Kapı Komşum

Por okyanus0624

452K 20.5K 2.6K

Ey kanadı kırık gül yaprağı. Hem umudum ol , hem de acım. Sonsuz dokunuşlarda ruhumu buladığım. Ansızın çıkıp... Más

Tanıtım《☆☆☆》1
Tanıtım 《☆☆☆》 2
Tanıtım《☆☆☆》3
1.Bölüm《☆☆☆》 Yeni Komşu
2. Bölüm《☆☆☆》 Şüphe
3. Bölüm 《☆☆☆》Hey Seni Yerler
4. Bölüm 《☆☆☆》 Eyvah Basıldık
5. Bölüm 《☆☆☆》 Bana Abi Dedi!
6. Bölüm 《☆☆☆》Bana Öyle Bakma !
7. Bölüm 《☆☆☆》Küçük Oyunbaz
8. Bölüm 《☆☆☆》Organize İşler
9. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk Kapıyı Çalınca
10. Bölüm 《☆☆☆》 Arkadaş
DUYURU
11. Bölüm 《☆☆☆》İlk Adım
12. Bölüm 《☆☆☆》 Tuzlu Kahve
13. Bölüm 《☆☆☆》 Alışveriş!
14. Bölüm 《☆☆☆》Nişan
15. Bölüm 《☆☆☆》Ruh Bağı
16. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk-ı Diyar
17. Bölüm 《☆☆☆》Yeni Bir Hayat
18. Bölüm 《☆☆☆》 İhanet
19. Bölüm 《☆☆☆》 Yaralı Kalbim
20. Bölüm 《☆☆☆》 Yangın Yeri
21. Bölüm 《☆☆☆》 Saman Alevi
22. Bölüm 《☆☆☆》 Öfke
24. Bölüm 《☆☆☆》 Gazap Ateşi
25. Bölüm 《☆☆☆》Aşkın Ateşi
26. Bölüm 《☆☆☆》Yorma
27. Bölüm 《☆☆☆》Bir Sebebi Var!
28. Bölüm 《☆☆☆》Bi Küçük Nikah Meselesi!
29. Bölüm《☆☆☆》Güzel Kadın
30. Bölüm 《☆☆☆》Karavan
31. Bölüm 《☆☆☆》Oğlan Bizim Kız Bizim
DUYURU
32. Bölüm 《☆☆☆》Kötü Zamanlar
33. Bölüm 《☆☆☆》 Bazen Pes Etmek Gerekir

23. Bölüm 《☆☆☆》 Senden Vazgeçmem!

12.3K 618 113
Por okyanus0624

Elimde kocaman kahve kupası , mutfak masasında otururken , aklım hâlâ dün akşam yaşadıklarımda takılıp kalmıştı. Bütün gece de , karakolun önünde bana öfke ile bakan , ona en son söylediğim sözden sonra da gözleri dolu dolu olan , o mavi gözlü meleğimi düşünmüş ve uyuyamamıştım. Her geçen zaman umudum kırılsa da ondan vazgeçmeye niyetim yoktu. Çünkü ben gün geçtikçe Zeliş'in bana olan öfkesinin arttığını biliyordum. Bu beni daha da acıtıyor , içimdeki öfke her geçen gün beni bitiriyordu.

Hırsımı , görmesem de dağınık olduğunu bildiğim saçlarıma elimi daldırıp çekiştirerek kendimden çıkardım. Ne kadar canımı yakarsam sanki o kadar Zeliş'in acısına eş değer olacağını düşünüyordum. Onun ne denli acı çektiğini ise dün gece çok daha iyi anladım. Ona söylediğim son sözler aslında ne kadar sevgi dolu olduğumu , ruhum kadar bedenimin de Zeliş ile dolu dolu olduğunu göstermek içindi ama ben onun canını bilmeden yine yakmıştım. Sabırsızlığım bir kez daha sevdiğim kadına zarar vermişti. İşte bütün bunlar kendimden iğrenmeme sebep oluyor , bu derbeder halim ise aynadan baktığımda biraz olsun beni rahatlatıyordu. Ne yaparsam yapayım ona yaklaşamıyordum. Oysa daha bir süre önce o doyamadığım kokusu ve bana bakarken içime gökyüzünü taşıyan gözleri bana aitti. Artık onun üzerinde hiçbir hakkım olmaması ve Zeliş'in bekar biri olarak dolanması içimdeki mağara adamını ortaya çıkarıyor , beni olmadığım bir adama dönüştürüyordu.

Yine aynı düşüncelerin içinde boğulduğumu anladığım anda kalktım masadan. Hep böyle oluyordu işte. Ne zaman ayık olsam , kendi kendime eziyet edip Zeliş'i bir başkası ile beraber düşledikten sonra kabuslarımdan uyanıyor ve bunun düşüncesinin bile beni öldüreceğini fark ediyordum.

Kalkıp mutfakta deli gibi dolandıktan sonra evde kalamayacağımı anladığım için hızla odama yöneldim. Çünkü bu hikayenin sonunu biliyordum. Bir süre Zeliş'in başkasının olmasının karanlığını kendime yaşatıp sonrasında unutana kadar içmek alışkanlık olmuştu bende. Son zamanlarda yaptığım tek şeydi bu. Bütün gece kendime eziyet edip sonra da sızana kadar içmek.

Öfkeyle üzerimdeki gri tişört ve altımdaki siyah pijamayı odamın köşesinde yığın haline gelmiş elbiselerin arasına fırlattım. Ben ki önceden odamda tek bir tişört bile görmeye dayanamazken şimdi gördüğüm o elbise yığınına , etrafa saçılmış pizza kutularına , boş içki şişelerine bile aldırmadığımı fark ettim. İstediğim tek şey bedenimi ve ruhumu alev alev yakan bu yangından kurtulmaktı.

Tembel adımlarla banyoya ilerleyip tepemden ılık suyun akmasına izin verdim. Kış günü olmasına rağmen içim öyle bir yangına esir olmuştu ki hissetmedim bile soğukluğu. Tek düşüncem biraz da olsa ayılıp bu karanlıktan nasıl çıkabileceğimin yollarını bulmaktı. Yeniden kendimi odamda bulduğumda dolabımın önünde uzun uzun karman çorman olmuş eşyalarıma baktım. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyor ama bunun ne olduğunu bir türlü bulamıyordum. Zeliş'in öylece çekip gitmesine izin veremezdim. Eğer onu kaybedersem , gerçi çoktan kaybetmiştim ama tamamen kaybedersem bugünden daha kötü olacağımı biliyorum.

Rastgele bir kazak ve kot pantalon giyip suratımın ne halde olduğuna bakmadan çıktım kapıdan. Çünkü görmesem de yüzümün berbat bir hal aldığının farkındayım. Onun olmadığı bir hayatın benim için değeri olmadığının da.

Birkaç gündür doğan güneş sayesinde yerdeki karların tamamen kalkması bile umurumda değil. Ne zaman kar olsa aklım Zeliş ile beni bir bütün kılan o güne gidiyordu. Bu da bana büyük bir mutluluk yerine acı veriyor. Ona sahip olduğum gecenin sabahında kaybetmek , hayatın bana bir tarafları ile gülmesi gibi sanki. Sevdiğim kadını elimden alan aptallığımın simgesi oldu kar benim için. Oysa ne güzeldi onu karlar altında beklerken , mutlulukla bana gelirken izlemek.

Ayaklarımın dibinde onu sevmem için dolanan Rex bu düşüncelerden sıyrılmama sebep oldu. O bile son zamanlarda bana bulaşmamaya karar vermiş gibiydi sanki. Bunca yıldır bana dost olan bu sevimli yaratığın duygularının derinliği gülümsememe sebep oldu. Zeliş'in onun tarafından yaralandığı aklıma geldiğinde suratımı buruşturdum. Farkında bile olmadan nasılda hayatımın merkezi olmuştu küçüğüm. Bana ait olan her şeyde bir anısı olması gerçeği bir tokat gibi çarptı yüzüme. Bütün benliğim yetmezmiş gibi hayatımın tamamı onunla dolmuştu. Peki bu bana neden bu kadar büyük bir mutluluk veriyordu?

"Savaşacağım oğlum. Her ne pahasına olursa olsun ondan vazgeçmeyeceğim. " Kafasını bacaklarıma sürten hayvanın başını kaşıdım. Genzinden bundan hoşlandığını ifade eden mırıltılar çıkardığında , dizimin üzerine çöküp sarı tüylerle kaplı başını öptüm.

Adımlarım yeniden çıkışa yöneldiğinde içimde tarif edemediğim bir rahatlamanın ferahlığını hissettim. Tam kapıyı açtığım anda bir anda karşıma çıkan Önder'in bana bakan öfkeli gözleri ile karşılaştım. Ne yalan söyleyeyim onu beklemiyordum.

"Hayırdır sabah sabah rüyanda mı gördün? " Alayla söylediğim sözlere tepkisi dudaklarının arasından kopan vahşi bir homurdanma ile cevap vermek oldu. Sonra da ne olduğumu anlamadan kendimi kapının yanındaki duvarda buldum. Yumruk yaptığı elleri ile üzerimdeki kışlık montun kenarlarını tutmuş , vahşi bakışlarını benim gözlerime kilitlemişti.

"Ne ayaksın lan sen? Ne yapmaya çalışıyorsun? "

Ne sorduğunu gayet iyi biliyordum ama yine salağa yatarak bu durumdan kurtulmaya çalıştım.

"Ne yapmışım ben? Ya da ne yapmaya çalışıyormuşum? " Sözlerim öyle lakayt ve umarsız çıkmıştı ki bu onu daha da öfkelendirdi.

"Ulan dalga mı geçiyorsun sen benimle şerefsiz. O concon arkadaşların mı var karşında? " Koyu kahve gözleri öylesine öfke ile kaplanmıştı ki , bilmesem onları gecenin en kara renginde sanabilirdim.

"Önder defol git. Seninle uğraşacak enerjim yok. " Bıkkınca yumruk yaptığı ellerini yakamdan silkip yeniden çıkışa yöneldim. O ısrarla beni çekiştirince de dayanamayıp rastgele bir yumruk savurdum. Günlerdir öylesine üzerime gelmişti ki bunu istemeden yapmıştım. Önder attığım yumruğun etkisi ile yere savrulunca bu defa da kendimi onu kaldırırken buldum. Aldığı darbe ile burnundan sızan kana suratımı buruşturdum. "Sana üzerime gelme dedim. Belanı başkasında arasana oğlum. Sabah sabah şu haline bak. " Onu böyle görmek beni oldukça üzmüştü ama hakettiği de su götürmez bir gerçekti.

"Dökül bakalım Tekin Efendi. Ne karıştırıyorsun? " Onun bu pervasızlığına hayretle başımı iki yanımda salladım.

"Vazgeçmeyeceksin değil mi? " Bakışları sözlerimi destekler nitelikteydi. Zaten son zamanlarda öylesine her şeyi tek başıma yapmaya çalışmıştım ki , giderek o yükün altında ezildiğimi hissediyordum.

"Ben Zeliş'e ihanet etmedim Önder. " İçimde bana eziyet eden gerçeği dile dökmek beni fazlasıyla etkilemişti. Zaten karşımda sözlerime inanmadığını belirten bakışları ile duran adam da yansımam gibiydi. "Bak tamam. Gerçeği ondan sakladım. Ona en başından anlatmalıydım. " Başını sallaması ise benimle aynı görüşte olduğunu ifade ediyordu. "Korktum anlıyor musun. Onu bu kadar severken bana inanmamasından korktum. İçimde onu kaybetme korkusunu taşırken , her gün ona anlatma kararımı erteledim. Buraya gelirken babamın planrından tabi ki haberim vardı ama sırf annem üzülmesin diye sustum. Onun bu iğrenç oyununa ailem için susarak ortak oldum. Sonra da işin içine Zeliş girince " Dilim söyleyemediğim binlerce kelimenin ağırlığı ile sözlerimi yarıda kesti. Oysa öyle çok isyan yüklüydü ki yüreğim. Ne desem sanki içimdeki bu acı için hafif kalacaktı.

"O raporları sen değiştirttin değil mi?" Onu sözlü olarak onaylamasam da anlamıştı. Bu da alayla dudaklarının yukarı kıvrılmasına sebep oldu. Biz sözsüz bir anlaşma içine girmişken , o anda yanımda duyduğum ses ile sarsıldım. Öylesine açtım ki bu sesin sahibine. Susuz kalmış bir çöl gezgini gibiydim.

"Kolay gelsin. " Başımı hızla çevirdiğimde bana değil karşımdaki adama öfke ile bakan bir Zeliş buldum. Tam yakınımda durduğu için koklamaya doyamadığım bahar kokusu burnumdan içeri süzüldüğünde inlememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Allah'ım bu nasıl bir işkenceydi? Sevdiğim kadın bana bu kadar yakınken ona dokunamamak , bedenini kendi bedenime katıp sarılamamak en ağır işkenceye eş değerdi. "Bari çok eğlendin mi? " Hırsla kollarını göğsünde birleştirmiş bir alev topunu andıran öfkesini Önder'in üzerine yöneltmişti. Bunu bile kıskandığımı fark ettim. Önder'e her ne kadar gözüm kapalı güvensem de en yakın dostum yerine bana bakmasını , tüm öfkesini bana kusmasını istedim.

"Saçma sapan konuşma. Kendi kendine kafanda kurup gelip bana burda caka satma Zeliş. " Önder de onu böyle gördüğü için kızmıştı ona.

"Şu durumda sen olsan ne düşünürdün? Resmen düşmanımızla kafa kafaya vermiş gülüyordun be. Bir de üste çıkma. " Beni hem düşmanı görmesi hem de tek bir an bile bakmaması içimdeki kıskanç adamı ortaya çıkardı.

"Zeliş." Daha adını söyler söylemez öfkeden koyulaşan mavilerini bana dikti. İşaret parmağını burnuma dayayıp tehdit etti.

"Sen hiç konuşma. Kapa çeneni. " Bir insan bir kadına kızarken bile hayran olabilir miydi? Sanırım kafayı yiyordum. Çünkü onun bu hali bile beni inanılmaz bir arzu ile sarmalamıştı. Üzerindeki kışlık kıyafetinin içindeki bedeni gözlerimin önüne geldiği anda gözlerimi kapatıp bir süre bu görüntüyü silmeye çalıştım.

"Zelo bak beni zıvanadan çıkarma. Bütün hırsımı senden alırım kızım. "

"Allah allah ya. Adama bak. Hem suçlu hem güçlü. Oğlum sen kimi tehdit ediyorsun lan. Karşında mahalle arkadaşın yok senin. " Bu konuşmaya daha fazla kayıtsız kalamayıp gözlerimi açtım. Zeliş iki elini beline atmış Önder'e dikleniyor , Önder de sürekli sabır çekip sakinleşmeye çalışıyordu.

"Kızım git şuradan bak elimde kalacaksın. Sabah sabah sayıyla mı verdiler lan sizi bana? "

"Lan senin babandır. Doğru konuş benimle. " Bu kadının bu hali beni bir gün öldürecekti o kesin de , şimdi olaya müdahele etmem gerekiyordu.

"Uzatmayın sabah sabah. Millet şimdi bir şey var sanacak. " İkisi de aynı anda hırsla bana baktılar.

"Sen sus. " Ve ağızlarından çıkan aynı sözler aynı hamurdan yoğurulduklarını gösteriyordu. Zeliş ısrarla Önder'in üzerine yürüyor o da kendini bu kabustan kurtarmak adına sakinleşmek için ellerinin parmaklarını şaklatıyordu. En sonunda dayanamayıp Zeliş'in üzerine yürüdüğünde benim için son nokta oldu. Hızla benimle hemen hemen aynı boyda olan adamın önüne geçip Zeliş'i arkama aldım. Elimi uyarırcasına Önder'in göğsüne yerleştirdiğimde , homurdanarak söylendiğini fark ettim.

"Kızım anlayıp dinlemeden boş boş konuşup sinirlendirme beni. Valla yazık senin kocana lan. Allah adama sabır versin. " Bu sözlere içimden amin dedim. Zeliş benim karım olduğunda oldukça zorlanacağımı biliyordum ama o olduktan sonra bütün her şeyin üstesinden geleceğimi de biliyordum.

"Merak etme yakında göreceğiz zaten. " Bu sözler kaşlarımı çatmama sebep olurken , hızla arkamı dönüp ne demeye çalıştığını düşündüm.

"Ne demek bu? "Sözler bilinçsizce dudaklarımdan dökülse de bunun cevabını deli gibi merak ediyordum.

Bu defa kızgın bakışlarının hedefi bendim. "Sana ne be. Her lafın içine atlamasana sen. " Son kez Önder'e bakıp yanımızdan ayrılacağı anda bileğine yapıştım. O anda ne küçük bir sokakda olduğum , ne de ailesinin bizi görmesi umurumdaydı. Tek hedefim Zeliş'in dudaklarından dökülen sözlerin anlamını kavramaktı.

"Ne demek istedin az önce? " Sesim sert , gözlerim hâlâ anlamsızca onun hayretle açılmış gözlerindeydi. Kaşlarını kaldırıp bileğini tuttuğum elime baktı. Hırsla elini çekmeye çalışsa da öyle bir tutmuştum ki kurtarması imkansızdı. Bu hoyrat halimi daha da ileri götürüp onu bahçenin içine çekiştirdim. Hızla kapıyı çarptığımda dışarıda şaşkınlıktan donmuş bir adam bırakmışken , yanımda sinirden titreyen bir kadın buldum. Zeliş'i hafifçe duvar ve bedenim arasına hapsettim. O her ne kadar beni itmeye çalışsa da fiziki olarak bunu yapması imkansızdı. Şimdilik bu haksızlığı görmezden geldim. Gücü benimle yarışamayacak boyutta olsa da bir kadına bunu hissettirmek en son isteyeceğim şeydi. Fakat o anda duyduklarımdan sonra bunu önemsemedim. Tek düşündüğüm Zeliş'in sözleriydi.

"Bırak beni pislik. " Hâlâ kollarımın arasında debeleniyor , ısrarla benden kurtulmaya çalışıyordu. "Bırak diyorum yoksa tüm mahalleyi başına toplarım. "

"Bana ne demek istediğini söylemeden kıyamet kopsa bırakmam. " Bileklerini duvara yaslayıp onu incitmemek adına mengene misali sarmaladığım ellerimi hafifçe gevşettim. Gözleri gözlerimde , bedeni benim arzuyla kaplanmış bedenime yaslanmış haldeydi. Bedeni öyle çok titriyordu ki bunun öfkeden mi yoksa benim gibi arzudan mı olduğunu ayıramadım. "Az önce o sözlerle ne demek istedin? " Tek bir hedefe kilitlenmiş Zeliş'in beni sarsan sözler ile ne demek istediğini çözmeye çalışıyordum.

"Ne anladıysan o işte. " Omzunu umarsızca aşağı yukarı sallayışı ve bana alayla bakışı ne demek istediğini anlamama sebep olmuştu ama inatla bunu reddediyordu zihnim.

"Söyle. " Öyle çok bağırmıştım ki bir anda irkildi. Alışık olduğum şekilde gözlerini kısarak beni geri adım attırmaya çalıştı. "Söylemeden buradan çıkamayacağını ikimiz de biliyoruz. " Öyle yakın duruyordu ki içimdeki o vahşi hayvan beni günaha davet ediyordu. Onu üzmemek için ise hem kendimle hem de onunla savaşmam beni yormuştu.

"Evleniyorum. " Bu tek kelime etrafımda uğursuzca dans ediyor , beni bambaşka bir adama dönüştürüyordu. Önce yanlış duyduğumu kendime söylesem de , yüreğime saplanan ağrı ile bunun gerçek olduğunu biliyordum.

"Hayır! " Tek kelimelik itirazım ikimizin arasında keskin bir bıçak gibi asılı kaldı. Gözlerim akıtamadığım yaşların etkisi ile canımı yakıyor ama bu bile bana büyük bir güç veriyordu. "Olmaz... olamaz. Bunu bize yapamazsın. " Her bir kelimem giderek acı bir çığlığa dönüşüyordu. "Lütfen Zeliş. Bunu bize yapma. " Ona yalvaran bakışlarım bile işe yaramadı. Acımasız gözlerini bana dikmiş sanki zaferini kutluyor gibiydi. "Sen benimsin. Bana aitsin. Lütfen. Lütfen. " Gittikçe kısılan sesim öylesine acınasıydı ki en son kelimeyi içimden mi söyledim yoksa duydu mu fark etmedim bile. Hırsla elimi saçıma daldırdığımda , onun da bu durumdan faydalandığını son anda fark ettim. Beni itmeye çalışırken , sözlerimin ona etki etmediği şeyi fiziki olarak göstermek için yeniden tüm gücümü kullanıp narin bedenini duvara yasladım. Arzuyla dudaklarına kapandığımda tek istediğim ona olan sevgimi hissetmesiydi. Başını ellerimin arasında sabitleyip donmuş bedenini sıkıştırdığımda tamamen benim insafıma kalmıştı. Günlerdir , öpmeye doyamadığım dudaklarına öyle hasrettim ki kendimi onun tadında kaybettim. İnatla gül kurusu dudaklarını öpüyor bana karşılık vermesi için teşvik ediyordum. Öyle inatçıydı ki bir santim bile kıpırdamadı. Tek bir karşılık vermediği için daha bir hırsla kapandım yumuşacık dudaklarına. İçim onu öpmenin arzusu ile mutlulukla doluyor ama az önce duyduklarım bu mutluluğumun üzerine kara bulut misali çöküyordu.

