Bölüm 7

14.1K 1.4K 192
                                    


Söz verilen bölüm geldi. İyi okumalar ;)

Bölüm 7

Bir daha arkasına bakmadan kapıyı çekip çıkan kızın arkasından iç çekip koltuğa yöneldim. Kendimi felaket yorgun hissediyordum. Bunda Tracatlar tarafından yoğrulan bedenimin yanı sıra, bilmediğim bir zamanda olmamın kaslarımda yarattığı aşırı gerginlik de etkiliydi.

Kucağımdaki aynı renk çamaşır takımına baktım. Esnek bir kumaştan dikilmişti ve biraz dar olsa da üzerime uyacak gibi görünüyordu. Bir kadın bedeni için, özellikle onun ufak tefek narin bedeni için, fazlasıyla büyüktü. Yani bu kıyafetler bir erkek için dikilmişti. Yani buraya bir erkek girip çıkıyordu. Belki de burada yaşıyordu!

Kaşlarımı çattım ve narin kumaşın ellerimin arasında gerildiğini hissettim. Nedense bu evde bir erkek yaşıyor olması fikri içimi iri bir kurt gibi kemirmeye başlamıştı.

Peki, o zaman lanet olası bu adam neredeydi? Tüm gece buradaydım ve sabah gelen o kızın haricinde tek bir Allahın kulunun bile uğradığını görmemiştim. Bu beni daha da öfkelendirdi. Nasıl bir adam kadınını savunmasız bir şekilde evde tek başına bırakırdı? Ya gelen ben değil de kötü niyetli başka biri olsaydı?

Ya o narin, ellerimin altında alev gibi yanan, dudaklarının sıcaklığını hala dudaklarımda hissettiğim masum bedene bir zarar gelseydi!

Kız çok güzeldi. Farklı bir çekiciliği vardı. Siyah inci gibi parlayan gözler, uzun kirpiklerinin altında göz alıcı duruyordu. Sivri bir yüzü ve geniş elmacık kemiklerini kuzguni gece gibi uzun kıvır kıvır saçlar çevreliyordu. Saçına, kaşına, gözlerine inat, beyaz teni ışıl ışıldı. Zayıftı, ama insanı çileden çıkaracak tam da olması gereken yerlerde hoş kıvrımları vardı.

Çevremde hep çok güzel kadınlar olmuştu; uzun boylu, albenili, yumuşak başlı, verici, hoş kadınlar. Ama bu kadın başkaydı. Bana direnmesi o öfkeli dolgun dudaklarıyla meydan okuması bile içimde bilmediğim bir tele bam diye basıyordu. Tanrım! Eğer bu kadın benim olsaydı yalnız başına pencereden dışarı bakmasına bile izin vermezdim!

Tamam, saçmalamaya başlamıştım!

Oflayarak başımı ellerimin arasına aldım. Sanki beni mahveden, gözlerimi arkasına batan ağrıyı yok etmemi sağlayacakmış gibi başımı ellerimin arasında sıktım. Kaburgalarımın ağrısı da ara sıra kendini belli etmekten geri kalmıyordu.

Kız uyurken, daha doğrusu baygınken, ne yapacağımı bilemeyerek evin içinde gezip durmuştum. Mahremiyetine müdahalede bulunmamak için hiçbir eşyasına dokunmamıştım ama şimdi, ağrılarım dayanılmazken, bunu yapmak hiç de saygısızca görünmüyordu gözüme.

Mahremiyetin canı cehenneme!

Elimdeki çamaşırları koltuğa fırlatıp ayaklandım. Onları giyecektim elbette ama önce kendimi temizlemek niyetindeydim. İlk kapısı olmayan bir odaya girdim ve tencere bıçak ve diğer ıvır zıvırlardan mutfakta olduğumu anladım. Ne yapacağımı bilemeyerek odada ağrılarımı kesebileceğim herhangi bir şifalı ot bulabilmek için tüm dolapları karıştırdım.

Bir sürü ot vardı, evet, ama hiç biri benim ağrılarımı kesecek türden şifalı bir bitkiye benzemiyordu. Ne işe yaradığını bile bilmediğim kurumuş yeşil yapraklı otların bulunduğu kavanozu bırakarak gözüme ilişen diğer dolapların arasına gömülmüş başka bir dolaba yöneldim.

Üst kapağı açar açmaz göğsüme bir soğuk hava dalgası çarpıp beni ürpertti. İyice yaklaşıp bir kutuyu elime aldım. Üzerinde annem ve teyzemin bize sürekli yaptığı hamur işine benzer bir resim vardı. Ne diyorlardı ona...hah, Pizza!

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin