Düşünce Mahkumları

Af Destvd

1.5M 67.3K 12.6K

Dünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. O... Mere

♤Düşünce Mahkumları♤
1♣Ömer (Sansar)
2♣Atlas (Altın Mızrak)
3♣Selim (Hokkabaz)
4♣Sena (Havuç Kafa)
5♣Vuslat (Renk)
7♣Selim
8♣Vuslat
9♣Sansar
10♣Selin (Matematik)
11♣Alparslan Gündoğdu
12♣Sansar
13♣Sansar
14♣Vuslat
15♣Selin
16♣Vuslat
17♣Sansar
18♣Selin
19♣Sansar
20♣Atlas
21♣Sena
22♣Selin
23♣Atlas
24♣Sansar
25♣Vuslat
26♣Sena
27♣Vuslat
28♣Vuslat
29♣Sansar
30 Ara Final Part 1♣Vuslat
30 Ara Final Part 2♣Selim
31♧Selin
32♧Atlas
33♧Doruk
34♧Atlas
35♧Vuslat
36♧Vuslat
37♧Atlas
38 ♧ Sansar
39 ♧ Doruk
40 ♧ Atlas
41♧Vuslat
42 ♧ Atlas
43 ♧ Atlas
44 ♧ Doruk
45 ♧ Sena
46 ♧ Doruk
47 - Karanlık
48 - Aydınlık
49 - Balo
50 I Dost
51 I Hain
52 I Gerçeğin İki Yüzü
53 I Plana Sadık Kal
54 I Operasyon
55 I Kan ve Kar
56 I Uyumak Yok
57 I İnsan ve Nisyan
58 I Öfke ve Acı
59 | Paramparça

6♣Atlas

37.3K 1.8K 183
Af Destvd

Gözlerimi zar zor araladım. Bugün cumartesi olduğu için okul yoktu. Bu da biraz daha uyuyabileceğim anlamına geliyordu.

Zorlukla açtığım gözlerimi geri kapadım ve uyurken bile beni yalnız bırakmayan düşüncelerime geri döndüm.

Karanlık da göremezdik değil mi? Aslında karanlık olması için ışığın olmamasına gerek yoktu. İnsanoğlu zaten kendi ışığında karanlığını bulabilendi. Gerçek âma olan kimse gözleri görmeyen kimse değildi. Gerçek âma olan kimse...

"Atlas!"

Amcamın sesiyle gözlerimi açtım. Zorlukla yatakta doğruldum ve komodinin üzerindeki saate baktım. Saat dokuza geliyordu.

"Hadi evlat, uyan artık!"

Amcam odama gelmiş her zaman yaptığı gibi kapıda dikiliyordu.

"Günaydın." diye homurdanıp üzerimdeki battaniyeyi attım.

"Günaydın. Dün çok yoruldun herhalde. Bir türlü uyandıramadım seni."

"Sorma ya. Başımda bir avuç mahkumluktan kovulmuş çapulcu bozuntusu var. Bütün gün onlarla uğraştım."

Amcam yaptığım benzetme karşısında anlamayan bir yüz ifadesiyle bana bakınca güldüm.

"Bu saatte beni kaldırmanı neye borçluyum?"

Unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi elini alnına vurdu. " Ah, unuttum. Arkadaşların geldi. İçeri de seni bekliyorlar."

"Arkadaşlarım..." diye mırıldandım.

Bugün son düşünce mahkumunu bulmaya gidecektik Hokkabaz ve Sansar ile. Ama ben alarm kurmayı unutmuştum.

Kapıda dikilen amcamın yanından hızla geçip oturma odasına dalmamla Hokkabaz ve Sansar'ı kahvaltı masasında bulmam bir oldu. Şaşkınlıkla onlara bakarken ağzı yemekle dolu olan Hokkabaz konuştu.

" Günaydın, biraz daha geç kalsaydın sana bırakmazdık."

"Amcan yemek konusunda çok iyi." dedi Sansar arkamdan odaya giren amcamı işaret ederek.

Amcam emekli aşçıydı. Ev de iki kişi kalmamıza rağmen sanki geniş bir aileyi doyuruyormuş gibi hergün ayrı bir özen ve ihtişamla hazırlardı sofraları.

Kahvaltı masasından gelen krep kokusu iştahımı açmıştı. Bende sandalyelerden birini çekip oturdum.

Bir yandan da ilk defa arkadaşlarımla kahvaltı yapacağım gerçeğini düşünüyordum. Daha önce tanıdığım kimseyi -buna Kuzey de dahil- evime davet etmemiştim. Gerçi Sansar ve Hokkabaz da davetli değildi ama garip bir şekilde kendimi onların yanında rahat hissediyordum.

Sanki arkadaşlarımmış gibi.

"Günaydın." dedim.

Ekmeğe uzanırken amcam yavaşça elime vurdu.

"Elini yüzünü yıkamalısın Atlas."

Çocuklar kıkırdadı.

Hayatımda ilk defa birilerine arkadaşım gözüyle bakıyordum ve amcam beni onların yanında küçük düşürüyordu.

İstemsiz bir şekilde ayağa kalktım ve banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yavaş yavaş kaybolmaya başlayan yüzümde ki yara izlerini inceledim.

Tekrar masaya döndüğüm de Sansar ve Hokkabaz ayağa kalkmıştı bile.

"Bir dakika ya." diye söylendim masaya oturmaya çalışırken. "Ben daha kahvaltı etmedim."

"Yolda simit alırız." dedi Sansar pis pis sırıtarak. "Hadi hazırlan da çıkalım."

Masada onları yememi söyleyen yemeklere veda bakışı attıktan sonra ağır adımlarla siyah ve beyaz gibi iki zıt rengin hakim olduğu odama döndüm.

Masada reçel de mi vardı, bana mı öyle geldi?

Zihnimi susturup üzerime dar siyah tişörtümü geçirdim ve ceketimi aldım.

"Hadi çıkalım." dedim beni daire kapısında bekleyen Sansar ve Hokkabaz'a. "Akşam görüşürüz amca."

Evden çıktığımızda iki üç günden beri yağmurlu olan hava bugün şaşırtıcı derecede güneşliydi.

Sansar adımlarını hızlandırıp apartmanın önündeki muhteşem beyaz arabanın kapısını açınca şaşkınlıkla ona baktım.

" Senin araban mı var?"

Omuz silkti. "Benim değil. Birinden aldım."

Birinden almak...

Sansar arabayı çalıştırırken ben çoktan ön koltuğa oturmuş radyoyla oynuyordum. Hokkabaz da arkaya oturdu.

"Daha önce," dedi Sansar arabayı park ettiği yerden çıkarırken. "Hiç bizimle ilgili bir şeyler araştırdınız mı?"

" Hayır." diye mırıldandı Hokkabaz.

"Hayır. Ama anlaşılan sen hep araştırıyordun?" dedim.

" Hep. " diye onayladı.

Neredeyse radyodaki tüm kanalları gezmeme rağmen hala aradığım gibi gürültülü bir müzik bulamamıştım. Sonunda bir rock müziğinde durup son ses açtım.

"Kapat şunu! "

Müzik aniden kesilince arkamda oturan Selim'in dakikalardır bağırdığının farkına vardım.

" Niye kapattın?" dedim Sansar'a.

"Bu kadar gürültülü müzik dinle-"

"Düşünmemi engelliyor." dedim sözünün kesilmesinden nefret ettiğini tahmin ettiğim Sansar'ın sözünü keserek.

Evet, nefret ediyordu çünkü ne zaman biri lafını kesse boynunda ki damarlardan biri belli oluyor, kaşlarının arası çatılıyordu.

Ve ben tüm bunları gözlemleyebilmiştim.

" Ne kadar çok gürültü, o kadar az düşünce. Anladın mı?"

Direksiyonu kırarken bana yan bir bakış fırlattı.

" Sözümün kesilmesinden nefret ederim, Altın Mızrak."

Biliyordum, diye düşündüm. Nefret ettiğini biliyordum. Çünkü çok iyi bir gözlemciyim.

"Altın Mızrak?"

Selim öne doğru eğilip bize baktı. Eminim daha boksör olduğumu bile bilmiyordu.

" Altın Mızrak benim lakabım." dedim. " Tıpkı Masato'nun lakabı, Gümüş Kurt, gibi benim de bir lakabım var. Ben bir boksörüm. Yani boş zamanlarımda yapıyorum."

"Masato kim ki?"

Gözlerimi devirme isteğimi boşverip Selim'in suratına sert bir bakış attım.

"Masato'yu tanımıyor musun? "

"Hayır."

"Boşver dostum." diye mırıldandım.

Elimi radyoya doğru uzatmamla Selim ve Sansar'ın aynı anda "Hayır! " diye bağırması bir olunca düşüncelerimden uzaklaşmayı boşverip iyice düşüncelerime sokuldum.

Karanlık... İnsanoğlu kendi ışığında karanlığı bulabilendi. Tıpkı benim gibi.

En son ne zaman amcam dışında biriyle oturup sohbet ettiğimi hatırlamıyordum. Hayatım da zaten fazla kişi yoktu değer verdiğim, konuşmak istediğim.

İyi bir gözlemciydim, evet. Kendimi Sansar gibi geliştirmemiştim belki ama gözlemlerimle doğru sonuçlara varabiliyordum.

Tıpkı arabaya binmeden önce Sansar'ın arabayı 'birinden alması' ve şoför kapısında ki hafif bozukluk gibi. Sansar arabayı çalmıştı.

