareket ediyordum. Yemekle harikaydı.

Yemekler sonunda bitmişti. Meraktan ve heyecandan titreyerek kralın kalkmasını bekliyorduk. Adamda iştah durmak bilmiyordu. Sofrada yemek kalmayana kadar herkes yemişti.

"Umarım sizi doyurabilmişimdir." Kral ayakta ve mutluydu. Sakallı yüzünde büyük bir gülümseme vardı. "Gençleri daha fazla merakta bırakmak istemiyorum. Hadi gelin benimle."

Yanımdaki ikiliye bakıp gülümsedim. Onlar da benim kadar merak ediyorlardı.

"Herkes ikili olsun ve birbirinden ayrılmasın." Bu cümle bana ilkokul yıllarını hatırlatırken etrafıma baktım. Herkes bir eş bulmuş gibiydi. Aslı'nın yanına gidecekken ikinci cümleyi duydum.

"Zihin ustası ve su ustası, siz ikinizsiniz." Adımlarım yarıda kesilirken gözlerim bir an Çağan'ı aradı. Bulamayınca kralın yakınına gitme çözümünü buldum. Sanırım haklıydı, şimdiden dağılmıştık.

"Evet, Abriana, Çağan'dan nasıl bir lider olacağını öğrenmeni istiyorum. O uzun zamandır bunu yapıyor ve sana yardım edebilir." Yanımıza yeni gelen Çağan'a baktım ve göz göze geldik. Liderlik ve ben yan yana komik dururduk. İtiraz etmek istesem de krala karşı gelme fikri hoşuma gitmiyordu. İçimde haykıran diğer tarafı görmezden gelerek yanımdaki Çağan'la kralı takip ettim.

Kral bizi saraydan çıkarırken soğukla ürperdim. Hava kararmıştı. Geri dönüp mont almak için çok geçti sanırım. Farkında olmadan Çağan'a sokulduğumu fark edip çizmemi düzeltmek bahanesiyle geride kalıp oyalandım. Tabi Çağan da beni beklemişti. Şimdi diğer ikili gruplardan gerideydik.

"Üşüdün mü?" bu durumda yalana hiç lüzum yoktu.

"Evet. Soğuk." Muazzam cümleleri için beynime bir alkış! Çağan'a baktığımda elinde bir hırka tutuyordu ve giymiyor muydu?! Hadi ama bu soğukta oyuncak ev desenli yelek olsa giyerdim. Çağan hırkayı bana uzattı.

"Giy hadi." Bu hareketiyle neden biraz daha üşümüştüm. Beynim al şunu diye haykırsa da reddettim. Üzerinde sadece lacivert yün kazak vardı. Akılsızlık edip yanına mont almayan bendim.

"Teşekkürler ama sen giymelisin." Çağan bir adım daha yaklaştı ve hırkayı omuzlarıma atıverdi. Yün hırkaya ve Çağan'a birkaç bakış attıktan sonra hırkayı sırtımdan almaya yeltendim. Çağan ellerimi omuzlarıma koyarak beni durdurdu.

"Giy lütfen, zaten bana küçük geliyor." Daha ne beklediğimi haykıran benliğime kulak verip hırkanın kollarını geçirdim. Ormanlık alana girmiştik. Karanlıktı ama yıldızlar... gözlerimi onlardan alamıyordum. Bu ana kadar nasıl fark etmemiştim! Yıldızlar hiç görmediğim kadar çoktu. Yıldızdan fazlasıydılar sanki. Galaksiler görüyordum, farklı yaşamlar, farklı güneşler...

Kaçınılmaz olarak ayağım kaydığında ani bir manevrayla kendimi toparlayıp önüme baktım. Çağan gülüyordu. Ona bir şey diyemezdim. Böyle bir düşemeyiş görsem ben de gülerdim. Ama böyle güzel? Hayır. Gözlerimi yanımdaki yıldızdan alıp dikkatimi krala verdim.

"Açın gözlerinizi ve inin aşağıya!" sözlere bir anlam veremezken kral göremediğim bir yerden basamakları inmeye başladı.