Zaman kavramını yitirmiş hep o anda kalmak için sanki bunu hareketlerime yansıtmıştım. O bana cevap vermedikçe daha da coşuyor onu baştan çıkarmak için tüm tecrübemi üzerinde kullanıyordum. Kokusu burnuma doldukça da daha çok bedenini kendime bastırıyordum.

Bu büyüyü Zeliş'in beni itmesi bozdu. Nasıl yaptı bilmiyorum ama benim zayıf anımdan faydalandığı kesindi. Elinin kalkışı ve suratıma inişi ise bir sis bulutu arkasından izliyormuşum gibi geldi bana. Ne canım acıdı ne de tek bir söz edecek halim vardı. İçim onu öpmenin sevinci ile dolu , beynim sözlerinin ağırlığı ile bir kurşun yemiş gibi durmuştu.

"Bir daha bana dokunursan seni ellerimle öldürürüm. Nefret ediyorum senden anladın mı? Uzak dur benden. Defol git hayatımdan. " Gözleri birazdan yağmur yağacakmış gibi dolu doluyken, bedeni ise sinirden titriyordu. Öfkeyle kapıyı açıp çıktığında bile hareket etmem zamanımı aldı. Olanlara inanamıyordum. Sevdiğim kadın ellerimden kayıp gidiyor ben ise sadece öylece bakıyordum.

Önder az önce onu bıraktığımız yerde hayretle bizi izlerken hızla yanından geçip sokağın girişine gelmiş kıza yetiştim. İnatla omzunu kavrayıp bana bakmasını sağladım.

"Buna izin vermem. Bir başkası ile evlenmene asla izin vermem. Ölürüm... Öldürürüm... Yine de senin gözlerimin önünde bir başkasına yar olmana izin vermem küçüğüm. "

Sözlerim bir yemin gibi dudaklarımdan döküldüğünde , onun da duruşunda bir değişim fark ettim. O anın etkisi ile ne olduğunu çözememiştim ama söylediklerimin arkasında duracağımı biliyordum.

☆ ☆ ☆

Zaman hızla akıp gidiyor ben çaresizliğin her geçen gün beni içine almasına engel olamıyordum. O gün Zeliş bana evleneceğini söylediği andan itibaren deli gibi bunun gerçekliğini araştırırken buldum kendimi. En ufak bir bilgi için daha önce konuşmadığım insanlarla konuşmaya çalışıyor , bu kabusun sadece benim canımı yakmak için söylenmiş bir yalan olduğuna inandırıyordum kendimi. Ama öğrendiklerim bir balyoz misali kalbime indiği günden beri artık ne halim vardı yaşamaya ne de isteğim. O günden sonra tamamen içime kapanmış o berbat halime yeni çaresizliğim de eklenince daha da çekilmez bir adam olmuştum.

Bahçede soğuğa rağmen çardak da otururken , yine yan tarafımda yüreğimin yarısının olduğunu bilmemin düşüncesi ile ellerimi başımın arasına almış öylece boşluğa bakıyordum. Günlerdir yaptığım gibi... Çünkü artık umudum da tükenmiş durumdaydı. Bugün Zeliş'e görücü geleceğini bilmek canımın acıyla kavrulmasına sebep oluyordu.

Rex bile artık benden umudu kesmiş kendi klübesinde sessizce uyurken bu yalnızlığı kendim istediğimin farkındayım. O gün Zeliş'e buna izin vermeyeceğimi söylerken öyle kendimden eminken , şimdi çaresizlikle onun ellerimin arasından kayıp gitmesine seyirci kaldığıma inanamıyordum.

Ne bu?

Bir tür kabulleniş mi? Ya da ölümün soğuk yüzü?

Beni böylesine eli kolu bağlı kılan,  ana çaresizliği dibine kadar yaşatan bu boşvermişlik ne?

Bu kadar kolay mı olacaktı onu kaybetmek?

Kendime olan öfke ile sertçe yüzümü ovaladığım elim önümde masaya indiğinde acı bile hissetmemem normal mi?

Ben yine kendi kendime eziyet ederken hırsla çalan sokak kapısı ile toparlandım. Demir kapının yumruklanma sesi beynimde yankılanırken , bir süre bunu duymazdan geldim. Israrla çalan kapıya hafifçe başımı çevirip boş gözlerle baksam da çalan kişinin vazgeçmeyeceğini bir süre sonra anladım. Tembel adımlarla yerimden kalkıp artık beni taşımakta zorlanan ayaklarımı adeta beton zeminde sürüyerek bir kaç basamak kapıya çıkmaya yarayan merdiveni zorla çıkıp beyaz demir kapıyı araladım. Karşımda aşina olduğum yüzü gördüğümde ise bıkkınca suratımı buruşturdum.

"Ben de seni seviyorum cadde bebesi. " Önder alayla benim yüz ifademe tepki verirken , hiç davet etmediğim halde içeriye adım attığında arkasındaki Burak'ı da görünce gözlerimi devirdim.

"Ne sevindin bizi gördüğüne lan. Valla ağlayacam şimdi ha. Bizi bu kadar sevdiğini bilmiyordum. " Burak da sevimli ortağı gibi benim tepkime karşılık verirken ben çoktan yolu yarılamıştım bile. Onları arkamda bıraksam da kapanan kapıdan beni yalnız bırakmayacaklarını anlamıştım. Hadi Burak yıllardır arkadaş olduğum için yanımdaydı da Önder'i bir türlü anlayamıyordum. Daha bir süre önceye kadar beni yumruklayan adam o günden sonra sürekli dibimdeydi. Bu bana huzur vermesi gerekirken neden içimde sanki kor bir alev taşıyordum peki?

İkisi sessizce benim oturduğum çardağın içindeki tahta yapı oturağa tam karşıma çöktüler. Ellerindeki siyah poşetleri de o anda fark ettim. Tek söz etmeden içindeki eşyaları çıkarmaya başladıklarında , onlara homurdanmadan edemedim. Aldıkları mezeleri tek tek masaya dizip ben fark etmeden içeriye girip çıktıklarında bile hâlâ aklım sevdiğim kadının yan evde ne yaptığı ile doluydu. Belki de bir başkasına ait olma yolunda ilk adım atılmış ve asla çıkarmamaya yemin ettiği ve o gün kafama attığı yüzüğün yerine yenisini geçirmişti. Bunun düşüncesi bile yüreğimin sıkışmasına yetti. Elimi yumruk yaptığımı ise elimin üzerine konan bir dost eli ile fark ettim.

"Daha gelmediler. " Önder anlayışla gözlerime baktığında , bakışlarını takip ettiğimde görücülerden bahsettiğini anladım.

"Ulan benden daha zavallı bir adam daha olabilir mi hayatta? " Sesim günlerdir kimse ile konuşmadığım için kendime bile yabancı gelmişti. "Bu gece sevdiğim kadın bir başkasına ait olacak " Sözlerimin acısı damağıma yayıldığı anda sesimi kestim. Önüme konan kadehi hızla tepeme diktiğimde rakının acı tadını mutlulukla karşıladım.

"Hop yavaş. İnsan gibi iç lan şu zıkkımı hayvan. " Önder öfke ile biten kadehi elimden çektiği anda sert gözlerimi ona diktim. Sonra kendi için doldurduğu kadehi de tek seferde içtiğimde , ikisinin de birbirine bakışını yakaladım.

"Defolun gidin. İstemiyorum hiç birinizi. Yalnız bırakın beni. "

Benim bu sözlerime inat yeniden doldurdu boş kadehleri. Sonra uzun boyu ile masadan yavaşça bana yaklaşıp gözlerime baktı. " Adabı vardır rakının. Önce kiminle içtiğini bileceksin, sonra kime içtiğini. " Keskin gözleri bana sözlerini anlayıp anlamadığımı yoklar gibi baktı. "Bir dakika içinde onlarca kadına 'Seni Seviyorum' yalanını atabilirsin! Ama rakı masasında sadece bir kadının adını sayıklarsın. " Ben ona bakmayı sürdürdüğümde kadehini kaldırıp benim kadehimi kaldırmamı bekledi. İçimi okuyan sözlerine ben de önümde yeniden doldurulmuş kadehi kaldırıp acıyla gülümseyerek karşılık verdim. Burak da bize katıldığında sadece kadeh sesleri yankılandı havada. Bir de içime işleyen o ada içilen şerefine sözleri.

Bir süre sonra Önder kendi telefonundan müzik açtığında o soğuk havada dışarıda içtiğimizin bile farkında değildik. Müslüm Gürses öyle güzel eşlik ediyordu ki şarkı sözleri ile acıma. Sanki bugün herkes benimle birlikte sevdiğimi kaybetmenin yasını tutuyor gibiydi.

"Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş.
Tanrı istemezse insan ölmezmiş.

Sen Tanrı mısın beni öldürdün.
Eşime dostuma beni güldürdün.

Vicdanının sesini dinle bak ne diyor.
Senin için bir can, bir can gidiyor. "

Biz hep bir ağızdan Müslüm Babaya eşlik ederken , içtiğim her kadeh beni uyuşturması gerekirken canımı daha da çok yakıyordu. Sözler de üzerine tuz biber olmuştu.

Sonra aklım yine ona kaydı. Tuz biber sözü ile Zeliş'i ilk istediğimiz güne gittim. Fadik kahveme tuz atmış ben bilmeden içmiştim. Zeliş'in ben öksürdüğümde gözlerinde gördüğüm o hüzün ise hafifçe gülümsememe sebep olmuştu. Ne de güzel bakıyordu bana. Sanki benim için acı çeker gibi. Kendi acıma eşlik eder gibi. Beni sever gibi.

Ya şimdi?

O adama da mı aynı şeyi yapacaktı. O da öksürdüğünde gözlerine panik ile bakıp üzülecek miydi? Onu da sevecek miydi?

Bu düşünceler ellerimin sabırsızca yüzümde dolaşması ile son buldu. Onun hayali bile beni bu denli delirtiyorsa , yarın gözlerimin önünde o adamın karısı olmasına nasıl dayanacaktım peki?

Üzer miydi acaba onu? Yoksa çok mu değer verirdi? Nasıl biriydi peki?

Sabırsızca yerimden kalktığımda yanımdakileri çoktan unutmuştum. Tek düşüncem yan evde olanlardı. Şimdi kim bilir neler oluyordu? Bilinçsizce bizi onların evinden ayıran taş duvara diktim gözlerimi.

Bir şeyler yapmalıydım. Bu şekilde olamayacağını ben biliyordum. Zeliş'in bir başka adamın kollarında karısı olarak uyumasına , ona bana baktığı gibi bakmasına , en önemlisi adının yanında o adamın soyadını taşınmasına izin veremezdim. Benim bildiğim bu gerçeği onun da anlamasını sağlayacak bir şeyler yapmalıydım. Ellerimi başımın arkasında birleştirip acıyla başımı karanlık gökyüzüne diktim. Doğa bile sanki yas tutuyordu. Öyle kapalı ve iç karartıcıydı ki , tek bir yıldız bile göremedim.

"İzin vermem. Buna izin vermem. " Yüreğimin köşelerine vuran ve içimde kocaman bir yankıya sebep olan bu sözleri aslında dışımdan söylediğimi birinin omzuma konan eli ile fark ettim.

"Topla kendini Tekin. Bu şekilde kendinize hiçbir yararın olmaz. Sen burada kendi kendini yiyip bitirirken , kız orada elden gidiyor lan. " Önder öylesine ifadesiz söylemişti ki bunları. Bu adamın ne zaman ne tepki vereceğini anlamak mümkün değildi. Yine de söyledikleri gerçeğin ta kendisiydi. Doğru söylüyordu. Ben burada küçük , huysuz erkek çocukları gibi sızlanırken o ellerimin arasından kayıyordu.

O anda aklıma gelene ben bile inanamadım. Çünkü son zamanlarda var olan bu adam benden çok başka biriydi. Kendi kendimi tanıyamadığımı , yıllardır içimdeki bu öfkeli adamın nerede saklandığını bilmiyordum.

Kararımı vermişcesine son kez derin bir nefes alıp emin adımlarla bahçedeki küçük tek oda malzeme odasına doğru yöneldim. Annem kısa süre önceye kadar orayı , evdeki fazla eşyaları ve tamirat malzemelerini barındırmak için kullanıyordu. Zaten mahalleden ayrıldıklarında tek bir çöp bile almadıkları için aradığım şeyi orada bulacağımı biliyordum. Kapının yanına geldiğimde köşedeki topraklı saksının içine daldırdım sabırsızca parmaklarımı. Toprak yağmur ve karın etkisi ile sertleştiği için bir süre uğraştıktan sonra küçük kahve rengindeki porselen saksıyı hırsla yere fırlattım. İşime öylesine odaklanmıştım ki gözüm başka hiçbir şey görmüyordu. Bir süre bahçenin loş ışığı ve sokak lambasının altında aradığım şeyi kısa süre sonra buldum. Elime değen soğuk metali kapı göbeğindeki kilide yerleştirip ardiye odasının demir kapısını araladım. Elim sert duvarda bir kaç denemeden sonra tavandaki lambanın yanmasına sebep olacak anahtara dokunduğunda içerisini aydınlattım.

Uzun boyumdan dolayı tavanı alçak olan odada eğilerek dolandım. İstediğim bidonu bulduğumda ise vakit kaybetmeden çıktım dışarıya. Az ilerimde hayretle beni izleyen iki adam önce bana sonra elime baktıklarında bunu Önder'in bile beklemediğini dudaklarından kopan tek kelime ile anladım.

"Oha. " Tek kaşımı kaldırıp ona bakarken sözlerine devam etti. "Lan bir şeyler yap derken mahalleyi yak demedim hayvan. O elindeki su değil biliyorsundur umarım. " O hâlâ bir elime bir de bana bakarken hırsla yanlarından geçtim.

Arkamda ne yaptıklarını bilmiyordum ama eğer beni durdurmaya kalkarlarsa tüm hırsımı onlardan çıkaracağımı biliyordum. Bu bir cinnet anımıydı farkında bile değildim. Tek düşüncem yaşananlara bir son vermekti. Bahçe kapısını sinirle çekip attım kendimi boş sokağa. Bir kaç adım atmıştım ki sokağa giren arabanın gözüme vuran farı ile durakladım. Elimi gözlerime siper edip gelen yabancı arabaya baktım. O anda diğer taraftan sesler duyduğum anda şansıma inanamadım. Yapacağım şey için tam da istediğim ortamı yakalamıştım.

Zeliş'in görücüleri sakince arabadan indiklerinde ben de kendi arabamın yanında onları süzüyordum. Gözlerim aradığımı bulmuşcasına odaklanmış tüm kinimi uzun boyu , tıraşlı yüzü ve bu gece için özendiği belli olan takım elbisesi ile benden çok daha iyi görünen adama yöneltmiştim. Ondan nefret ettiğim içindi belki de onu küçümseyerek bakmama sebep. Dünya'nın en mükemmel adamı da olsa benim kadınıma göz koyması tanımadığım birine nefret duymama sebep olmuştu. Onlar yüzlerinde midemi bulandıran gülümsemeleri ile Zeliş'lerin evlerine yöneldiğinde , başımı çevirip onları kibarca karşılayan Mehmet Amca ve Güllü Teyze'ye baktım. Bir süre öncesine kadar ailem olan bu insanların benden nefret ettiklerini biliyordum.

İki aile birbirlerine yaklaşıp tokalaştığı anda elimdeki bidonun kapağını fırlatıp attım. Onlar tam eve doğru yöneldiğinde ise dolanan dilime rağmen sesimi çıkarabildim.

