HUZUR

By edasozuer

802 78 32

"Yanaklarını tokatlayacak rüzgara hazır ol!" diyerek salıncağın arkasına koştum. Vücudumun tüm ağırlığını kol... More

1.Huzur
2.Huzur
3.Huzur
4.Huzur
5.Huzur
6.Huzur
7.Huzur
8.Huzur
9.Huzur
10.Huzur
11.Huzur
12. Huzur
13.Huzur
14.Huzur
15.Huzur
17.Huzur
18.Huzur
19.Huzur
20.Huzur
21.Huzur

16.Huzur

14 1 1
By edasozuer

"Tık..."

"Tık..."

"Tık..."

"Gir." Uyku arasında, kapı tıklaması sandığım sese cevap verdim. Zaten uykuya dalana kadar beynimle ve Aslı'nın hayaliyle savaş vermiştim. Uykumun dış etkenler tarafından bölünmesine katlanamayacaktım.

Burada "tık" sesleri ve o seslere sebep olan şey/kişi dış etken oluyordu. Beynim ve Aslı'nın hayali iç etkendi. Öyle umuyordum çünkü Aslı'nın dış etken olması demek Supernatural'e bağlamamız demekti. Misha Collins'e ne kadar bayılsam da, henüz öbür tarafla iletişime geçecek yetkide (cesarette) hissetmiyordum kendimi.

"Tık..."

"Girme." Kapıdaki her kimse, düzünü söylediğimde uygulamadığından, tersini söylersem uygular düşüncesiyle, ters psikoloji yaptım. Uyku sırasında bile zekiyim.

"Tık..."

Kendimden beklemediğim, çünkü o saatte, uyku uyanıklık arası o kafa karıştırıcı evrede, kaslarımın üretebileceğini düşünmediğim, bir çeviklikle yataktan kalktım. Yarı kapalı gözlerle, odanın kapısını hışımla açtım. "Sokak kapısı değil bu. Tıklayıp beklemiyorsun. Tıklayıp içeri giriyorsun."

Karşımdaki boşluğu azarladım.

Casper'ı azarladığımı farkettiğimde, gözlerim tamamen açıldı. Gaipten sesler mi duyuyordum?

Aslı?

İki adım geriledim. Korktuğum başıma geliyordu işte! Aslı bana musallat oluyordu!

"Aslan kaç! Para para pum!" derken buldum kendimi.

"Saçmalama, Huzur. Aslan değil, ruh bu!"

"Kendi kendime de konuşuyorum. Birazdan eğer buradaysan bir işaret ver de derim ben!"

"Demedim! Demiyorum bak öyle bir şey, Aslı!" Ellerimi hayır anlamında, havada savurdum. O kadar tırsmıştım ki, ışığı açmak gibi pek de cesaret gerektirmeyen bir eylemi bile gerçekleştiremedim. Sanki açarsam, ışık malum bir ruhu gözler önüne serecekti.

Çünkü ruhlar lamba ışığında görünür, Huzur!

Evet, Huzur.

Sen düşünme, Huzur.

"Tık..."

Yerimde sıçradım. Küçüklükten beri böyle sıçrasaydım, daha uzun boylu olabilirdim.

Sesin pencereden geldiğini algılayabildiğimde, derin bir nefes verdim. Gaipten değil, pencereden geliyormuş!

Tereddütle cama ilerledim ve açık camdan kafamı uzattım. Bulut'la Selim'i görünce iyice rahatladım. Cama taş atıyorlardı. Bazı taşlar açık camdan içeri girmiş, odanın parkesi üstüne saçılmışlardı.

Ben kafamı uzattığımda, Bulut başka bir taş atmaya hazırlanıyordu. Beni görünce, eli havada kaldı. Fırlatmadan önce durdurmuştu kendini neyse ki, yoksa beni alnımın ortasından nişanlayabilirdi.

"Aşağı gel." Bulut kısık bir sesle bağırdı.

"Tamam, aç kollarını. Atlıyorum." Aynı şekilde cevap verdim. Gerçi benim sesim kısık olmasına rağmen, hayali iğnelerle de doluydu.

