Geçmişten Gelen

By Burcuzelik

487K 46.1K 5.3K

Zamanından binlerce yıl ötede gözlerini açan bir savaşçı! Archer Sword zorlu bir savaşın ortasındayken kendin... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Son

Bölüm 17

14.4K 1.4K 157
By Burcuzelik

Merhabalar :)

Şöyle bir şey var ki Aslında bu bölüm geçmişe gitmemiz gerekiyordu. Ama benim hiç hesapta olmayan şehir dışı bir işim oldu bölüm yarım kaldı ama bugün yayınladım yayınladım yoksa haftaya kalırdı.

Bu şekilde tercih edeceğinizi düşündüm bende.

Umarım beğenirsiniz iyi okumalar :)

***

Beynim o kadar doluydu ki düşüncelerden az da olsa kurtulmak için yatak odamda genişçe dolabın önünde durmuş neyi nereye yerleştirsem diye düşünüp duruyordum. Kendimi tamamıyla bu işe vermiştim.

Benim yatak odam.

Babamın ve Archer'ın geçmişe nasıl gideceklerinin planlarını kurduğu o salonu terk ettikten yaklaşık iki dakika sonra karşıma Dex'in en nefret ettiğim o salak ev arkadaşı Rany çıkmıştı. Onun da Dex gibi olup olmadığını sormadım bile aynı evde yaşayıp da Dex de bir tuhaflık olup olmadığını anlayacak normal bir insan yoktur herhalde. Gerçi onunla hatrı sayılır bir zaman geçirmeme rağmen bende anlamamıştım ama en nihayetinde ben normal bir insan sayılmazdım.

Bir kâhinin kızıydım!

Tabi Rany bana bir kâhinin kızı değilmişim de seçkin bir savaş atıyla bir eşeğin çiftleşmesinden doğan bir mahlûkatmışım gibi bakmıştı. Ben de ona bir hamamböceği ile kertenkelenin çiftleşmesinden doğmuş bir embesil gibi bakarak iğrençliğini ona geri iade etmiştim.

Bunu hak etmişti. Ondan o kadar nefret ediyordum ki onun yüzünden kendime içine düşürdüğüm bu iğrençlik durumu için kızamıyordum bile.

Hiçbir şey söylemeden beni bu odaya getirmiş sonra da odanın ortasında bırakıp çenesini bile açmadan defolup gitmişti.

Yatağın kenarında muhtemelen bizden önce gelmiş iki valiz eşyamı görene kadar da odanın benim için hazırlandığını anlamamıştım. Kendimi yatağa atıp çetrefilli yirmi dakikalık düşünce çukurundan sonra ayağa fırlamış ve bana gerekli olmayacak kadar büyük olan odayı araştırmaya koyulmuştum.

Geniş pudra tonlarında bir yatak salonun ortasında gelin gibi tüllerle süslenmiş duruyordu. Fuşya rengi perdelerle dekore edilmiş perdelerin önünde açık gri iki koltuk dışarıya, manzaraya bakıyordu. Perdeleri açınca koltukların oldukça isabetli bir tercihle pencerenin önüne yerleştirildiğini anlamıştım. Rengârenk çiçeklerle dolu uçsuz bucaksız bir bahçeye bakıyordu. Her ne kadar ışıklandırmalarla aydınlatılmış olsa da bahçenin nereye kadar uzandığını anlamak çok zordu. Muhteşemdi ve bu muhteşemliğe biran önce kavuşmak için can atıyordum.

Tam da benim zevkime göre döşendiğini görmeyi bir yana bırak, şey yatak tülleri hariç, bu odayı babamın benim için yaptırdığını ve eninde sonunda beni buraya getirmek istediğini komodinlerin üzerinde duran aile fotoğraflarımızdan anladım.

Kendime özel bir banyom vardı. Beni en çok mutlu eden buydu çünkü burada epey bir zaman geçireceğim belliydi. Babam burada yokken bu ne idüğü belirsiz insanların arasında kişisel bir alana sahip olmak rahatlatıcıydı. Her ne kadar babam söylemese de o dönene kadar buradan bir yere gitmeme izin vermeyeceğini ve beni burada yaşamaya zorlayacağını biliyordum.

Birinci valizi nihayet bitirip ikinci valizi oflaya puflaya yatağa katmaya çalışırken ne kadar çok eşyam olduğundan veryansın ediyordum ki kapım çalındı.

Babamın geldiğini düşünerek heyecanla kapıya koştum ve savurarak kapıyı öyle bir hızlı açtım ki duvara güm diye çarpmasına saliseler kala son anda yakalayabilmiştim.

Gelen babam değildi.

Archer tek kaşını kaldırarak beni baştan aşağı süzdü. Bakışları kısacık şortun sınırlarında ve bacaklarımda biraz fazla zaman geçirince yanaklarımın kızardığını hissettim.

"Sen miydin?" Dedim biraz rahatlama hissederek en azından gitmeden önce onunla biraz vakit geçirebilecektim.

Archer sonunda boğazını temizleyerek "Başka birini mi bekliyordun?" diye sordu asabi bir ses tonuyla "Hem de bu kılıkta?"

Kollarımı göğsümde bağlayarak ağırlığımı sağ ayağıma verdim.

"Evet."

Archer'in bakışları karardı ve hızlı hızlı seğirmesine bakılırsa çenesinde ki bir kas aşırı mesai yapıyordu.

"O zaman ben seni rahatsız etmeyim."

Elimi havada sallayarak arkamı dönüp gülümsememi ondan gizlemeyi başardım.

"Sorun değil, babamı bekliyordum gelebilirsin."

"Baban dışarı çıktı. Dex ile beraber halletmesi gereken bir... bir şeyler varmış."

Başımla onaylayarak valizi açmaya uğraşırken kapının kapandığını duydum. Oda bir an için o kadar sessizleşti ki bir sinek kanat çırpsa rahatlıkla sesi duyulurdu.

Tam onun içeri girmediğini ve yalnız kaldığımı düşünürken Archer'in güçlü ve rahatlatıcı sesi odayı doldurdu.

"Benden nefret ediyor olmalısın."

Böyle bir şey beklemediğimden aniden başımı uğraştığım işten kaldırıp ona baktım. "Neden senden nefret edecek misim?"

Archer sıkıntıyla ofladı ve elini saçından geçirdi. Saçının yol yol haline bakılırsa bunu çok sık tekrarlayıp duruyordu.

"Babanı buradan bilmediği bir dünyaya ve muhtemelen bir savaşın ortasına götüreceğim," bana doğru bir adım atıp sonra kendini durdurdu ve "Yapmak zorunda olduğum şeylerin sana zarar veriyor olması beni öldürüyor. Benden nefret etmeni istemiyorum ama..."

"Senden nefret etmiyorum." Diyerek kestim sözünü daha fazla ileri gitmeden.

Kaşlarını kaldırarak şüpheyle yüzüme baktı. "Etmiyor musun?"

Masum çocuksu duruşuna bakarak gülümsedim. "Hayır, etmiyorum" dedim başımı iki yana sallayarak. " Babamın anlayamadığım bir şekilde zamanda yolculuk yapacak olması bana kafayı yedirecek kadar delice geliyor ama anlıyorum. Ailen, sevdiklerin diğer masum insanların hayatı tehlikedeyken senden daha farklı davranmanı da beklemiyorum."

Kotlarımı alarak dolaba yöneldim ve onları rafa yerleştirip arkamı döndüğümde onu elinde tişörtlerimle tam arkamda bulunca şaşırarak duraksadım.

"Babam benim tek ailem," dedim elindeki tişörtleri alırken gözümü ondan kaçırdım ve püsküllü bir kazağın iplikleri ile oynamaya başladım. "Annemi kaybettikten sonra babam benim her şeyim oldu. Onu kaybedebilecek olma fikri beni,"

Sustum. Devamını getiremeden hızlı bir nefes alarak dolaba döndüm ve tişörtleri ruh halime ters bir sakinlikle rafa yerleştirdim. Döndüğümde Archer bana daha da yakın bir mesafede duruyordu. Kopkoyu türkuaz mavisi gözlerine bakarken kalbim heyecanla tekledi.

"Bunca olayın içinde, yapmak zorunda olduğun şeyler için benden özür dilemen, duygularımı önemsemen çok ince bir davranış." Dedim titrek bir nefes vererek. "Teşekkür ederim."

Uzanarak gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı ama elini geri çekmeden yüzümde tutmaya devam etti.

"Ona bir şey olmayacak. Sana geri dönmesini sağlayacağım."

Kalbimin olanca hızına rağmen hafifçe gülümsemeyi başardım. "Söz mü?"

"Söz" dedi gülümseyerek "Onu canım pahasına koruyacağım sana söz veriyorum, geri dönecek."

Yüreğime bir sıkıntı çöreklendi birden nefesimin kesildiğini hissettim. Verdiği bu söz çok rahatlatıcı olmalıydı aslında ama bir nokta vardı ki yüreğimin derinlerinde bilmediğim bir yerin sızlamasına sebep olmuştu.

Onu canım pahasına koruyacağım.

Ben bunu istemiyordum ki. Yani evet istiyordum, babamın sağ salim dönmesinden, en ufak bir zarar görmeden tekrar benimle olmasından çok istediğim bir şey yoktu ama onunda iyi olmasını istiyordum.

Archer'ın da sağ salim olmasını istiyordum. Ona bir zarar gelmesini istemiyordum. Onu... onu önemsiyordum.

Ciğerlerim yanmaya başlayınca gerileyip yüzümün bir noktasını alev alev yakan dokunuşundan kurtuldum. Tekrar valizin içine yoğunlaşırken arkamdan iç çektiğini duydum.

"Yanlış bir şey mi söyledim?"

Hayır, aslında söylememişti ama bir kere huzursuzluğum tutmuştu işte.

"Yoo, hayır."

Kremlerimi ve banyo malzemelerimi alarak banyoya yöneldim. Onları dolaba yerleştirmek ancak bir iki dakikamı aldı. Bir avuçtu zaten. Archer yatakta oturmuş elindeki komedinin üzerinden aldığı çerçeveye bakıyordu.

"Annene benziyorsun." Dedi yanına yaklaşıp boş valizi toparlarken.

Fotoğrafa şöyle bir baktım. Annem, ben ve babamın, annemin doğum gününde çektiğimiz bir fotoğrafıydı. Hepimizin yüzünde kocaman bir sırıtma vardı. Öyle ki beni gülüşüm çoğu dökülmüş dişlerimden geriye kalan yamuk yumuk dişlerimi gözler önüne sermişti. O zaman on dördüme girmeme yaklaşık iki ay vardı.

Kazadan yaklaşık iki ay önce.

"Evet," dedim sesim titreyerek "Benziyoruz."

Gözlerimin içine anlayış ve şefkatle baktı. "Onu kaybettiğinde küçüktün değil mi?"

Konunun istemediğim sulara girmesinden rahatsız olarak yanına oturdum ve parmaklarımı birbirine kenetledim. "On dördüme girmeme iki ay vardı."

"Kahretsin." Diye mırıldanarak çerçeveyi elinden bıraktı. "Çok üzgünüm Savianna."

Acı bir tebessüm oturdu yüzüme. "Bir trafik kazasıydı." Kelimeler birden dudaklarımdan dökülmeye başladı. Neden ona anlattığımı bilmiyordum. Belki gözlerinde gördüğüm samimi acıdan belki de çok uzun zamandır tüm bunları içimde tutuyor olmaktan. O kötü anıların aklıma dolmasını engelleyemedim.

"Arabada bağıra çağıra şarkı söylüyorduk. Benim doğum günümdü. On dördüme girecektim. Çok büyük bir olaydı. Ortaokulu bitirip liseye başlıyordum, bir sürü arkadaşım aylardır düzenlenecek olan bu partiyi konuşuyordu. Bir sürü süs almıştık, babam parti için iki ayrı organizasyon şirketiyle konuşmuştu tüm hazırlıkları üstlenmiş ve beni annemle sinemaya göndermişti. Her şey muhteşem olacaktı."

Gözlerimi diktiğim parmaklarımdan ayırıp ona kısa bir bakış attım. "Kılıçtan geçirerek öldürdüğün televizyonu mu hatırlıyor musun? Sinemada ona benziyor." Hiçbir şey söylemedi. Tek kaşını kaldırarak başını sallayınca devam ettim.

"Parti için o kadar heyecanlıydım ki filme odaklanamadım ve annemin beni erkenden çıkarmasına sebep oldum. Babam henüz hazır olmadığını söylediği için annemin oyalandığının farkındaydım. Sürekli sorular sorup dikkatini dağıtıyordum. Kaç kere bana sakince oturmamı söyledi ama o kadar heyecanlıydım ki bir türlü yerimde duramadım. En son camı açıp başımı dışarı çıkararak şarkı söylemeye başladığımda korkudan delirdi. Defalarca beni uyardı ama ben sadece kahkaha atıyordum."

Ürpererek gözümden akan bir damla yaşı hızla elimin tersiyle sildim. "Dikkati dağıldı. Karşıdan gelen bir araca çarpmamak için direksiyonu kırdı. Yoldan çıktık ve küçük bir uçuruma yuvarlandık."

Tırnaklarımla elimin üzerini kazıyarak kaşımaya başladım. "Öleceğimi sanıyordum. Ama annem... annem kaşla göz arasında nasıl yapmayı başardıysa kemeri çözmeyi becerdi ve kendimi onu üzerimde yatarken buldum. Onu en son gördüğüm an üzerimde kanlar içinde cansız yatıyor olduğu zamandı. Cenazesine bile gidemedim. Ancak bir ay sonra gözlerimi hastanede açtım. Onu kaybedeli koskoca bir ay geçtikten sonra. "

Archer ellerimi yakalayıp derimi daha fazla parçalamamı engelledi. Yüzüne bakmadım.

"Yaşadığım en büyük pişmanlık... eğer orada sessizce oturmaya ya da en azından annemin acele etmesine sebep olmasaydım, dikkatini dağıtmasaydım belki de o kaza olmayacaktı. Belki de..."

"Bana bak Cietra," diyerek sözümü kesti Archer. Ama ona bakamıyordum. Onun yüzüne bakamazdım. O kadar büyük bir hata yapmıştım ki bu hata annemin hayatına mal olmuştu. Onun yüzüne bakıp da her hangi bir suçlama ifadesiyle karşılaşırsam kahrolurdum.

İç çekerek elini çeneme hafifçe koyup ona bakmamı sağladı. Zorlamadım. Gözlerim dolu dolu bir yaş perdesinin ardından ona baktım. Yüzümü avuçlarının içine alarak gözyaşlarımı silerken "Bu senin hatan değil." dedi.

"Ama..."

"Değil. Çok küçüktün Cietra, o yaştayken neler yaptığımı tanrı bilir! Nasıl böyle bir sorumluluğu üzerine alabilirsin? Bir kazaydı ve sen sadece çocuktun. Heyecanlı bir çocuk."

İç çekerek biraz daha yaklaştı. "Annen arabayı durdurup seni koltuğa geri oturtabilirdi. Diğer araç sahibi daha dikkatli olabilirdi ya da baban gelip sizi alabilir tüm bunlara en başından engel olabilirdi,"

İtiraz etmek için ağzımı açtığımda dudaklarını dudaklarıma dokundurarak şaşkınlık içinde duraksamama sebep oldu. "Bu olayda senin dışında gelişen milyonlarca ihtimal var Savianna. Nasıl kendini böyle bir vicdan azabına sürüklersin? Annen seni kurtarabilmek için çok büyük bir cesaret sergilemiş. Kendini suçlayarak onun anısını onun bu fedakârlığını nasıl yok sayarsın?"

İrkilerek gözlerimi kırptım. Yok sayamadığım bir yumru boğazıma yerleşip nefes almamı güçleştirirken yıllardır, o hastanede gözümü açtığım andan beri tek yaptığım şeyin kendimi suçlamak olduğunu fark ettim. Şunu yapmasaydım bu olmazdı deyip kendimi yiyip bitirerek geçirdiğim onca zaman gerçekten de annemin benim için yaptığı fedakârlığı bir çöp gibi ezip geçmiş miydim? Peki bundan kaç kişiye bahsetmiştim? Hiç. Babama bile!

Farkındalık başka bir vicdan azabıyla ruhumu ele geçirirken gözlerimi sımsıkı kapadım. "Özür dilerim."

"Özür dileme."

"O zaman teşekkür ederim."

"Teşekkür de etme!"