"Mehmet Amca. " Zeliş'in babası benden sanırım böyle bir çıkış beklemiyordu. Şaşkın bakışlarını bana çevirmesinden anladım bunu. Elimdeki bidonu bana bakan adamın gözleri önünde tepemden aşağı boca ettiğimde kulağıma dolan uğultuları umursamadım. Gözüm öylesine kararmıştı ki kimin bu sesleri çıkardığı umurumda bile değildi. "Eğer bunu yaparsanız ölürüm. Onu benden başkasına verirseniz yaşayamam ben. Zeliş beni dinlemedi. Bari sen dinle. Sana baba dedim. Ailem bildim sizi. " Duruşu bir anda değişen adam bana çatık kaşları ile yaklaşırken elimi kaldırdım. "Yaklaşmayın. " Sesim öyle gür çıkmıştı ki koskoca adam bir anda durakladı. "Kızını gerçekten sevdim ben baba. Ona çok büyük bir hata yaptım biliyorum. Ne desem bana inanmayacağınızı da ama asla oynamadım ben onunla. Sadece onu kaybetmekten korktum. Gerçeği öğrendiğinde bana inanmamasından deli gibi korktum. " Görücüler hayretle birbirlerine bakarken , Mehmet Amca ve Güllü Teyze'nin gözlerinde şaşkınlık vardı. Sanırım bunu benden beklemiyorlardı. Gerçi ben de kendimden beklemiyordum ama onların böylesine şaşırması normaldi sanırım.

"Tekin oğlum o elindeki çakmağı bırak konuşalım. Bak belli ki içmişsin. Senin gibi bir adama bu hareketler yakışıyor mu? " Onun babacan sesi bile etkilemedi beni. Tek istediğim sevdiğim kadının yaptığı hatayı fark etmesiydi. Gerekirse onun için diri diri yanmaya razıydım.

"Size yalvarıyorum buna izin vermeyin. Zeliş bana kızdığı için istemediği bir şeyi yapıyor. Benim için olmasa da kızınız için bu yanlışa izin vermeyin Mehmet Amca. " Dilim dolansa da sözlerim gerçekti. Sanırım o da bunun farkına vardı ki yeniden karısına baktı. O anda etrafıma baktığımda mahallelinin yavaş yavaş toplandığını fark ettim.

Bundan utanıyor muydum?... Hayır!

Belki Zeliş zor durumda kalacaktı. Mahalleli ona bu durumdan dolayı zor günler yaşatacaktı belki ama öyle gözüm dönmüştü ki düşünememiştim. Bir taraftan da bencilce bunun benim için iyi olacağını biliyordum. Hayatımda ilk kez böylesine öfkeyle hareket ediyordum ama bunun için pişman olmadığımı fark ettim. Bundan sonra herkes Zeliş'in sadece benimle bir evlilik yapacağını anlamalıydı.

"Mehmet biz o iş bitti sanıyorduk. " Adını bilmediğim , orta boylu , hafif toplu eli yüzü düzgün bir adam Zeliş'in babası ile konuşurken , ben pür dikkat onları izliyordum.

"Abi bitti zaten. Delikanlı kendinde değil. Siz girin içeri ben geliyorum. " Mehmet Amca onları eve doğru yönlendirirken yeniden bağırdım.

"Buna izin verirseniz şakam yok yakarım kendimi. "

"Yakarsan yak be manyak. " O anda gözleri öfkeden gecenin renginde parlayan kadınımı fark ettim. Üzerinde kışlık diz hizasında koyu renk elbisesi , düz saçları ve makyajsız hali ile bana yaklaşırken bile ne kadar can alıcı olduğunu gördüm. Görücüler için özenmemişti ama onun her halinin güzel olması canımı yakıyordu. Özenmese de yanından geçtiği adamın beğeni ile ona bakması dişlerimi sıkmama sebep oldu. Mehmet Amca kızını eli ile engellediğinde isyan ile ona baktı.

"Baba pislik yapıyor. Beni sevdiği falan yok. Tek derdi sorun çıkarmak. " Babası öfkeli gözleri ile onu süzdüğünde sustu. Sonra da narin dudaklarını büzüp somurttu.

"Yusuf buyrun bir çayımı için ama o iş olmayacak dostum. Kusura bakmayın sizi de buraya kadar yorduk. " Ben de dahil herkes hayretle Mehmet Amcaya baktı. Buna gelen görücüler de dahildi. Günlerdir öyle çok şey yaşamıştım ki belki de babam gibi gördüğüm adamın bu kadar çabuk pes etmesini beklemiyordum. Zeliş bir an bile bana inanmadığı için birinin beni bu kadar çabuk anlayacağını ummadığım bir gerçekti.

"Baba?" Zeliş hayretle babasının adını söylediğinde onun sert bakışlarına , ayağını vurup hırsla bana baktıktan sonra eve yürüyerek cevap verdi. Ben ise yüzümde anlanmanın huzuru ile derin bir nefes alıp giden küçüğümü izledim.

Sanırım artık şansım dönmüştü. Öylesine büyük bir duvar vardı ki karşımda, açtığım iğne ucu kadar delik , içimi inanılmaz bir umut ile doldurmuştu.

☆ ☆ ☆

Yepyeni bir bölüm ile ben geldim meleklerim. Sizi ihmal ediyorum farkındayım ama yiğenim ameliyat oldu ve ben ailemin yanındayım. Bu sebeple de yazmaya ne fırsatım oldu ne de kendimi verebildim.

Bayram öncesi size beğeneceğinizi umduğum bir bölüm ile geldiğim için sevinçliyim.

Yaşanan olumsuzluklara rağmen sizlere barış , huzur ve savaşların olmadığı, insanların katledilmediği ve sevgi ile dolu bir Dünya dileği diliyorum. Umarım artık bütün bu kötülükler geride kalır ve biz insanca yaşamayı başarırız.

Hepinize huzurlu ve sağlıklı bir bayram diliyorum.

Sevgi ile kalın.

Seguir leyendo

También te gustarán

2M 135K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
6.8M 454K 81
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
5.3M 247K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
SARKAÇ Por Maral Atmaca

Ficción General

1.8M 106K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...