SEKİZ MADDE

By VanGoghSarisi

37.9K 2.3K 1.6K

Yaşam amacı, ölümünü güzel kılmak olan bir kız; Rüya Arslan. Var gücüyle insanları soyan iyi kalpli hırsız;... More

2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm

1. Bölüm

11.2K 397 306
By VanGoghSarisi

Olmak ya da olmamak değildi asıl mesele; ölmek ya da ölmemekti.

Dünya üzerinde var olmanın, yaşamanın ne anlamı vardı? Acınası benliklerimiz, ne uğruna sürükleniyordu ismine "yaşam" denen bu akarsuda?

Seneler öncesinden başlayıp, hala devam eden bir sorgulayıştı bendeki. Sürekli sorguluyordum ve muhtemelen ölene kadar da sorgulayacaktım.

"İnsan ne için yaşar" sorusuna beni tatmin edecek ilahi bir yanıt bulamamış olsam da, insanların penceresinden baktığımda kafamda bazı düşünceler yer ediniyordu.

İnsan, bir amaç için yaşardı. Kendisi veya başka birileri tarafından belirlenmiş; evlilik, kariyer yahut daha farklı başarılar peşinde koşardı mesela.

Buraya kadar bazı cevapları bulduğumu düşünürken asıl soru kısa bir süre önce, zihnimin merkezine bir göktaşı misali düşüp orayı toza dumana katmış.

"Benim bu hayattaki amacım ne?"

Göktaşı, bu soruydu. Ve kafamda yer edindiği andan itibaren var olan tüm dengemi yerle bir etmişti. Bu sorunun gelişinin ardından sürekli düşünür olmuştum. Sürekli bir şeyleri sorguluyor ve çeşitli arayışlar içerisine giriyordum. Üstelik durmadan düşünedurduğum zamanlar içerisinde sosyal hayatım da yavaş yavaş yok olmuştu. Zira insanlarla ilgilenemez olmuştum artık. Yaptıkları, söyledikleri hiçbir şey ilgimi çekmiyor; aksine beni bunaltmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Ben daha önemli yanıtlar peşindeyken herhangi bir kız arkadaşımın, falanca markanın filanca rujunu saatlerce anlatması tahammül edilemez bir hal alıyordu. Bu yüzden hepsiyle arama mesafe koymuştum zaman içinde.

Hayatımda yalnızca teyzem ve kuzenim vardı. Annem, seneler önce babamdan ayrılıp başka bir adamla evlenmişti. Yeni kocasını pek sevmediğimden, onlarla yaşamak istememiştim. Annemin yeni kocasının da beni istediği pek söylenemezdi zaten.
Babam ise çalıştığı şirketin ona sürekli yurt dışı işleri vermesi sebebiyle benimle pek ilgilenemiyordu. Bu yüzden teyzemin yüreği oradan oraya sürüklenmeme elvermemiş, onunla birlikte yaşamamı istemişti. Annem zaten benimle ilgili herhangi bir şeye karışmıyordu o zamanlar. Babam ise onun peşinde sürüklenmemdense teyzemin yanında kalmamı çok daha faydalı bulmuştu benim için. O gün bu gündür, teyzem Ahu ve benden iki yaş büyük kızı Hale ile yaşıyordum.

Hale henüz beş yaşındayken eniştem vefat etmiş, teyzem de biricik kızı ile yapayalnız kalmış. Eniştemin yokluğuna da alışamamış kadıncağız. Seneler sonra beni evlerine kendi evladıymış gibi almasını da, aslında hissettiği yalnızlıktan ötürü olduğunu düşünüyordum. Ne kadar çok insan, o kadar az yalnızlık.

Teyzem, yaşamın çıkardığı zorlukları birer birer aşarak güçlü kalabilmiş bir kadındı. Kırk sekiz yaşında olmasına rağmen hala gencecik ve zarif görünüyordu. Yaşıtları gibi de sayılmazdı pek. Arkadaşlarının neredeyse hepsi, saçlarını tek bir fabrikanın ürünüymüş gibi aynı tonda sarıya boyatırlarken, teyzem uzun saçlarını uçuk bir kızıla boyatıyordu. Kendi içinde ne kadar hüzünlüyse, dışarıya karşı o kadar neşeli, o kadar deli dolu davranıyordu.

Böyle güçlü ve kafa dengi bir annenin yanında büyüdüğünden olacak ki, Hale de tanıdığım en özgüvenli ve kendinden emin insanlardan biriydi. Fakat o annesi kadar uçuk kaçık şeylerden hoşlanmazdı. Kısa ve düz, simsiyah saçları vardı. Kendi saç rengi kumral olmasına rağmen sürekli siyaha boyatırdı. Dinlediği müzik gruplarından ve izlediği fantastik filmlerden izler taşıyan tişörtler giymeye bayılırdı. En tuhafı ise, çoğu insanın imrenerek baktığı buz mavisi gözlerini, daima kahverengi bir lens ile kapatırdı.

Kendilerine özgü olmalarıyla, hayatta en sevdiğim iki insan bu anne ve kızıydı.

***

"Şu haline bak Rüya Arslan. Mezarından firar etmiş bir ölüye benziyorsun."

Saat akşam yedi civarıydı ve ben öğle vakti uyuduğum uykumdan yeni uyanmıştım. Uyku düzeni denen kavram, iki sene önce beni terk ettikten sonra gecem ve gündüzüm olmamıştı hiç. Uyku, yalnızca geceleri gerçekleşen bir eylem değildi benim için.

Uykudan kalktıktan sonra yüzümü yıkamak için girdiğim banyoda, ayna karşısında kendimi görüp bir müddet donakalmıştım. Yüzüm, gözlerim, dudağım...

Gittikçe sağlıksız bir şekilde kilo verdiğim için yüzüm çökmüş, gözlerimin altında çukurlar belirmişti. Sanıyorum ki fazla uyumaktan gözlerim kan çanağına dönmüştü. Dudaklarım ise iyice kuruyup çatlamıştı, muhtemelen uyurken ağzım hafiften açık kaldığı içindi. Hayalete dönen suratıma bakarken istemsizce söyleniyordum.

Boynumun omzum ile buluştuğu hizada olan koyu kumral saçlarımı, daima sebepsizce bileğimde taşıdığım düz siyah tokayla tepeden topladım. Ensemdeki saçlar biraz kısa kaldığı için tokadın kurtulup tekrar özgürce ensemde sallanmaya devam ediyordu fakat onlarla uğraşmayacak kadar yorgun hissediyordum.

Ne tür bir insan, uyuduktan sonra bile yorgun hissedebilirdi ki?

Aynadaki yansımama daha fazla tahammül edemeyeceğimi fark ettiğimde usulca başımı eğip musluğu açtım. Buz gibi akan suyu avuç avuç birkaç kez yüzüme çarptım. Tenimde hissettiğim serinlik, vücuduma rahatlama ve ferahlama hissi veriyordu.
Soğuk suyu yüzümde hissettikten sonra tam anlamıyla uyanmıştım artık.

Banyoda işim bittiğinde ışığını kapatıp oturma odasına geçtim. Teyzem ile Hale televizyonun karşısındaki kanepeye yayılmış, abur cubur eşliğinde film izliyorlardı.

"İyi seyirler hanımlar," diye seslendim ikisine de.

Oturma odasının girişinde durmuş onlara bakıyordum. İkisi de sesimi işittiklerinde birazcık doğrulup bana baktılar. Hale bir eli cips, diğer eli ise içecek tutmakla meşgul olduğu için tek bacağını yukarı kaldırıp ayağını salladı gülerek.

"Günaydın Uyuyan Güzel!"

"Günaydın Rüya."

Günaydınlarını sıralayan bu ikiliye doğru koşar adımlarla ilerleyip kanepede tam ortalarına oturdum. Ayakları altımda kaldığında ikisi de zor zahmet ayaklarını kendilerine doğru çekmiş ve oturur konuma gelmişti.

"Ne izliyorsunuz?"

"Film."
Hale'ye attığım bakışlar birçok hakareti de içerisinde barındırıyordu.
"Sormadım farz edin."

Hale ile teyzem eş zamanlı gülüşmeye başladıklarında, onları duymamazlıktan gelmek adına karşımdaki televizyona odaklandım. Galiba bir bilim kurgu filmiydi izledikleri. Uzay gemileri, uzaylılar, gezegenler, patlamalar, gürültüler... Her ikisi de neredeyse nefessiz izliyorlardı, oysa benim pek ilgimi çekmemişti. Hatta bu katlanılmaz bir şeydi...

"Ben odama geçiyorum," deyip usulca ayağa kalktım tekrar. Kendi odamda oyalanmak, zerre kadar umrumda olmayan bir filmi izlemekten çok daha iyiydi.
Kanepeden kalkmamı fırsat bilen teyzem ile Hale, tekrar ayaklarını karşılıklı uzatıp yayıldılar.

"Rüya, karnın acıktıysa bir şeyler hazırlayalım tatlım."

Henüz odayı terk etmeden önce teyzemin sorduğu bu soruya karşılık ona hafifçe tebessüm ettim.

"Canım bir şey yemek istemiyor teyze. Siz yiyin isterseniz."

Böyle söylediğim zaman teyzemin gülümseyen yüzü soldu. Biraz endişeli görünüyordu bana bakarken.

"Rüya, iyice zayıfladığının farkındasındır umarım. Beslenmene dikkat etmen gerekiyor."

"İyiyim ben teyze. Şimdilik istemiyorum hem, daha sonra atıştırırım bir şeyler."

"Peki tatlım."

"Görüşürüz hanımlar," deyip ikisine de el salladım ve usulca odama ilerledim. Henüz odamın krem renkli kapısını görür görmez bile içim bir hayli rahatlamış ve huzurla dolmuştu. İçeri girdiğimde ise az evvel terk etmiş olduğum yatağıma tekrar yatıp bir müddet gözlerimi kapalı tuttum.

İşte o esnada zihnimin içinde bir sürü düşünce dört bir yana süzülmeye başlamıştı bile. Artık hiçbir şeyden keyif alamadığımızı fısıldıyordu kalbimle beynim. İkisini ilk defa aynı düşünceyi savunurken bulmuştum. Sonrasında bambaşka fikirler peyda olmaya başlamıştı.

Kendine bir uğraş bul!

Bu fikir beynim tarafından atılmıştı ortaya. Fakat bu sefer tam tersini söylüyordu kalbim. Bu bana göre bir şey değildi. Devamını getiremeyeceğim işlere kalkışmak çok anlamsız olurdu.

Sıkıntıyla iç geçirip gözlerimi açtım ve yatakta doğruldum. Can sıkıntısı eşliğinde, odamın çeşitli kısımlarına bakıp bakıp duruyordum anlamsızca. Bordo duvarlarımdan ahşap kitaplığa, kitaplıktan perdesi kapalı pencereme, oradan gardırobuma ve en sonda odamın en dip köşesinde duran sandığa... Bu eski kahverengi boyalı ahşap sandıkta, benim tüm geçmişim gizleniyordu. Bazı çocukluk kıyafetlerim, anne ve babamın fotoğrafları, birkaç oyuncağım ve çocukken yanımdan hiç ayırmadığım ejderha biçimindeki sırt çantam. O zamanlar, ejderha sırt çantam en sevdiğim şeydi. Ejderha tutkum o yaşlardan geliyordu anlaşılan.

Eskileri hatırlayacak olmamın, biraz da olsa iyi hissetmemi sağlamasını ümit ederek usulca yataktan inip sandığın başına gittim. Dizlerimin üzerine oturup kahverengi sandığın metal kilidini açtım ve kapağını kaldırdım. Tüm geçmişim tozlanmış bir halde karşımdaydı işte...

Elimi uzattığım ilk şey, içinde anne ve babamın fotoğraflarının da olduğu albüm olmuştu. Albümün içinde babamın ve annemin önce tek başlarına, sonra ise birlikte çekindikleri fotoğraflar vardı sırasıyla. En sonda ise içine benim de dahil olduğum bir fotoğraf daha vardı. Ondan sonrası hiç gelmemişti zaten. Anne ve babam, sevgilerini kaybetmişlerdi çünkü.

Zihnimde canlanan anılar eşliğinde albümü hemen yanıma bırakıp elimi tekrar sandığa daldırdım. Ve ejderha biçimli kumaş çantam elimdeydi.

Çantayı sandıktan çıkarırken tebessümlerime engel olamamıştım. Çocukken en sevdiğim şey bu çantaydı, sonra fark ettim ki büyüdüğümde bile en sevdiğim şey yine ejderha çantamdı.

Çantanın fermuarını açıp içerisindeki oyuncaklarımı tek tek dışarı çıkardım. Saçları kesilmiş bir bebek, tek kulağı kopmuş bir köpek ve bir de oyuncak bir telefon. Düğmesine bastığımda hala saçma sapan melodiler çıkarabiliyordu oyuncak telefon.

Çantamın içini son kez kontrol ederken astardaki fermuarı hiç açmadığımı fark etmiştim. Orada bir cep vardı ve içinde bir şey olup olmadığını merak ediyordum. Fermuarı hızlıca açıp elimi cebe daldırdığımda katlanmış bir kağıt parçası bulmuştum. Kağıdı çıkarıp katlarını merakla açtım. Çirkin bir el yazısıyla şunlar yazıyordu:

Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi

1- Saçlarını gökkuşağı renklerine boyat.

2- Kafanı kazıt. Gökkuşakları iğrençtir.
3- Sırtına ejderha dövmesi yaptır.

4- Kalabalık içinde dans et.

5- Hiç gitmediğin bir ülkeye seyahat et.
6 - Bir gün boyunca tanımadığın insanları mutlu et.

7- Mutlu ol.

8-


30 Mayıs, 2017

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 49K 23
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.7M 160K 80
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...
1.6M 86.8K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...