"Tamam. Yalnız, topuklu falan giyme. Batmasın bir tarafıma."

Göremeyeceğini bildiğim halde gözlerimi devirdim. "Saçmalama. Ne yapıyorsunuz burada?"

"Seni intihara ikna etmeye çalışıyoruz." Selim katıldı, gecenin bir yarısında yaptığımız, uzun mesafeli muhabbetimize.

"Valla Sevda annenizin son evladı benim. Başka şehirden başka bir kızını getirtemezler. Ona göre..."

Şakaya vurmak için çok mu erken hala?

"Kapıdan çık o zaman."

"Ah, nasıl da aklıma gelmedi o, Bulut. Işınlanmayı icat etmeyi düşünüyordum ben oysa." Onlar yorumuma gülerken, ben içeri girdim.

Odanın ışığını yakıp, bavulumda elime ilk gelen kıyafetleri üstüme geçirdim. Demek ki beni dışarı çıkarmak istiyor iseler, gecenin yarısı yapmaları gerekiyordu bunu. Uykumdan uyandırılınca robot gibi bana söyleneni yapıyordum anlaşılan.

Telefondan saati kontrol ettim. Sabahın üçüydü. Bir kaç gün önce tanıdığım iki kişinin lafıyla gecenin üçünde dışarı çıkıyordum. I, Robot.

İstanbul, sen nelere kadirsin öyle.

Ayrıca, gelenin Aslı olduğunu düşünüp kendi kendimi korkutmayı başarmıştım zaten. Bu saatten sonra uyumak bir hayli zor olurdu.

Işığı kapatıp, odadan çıktım. Etrafı dinledim önce, ebeveyn odasından biri çıkıp, "busted" yapmasın diye. Ses seda yoktu. Parmak uçlarımda merdivenlerden aşağı indim. İnerken bir kaç kez merdivenden düşüp beyin soğancığımın, pilav-nohut yanındaki soğana (temsili) dönmesi tehlikesini yaşadım fakat sağ sağlim vardım sokak kapısına. Neyse ki. Bana şifresini daha dün verdikleri alarmı kapatmayı unutmadığım için semalara bir teşekkür etmeyi borç edindim kendime. Kapattığım alarmı, evde kalanlar uykularında bir manyak tarafından katledilmesin diye tekrar kurdum ve alarm tarafından bana verilen süre içinde dışarı süzüldüm.

Hayır, arkadaşlar, şifreyi sizlere söylemeyeceğim. Alınmaca gücenmece yok.

Ayakkabılarımı dışarıda giyerken, Selim'le Bulut da ön tarafa geldiler.

"Atlamadığına sevindik." Selim sahte bir gülücükle gecemizi aydınlattı.

"Ona ne şüphe." Benzeri bir gülücükle karşılık verdim. Ben bağcıklarımla cebelleşirken onlar da sabırla beni bekledi.

Sabırla="Haydi...", "Haydi.", "Haydi!"

Ayakkabılarımı bağlayıp, doğruldum. Gece lambasının ışığında kıyafetlerini seçebiliyordum. Selim,"Either pick and roll, or rock and roll" yazan beyaz bir tişört ve mavi kot pantolon; Bulut ise kolları dirseklerine kadar kıvrılmış, gözlerinin bulutlarının ait olabileceği bir gökyüzü renginde bir gömlek ve siyah kot pantolon giyiyordu.

"Yolculuk nereye beyler?"

"Lunaparka." Bulut'un yüzündeki sırıtış, gözlerine varmıştı ve onu asla, sevgilisi daha yeni ölmüş olmasına rağmen sırıtıyor, hayatın bir ucundan tutup mutlu oluyor diye suçlayamazdınız. Suçlanamayacak kadar içtendi. Ölümün soğukluğunu göz ardı edebileceğiniz kadar sıcaktı.

Karşılık vermemek imkansız olduğundan, gülümsedim ona. Gecenin bu saatinde ne lunaparkı diye sormadım. Sorgulamadım.