Bakışlarımı arabanın camında gezdirdim. Dışarıda neler olduğuna bakmamak için direniyordum çünkü gördüğüm şeyler üzerinde fazla kafa yoruyordum. Bu da insanlar ve olaylar hakkında normalden daha fazla bilgi sahibi olmamı sağlıyordu.

Tıpkı Sansar'ı ilk gördüğümde birini dövdüğünü anlamam gibi.

Araba durunca bakışlarımı Sansar'a çevirdim. O da kafasını kendi tarafındaki cama çevirmiş önünde durduğumuz binaya bakıyordu.

" Selin Takıntı, " dedi birkaç saniye sonra. " Bu okulda okuyor."

Bende bakışlarımı binaya çevirdim ve özel bir üniversitenin önünde durduğumuzu anladım.

Okul... Baya iyi ve pahalı bir okula benziyordu.

Islık öttürdüm. "Kız da para var herhalde."

Sansar güldü.

Arabadan inip binaya doğru yürümeye başladık. Bazı öğrenciler çimlere uzanmış gülüşüyorlar, bazıları kitap okuyor, bazıları... Bize, bana, bakıyordu.

Bana bakanların çoğunluğunu kızlar oluşturuyordu tabii ki. Bankta oturan sarı saçlı kız güzeldi baya. Binadan yeni çıkan esmer kızın da hakkını vermeliyim tabii.

Nihayet binaya girdiğimizde Sansar her zamanki gibi önden gidiyordu. Bu işi bir an önce bitirmek istediği tüm bu aceleci tavrından belli oluyordu zaten.

"Selin Takıntı'yı arıyoruz." dedi Sansar önüne gelen ilk kişiye. "Tanıyor musun?"

Sorduğu çocuk Sansar'ı baştan aşağı süzdü. Serseri duruşu yüzünden olsa gerek tuhaf bir şeye bakıyormuş gibi davranıyordu.

"Selin'i niye arıyorsunuz?"

Sansar güldü ama gülümsemesi samimiyetten uzaktı.

Aniden karşısında duran çocuğu yakasından tutup duvara yasladı sertçe. Gözlerini çocuğun gözlerine dikti.

Selim şaşkınlıkla Sansar'ın kolunu tutmaya çalıştı ama Sansar çok hızlı olduğu için ona yetişemedi.

"Şimdi, " dedi Sansar korkuyla ona bakan çocuğa. "Soruma cevap verecek misin yoksa kafanı duvara sürtüp kıvılcım çıkartayım mı? "

Bu lafına güldüm. Hem de baya espiri yapmış gibi güldüm. Selim ve çocuk bana psikopatmışım gibi baktı. Sansar ise hala eli çocuğun yakasında çocuğun gözlerine bakıyordu agresif bir tavırla.

"B-ben şey..." Çocuk kekeleyince gülümsemem iyice yüzüme yayıldı. "Selin ile şimdi ayrıldık. Kantindedir muhtemelen."

" Ha şöyle." dedi Sansar çocuğun yakasını bırakırken. Sonra bize döndü. " Hadi gidelim."

" Kantin üst katta."

Çocuk hızla yanımızdan uzaklaşırken Sansar'ın elini sıktım. O da bana bakıp sırıttı. O sırada Hokkabaz bize anlamadığını belli eden bir ifadeyle bakınca Sansar ile ikimiz kahkaha atmaya başladık.

"Niye gülüyorsunuz?"

Selim hala masum masum bize bakınca kahkahamı zorlukla dindirip cevap verdim.

"Sansar çocuğu korkutmak için yaptı. Sorun yok yani oğlum. Dalga geçtik çocukla."

Selim hala aynı ifadeyle bize bakınca Sansar, Selim'in omzuna yumruk attı.

" Zamanla öğrenirsin."

Beraber merdivenleri çıkmaya başladığımızda okulun çok pahalı olduğuna bir kez daha kanaat getirdim.

Merdivenlerdeki öğrenciler baştan aşağı marka giyinmiş, şımarık, züppe tiplerdi. Selin'in de böyle olduğu su götürmezdi artık.

Kantine girdiğimizde öğrencilerin uğultusu kulaklarımı buldu. Sansar yine hızlı ve çevik hareketlerle bir öğrencinin yanına yaklaşırken Hokkabaz onu durdurdu.

" Bu sefer ben sorayım." dedi Selim.

Sansar sert bir ifadeyle Selim'e baksada yanıma gelip onu izledi.

Hokkabaz yavaş ama güvenilir adımlarla bir kız öğrencinin yanına gitti.

"İyi günler. Bir şey sorabilir miyim?"

Kız Selim'e dönüp gülümsedi.

"Tabii. Buyrun."

"Birini arıyorum da tanıyor musun? Adı Selin Takıntı."