Hafifçe kıkırdayarak gözlerimi açtım. Sıcak nefesi dudaklarımda dans ederken göğsümü zorlayan kalbimi boş bir çabayla sakinleştirmeye çalıştım. Bu kadar yakınken mümkünü yoktu. Mavi gözleri iyice koyulaşmış, gözlerinde birbirinin içine girmiş farklı renklerin ahengi beni büyülemişti. Bana bakıyordu. Gözlerini bir an kaçırmadan, kırpmadan beklentiyle gözlerimin içine bakıyordu.

Soluğum kesildi. Tüm damarlarımdan akan kan heyecanla uğuldadı. "Archer..."

Devamını getiremedim. Dudakları dudaklarımın üzerinde hiç olmadığı kadar yumuşacık ve heyecanla dans ederken farklı bir elektrik tüm tüylerimi diken diken etti. Onunda arada sırada ürpererek beni daha sıkı tutmasından benimle aynı şeyleri hissettiğini anladım.

Eli omuzlarımdan kayarak enseme sabitlendi ve başımı hafifçe eğerek öpüşünü daha da derinleştirdi. Bu raddeye ne ara geldiğimizin farkında değildim ama kısa bir tereddütten sonra bende kendimi ana bırakmaya karar vererek kollarımı boynuna doladım. Archer inleyerek beni kollarına iyice çekti.

Saniyeler içinde içimde lavlar fokurduyormuş gibi alev almıştım. Elleri sürekli hareket halindeydi ve dudakları yumuşacık ve tatlıydı. Beni tatlı tatlı ayartıyor daha önce hiç bilmediğim bir evde muhtemelen babamın çatısı altında daha önce hiç hissetmediğim muhteşem bir arzu seline sürüklüyordu.

Her an babama yakalanabilirdik, onun kapıyı kilitlediğini hiç sanmıyordum ama dudakları boynuma, omuzlarıma ve tekrar dudaklarıma dönerken bu endişem hızla kaybolup gitti. Şuan sadece o ve ben vardık ve onu yakından, gücünü böyle birinci elden deneyimlemek acayip güzel bir histi.

Ellerimi göğsüne yaslayarak ince kumaşın üzerinden kaslarını okşadım. Benimki kadar hızlı olan kalp atışlarını avucumun içinde hissedebiliyordum. Parmakları belimin sınırlarında gezinirken titriyordu ve benim her geçen saniye nefesimi kesiyordu.

Dudağımın kenarını hafifçe ısınca inleyerek üzerinde yükseldim. Bunu fırsat bilerek üzerimdeki tişörtü kaşla göz arasında çekip çıkardı.

"Kahretsin!" diye homurdandı artık tamamen çıplak olan ve onun gözleri önüne serdiğim belden yukarıma bakarak. "Sen beni delirtiyorsun, Clietra."

Cehennemde kalmış gibi kızararak toparlanmaya kalktım ama beni bir çırpıda çevirip yatağa yatırdı. Güçlü ve iri bedeni üzerime serilmiş beni kendi yarattığı bir kafese tıkmıştı.

"Hayır, kendini saklama. Seni doya doya görmeme izin ver."

Çenemi ve gözlerimin kenarını öperken "Ama..." diyecek oldum fakat dudaklarımız tekrar birleşince lafım ağzımda tıkandı ve onun gideceğini, bir daha asla dönmeyeceğini fısıldayan azıcık mantık kırıntıları da hızlanan nefeslerimiz arasında yitip gitti.

Mantık gitmiş yerini tamamen içgüdülere bırakmıştı. Parmaklarımı lastiğinden kurtulmuş yumuşacık siyah saçlarına daldırıp bacaklarımı bacaklarına doladım. Göğsünden yükselen o homurtu kalbimin kısa bir tekleme yaşamasına ve devam edecek olursak olayın nereye varacağının haberini veriyordu.

Ben duracak değildim. Bunu istemiyordum. Daha önce Dex'le hissetmediğim tüm bu duyguların içine kendimi körlemesine atmaya tamamıyla hazırdım ama...

Ama Archer durdu. Dudaklarımda yakıcı bir soğukluk hissederken ne zaman kapattığımı hatırlamadığım gözlerimi kırpıştırarak açtım.

Archer'ın perişan bir halde bana baktığını görünce yüreğim ağzıma geldi. "Ne? Ne oldu?"

Başını boynuma gömüp derin bir nefes aldı ve orada kaldı. "Yapamam."

"Ne?" ellerimi başına koyarak yüzünü boynumdan çekmeye çalıştım. "Archer bana bak, lütfen. Ne demek istiyorsun?"

"Yapamam. Seninle olamam."

Kalbim paramparça olurken aşağılanmışlık duygusu hafiften beni ele geçirmeye başladı. Başını çekmekten vaz geçip onu sonsuza dek orada tutmak istermiş gibi parmaklarımı saçlarına gömdüm.

"Bir sevdiğin mi var?" diye sordum yutkunarak. "Sevdiğin bir kadın, belki de..."

Belki de bir karısı ve çocukları vardı. Tanrı şahit ya, bunu düşünmek bile tüm bedenimi felç geçirecekmiş gibi kaskatı hissetmeme sebep oluyordu.

Archer aniden başını kaldırıp şaşkınca bana baktı. "Ne? Tanrım hayır, Clietra öyle bir şey değil!" göğsü gülüşüyle sarsılırken burnumun ucuna hafif bir öpücük kondurdu. "Evli falan değilim uzun zamandır bu kadar değer verdiğim tek kadın da sensin."

O kadar rahatladım ki kalbim kanat çırpıp uçmaya hazırlanıyormuş gibi midemde bir boşluk oluştu. "Ne o zaman? Beni istemiyor musun?"

Başını iki yana sallayarak yüzüme küçük küçük öpücükler kondurdu. "Bence seni ne kadar istediğimi anlıyorsundur. Bakire olmana rağmen! Ve bu çok hoşuma gidiyor sadece benim olacağın fikri beni ne kadar kışkırtıyor bilemezsin."

Belden aşağısını bedenime bastırdı ve kısa bir an soluksuz kalarak doğru söylediğini kabul ettim.

"Bakire olduğu mu da nereden..."

"Nereden mi biliyorum?" ağırlığını bir koluna vererek kendini dengeledi ve üzerimden kalkmadan yan tarafıma yaslandı. "O kadar acemisin ki bunu anlamamak için pek tecrübesiz olmak gerekir ve bende..."

"Şimdi burada benle yatarken tecrübelerinden mi bahsedeceksin?" ona ters ters bakıp öfkeyle tısladım. "Canına kastın var herhalde?"

Başını geriye atarak öyle güzel bir kahkaha attı ki midemde kelebekler birbirine girdi.

"Ah, Clietra. Sana sahip olmak için nelerimi vermezdim?" Ellerini saçlarıma dolayarak saç derime masaj yapar gibi okşamaya başladı. "Ama yapamam. Seni alamam. Çünkü eğer bunu yaparsam seni bırakamam,"

"O zaman bana geri dön?" bu sözler ağzımdan çıkar çıkmaz utancımdan yerin dibine girmek istedim. Adama neredeyse al beni diye yalvarmadığım kalmıştı. "Özür dilerim bu çok bencilce bir istek oldu."

Archer alnını alnıma yaslayarak "Kulağa ne kadar güzel geldiğini bilemezsin," dedi tam ağzımı açıp 'o zaman ne?' diye soracaktım ki gözlerini açarak parmaklarını dudağıma bastırdı. "Tüm ailem, sevdiklerim orada ve şuan hiç bilmediğim bir tehlikenin içindeler. Bana ve babana ihtiyaçları var. Sana babanı sağ salim göndereceğime dair söz verdim ama kendim için... işte onu yapamam."

Korkuyla elimi yanağına bastırdım. "Babamın sağ salim gelmesi beni çok mutlu eder. Ama sen de iyi ol. Lütfen Archer lütfen bunun için elinden geleni yap. Bana... bana dönmesen bile yaşa, bu bana yeter."

Archer bir an irkildi sonra kendini hemen toparlayarak gözlerinin içine yansıyan bir gülümsemeyle dudakları kıvrıldı ve avucumun içini öptü.

"Elimden geleni yapacağım, Clietra. O zamana kadar da..." elinin tersini göğüslerimin arasından, çıplak karnımdan geçirerek pek de hayal dünyasına yer bırakmayan kısacık şortumun sınırlarına kadar gezdirdi. "Bu güzel vücudunu seyretmenin keyfine varacağım. Hiç yetmeyecek olsa da ayrı kaldığımız zamanda bunu düşünerek az da olsa özlemimi gidereceğim."

Yanaklarım alev alev yanarak tişörtüme uzanmak istedim ama yalvar yakar karşısında böyle durmaya beni ikna etmeyi başardı. Bunda bir an olsun üzerimden eksik etmediği ellerinin de payı vardı.

Benden ne bir santim uzaklaştı ne de olduğundan bir santim fazla yaklaştı. Çoğu zaman dudak dudağa birbirimizle bir sürü anı paylaştık. Ben bile nasıl dayandığını sorgulamaya çalışırken o kahkahalarla daha fazla atak yapmamı engelliyor ona dokunmamdan kaçınarak üzerimdeki tüm hâkimiyetini kullanıyordu.

Çoğu zaman bana ailesinden bahsediyordu. Bir ikiz kız kardeşi vardı iki tane de onun tabiriyle dallama kuzeni. Kardeşinin adı Manolia'dı; kuzenleri de Duncan ve Alec. Kuzenlerinin ona ikiz kardeşinden daha çok benzediğinden bahsetti ve kız kardeşinin nasıl da onlara kan kusturduğundan dem vurup durdu. Ama her şeye rağmen onun kız kardeşini ne kadar çok sevdiğini gözlerindeki parlamadan anlayabiliyordum.

Anlattığına göre en aklı başında olanları Alec'di, en ele avuca sığmaz olanı ise Duncan. Archer ise aralarda bir yerlerde seyredip duruyordu.

Beni en çok şaşırtan annesinin ve teyzesinin asıl bu dünyadan olmalarıydı. Yani gelecekten geçmişe yolculuk etmişlerdi. Gerçi bu bir kazaymış ama Archer'ın babasına göre annesi ve teyzesi onlara tanrının birer hediyeleriymiş. Annesi geçmişe gittiğinde babasının yaşadığı bocalamaları anlatırken kahkahalarını tutamıyordu ve bu o kadar bulaşıcıydı ki kendimi ona katılırken buluveriyordum.

"Birbirlerine o kadar âşıklar ki onlara her baktığımda öyle bir aşkı yaşamak için her şeye değer diyorum." Dalgın dalgın boynumu okşayarak gözlerime baktı. "Kim bilir belki bir gün yaşarım. Belki de bunun için babam gibi savaş vermem gerekiyordur."

Ona cevap vermedim. O da zaten bir cevap beklemiyordu. Ama elimde olmadan onun aşık olacağı kadının ne kadar şanslı olduğunu düşünmeden edemedim. Her ne kadar kalbim sızlasa da onunla bir sonumun olamayacağını biliyordum. Geri döneceğine söz vermemişti ama hiç gelmeyeceğinden de bahsetmemişti. Ona kal diye ısrar edemezdim. Bu sadece gururumdan da değildi. Onu o kadar çok sevdiği ailesinden ayıramazdım. O oraya aitti kendi ailesine, sevdiklerine.

Ve benim onun hayatında yerim yoktu. Artık bana düşen sadece kalan zamanımızı değerlendirip onunla ilgili yeterince anı biriktirmekti. Saatler kalmıştı gitmesine ve ben bu kadar hızlı akan zamana bile kızıyordum.

Gözlerimi yüzünden ayırmadan her tepkisini su gibi içtim. Belki o zaman o gittiğinde kalbimi tamir edebileceğim kadar ona dair şeyleri düşleyebilirdim.


Continue Reading

You'll Also Like

3.7M 307K 84
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
794K 72K 13
Görme engelli bir iş adamı olan Alp Merih Demirhan, insanlardan uzakta izole bir yaşam sürmektedir. Kimseye açmadığı dünyasında tek başına ve yapayal...
119K 14.6K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
348K 31.6K 33
-Antik Tanrılar Serisi -1- Ra yalnızdı. Her zaman yalnız olmuştu. Hükmetmekle birlikte gelen yalnızlığa alışkın olsa da, artık eskisi gibi bu duygunu...