Bugün okula tek başıma gitmiştim, Yoongi'yi hiç bir yerde bulamamıştım. Erken çıkmış olsa gerek.
Titreşmekten artık aklı kalmayan telefonumu elime alarak gelen yığınla mesajı okudum.
SugAa: Uyan ve okula koş
aşkım~
Şirin ve etkileyici. Kalbimi çalıyorsun Min Yoongi. Gülümsedim.
hhye: şimdi içeri
girdim
Bir anda bir şeyin koluma yapışması ile oraya döndüm. Ah Min Yoongi. Şirin köpek!
"Ne oluyor Yoongi ?" diye sordum. Omuz silkti. "Bana bilmediğini söyleme." Anlamamış bir şekilde ona baktım. "Bilmiyorum !" Gülümsedi ve kollarını bana sardı.
"Bugün sevgililer günü." Ona yüz buruşturarak baktım. "Böyle saçma bir şeyi yapmayacağız değil mi ?" Üzgünce bana baktı.
Şi.rin. kö.pek.
"Neden?"
"Bu aslında sevgi günü. Herkes birbirine sevgi gösterir. Üstelik, sevgilisi olmayanlar için çok acı. Biliyorum, yaşadım çünkü." Kahkaha atarak elimi tuttu.
"Umrumda mı ? Sevdiğim kişiye onu sevdiğimi hissettirmek istiyorum ben."
"Bunu her gün yapabiliriz. Mesela dün, ondan önceki gün." Gülümsediğimde bana eğildi ve dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu.
Gözlerime derin derin baktı.
Anlatamam, sana olan sevgimi anlatamam.
Gözlerinden çıkardığım anlam buydu. Yani, nasıl ifade edilir ki...
İki tane kahverengi yuvarlağa bakıyorsunuz, onlar koyulaşıyor, içinize tarifsiz bir dalgalanma yayılıyor. Sanal gerçeklik gözlüğü taktınız da duyguların arasında bir yolculuğa çıkmışsınız gibi...
Bir anda gözünden bir yaş düştüğünde ona merakla sordum. "Ya! Niye ağlıyorsun ?!" Ellerimi yanaklarına götürdüğümde gözyaşlarının arasından gülümsedi. "Sadece...mutluyum." dediğinde ına gülümsedim. "Her mutlu olduğunda ağlarsan olmaz ki~" dedim. Ellerini benim yanaklarıma koydu ve bahçenin ortasında beni öptü.
Herkesten 'oha' ya 'ooo' nidaları koparken aradan bazı insanların 'hyerim gebersin' seslerini duyabiliyordum.
Gebermemi mi istediniz ? Pekala hemen !
Dudaklarını benden uzaklaştırdığında deli gibi gülüyordu. İkimizin de bu durumda olması çok da umrumuzda değildi.
Çünkü biz aşkı yaşıyorduk.
Birbirimize bakarak deli gibi gülüyorduk. O sırada Yoongi kollarını tüm hızıyla bana sardı ve ağlamaya devam etti. Sırtına vurdum. "Ağlama. Salak." Etrafta video çeken mi dersiniz, izleyip gülen öğretmenler mi, hepsi buradaydı. Zil sesi kulaklarımızı çınlattığında Yoongi'den uzaklaştım. Göz yaşlarını sildim ve gülümsedim. "Sen sınıfına, ben sınıfıma hadi." Ellerimi tuttu ve gülümsedi.
"Sınıfına bırakayım." Oradan zıplayarak, neşeli neşeli sınıfa ilerledik.
(...)
"O yüzden kök üssü dört kök 16, 16'dır..." Matematik hocasının çözdüğü soruları deftere not alırken beynim çatlamak üzereydi.
Aklım bir bakıma Yoongi'deydi. O da böyle miydi şimdi ? Hala ağlayıp, salak salak gülüyor muydu ? Onun sevgisiyle yok olduğum kadar benim gibi miydi ?
Ah Min Yoongi ! Geberteceksin beni !
"Kim HyeRim. Soruyu çöz." Tahtaya baktım. Ağzımı aöıp cevabı söyleyecekken öğretmen ötmeye başladı.
"Öyle yiyişmekle öğrenilmiyor HyeRim. Okula öğrenmeye geliyorsunuz, yiyişmeye deği-"
"Kök 25 eşittir 5, kök 16 eşittir 4'ten 5+4 eşittir 9, hocam." Öğretmen o 'güzel' çenesini kapattığında rahatça yerime oturdum. Böylesine basit bir şeyi bilemeyeceğimi mi sanıyordu ?
Hem o benim sevgilim, ister yerim, ister yiyişirim! Sanane be!
Zil bana huzur verici gelmişti. Yoongi'nin sınıfına yürümeye başlamıştım bile. Bugün biraz riskli bir gündü. Sevgiler günü olduğundan, her hangi bir kaç kızın ona açılma olasılığı fazlaydı. Koruyucu, muhafız misali yanında durmalıydım.
"Yoongi-ah~ Benimle çıkar mısın ?" Her şeyi uzaktan izlemeye başladım. Kız civcivimsi tipine ortaklık eden fönlü saçlarını geriye savurdu ve gülümsedi. Üçgen gülüyor bir de ! Çok çalışmış olsa gerek.
Benim Yoongi'm kurallara uyarak kıza bakmadan yanından geçti ve bana gülümsedi.
Böyle koçum! Bastır!
Bana yaklaştıpı gibi elini belime attı ve beni kendine çekti. Yan yana bahçeye inmeye başladık. "Kurallara uyuyorsun. Aferin tatlı köpek~" dedim ve sarı saçlarını okşadım.
Ona sarılıp doya doya kokusunu içime çekmek istiyorum, öpmek istiyorum. Ama şu durum uygun değil.
Aşağı indiğimizde mırıldanmaya başladı. "Sende kimseyle konuşmadın, değil mi ?"
"Yalnızca matematikçiyle. Bana yiyişmeyin falan dedi ama soruyu çözünce far görmüş tavşan gibi kaldı." deyip güldüğümde o da ekledi. "Sanırım edebiyatçı bana asılıyor. Ama yüz vermiyorum." dedi. Sinirlensem de kızdım. Şu genç öğretmenler nerede Yoongi orada sarkıntılık prensibini uyguluyorlar !
Ya o benim diyorum size. Sahipli. Benim ya benim. Mine. Anlatabiliyor muyum ?
İki üç tur daha attıktan sonra zil herkesin sınıfına gitmesine neden oldu. Acıyla ayrıldım Yoongi'den.
İçeriye giren edebiyatçı ile ayağa kalktık. Başkanın talimatı üzerine selamladık ve yeniden yerlerimize oturduk.
"Kitaptan sayfa 63 ödevdi. Yapıldı umarım." dediğinde açtığım sayfayı aynı hızla geri kapadım.
Hay lanet. Yapmamışım...
Kesin inadıma yaptıracak.
Herkese ayak uydurarak 'evet' tınısına katıldım. "Pekala o zaman sayfa 67'yi açalım! Yeni ünite, sanat türleri."
Sayfayı açtım ve not defterimi yanıma açtım. "Sanatlar üçe ayrılır..." dediğinde not defterine sanat yazıp altından üçer dal çıkardım. "Plastik sanatlar, bu dala heykeltraşlığı örnek verebiliriz."
Heykeltraşlığı not aldım ve bir ders de aynen sıkıcı bir şekilde devam etti.
"O zaman soruları çözelim ! Kim HyeRim." Herkes bana inattı bugün.
"Zanaat sanatına örnek olarak .............., ..............., .............. verilebilir." Soruyu okuduktan sonra hızla cevaplayacaktım ki hoca ötmeye başladı.
"Sevgili yapmakla zeki olunmuyor. Geleceğini karartıyo-"
"Cevap c şıkkı. Marangozluk, aşçılık ve dokumacılık. Anlayacağınız üzere dışarıdaki ilişkilerim derslerimi etkilemiyor." dediğimde gülümsedi. Ama nasıl bir gülüş yani. Pis gülüş.
"Bana cevap vermeye kalkışma Kim HyeRim." Sertçe konuştum.
"Cevap vermiyorum, bilmediklerinizi söylüyorum." dedim ve bende aynı şekilde gülümsedim.
(...)
Bu teneffüs yine Yoongi'me gidiyordum ki ani bir kuvvet beni yolumdan alıkoydu. Park Jimin ?
"Ya Jimin. Sürükleme söyle. Kısa kes. Hadi." dedim hızlıca. Cidden Yoongi'mi üzmek istemiyordum. Kısa kesmeliydik. "Sadece seni uyaracaktım. Kwon'dan uzak dur. İyice bir atmış bugün. Okula şimdi geldi. Yoongi'yle birbirlerine girmeden Yoongi'ni yakala." dediğinde Yoongi'nin sınıfına hizamı aldım ve koşarken bağırdım. "Sağol Jimin!"
Yoongi'nin sınıfına girerken bağırdım. "Ya! Min Yoongi!" Sınıfta olmadığını ve sınıfta bir kaç kişi olduğunu görünce sesli bir küfür savurdum. "Hassiktir."
Hızla bu sınıfın camından aşağıya baktım. Bunlar aşağıda sakin sakin tartılıyorlardı. Ya lütfen kaş göz girmesinler ! Lütfen ama !
"MİN YOONGİ !" Adını bağırdım camdan aşağı bana baktı. "İçeri gir." Bedenimin yarısı dışarıdaydı. Sanırım düşme ihtimalimi düşünmüştü.
Yerim seni.
"SAKIN BİR ŞEYE BULAŞMA." diye bağırdım ve camdan çekilip aşağı inmeye başladım.
Bahçeye çıktığım gibi Yoongi'm Kwon'un yumruğunu tutuyordu. Ona öyle bir hızla koştum ki. Dünyanın yei koşucusu, KİM HYERİM !
Bir hışımla onu kolundan yakalayıp oradan çektim. Mükemmel bir atlayış !
O beni ittirip Kwon'a geçirdi. Başladıysa durduramam ki. İzlesem mi ?
"Yoongi. Lütfen." dediğimde sinirle durdu. "Ne var Hye ya ? Ne var ?" Bir tane daha geçirdi. "Yapma. Gidelim." Kwon da onun çenesine geçirdiğinde Kwon'un bacağına bir tekme attım. Acıyla bağırdığında güldüm.
Yaşasın Converse... Yaşasın beyaz bilekli Converse..!
İçimden canı acıdıysa özür dilemek gelse de yapmadım. O Yoongi'me vurmuştu.
O Converse'im kafana çarpsın...
Yoongi'yi de sürükleyerek okula girdim. "Bana açıklama borçlusun."
"O çocuğu mu savunuyorsun ?!"
hediyeniz~~ Umarım sevmişsinizdir... öksürüklerimin arasından bu kadarı çıktı. tam olarak 1007 kelime~~
bu arada okuyucu kitlesi için önerinizi alayım. size şirin bir isimle seslenesim var~~
~♥sevgilerle hyhyhye'niz...