Tutkuyla Harmanlanmış Bedenler

By redndyellow

5.2M 167K 32.1K

Acar Devran, kendini bozguna uğramış gibi hissediyordu. Yaklaşık 7 saattir yatağındaki güzelliği seyrediyordu... More

0.0: "Karşılaşma"
0.1.1: "İddia"
0.1.2: "Bu Kız.."
0.2: "Yüzleşme"
0.3 "Gerçekleri Öğrenen Bezelye Beyinli Koala"
0.4 "Geçmişe Bakış"
0.5 "Sen Hep Benimdin Demek"
0.6 "Gelmemi Mi İstersin?"
0.7 "Kabusun Tozları"
0.8 "Acar Devran'ın Vikipedisi"
0.9"Devran Yalısı'nda Elvin Rüzgârı"
1.0: "Seviyor mu? Sevmiyor mu?"
1.1 "Fırtınadaki İnciler"
1.2: "Bumerang"
1.3: "O'na Dokunma"
1.4 : "Kül"
1.5 : "Sana Geldim Yiğidim!"
1.6: "Hediye gibi geldin, hoşgeldin"
1.7: "Seni Anan Benim İçin Doğurmuş"
1.8: "Galata Kulesi Tepesinde"
1.9: "Gecede Bir Damla Okyanus"
2.0: "Sağ Kalanlar"
2.1: "Hep Kadın Gibi"
2.2: "Seni Yaratana Ölünür."
2.3: "En Derin İlk Adam"
2.4: "Yarişkimi"
2.5: "Karadeniz Güzeli"
2.6: "Defile"
2.7: "Bencil"
2.8: "Çabala Devran"
2.9: "Ne Diyorsun?"
3.0: "Sahil"
3.1: "Atılgan Rus'a Dövüş Çiçeği"
3.2: "Yeni Yılda Yeni Kararlar"
3.3: "Karabasan ve Düş Kapanı"
3.4: "Mangal Sonrası Nişan"
3.5: "Hazırlıklar&Düğün Bohçası"
3.6: "O Zaman Dans!Renk!"
3.7: "Köprüden Önceki Son Çıkış"
3.8: "Thinking Out Loud"
3.9: "Lady D."
4.0: "Hafızadan Silinen Bir Gece"
4.1: "Güçlü Kadının Güçlü Adamı"
4.2: "Eve Dönüş "
4.3: "Sarı Gül Buketi"
4.4: "İkiz"
4.5: "Ev Alışverişi"
4.6: "Ağva"
4.7: "Hat Trick"
4.8: "Kapan"
4.9: "Gün Gelir Devran Döner!"
SAVAŞ DEVRAN: "Dolmasın O Güzel Yeşillerin"
5.0: "Aden"
DUYURU
BADE
5.1: "1 Çilek 2 Erik"
5.2: "Mutlu Ailenin İlk Resmi"
5.3: "Bir Aşüfte Sorunsalı"
5.4: "Affet Kız, Yükün Azalır!"
5.5: "O Benim!"
5.7: "All Of Me"
5.8: "Büyüyen Minikler"
DUYURU
5.9: "Krallık"
6.0: "Elmalar"
6.1: "Yama"
6.2: "EN GÜZEL HEDİYEM-FİNAL"
ÖZEL BÖLÜM-1: "Afet-i Devran ve Devran Erkeği"
ÖZEL BÖLÜM-2: "Bayramlar"
ÖZEL BÖLÜM-3: "Nabız"
Acar&Elvin: "Başka Bir Dünyada"

5.6: "Eksik Resim"

44.4K 2K 476
By redndyellow

(Bölüm 9 Mart 2017/ 01.00 tarihinde yayımlanmıştır.)

3.GÖZ
Elvin evden şirkete getirttiği kıyafetleri siyah deri koltuğa bırakarak, çantasına koşturdu.

Mürdüm rengi moschino çantasından çıkardığı makyaj çantasını kolunun altına sıkıştırıp, kıyafeti de diğer eline alarak kapıyı kilitledi.

Üstünü bir çırpıda çıkarıp getirdiklerini üstüne geçirdikten sonra,ki buna iç çamaşırları da dahildi, makyaj kutusundan çıkardığı makyaj temizleme suyuyla sabahki makyajından arındı.

Nemlendiriciyi cildine sürüp iyice sıvazlarken kapısı çaldı.

-Elvin Hanım, benim Güneş." Asistanının sesiyle derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Kızı ince kolundan sıkıca kavrayıp içeri soktu ve kapıyı tekrar kilitledi.

-Hoşgeldin Güneş, gel otur şuraya." Kızı koltuğa oturttuktan sonra makyaj çantasını kurcalamaya devam etti.

-Elvin Hanım ne yapıyorsunuz Allah aşkına?" Elvin bu sırada fondöten ve kapatıcıyı yüzüne bocalamıştı. İyice yayıp, kusursuz göründüğüne emin olurken, eli kontür paletine gitti.

-Acarla yemek yiyeceğim!" Güneş de olayı bildiğinden hemen yüzü aydınlandı. Yüzüne kontür yapan patronuna, gözleri ışıl ışıl bakarak konuştu:

-Bu harika!"

En sevdiği Becca highlighterı bulunca Elvin'in yüzü daha sürmeden aydınlanmıştı bile.

-Ya ya tabi çok harika! Çok heyecanlıyım...Umarım eyeliner çekebiliyorsundur. Şuan Ankara'nın bağları, büklüm büklüm yol falan yapabilirim çünkü." Güneş kafasını onaylayarak sallarken Elvin de gülümseyip bir anda kafasını Güneş'in dizlerine koydu. Elindeki eyelinerı kıza uzattı.

Gözlerini sımsıkı kapatmış ve gereğinden fazlaca sırıtmıştı. Tatlı şirin bir gülümsemeydi ve küçük bir kız çocuğu gibi duruyordu bu hali.

-Güzel...Çek şimdi bakalım. Ama mısır firavunu gibi uzun yapma sakın!" Güneş kahkaha patlattıktan sonra toparlanıp, işine odaklandı. Elvin'e kusursuz bir eyeliner çektiğinde kız aynadan kendine bakıyordu.

-Türkan Şoray gibi kızım be!" Güneş dünyanın en tatlı patronuna sahip olduğunu düşündü. Yerinden kalktı:

-Ben size soğuk bir şeyler getireyim Acar Bey gelene kadar." Elvin kafasını salladı, zaten uzun ve gür olan kirpiklerini Allah katına çıkaran rimelini ararken.

Tam elini çantadan çıkarırken düşman çatlatan evlilik yüzüğü ruja takılmış, ruj çantanın içinden fırlamıştı.

Daha demin Güneş'in çıkarken kilitleyemediği açık kapıdan giren Sarptı. Ruju yerden alıp kıza uzattı. Elvin hiç beklemediği için birkaç saniye duraksasa da hemen sarıldı adama.

-Sarp! Beklemiyordum ne yalan söyleyeyim..."

Adam yüzüne Petek'in ayılıp bayıldığı, iki yüz karatlık gülüşünü koyarak konuştu.

-Birilerinin randevusu varmış. Ben de bir uğruyayım dedim." Elvin heyecanını o kadar belli ediyordu ki Sarp kıza gülmeden edememişti.

Çünkü Elvin'in şirketine gelmeden Acar'ın da yanına uğramıştı ve genç adam da aynen böyleydi. En pahalı takım elbisesini sordurtturuyor, Rolex saatini fellik fellik arıyordu.

Drake konser bileti kazanmış kızlar gibiydi Acar.

Sarp'ın ilk düşüncesi böyle olmuştu.

Çünkü her ne haltsa kızlar, daha doğrusu Petek, Drake denen o sapsızı çok beğeniyordu.

Bu konuyu fazla düşünmeden, düşünmemekten kastı kendisinin daha yakışıklı olduğu düşüncesiyle konuyu kapatmaktı, elindeki kutuyu Elvin'e uzattı.

Elvin kutuya sorgulayarak baktıktan sonra, Sarp'ın ürettiği ayakkabı firmasının ismini farkedip gülümseyerek açtı.(2.3 bölümünde bahsettim.) Bir çift açık kahve, tek bantlı, ince topuklu ayakkabılar duruyordu karşısında.

-Çok güzel bunlar!" Sarp kızın çıplak ayaklarına dikti gözünü. Gülerek konuştu:

-Yalın ayak gitme diye hemen ayakkabı yaptırttım sana yenge." Elvin Sarp'ın gözlerini takip ederek, ayaklarına baktı. Biraz utansa da pek aldırmamaya çalışarak koltuğa oturdu ve ayakkabıları ayağına geçirdi.

Kıyafetleri giymişti ama ayakkabısını unutacak kadar aptallaşmıştı demek.

Sarp sanki odada yokmuş gibi, rahat bir şekilde rimelini sürdü kirpiklerine. Dudaklarına en sevdiği kahve tonlarındaki rujunu sürerken Sarp da odadaki tabloları inceliyordu.

Gözü Elvin'in ahşap büyük masasının üstünde hemen laptobunun yanında yer alan çerçeveye kaydı.

Acarla 4 resmini içinde tutan çerçeveye.

Birinci resim düğün gününde Mert'in sevgilisi Ela'nın çektiği bir fotoğraftı. Ela fotoğrafçıydı ve Acarla Elvin'in öpüşürken, muhteşem aşk dolu bir anı yakalamayı başarmıştı.

İkinci resimde ikili Barcelona'daydı. Acar Elvin'i omzuna oturtmuş, ikili kameraya kocaman gülümseyerek poz vermişti.

Üçüncü resimde gittikleri bir davette birbirilerine bakarken çekilmiş bir resimdi ve Elvin bu resme her baktığında, Acar'ın kendisine bakışlarını gördüğünde, bütün öfkesi uçuyordu.

Dördüncü resim de hastanede bebekleriyle çekilmiş resimdi.

Elvin'in dünyasıydı işte bu 4 kare.

Hepsi, her karesi Acardı. Dünyası Acardı.

Elvin de saçını at kuyruğu yaparken Sarp'ın baktığı yeri anlayıp gülümsediğinde kapı çaldı ve içeri Güneş girdi.

-Elvin Hanım, ben size içecek bir şeyler getirdim. Tabii misafirinize de..." Elvin kafasını sallayarak masayı işaret etti. Genç kız masaya içecekleri koyarken Elvin makyaj çantasını ve dağınıklığı toparlamış, ayaklanmıştı.

-Nasıl olmuşum Güneş? Bak iğrençse iğrenç de n'olur! Lütfen açıksözlü ol. Beni sevdiğin için iyi deme!" Güneş gülümseyerek kızı beğeniyle süzdü:

-Çok güzel olmuşsunuz." Boynundaki kolyeyi çıkararak Elvin'e uzattı. "Elbiseyle uyumlu olur bu. Tabi pek pahalı bir şey değil...Yani istemezseniz eğ..." Elvin kolyeyi hemen alıp boynuna takmaya çalışmıştı bile.

-Ay sanki doğduğumdan beri Chanellerle, Dolce&Gabbana larla büyüdüm! İlk taktığım kolyeler, ipe boncuklarını kendim dizdiklerimdi manyak!" Güneş Elvin'i gerçekten izledi bu sefer. Geçmişi hakkında haberleri okumuştu ve...Zaten bu kızın gerçekten içten olduğunu okumadan önce anlamıştı.

Babası onu bulana kadar yetimhanede büyümüştü Elvin. Ve yetimhanenin bir çocuk için iyi bir yer olduğunu kimse söyleyemezdi.

Değildi çünkü. Elvin gerçekten çok zor şeyler atlatmıştı. Sevdikleri için, sevildiği için... Yetimhanede de bu durum hep gerçekleşmişti.

O yüzden ilk Acar'ın anladığı, yetimhaneden kalan bir acı Elvin'in gözlerinde hep vardı.

Dertsiz, tasasız bir kız gibi kahkahaları ve gülüşleri eksik olmasa da, güldüğünde kısılan gözlerinde bolca yaşanmışlık vardı. Ölüm, acı, kimsesizlik, güvensizlik, keder, zorla güçlü kılınma...Hepsi o tebessümün bir köşesinde vardı.

İnsanlar bilmezdi belki öyle olduğunu. Ama Elvin'in bakışlarından bunu anlayamadan bile etkilenirlerdi.

Gülüşü bazı kızlar gibi boş ve sadece o anki mutluluktan değildi. Dolu dolu, ağladığı anların acısını çıkartan, gözlerinin konuştuğu bir gülümsemeydi...

Bu yüzden bu kızın şimdi ucuz bir kolye takması, dert edeceği türden bir şey kesinlikle değildi. Elvin, doğduğundan beri bütün sosyetenin dediği gibi altın kızlar takımının kraliçesi değildi. Hiç de olmamıştı.

O Acar'ın dediği gibi sadece ve sadece cennet çiçeğiydi. Herkese kol kanat geren bir cennet çiçeği...Hepsi bu.

(Elbise...Elbise...Elbise 😍)

***
Elvin şirketten çıktığı an Acar'ın nutku tutulmuştu. Kızı karşıdan yanına gelirken baştan aşağı süzmüştü.

Yürüyüşüyle beraber savrulan koyu, toplu ve dalgalı saçları, dekoltesinden görünen iri göğüsleri ve düzgün bacaklarıyla o kadar muhteşem görünüyordu ki Acar Elvin'i yüksek bir yere koyup izlemek istiyordu.

Nasıl ki yere düşen ekmek 3 kere öpülüp başa koyularak, yüksek bir yere kaldırılıyorsa; Elvin de bulunmaz bir nimet olduğundan aynısı yapılmalıydı, ona kalırsa.

Nefes almayı hatırladı ve kız geldiğinde büyülenmiş bakışlarını kızın gözlerine sabitleyerek konuştu:

-Hoşgeldin..." Elvin dudağının bir kenarını, gamzesini belli edecek şekilde kaldırarak gülümsedi.

-Hoşbuldum..." Acar arabanın kapısını açıp eliyle yol verir gibi yaptı. Genç kız arabaya bindiğinde kapatıp, kendi tarafına geçti.

Kemerlerini taktıktan sonra, Acar arabayı çalıştırdı Elvin'in kısa elbiseden açılan bacaklarına bakmamak için insanüstü bir çaba sarfederek.

***
Elvin DURU DEVRAN'dan
Beni çok sevdiğim ve sürekli getirdiği restorana getirdiğinde gülümseyerek, uzattığı koluna girdim. Bize ayrılan deniz manzaralı masaya geçtiğimizde sandalyemi tutmuş, büyük bir nezaketle oturtmuştu.

Bu beyefendi halleri karşısında yaz güneşi altındaki bir dondurma gibi eriyordum.

Öyle içime işleyen, aşk ve yoğun tutku dolu bakışları vardı ki vücudum gerilmişti. Şirketten çıkıp yanına yürüdüğüm zaman bana öyle bir bakmıştı ki, boynuna atlayıp onu deli gibi öpmek istemiştim.

Ama yaptığım tek şey "Hoşbuldum." Demek olmuştu tabiki.

Yemeklerimizi söyledikten sonra kendisi için şarap, benim için de meyve suyu istemişti.

Gülümseyerek ona bakıp, ara sıra istem dışı boynuma dokunup saçlarımla oynarken; o benim aksime hiç gülümsemiyor, çok yoğun bakıyordu. Birbirimize 3 küsür aydır dokunmamıştık. İkimizde hissettirdikleri çok yoğundu.

Yemeklerimizi yerken hiç konuşmamıştık. Manzarayı izlemiş, biraz canlı müzikle dans etmiş sonra tekrar oturmuş ve tatlıyı beklemeye başlamıştık.

Manzarayı izlerken elimde hissettiğim sıcaklıkla ona döndüm. Elinin içinde kaybolan elimin üstünü, başparmağıyla okşadı.

Bu hareketi ilişkimiz boyunca beni hep sakinleştirmişti.

-Güzelim, çok özledim ben seni...Bak bir hata yaptım, senden sakladım ve yalan söyledim. Sadece bana söylememem için söz verdirdi ve ben de salaklığımdan söylemedim. Ama onun öyle biri olduğunu bilemezdim. Senden özür dilerim. Evliliğimizi tehlikeye attım. Sensiz olmak çok zor...İnan, ölüm gibi..." söylediklerini öyle büyük pişmanlık ve derinlikle söylemişti ki elimi, eline kenetledim.

-Seviyorum seni...Güvenimi kırdın ama tamir ettin sayılır. Henüz tam değil, hele o kadının söyledikleri...Bana ne olursa olsun anlatmalıydın."

-Biliyorum..." dedi o da. Uzatmadık ve sessiz kaldık.

Tatlılarımızı de yedik ve daha mutluyduk. Acar'ı kalbim çoktan affetmişti zaten. Sadece yavaştan almak daha iyiydi.

Bazen size yapılan bir hatayı kolaylıkla affederseniz, karşınızdaki insan sizi kaybedene kadar daha beterlerini de yapardı müsamaha gösterdiğinizi düşünerek.

O yüzden ben de ağırdan alıyordum. Bir yalanın ve sırrın evliliğimizi bozabilme ihtimalini gösteriyordum.

Sonunda mekandan el ele çıktığımızda kapı önündeki basına konuşan biri dikkatimi çekti.

Canan.

Acar da benim baktığım yere bakınca bir küfür mırıldanıp, telefonunu çıkardı.

-Evet...Doğru duydunuz. Elvin Devran beni dövdü. Onu mahkemeye vereceğim! Üstelik bir oğlum var, elimde avucumda ne varsa aldı...Sırf kocasından kıskandığı için beni şirketten kovdurdu. Merhametli zannettiğiniz kadın tam bir şeytan!" Muhabirler farklı farklı sorular yöneltirken şok olmuştum.

Yine de Acar'ın elini sıkıca tutarak çekiştirdim. Kendisi de bana ayak uydurup, ne yapacağımı merak ederek yürüdü.

-Elvin Hanım, kıskançlık uğruna Canan Hanım'ı işinden etmişsiniz doğru mu?" Oyuncu bir şekilde tek kaşımı kaldırıp gülümsedim.

-Canan Hanım kim?" Muhabirler Canan'a bakarken hiçbiri konuşmamış, sadece çekime devam etmişlerdi. Canan'ı hiç tanımıyormuş bir tavırla inceledim.

-Bu kadın mı?" Canan intikam dolu bakışlarıyla bakarken, bir kahkaha attım.

-Arkadaşlar, her saçmalığı haber niyetine yazmanız dergilerinizi ya da gazetelerinizi ne kadar olumlu etkiler bilmiyorum ama bu kadar ucuz yalanlarla mesleğinize ve zekanıza hakaret ediyorsunuz. İyi akşamlar..." Acar da kocaman gülümseyerek, beni kalabalık arasından geçirdi.

-İyi akşamlar, kolay gelsin arkadaşlar..." beraber arabaya bindiğimizde hareket etmemişti.

Yüzünde daha deminki kocaman gülümsemeden eser yoktu. Bakışları soğuk ve ciddi bir hal almıştı. Tıpkı benim gibi.

Savaş ağabey birkaç dakika sonra Yeşim denilen kadınla beraber geldiğinde muhabirlerle konuşuyordu. Biz de arabadan inerek yanına gittiğimizde Yeşim'e ters ters baktım.

Bu kadın İsviçre'de değil miydi?

-Yardımın için teşekkürler Yeşim." Dedi Savaş ağabey ve Yeşim buruk bir şekilde gülümsedi.

Şaşırmıştım.

Neredeydi bu kadının itici bakışları, samimiyetsiz gülüşleri?

Kafasını sallayıp gitmişti. Yeşim'in tavrını bir kenara siktir edip, Savaş ağabeye döndüm.

-Yeşimin magazinle arası çok iyidir. Tanıdıkları boldur... Her neyse Elvin güzel savuşturdun." Tam bu sırada muhabirler dağıldığında Canan'ın sesini duydum.

-Nereye gidiyorsunuz? Ne yani haber yapmayacak mısınız?"

-İşini seven burayı terk etsin." Muhabirler Savaş ağabeye çekinerek bakıp dağılırken öfkeyle Canan'a döndüm. Ben bu kadını tam dövememiş miydim?

-Elvin yavrum sakin..." demesine kalmadan Canan'ın üstüne atlayıp onu araba kaportasına yapıştırmış, üstüne çıkmıştım. Saçlarını çekerken çığlık atıyordu. Kafasını arabaya art arda vurdum.

-Sen çok sevdin herhalde dayağı! Seni parçalarım kadınnn!"

Herkesin deli damarına basarlardı bazen. Sorun benim deli damarımın basılmaya kalmadan kendini belli etmesiydi.

-Elvin.." Acar'ın elleri belimden kavrayıp, beni sertçe çekerken Canan'ın saç tutamları ellerimde kalmıştı. Savaş ağabey kahkaha attığında öfkeme rağmen ona tip tip baktım.

-Ağabey niye gülüyorsun?" Dedi Acar beni yere indirip, yine de belimi bırakmazken.

-Yengem tam benim kafadan." Ben de birkaç saniye ciddi durup kahkaha atmaya başladım.

Gerçekten sorunluyduk sanırım. Son derece şık bir restoranın önünde deli gibi olay çıkarıyorduk. Allah'tan tanınan insanlardık da sokaktan atılmamıştık henüz.

-Canan..." dedi Savaş ağabey gülüşünü kesip kafasını sağa sola onaylamazca sallayarak. "Sana sorun çıkarmadan gitmeni söylemiştim."

Yüzü son derece Hannibal Lecterımsı bir hal almış Canan'ın üzerine yürürken, aşüfte kılıklı kendini zor toparlamış arabaya tamamen yaslanmıştı.

-Ben...ben..."

-Çocuğunun eğitimi için gerekli yardımı yaparım. Ama sana yardım etmemi bekleme. Eğer bir daha ailemin karşısına çıkarsan..." dedi Canan'ın kolunu sıkarak. "Ölürsün." Canan tam bu sırada hıçkırırken Savaş ağabeyin şakası yoktu.

-Anladın mı?" Canan kafasını korkarak aşağı yukarı sallarken, Savaş ağabey gülümseyerek kolunu bıraktı.

-Tamam, oldu o zaman. Siktirip git bir zahmet." Canan hızla koşup bir taksi bulurken, biz de birbirimize baktık.

-Bu iş için Yeşim'i aradım ve Bade bana trip atıyor..." dedi sıkıntıyla yüzünü sıvazlarken. "Mutlu musunuz?" Kafamı sağa sola salladım.

-Değilim. Canan'ı istediğim gibi dövemedim." Acar'ın belimi tutan elini çekmek için elimi üstüne koyarken, boynumdaki dudaklarıyla donakaldım.

-Kavga ederken de ayrı bir seksisin." Kafamı ona çevirip gülümsediğimde, öksürme sesiyle Savaş ağabeye baktı Acar.

-Mutluyum ağabeyciğim. Sen nasıl ben Elvin'e aşık olduğumu anladığım ilk zamanlar benimle taşak geçtiysen, ben de senin yoluna ihtiyaçtan taş koyabilirim. İyi geceler, yarın görüşmek üzere." Arabanın kapısını açıp beni belimden tutarak ittirdiğinde, Savaş ağabey de kendi arabasına biniyordu.

-Kim kime aşıkmış?" Dedi arabaya bindikten sonra camını açarak. Acar da arabayı çalıştırmış, camımızı açmıştı.

-Ben ona bitiyorum."

-Ooooo...."

-Oooo...." Acarla aynı anda tezahürat yaptığımızda, hız limitlerini aşarak eve doğru yola çıkmıştık.

***
Bahçemizdeki büyük hamakta üzerimizde pikeyle uzanıyorduk. Bebeklerimizle bolca vakit geçirmiştik.

Onları Acar'ın kucağında otururken emzirmiştim ve Acar da beni izlemiş, saçlarımı okşamıştı.

Onlara anlamasalar da masal okumuş, uyutarak bahçeye inmiştik. Beraber yıldızları izlerken hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurluydum.

-Elvin..."

-Hı." Saçlarımda gezinen parmaklarıyla mayışmışken sorduğu soruyla pek huzurlu kalamamıştım.

-Anneni tanıyor muydun?" Sıkıntıyla nefes aldığımda ekledi. "Onunla hiç oturup konuşabildin mi? Tanıştın mı?"

-Evet Acar. Yıllar önce babam götürdüğünde tanıştım ve...Bana beni istemediğini, bir çocukla uğraşamayacağını, kendi isteğiyle hayat kadını olduğunu bir sürü şey zırvaladı..."

-Annen seni isteseydi ve bir ilişki kurmak isteseydi kabul eder miydin?" Kafamı ona doğru kaldırdım.

-O zamanlar mı? Ederdim. Ama şimdi yaşasa, etmezdim. O benim eksikliklerimin sebebi Acar. Bebeklerime bakamazsam, onlar beni sevmezse diye ölesiye korkmamın nedeni.

Okulda eksiklik hissetmemin, anneleri olan kızları görünce ağlamamın, zamanında bütün sevdiklerime beni bırakmasınlar diye çabalamamın, güçlü olmak zorunda kalmamın, yediğim dayaklara sessiz kalmak mecburiyetinde oluşumun, geceleri ağlayışımın, düğünümde hüzünlenişimin, kına gecesinde ağladığımda gözlerimi silen bir annemin olmayışının sebebi o...

Ayakları üstünde olan bir kadın olmama rağmen, Nilüfer teyzenin Bade'ye sarılıp ona ve bize sevdiğimiz kurabiyelerden yaptığında lavaboya gidip sessiz sessiz ağladım ben Acar. 22 yaşındayım(büyük günde girecek 23'e) ama beni eksik bırakan annem yüzünden hala, alışmış olmam gereken annesizliğime ağlıyorum.

Sen annesiz olmanın ne demek olduğunu bilemezsin. Seninle küstüğümüzde de kimsesiz kaldım ben. Filiz anneyi seviyorum ama insanın öz annesi olmadıkça hep yabancı kalıyor. O senin annen, benim değil ki. Bende büyük bir boşluk var ve bu...sen olmayınca beni kimsesiz bırakıyor. Sensiz bırakma beni olur mu?" Konuşmam boyunca sesini çıkarmadan üzüntüsünü yüzünden belli ederek, beni dinlemişti.

-Ben özür dilerim, yaranı deştim güzelim. Kimsesiz değilsin, ben varım. Bebeklerimiz var." omzumu silkip, burnumu boynuna yaklaştırdım.

-Senin suçun değil. Bu yara hep var bende. Hem haklısın, kimsesiz değilim. Benim 3'ü minik 4 kişilik bir hayran kitlem var." Gülümsediğinde saçlarımla oynamaya devam etti. Ben de ona bir anımı anlatmaya başladım.

Okul bahçesindeki banklarından birinde oturuyorum... 7 yaşımdayım. Dizlerimi karnıma çekip, ellerimi bacaklarıma sarmışım.

Oyun oynamayı kesinlikle istemiyorum, çünkü hayal kuramıyorum.

Evcilik oyununda bile...

Zaten kimse de ısrar etmiyor.

Okul parmaklıklarından görünen sokağa bakarken annesinin elinden tutmuş olan kıza ilişiyor gözlerim.

Ellerimi çözüp bankta dizlerimin üzerine kalkıyorum, ellerimi çenemin altına yerleştirip duvara yaslıyorum ve izlemeye başlıyorum.

Kız benim yaşlarımda ve annesine, çizdiği ailelerinin resmini gösteriyor.

Oldukça güzel buluyorum, çünkü ben kesinlikle resim çizemiyorum. Çünkü çizecek bir ailem yok.

Annesi dünyanın en güzel resmiymiş gibi tepki verip kızın yanağından öpüyor ve kızın işaret ettiği, köşedeki simitçiden, simit alıyor. Benim annem bana simit almıyor.

Parası olmadığından ya da başka bir şeyden değil. Çünkü bir annem yok.

Bu güzel tabloyu daha fazla izlemek istemiyorum. Ellerimi duvardan çekip, banktan kalkıyorum.

-Ben çok mu kötü resim çiziyorum?" Diye soruyorum sınıfımdan Cem isimli bir çocuğa.

-Hiç çizmiyorsun ki..." diyor o da futbol oynamaktan terlemiş, çocukluğun verdiği saflıkla.

-Çizemiyorum ki." Diyorum ben de, bahçenin ücra bir köşesine geçiyorum gözlerim dolu dolu.

Hıçkırarak ağlamaya başlıyorum kimse olmadığına emin olarak.

Resim çizemediğim için annemin olmadığını düşünüyorum.

Neyin kafası kesinlikle bir bilgim yok. 7 yaşımı hep kötü anımsıyorum çünkü o zamana kadar alışılagelmiş olan annesizliğim, 7 yaşımda patlak vermişti...

Ağlamaktan halim kalmayana kadar ağlıyorum. Zaten zil çalıyor ve okul dağılıyor. Hala ağlıyorum. Beni okuldan alacak kimse de yok.

Zaten yurt yan tarafımda diye geçiriyorum içimden. Evim de yok. Uzun bir süre ağlamaya devam ediyorum.

Artık neredeyse kusacak kadar ağladığımda bir ağlama sesi işitiyorum. Kafamı kaldırdığımda çelimsiz bir kız görüyorum yurt kapısının kenarında. Hemen çantamı alıp okuldan çıkıyor, yurda giriyorum. Kızın yanına vardığımda kafasını kaldırıp bana bakıyor.

Çok ağlamış belli.

Benden bile çok.

Masmavi gözleri acıyla kavrulmuş. Dudakları titriyor.

-İsmin ne?" Diyorum hiç çatallaşmamış sesimle.

Kendimden daha çok ağlamış biri görünce, acısına haksızlık etmemek adına ağlamıyor, güçlü duruyorum.

Belki de benden büyük bir acısı vardır diyorum. Ağlanacak daha kötü bir sebebi. Olmaması için dua ediyorum bir yandan.

-De-Deniz." Diyor o da hıçkırarak, ağlamanın yan etkisi olan bir kekelemeyle.

-Elvin ben de." Diyorum.

Sessizlik.

-Niye geldin ki sen?" Diye soruyorum.

-Ailem öldü." Diyor. Ve nasıl oluyorsa daha şiddetli ağlamaya başlıyor.

Canı fena yanıyor belli. Üstelik yere düşüp diz kanayınca olan bir yaradan değil bu. Ömür boyu acıyacak canı, tıpkı benim gibi...

"Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Mustaribim bu duvarın dış tarafında..." mısraları aklıma geliyor şiirin.

-Başın sağolsun Deniz." Diyorum. Kafasını sallayıp ağlamasına devam ediyor. Işıldak teyze bizi çağırdığında elinden tutuyorum.

-Çıkmak istemiyorum. Oraya gelmek istemiyorum." Diyor omuz silkerek.

-Bana da sorulmamıştı ki." Diyorum ben de. Bana sarılıp ağlamaya başladığında, bankta oturuyoruz ve bana sarılarak ağlamaya devam ediyor.

Hiçkimsenin bana böyle sarıldığını düşünmediğim bir ihtiyaçla sarılıyor bana. O an annemin neden olmadığı gidiyor aklımdan.

Biliyorum çünkü, bir şeye sahip olduktan sonra kaybetmek; hiç sahip olamamaktan daha çok koyuyor insana.

Çünkü olmayan bir şeyin eksikliğini, varlığını bilmediğin için sık sık hissetmiyorsun. Ama varlığı tattıktan sonra, yokluğu tatmak zor oluyor.

Tıpkı hiç çikolata yememiş bir insanın canının çikolata çekmemesi, ama çikolatayı tatmış birinin çikolataya ihtiyaç duyması gibi.

Ben anne şefkatini hiç tatmadığımdan, annemi çikolata gibi görüyorum. Deniz ise kaybettiği bir çikolata gibi görüyor.

Deniz sakinleşene kadar bekliyorum ve ona günler, yıllar boyunca hep destek oluyorum.

Çünkü Deniz de benim gibi...resim çizemiyor.

**

Bölüm Sonu😘😘😘 Çok uzun oldu, hata varsa belirtin...

Devam edecek. Kadınlar günümüz kutlu olsun kızlaaar!! Kadınlar için daha güzel, eşit ve özgür bir dünya ümidiyle hepimizin gününü kutluyorum. Her zaman güçlü, aşık, cesur olun. ❤️❤️❤️

Umarım sevmişsinizdir. Duygusal oldu. Ben yazarken ağladım.

Devamı gelecek inşallah ayın 11'inde.

Yorum istiyorum, sevdiyseniz oy.

Anneniz varsa kıymetini bilin, yoksa da sizden çok özür dilerim. Elvin var, bu karakter var, yalnız değilsiniz ama bunu bilin.

Seviyorum onu da hikayeyi de sizi de...

Sevin, sevilin. ❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 54.3K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
366K 32.5K 29
Seha Bey bir ayağını öne atıp ona dengesini vererek şöyle bir durdu. Leyla'yı kısacık üstün körü süzdü. Rahatsız eden bir bakış değildi ama olmasa da...
48.6K 3.6K 12
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
90.6K 488 6
Her bölümde +18 bulunduruyor rahatsız olanlar lütfen okumasın...🔞 Hazır mısın ¿🔥💋🔞