Bölüm 26

10.3K 1.1K 96
                                    

Merhabalar. Biliyorum çok gecikiyorum ama geçerli bir sebebim var. Ameliyat oldum ve henüz kendimi toparlayamadım. Tıpa aykırı bir vücudum var galiba her gün hastaneye gitmek zorundayım şimdilik. Bu canımı sıkıyor ve kafamı toparlayamıyorum bir süre beni idare edeceğinize inanıyorum. 

Bu arada yorum ve beğeniler azalmış gibi tek motivem onlar unutmayın. Bölüm hakkında düşünceleriniz benim için altın gibi sizde benim için çok kıymetlisiniz (bilgisayardan kalpler olmuyor) o yüzden kocaman kocaman kalpler :)

Vee iyi okumalar ;)

***

Külçe gibi yere yapıştım. O kadar canım yandı ki inleyerek sol kolumun üzerinde kıvrıldım. Kendimi zorlayarak gözlerimi açmak için çabaladım ama beceremedim. Beynim uyuşmuştu ve tüm bedenim halsizlikle savaşıyordu. Büyük ihtimalle bayılmak üzereydim. Kulaklarımda boğuk bir uğultu vardı ve boğazım yanıyordu.

"Savianna," diye seslendi birisi. Cevap vermek için ağzımı açtım ama tuhaf bir hırıltıdan başka bir ses çıkmadı.

"Savianna, hadi güzelim aç gözlerini." Sesi tanıdım. Hanry'di. Sonunda gelmişti. Gözlerimi birkaç deneme sonucunda ancak açabildim. Hanry başımı omzuna yaslamış endişeyle yüzüme bakıyordu. Gözlerimi açınca gülümseyerek yüzümü tuttu.

"İyisin. Tanrım, sana bir şey oldu diye o kadar korktum ki."

Yutkunarak doğrulmaya çalıştım. "Ne... Ne oldu?"

Başını kaldırıp etrafı yokladı. "Tracatlar saldırdı! Yürüyebilir misin? Burası tehlikeli, güvenli bir yer..."

O kadar hızlı ayağa fırladım ki Hanry şaşkınlıkla bağırdı. "Savianna!"

"Nerede?" diye tökezleyerek Marilyn'i son gördüğüm yere yürüdüm. Kan lekelerini görünce dehşetle iç çektim. Olduğum yerde daire çizerek onu aradım. "Marilyn nerede?"

Hanry beni kollarımdan yakalayıp hafifçe sarstı. "Sakin ol!" dedi eğilip benimle aynı yüz hizasına gelerek. "Bana bak Savianna. Leydi iyi, çoktan bir askerle onu kaleye gönderdim. Burası tehlikeli şimdi seni güvene almalıyız tamam mı?"pekiştirmek istermiş gibi yüzümü ellerinin arasına alıp tekrarladı. "Anladın mı?"

Bedenim sakinleşmeye başlarken derin bir nefes aldım. Marilyn iyiydi. "T.. Tracat ne oldu?"

"Onu öldürdüm." Hızla hareket ettiğinden donmuş yüz ifademi görmedi. Elimi tutarak beni tepeye doğru sürükledi. "Şimdilik daha fazlası yok gibi görünüyor. İşin kötü tarafı atlar korkarak kaçtı. Benim atımı da leydi Marilyn'i kaleye götürmesi için askere verdim. Bize yardım göndermeleri en az dört saat alır. Yakınlarda bir köy var yardım gelene kadar oraya sığınacağız."

Yola çıkmadan ormanın içinden dar bir patikayı takip ettik. Zihnim o kadar bulanıktı ki köye girdiğimizi ancak yoğun duman kokusundan fark edebildim. Bir avuç insan sağa sola koşturuyordu. Bunlarında yarısından fazlası askerdi. Köy harabe halindeydi. Kolu kan içinde bir adam yerden topladıklarını ortaya serilmiş kandan kıpkırmızı olmuş bir bez parçasının altına atıyordu. Dikkat edince bunların parçalanmış insan uzuvları olduğunu fark ettim.

Görüşüm bulanıklaştı ve yerimde sendeledim."İyi misin?" kolumdan sıkıca tutan Hanry cesetlerle arama girerek görüşümü engelledi. Yutkunarak başımı salladım. Hiç iyi değildim. Midemden yükselen safrayı zar zor tutuyordum.

Elini kaldırarak birine işaret verdi. Üstü başı paramparça olmuş bir asker kalabalıktan hızla sıyrılıp yanımıza koştu. "Durum kötü efendim." Dedi emir beklemeden konuşup. "Sağ kurtulmayı başaran birkaç çocuk ve kadını ağır yaralılarla beraber yolladık. Ama hala yaralı olan ikisi asker beş kişi var. Yardım gelene kadar dayanabileceklerini sanmıyorum efendim."

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin