Şafağın Anısı

By nursu_cugalir

297K 22K 3K

WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayıl... More

ŞAFAĞIN ANISI
Karakterler
1.Bölüm ❄ Ormanın Gizemi
3.Bölüm ❄ Sessizlik
4.Bölüm ❄ Çaresiz Kadın
5.Bölüm ❄ Taş Zemin
6.Bölüm ❄ Kurtlar
7.Bölüm ❄ Krallığın İzcisi
8.Bölüm ❄ Kaçma Girişimi
9.Bölüm ❄ Yolculuk
10.Bölüm ❄ Kelepçe
11.Bölüm ❄ Kötü Adam
12.Bölüm ❄ Okçu
13.Bölüm ❄ Kırgınlık
14.Bölüm ❄ Zayıf Nokta
15.Bölüm ❄ Han
16.Bölüm ❄ Gecenin Ateşi
17.Bölüm ❄ Büyük Ölüm
18.Bölüm ❄ Utanç
19.Bölüm ❄ Misafirler
20.Bölüm ❄ Kötü Haber
21.Bölüm ❄ Havadaki Yumruklar
22.Bölüm ❄ Pençeler
23.Bölüm ❄ İntikam İsteği
24.Bölüm ❄ Geçmiş
25.Bölüm ❄ Orman ve Dönüşüm
26.Bölüm ❄ Tuhaf Yaşlı Kadın
27.Bölüm ❄ Yemek
28.Bölüm ❄ Şehre Gidiş
29.Bölüm ❄ Yakalanış
30.Bölüm ❄ Kıyafet Hırsızları
31.Bölüm ❄ Balo
32.Bölüm ❄ Tehlike İşareti
33.Bölüm ❄ Sürünün Lideri
34.Bölüm ❄ Mektup
35.Bölüm ❄ İhtiyaç İçin Para
36.Bölüm ❄ Tuhaf Not
37.Bölüm ❄ Tuhaf Adamın Bakışları
38.Bölüm ❄ Yeni Kadın
39.Bölüm ❄ Tuzak
40.Bölüm ❄ Zincirler
41.Bölüm ❄ İhanet
42.Bölüm ❄ Panzehir
43.Bölüm ❄ Göl
44.Bölüm ❄ Ölü Adam
45.Bölüm ❄ Mükemmel Kurtuluş
46.Bölüm ❄ Gerçek İnsanlar
47.Bölüm ❄ Ölü Kurtlar
48.Bölüm ❄ Yuva
49.Bölüm ❄ Kavuşmanın Sıcaklığı
50.Bölüm ❄ FİNAL

2.Bölüm ❄ Saldırı ve Merhamet

10.9K 803 85
By nursu_cugalir

Alina olanları anlamamıştı ve anlayabileceğini de sanmıyordu. Kurt onlara saldırmamıştı? Neden bunu yapmamıştı ve üstelik onlara saldıran kurdu öldürmüştü?

Alina Myrina, kendini bir bilinmezin içinde hissediyordu ancak bunu düşünmek için iyi bir zaman değildi.  

Hızla Ogufer'in ve Molin'in yanına gitti. Molin hâlâ Alina'ya şaşkınlıkla bakıyordu. Ogufer'in de ondan kalır bir yanı yoktu.

Alina parmağını şaklattı. "Ogufer," dedi endişeli ve nefes nefese. "Molin'in ayağı yaralı. Onu yere bırak."

Ogufer, dediğini yapmadı ve kızın yüzünü dikkatle incelerken kaşlarını çattı. "O da neydi?" Bir hayalet gibi donakalmıştı.

Alina bıkkınlıkla iç geçirdi. "Ogufer!" diye bağırdı yüksek sesle. "Molin'in ayağı yaralı!"

Ogufer trans haline geçince derin bir nefes aldı ve çömeldikten sonra Molin'in yere oturmasını sağladı. Bir yandan onun arkasına geçti ve ablasının sırtından tutup onun için işi kolaylaştırdı.

Alina dizlerinin üzerine çöktükten sonra Molin'in ayağına doğru emekledi. Onun, parçalanmış kahverengi çizmesini ayağın nazikçe ayırırken, Molin acıyla inledi. Ardından kana bulanmış ve paramparça olmuş çorapları ayağından çıkardı. Molin'in acı çekmesine fena halde üzülüyordu ve onun iyileşmesini istiyordu.

Ogufer, elini Molin'e verdi. Molin, Ogufer'in elini sımsıkı tuttu.

Alina, Molin'in ayağına baktı. Gerçekten berbat görünüyordu. Kurt, kızın ayağını fena halde dişlemişti ve üst kısmı neredeyse ikiye yarılmıştı.

Molin, kardeşinin gözlerindeki korkuyu okumuş olacaktı ki beti benzi attı. "Çok mu kötü?" derken ayağına bakamıyordu.

"Hayır," diye yalan söyledi Alina. "Şimdi orayı saracağım. Saraya gidince direkt hekimlere gideceğiz."

Ogufer, Alina'nın gözlerine umutsuz bir şekilde baktı.

Alina, üzerindeki deri tuniği kesmek için, Ogufer'in yanındaki kılıcı aldı ve küçük bir parça kesti. Ardından elleriyle tuniğini yırttı. Bir parça deri kumaşı, nazikçe kızın ayağına sararken, Molin neredeyse ağlayacaktı. Yüzünü

Ogufer'in dizine gömdü ve solgun dudaklarını birbirine bastırdı.

Alina'nın işi bitince, "Ogufer," dedi hızla. "Onu sırtına almana yardım edeceğim. Molin, ayağını bir yere dokundurmamaya çalış."

Ogufer ve Molin, kafalarını onaylayınca salladığında Alina ayağa kalktı. Molin'i, Ogufer'in sırtına yerleştirdi. Ogufer, ablasının bacaklarından sımsıkı tuttu ve Alina ile beraber hızlı adımlarla ormanın çıkışına doğru yürümeye başladılar.

"Ben size, buraya gelmememizi söylemiştim, değil mi budalalar?" diye azarladı onları Alina, sarı kaşlarını iyice çatarak. "Yaşadıklarımız gerçekten çok eğlenceliydi!"

Molin araya karıştı; elini Ogufer'in başına vurdu. "Biraz yavaş ol, ayağım acıyor, Ogufer!"

"Kraliçe fena halde kızacak," dedi Ogufer iç çekerken. "Hele ki çocuklarından birinin neredeyse ayağını kaybetmek üzere olduğuna..."

Alina, Ogufer'e kaş göz işareti yaparken, Ogufer yere bakıyordu, bu yüzden görmedi.

Molin ağlamaya başladığında, Alina, Ogufer'in koluna bir yumruk çattı. "Ogufer!" Ardından Molin'e doğru döndü. "Sana söz veriyorum, ayağına bir şey olmayacak, abla."

Ogufer bir an şaşkınlık geçirdi. "Hah! Pardon, pardon. Haklısın, ayağına bir şey olmayacak." Bu dediğine, kendisinin bile inanmadığı bir ses tonu vardı.

"Tanrım!" deyip göz devirdi Alina.

"Sen neden okunu ve yayını getirmedin, Alina?" diye hesap sordu Ogufer.

Bu ani soruya, Alina hazırlıksız yakalandığı için yerine sindi ve dudaklarını büzdü. "Şey, ben... bir şey olmaz sandım."

"Hani korkuyordun?"

"Tamam, tamam. Korkmuyordum. Yalnızca uyumak istiyordum."

"Köpekler bahaneydi yani?"

"Ama sonuç olarak size gitmeyelim dedim! Bak, olanları görüyorsun işte."

Ogufer kaşlarını çattı ve bir şeyi hatırlamış gibi Alina'ya baktı. "Kurt sana orada saldırabilirdi ama yapmadı. Yalnızca kokladı. Üzerine garip bir koku gibi bir şey sürmüş olabilir misin acaba?"

Titrek bir sesle, "Bilseydim ben de sürerdim," dedi Molin, Ogufer'in omzunun üstünden. "Özellikle biricik ayağıma..."

"Sürmedim," dedi Alina. "Garip olan bu ya zaten..."

"O halde neden böyle yaptı?" diye sordu Ogufer.

"Demek ki kurban tercihlerinin arasında insanlar yok." Alina güldü. Ama diğerleri gülmedi.


Saraya vardıklarında henüz tam olarak sabah olmadığı için avlu neredeyse boştu ama Alina, annesiyle babasının kalktığına emindi. Çünkü onlar her daim erken kalkarlardı. Bu yüzden üç kardeşler olarak, avlunun kapısından bile çekinerek geçmişlerdi. Babası Surtlas'ın her ne kadar bu konularda sakin ve ağırbaşlı davranacağını bilinse de, annesi Evelyn için aynı şey söylenemezdi. Bu yüzden korkuyorlardı.

"Annem deliye dönecek," diye homurdandı Ogufer, isyanla yere bakarken. "Ve sırtım ağrıyor."

Ağrımakta haklıydı çünkü dakikalarca sırtında Molin'i taşıyordu.

"Söylenmeyi kes artık, Ogufer," diye tersledi onu Molin.

"Tamam, tamam."

"Hadi, hemen revire gidelim." Konuşan Alina'ydı.

"Buna revirin fayda edebileceğini sanmıyorum," dedi Ogufer. "Odasına götürelim ve sen hekimi çağır."

Bu daha mantıklıydı. Bu yüzden Alina, "Pekâlâ," deyip merdivenlere yöneldi.

İnsansız merdivenlerden çıktılar ve koridora girdiler. "Onu odasına götür," dedi Alina, alnındaki terleri silerken. Bu sırada eline hafifçe kan geldiğini gördüğünde tiksintiyle yutkundu. Kandan hoşlanmıyordu. "Ben de hekimi çağıracağım."

Ogufer, Molin'i sessizce hekime götürürken, Alina revire gitti ve en iyisinden bir hekim kapıp onun odasına götürdü. Hekim, yaralı kızın ayağını iyice inceledi; uzun bir süre, Molin'in ağlamaları eşliğinde ayağını dikti ve pansuman yaptı.

"Kraliçenin bundan haberi var mı, leydim?" diye sordu hekim, Molin'e.

Molin dudağını büzdü. "Özel konuları açmayalım şimdilik. Söyle bana, ayağımın durumu nasıl?"

"İyileşmesi epey zaman alacak. Dikişleri de bir hafta sonra sökeceğim," dedi hekim, hâlâ kızın ayağıyla uğraşırken. "Hayvan biraz daha derinden ısırsaymış, ayağınızı kaybediyormuşsunuz."

Molin, kadına korku dolu gözlerle baktı. "Tanrıya şükür."

Derken kapı aniden ve hızla açıldı. Alina, prensesin odasına böylece dalmaya cüret edecek kişinin kim olduğuna bakmak için mavi gözlerini sesin geldiği tarafa iliştirdiğinde, bunu yapan kişinin elbette ki öfkeli Evelyn olduğunu gördü. Bir an, onun az sonra saydıracak sözlerini kulağında hissettiğini sandı. Kaşlarını kaldırıp kardeşlerine baktı.

Evelyn'den sonra, en az karısı kadar öfkeli görünen Kral Surtlas içeriye girdi. O, kapıyı kapattı. Alina, annesine baktı. Gerçekten de çok sinirli görünüyordu ve Surtlas'ın da ondan kalır yanı yoktu, ama yine de Evelyn'den daha sakin olduğu aşikârdı.

Molin, ayağa kalkamadığı için o baş selamı vermekle yetinirken, hekim de dâhil odadaki herkes ayağa kalktı. Hekim, daha alt tabakada olduğu için reverans yaparken, Ogufer ile Alina, kibarca başını öne eğmekle yetindi.