"Selin'i tanımayan mı var?" dedi kız ve kısa bir kahkaha attı. "Şu illerdeki masada oturuyor. Kitap okuyan kız."

Sansar ile aynı anda kafamızı o yöne çevirdiğimizde ne kadar komik göründüğümüzü tahmin edebiliyordum.

Siyah gözlerim masada tek başına oturmuş kitap okuyan kızı bulduğunda istemsizce gülümsedim. Çok güzel bir kızdı.

"Teşekkürler." dedi Selim kıza. "Şey, senden bir şey daha isteyebilir miyim? "

"Tabii." dedi kız yine.

"Acaba sağ koluna bakabilir miyim? "

Kız şaşırsada sanki Selim'in her dediğini yapma eğilimindeymiş gibi başını salladı ve kolunu sıyırıp Selim'e uzattı.

"Teşekkür ederim tekrardan." deyip yanımıza geldi Selim.

" Neden öyle bir şey yaptın? "

Daha önce aynısını Sena'ya yaptığında yanımızda olmadığı için anlamamıştı Sansar.

" Takıntısı varmış." dedim ve hızla ekledim. "Hadi artık gidip şu kızı da ikna edelim. O altıncı kişi. Az kaldı. "

"Çok az kaldı." diye ekledi Sansar. "Yarın hep beraber doktorun yanına gideriz."

İkisinin de ne kadar heyecanlı olduğunu fark ettiğimde, tedavisi olmadığına inandığım halde bende heyecanlandım.

"Hadi gidelim."

Sansar hızlı adımlarla kızın yanına ulaştığında biz de hemen arkasındaydık.

Sansar pat diye sandalye çekip kızın yanına oturunca Selim ile birbirimize baktık. Sonra bozuntuya vermemek için bizde oturduk.

Kız kafasını okuduğu kitaptan kaldırıp sertçe bize baktı. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken Sansar aceleci tavrıyla atıldı.

"Hastalığını biliyoruz. Biz de senin gibi düşünce mahkumuyuz. Seni de alıp tedavi olmak için doktorun yanına gideceğiz. Doktorla konuştuk bizi bekliyor. "

Kız bakışlarını tek tek üçümüzünde üstünde gezdirdi. Selim de fazla takılması dikkatimi çeksede şu saçma sapan gözlem yeteneğimi es geçip kızın ne tepki vereceğine odaklandım.

"Sizi tanımıyorum bile." dedi kız ve bakışları tekrardan Selim'i buldu. Dikkatle ona bakıyordu.

" Zamanla tanırsın güzelim. Önce bizimle gelmeyi kabul etmen lazım sonra da..."

"Sizinle falan gelmeyeceğim!"

Kız, Sansar'ın sözünü kesince her ne kadar Sansar'ın sinirden köpürdüğünü bilsem de yine de bakışlarımı kızdan ayırmadım.

"Niye?"

Soruyu aramızda ki en sakin insan, Selim, sordu. Kız bakışlarını üçüncü defa Selim'e çevirdiğinde gözlerinin yaşardığını fark ettim. Ve gözlemci yönüm yine devreye girdi.

Kız Selim'i birine benzetiyor-

" Rahat bırakın beni!"

Kız hızla ayağa kalktı ve yanımızdan uzaklaştı. Bakışlarımı Sansar'a çevirdiğimde elleriyle masada ritim tuttuğunu gördüm.

Sonra aniden ayağa kalktı ve iki eliyle birden yüzünü sildi. Sonra sertçe masaya bir tekme attı.

Kantindeki tüm öğrenciler bize telaşla bakınca hızla ayağa kalktım.

"Artık çıksak iyi olacak. Birazdan güvenlik görevlileri damlar."

Sansar başını sallayıp kendine has hızıyla kantinden çıkarken Selim'i kolundan tutup çıkışa doğru sürükledim.

Bu sefer başarısız olmuştuk. Kız tedaviyi kabul etmemişti. Ama içimden bir ses bu işi çözmenin bir yolunu bulabileceğimi söylüyordu.

Arabaya bindiğimizde dikiz aynasından gözlüklerini düzelten Selim'e baktım. Belki de çözüm çok yakınımdaydı.

-Destvd

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

95.2K 6.7K 56
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
Kirli Oyun Af Tamer Poyraz

Krimi / Thriller

9.3K 1.8K 21
Annabel kendi çemberinden çıkmaya cesaret edemeyen bir kızken yılbaşında arkadaşıyla gittiği kulüpte başına geleceklerden habersiz James Archer ile...
15.6K 1.3K 26
"Abi burda bir kız var?" Diyen bir sesle. Kendime geldim başımda silahla duran bir adam korkuyla yataktan fırladım. "Kimsiniz ? " Bir kelime düştü...
28.3K 5.3K 35
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...