"Ne duruyorsunuz?"

Duramıyordum. Yanımda dikilen Çağan'ı dürtüp kralın indiği yeri gösterdim. Yıldızlara dalıp gitmişti. Ne dediğimi anlayıp gösterdiğim yere bakması birkaç saniyesini aldı.

"Acaba burada yıldızları gözlemleyebileceğimiz bir yer var mıdır?" bu soru karşısında afallamıştım. Gökyüzüne meraklı olduğunu bilmiyordum.

"Umarım vardır." Basamakları inerken düşüncelerine beyin misafiri oldum. İğrenç esprime kendim bile gülmemiştim.

Yoksa da bir tane inşa edeceğim.

Buzdan basamakları dikkatle inerken kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Burada çok farklı şeyler olacağını seziyor aynı zamanda grubun duygularını hissediyordum. Bu daha hızlı olmama yol açtı. Aşağı indikçe karamasını beklerken burada aşağı indikçe aydınlık karşılıyordu bizi. Artık neredeyse koşuyordum. Gözlerim kamaşmaya başladığında duraksadım ve ne gördüğüme bir kez daha baktım.

Buzdan ve kardan yapılmış bir heykeldi. Beyaz sütunların arasında devasa başını pençelerinin üzerine yaslamış, gözlerini kapamıştı. Başından başlayıp kuyruğunun ucuna kadar uzanan dikenler geriye yatmıştı. Yavaşça yaklaşmaya başladım. İstemsizce sessizdim.

Bu heykelin yüzü benim boyumu geçiyordu. Kapalı gözlerinin üzerinden uzanan parçalar kolum kadardı. Çenesinde sakal benzeri uzantılar vardı. Pullu cildi sert ve canlı görünüyordu.

Ejderha

Hayatımda gördüğüm en gerçekçi heykeldi ama bunu kral bize neden göstermişti ve neden yerin altındaydı?Yanımda herkes nefesini tutmuştu. Kalp atışlarım hala düzensizdi. Bu parlak ve devasa şey insanın aklını başından alabilirdi.

"Uyanma vakti güzelim." Kralın ilk defa kısık çıkan sesi karşısında şaşırmıştım. Kime diyordu bunu?

Heykel titredi. Geri geri yürürken birine çarpmıştım ama kim olduğuna bakmayacak kadar şoktaydım. Kapalı gözler ardına kadar açıldığında nefesimi tuttum. Büyük olan siyah göz bebekleri hızla küçülerek çizgi halini aldı. Elimi açık ağzıma güçlükle götürebildim.

Ejderha burnundan sert bir nefes verdiğinde geri savruldum. Kral hariç hepimiz en yakındaki duvara ya da yere yapışmıştık. Ben yere yapışanlardandım. Hızla ayağa kalktım.

"İyi dinlendin mi?"

Ejderha gövdesini ağır hareketlerle kaldırdı. Yarı kalkar vaziyette hepimize tepeden bir bakış attı. kafamda daha önce hiç duymadığım bir ses yankılandığında tuttuğum nefesi öksürükle geri vermek zorunda kaldım.

Yeterince değil

***

Bölümü beğendiniz mi? Benim pek içime sinmedi ama bir sonraki bölüm telafi edeceğim.

Oy ve yorumları unutmayın.

Her desteğiniz için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.

:)

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 72.7K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
2K 120 24
"Üç büyüklerin melez soyu İki büyük tanrının soyunun Birleşmesiyle kutlanacak Lakin, Bu soyun çocuğu Zamanı çalacak Onların çocukları Herkesten güçl...
3.1K 401 23
"İmkansız mı? " Hah dercesine bir ses çıkardım. "Hiç bir şey imkansız değildir. Çünkü, imkansız benim." Sadece bir hizmetçi, aşağılanan bir kız ola...
103K 10.1K 51
Fantastik'de#26. Notata adında ki ilk ve tek kitaptır. Ailesinin yıllardır yaptığı meslekte kendi payını almak için sıra bekleyen Anoc, babasının ya...