Evelyn ile Surtlas, bu saygı gösterilerini umursamadan Molin'e doğru gittiler. Evelyn, çarşafları yeni değiştirilmiş mis kokulu yatağın üzerine kalçasını koyarken, Surtlas pencerenin önüne geçti ve az sonra olacakları bir tiyatro gibi izlemek adına kollarını göğsünde buluşturup kahverengi gözlerini onlara dikti.

Alina, Ogufer ile birkaç adım geriye çekildiler aynı anda. Aynaya yaslandılar.

Evelyn, ellerini kızının yüzüne koydu ve alnından öptü. "Kızım, sen iyi misin?" Evet, kraliçenin en sevdiği çocuğu Molin sayılırdı. Her ne kadar Ogufer ile Alina'ya da özen gösterse de, Molin'in ilk çocuğu olduğunu ve onunla yaşadıklarının, hissettiklerinin daha yoğun olduğunu söylerdi hep.

Molin korkuyla başını iki yana salladı. "İyiyim, anne."

"Olanları duyunca hemen geldim." Evelyn, herkesin beklediğinin aksine o kadar da öfkeli değildi. Yüzü diğer çocuklarına döndü. "Peki ya siz?" diye sordu endişeli bir ses tonuyla. "Siz iyi misiniz? Bu şey nasıl oldu?"

Ogufer ile Molin boğazını temizledi. Alina her ne kadar bir suçu olmadığını söylese de, sonuçta onlarla beraber gittiği için büyük bir azardan kurtulamayacağını biliyordu.

"Şey," dedi Ogufer, gözlerini yere dikerken. Kraliçeyle, tıpkı Alina gibi, göz göze gelmeye korkuyor olmalıydı. "Soğuk Orman'da kurdun saldırısında uğradık..." Ogufer, kraliçe Evelyn'in hızla ayağa kalkmasıyla beraber cümlesini devam ettirmedi ve göz ucuyla annesine baktı.

"Ne?" diye kükredi annesi. "Soğuk Orman mı?!"

Surtlas, göğsünde birleştirdiği kollarını açtı ve yüz ifadesi sinire boğuldu. Yavaş adımlarla onlara doğru ilerlerken, "Siz aklınızı mı kaçırdınız?" diye sordu yüksek sesle. Ardından gözlerini hekime dikti. "Sen çık."

Hekim, dizlerini hafifçe büktükten sonra kapıya hızla gitti ve odadan çıkıp kapıyı örttü.

"Bizden habersiz nasıl Soğuk Orman'a gidersiniz? Orada saldırgan hayvanların olduğunu bilmiyor musunuz siz?" dedi Kraliçe Evelyn. Sakin olmaya çalışıyor gibiydi ancak öfkenin kızgın ateşi, mavi gözlerinin harelerinde dolanıyordu.

Çocuklardan hiçbir cevap gelmeyince Surtlas devam etti: "Eğer bir defa daha oraya giderseniz..." Devam ettirmedi ve düşündü birkaç saniye. Odadaki iki kıza baktı. "Size mücevher ile elbise yollattırmayı bir aylığına keserim." Bu iyiydi çünkü iki kız da, mücevherlerden ve elbiselerden bıkmıştı ve artık bunlara toktu. "Ve Ogufer, sana da bir aylığına dışarıya çıkmama cezası veririm."

Surtlas her zaman Molin'i ve Alina'yı, yani kız çocuklarını daha çok sevmişti. Ogufer her zaman bunu sorguluyordu.

Kraliçe Evelyn, kocasının bu söylediklerine göz devirdi. "Onların yeterince mücevherleri ve elbiseleri var, Surtlas. Daha fazlalarını istediklerini sanmıyorum," dedi omzunun üzerinden. "Daha sağlam bir ceza gerekli..."

Alina, babasına doğru yürüdü ve annesine bakmadan, "En azından bir kereliğine affedemez misiniz?" diye sordu.

"Senin yüzünüzden Molin'in ayağı yaralandı!" diye bağırdı Kral Surtlas, Ogufer'e.

Ogufer, "Benim yüzümden değil, baba," dedi son derece sakin ve soğuk bir sesle. "Bu ikimizin fikriydi."

Kral Surtlas, karşısındaki Alina'nın alnındaki kanı, başparmağıyla temizledi.

"Kim yüzünden olduysa oldu," dedi Evelyn, az öncekinden daha sakin bir sesle. "Sonuçta herkes kabul etmiş ve bu hepinizin hatası. Şimdi bana, her şeyi tane tane ve ayrıntılı bir şekilde anlatın." Herkes bir şey demeye başladığına kraliçe, elmas yüzüklü parmaklarını kaldırdı ve onları tek bir hamlesiyle susturdu. "Tek bir ağızdan dinlemek istiyorum."

Herkes birbiriyle bakıştı. Alina, bu işin kendisine düştüğünü anladığında derin bir iç çekti. "Soğuk Orman'a gitmek için anlaştık," diye söze başladı, onların öfkeli gözleriyle temas kurmaktan çekinerek. "Şafak vakti oraya gittiğimizde bir kurdun bize doğru geldiğini gördük. Ardından biz koşmaya başladık ancak kurt, Molin'i ayağından yakaladı." Kız, mavi gözlerini Molin'in pençe izli suratına çevirdi. "Onu ondan kurtardık, fakat sonraki kurban bendim; benim üzerime atladı ama ben daha ne olduğunu anlamadan başka bir kurt, üzerimdeki kurdu parçaladı. Biz de kaçtık." Birkaç yeri atlamıştı.

"Peki ya o kurdu parçalayan kurt, ne renkti, Myrina?" diye sordu Surtlas, kahverengi gözlerini merakla kısarak.

Alina, babasının bu soruyu neden sorduğunu anlamasa da cevap verdi: "Beyaz. Beyazdı, baba."

Surtlas anlayışla kafasını salladı. "Beyaz Lordenda kurtları. Barışçıllardır ve çok da saldırgan değillerdir. Ama saldırdım mı iyi saldırırlar."

Evelyn, Surtlas'a kötü bir bakış attı. "Konumuz, Lordenda'daki kurtların türleri değil, Surtlas," dedi kontrolü tamamen kendi eline alarak. "Şu anki konumuz, şu yaratıklara ne ceza vereceğimiz."

Molin yattığı yerden yüzünü buruşturdu. "Bize yaratık deme, anne."

"Bence onlara verebileceğimiz en iyi ceza, birkaç ay evden dışarıya çıkmamak olur," dedi Surtlas, çocuklarını baştan aşağıya süzerken.

"Hayır," dedi Evelyn. Ve odada volta atmaya başladı. "Daha kötüsü olmalı."

"Anne, biz buradayız," diye tekrar lafa karıştı Molin. "Sizi duyabiliyoruz."

"Kapa çeneni, Molin." Kraliçe Evelyn, odada volta atarak düşündükten bir süre sonra parmağını şaklattı. "Hah!" dedi bir fikir bulmuşçasına. Yüzü aydınlandı. "İki gün sonra, aylarca hayalini kurduğunuz baloya hiçbiriniz gelmeyeceksiniz."

Hepsinin gözleri açıldı. Kral Surtlas'ın bile.

Alina bu şeyin hayalini sürekli kuruyordu. Hillaris Tamhant ile dans edeceklerdi! Evet, bu verilebilecek en berbat cezaydı. Hayal kırıklığını, ayakuçlarından parmak boğumlarına kadar hissederken, saçlarıyla neredeyse aynı renk olan sarı kaşlarını çattı. "Ama... Anne! Baba, bir şey de."

Molin, "Anne," dedi hüzünle.

Evelyn, "Bu ayakla zaten gidemezdin," dedi kızına.

"Bu iyi bir fikir, Evelyn Rule," diyerek tüm herkesi hayal kırıklığına uğrattı Kral Surtlas.

Ogufer'den bir yorum yoktu ama üzüldüğü, pencereden odaya giren güneş ışığının yansıdığı mavi gözlerinden belli oluyordu.

"Anne, prensessiz, prenssiz balo olmaz!" diye yakardı Alina, karşısındaki inatçı ve otoriter kadının fikrini değiştirmek istercesine. Ama bunun imkânsız olduğunu, en az kardeşleri kadar biliyordu.

"Bal gibi de olur," dedi Evelyn, kapıya yönelirken. Kapıyı açmadan önce duraksadı ve topuzlu başını hafifçe yanına eğdi ama biriyle göz teması kurmadı. "Ha, bu arada, soyluların kızları ve oğulları da gelecekti."

"Bu haksızlık!" dedi Molin isyan edercesine.

Soyluların oğulları, Alina'nın umurunda değildi çünkü hepsi kendini beğenmiş, prenseslere yalakalık yapmak isteyen tiplerdi. Onun tek istediği şey, o baloda garip aksanlı Hillaris ile dans etmekti. Hillaris, Malyonie prensiydi ve yaklaşık birkaç gün önce, Alina'ya kavalyeliği teklif etmişti. Çocuğun, çenesine kadar düşen açık kahverengi dalgalı saçları ve ela gözleri vardı. Çok etkileyiciydi. Üstelik çocuk, tıpkı Alina gibi okçuydu. Benzer birçok yönleri vardı ve galiba Alina ondan hoşlanıyordu.

Ve onunla dans etme şansı, ellerinden kayıp gidiyordu.

Evelyn ile Surtlas, çocukların tek bir laf etmesine izin vermeden odadan çıktı. Muhafızlar kanatlı kapıyı örttü.

Alina, elini başına koyarak, Molin'in yatağına oturdu ve derin bir iç çekti. "Tanrım, Hillaris ile dans edecektim."

"Ben de Remdena ile," dedi Ogufer.

"Soyluların yakışıklı oğulları..." Molin alt dudağını çıkardı.

Ogufer, Molin'e dik bir bakış attı. "Molin, bu ayakla gidebileceğini sanmıyorum," diyerek herkese Kraliçe Evelyn'i hatırlattı.

"Yalnızca otururdum ve onlarla sohbet ederdim. Ne var ki yani ayağım yaralandıysa? Dans etmeyi sevmem ben hem."

"O zaman biz de bir kaçamak yapalım," deyip o meşhur göz kırpışını yaptı Ogufer.

Molin'in gözleri büyüdü. "Hayır, hayır, Ogufer. Bana bir daha kaçamak deme."

"Ne var?" diye homurdandı Ogufer. "Yalnızca, eğer baloya gidemiyorsak, sarhoş olana kadar içelim diyecektim."

Bu fikirle beraber Alina ellerini çırptı ve ön dişindeki ufak aralığı göstererek gülümsedi. "Evet, bunu yapalım!" dedi heyecanla. Bu fikre gerçekten de bayılmıştı.

Molin, "Annemle babam bu sefer bizi kesin öldürür," dedi başını iki yana sallayarak.

"Babam ve annem umurumda değil, tamam mı Molin?" dedi Ogufer, mavi gözlerini Molin'e dikerken.

"Açıkçası benim umurumda olduğu da pek söylenemez. Bizi kısıtlamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Hem... eğlenceye kendilerini kaptıracakları için haberi olacaklarını sanmıyorum." Alina Myrina, ablasını ikna etmek için ona şirin bakışlar gönderdi.

Molin oflayıp pufladı ve omuz silkti. "İyi, tamam. Ben de sizdenim o zaman."

Ogufer gülümsedi. "O zaman kendi partimizi kendimiz yapalım."

Continue Reading

You'll Also Like

1.7K 276 12
Düşününce, ben bilerek sobelendim. ... otuz.üç.yirmi on sekiz'e.
177K 10K 38
Meraklı biri olduğum, inkar edilemez bir gerçekti. Ben; tozlu kütüphane raflarının arasında nefes alan, okuduğu bir kitabı yahut cümleyi, satırı...
3.5M 295K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
3.2K 1.3K 20
Aşktan Düşmanlığa giden bir aşk hikayesi. "Bakalım düşman olarak kalabilecek misin?" Güçlü bir kadın , güçlü kalmak ve hayatta kalmak zorundadır. Baş...