Kapının önünde bekleyen Range Rover bile beni Bulut'un sırıtışından çok etkileyemedi.

Dalga geçiyorum. Tabii ki etkiledi. Çenem asfaltla buluşarak Guiness Rekorlar Kitabına girdi. Bunların hepsi mi zengindi?

"Araba kalabalık biraz. Kendini birinin kucağında bulursan çığlık atma." Selim bildirdi.

Gözlerim kocaman açıldı ama ağzım açılıp kelimeler dökülemeden, arabaya iteklendim. Arabada, sayamadığım kadar çok sayıdaki kellelerden birinin kucağına oturmaya zorlandığımda, "Aha! Namus elden gitti" diye düşünecek büyüklerimi aklımdan saymaya çalıştım. Kafamı çevirip baktığımda, hemcinsimin kucağında olduğumu görmek beni ne kadar rahatlattı... Bilemiyorum. Herhangi birinin kucağında oturacak yaşı çoktan geçmiştim.

"Tanıştığıma memnun oldum."

Altımdaki kızdı konuşan.

Nasıl da münasebetli bir cümle oldu o.

"Ben de. Çok ağır mıyım?" Kendimi nasıl daha hafifletirim şeklinde sorular, vicdanımdan kopup beynime üşüşüyordu. Beyin gücüyle bir iki kilo vermediğim sürece, kızın dizleri 54 kiloyu yol boyunca taşımak zorundaydı.

"Henüz değilsin ama ağırırsa dizlerim yandakine geçersin. Kucaktan kucağa olacak biraz ama biz bizeyiz şurada..."

Ben dahil herkes kahkahaya boğuldu. Kucaktan kucağa geçmek hiç bu kadar komik gelmemişti.

Babam şunları okusa, sigara içmemesine rağmen gider bir paket alır, bir dal yakar ve kucak yazardı sırtıma sigarayla.

Araba evden fazlasıyla uzaklaşmıştı. Geri dönüp bakmayı düşündüm bir an fakat dev-evden kaçarcasına, sinsice uzaklaşmak beni hiç de rahatsız etmediği için, vedalaşma amaçlı dönüp bakmanın da anlamsız olacağına karar verdim.

"İstanbul'a göstermeyeceğim" sendromunu da atlatmıştım belli ki. Ayrıca evden çıkarken de arabaya binerken de Bayan D.S aklımın ucunun ucundan bile geçmedi. Ne diye kendimi kısıtlıyordum ki onun yüzünden? O kim köpekti?!?!?!

Ben geceleri ne hoş bir kızım böyle...

"Neden her seferinde bir arabayla gezmekte ısrar ediyoruz acaba?" Başka bir kız arkadaşımızdı, soruyu ortaya soran.

"Çünkü böyle olunca, siz kızlardan birini kucağımıza alma şansı doğuyor." İlk defa duyduğum bu erkeğin sözlerindeki muziplik, ses tonuna yansımıştı. Sözlerindeki terbiyesizlik ise bütün kızların yüz ifadesine...

Arka koltuğun ortasında, tam yanımda, kucağında bir erkekle oturuyordu bu şahıs. Kısacık, asker traşı olarak adlandırılan saç şekli yüz hatlarıyla çok uyumluydu. İlk bakışta, böyle muhabbetlere gireceğini tahmin edebileceğiniz bir tip değildi aslında. Uzunca sakalı olan, keskin yüz hatlı biriydi. Bildiğiniz, ülkece ağır abi olarak adlandırdığımız tarzda erkeklerden biri gibiydi. Fakat az önceki cümlesi hiç iğreti durmamıştı üzerinde. Muziplik yakışmıştı bu tipe.

İlk bakış insanı yanlış yönlendirebiliyordu. Bu da bir çeşit önyargı mıdır? Dış görünüşten hareketle kişilik hakkında fikir sahibi olduğumuzu sanmak?

Kelimeler dağarcığımdan kopup, dilimin ucuna geldiler hemen. İlk defa gördüğüm biri olsa da laf sokuşturmaktan çekinecek değildim ki ortam buna müsaitti. Kucak kucağa oturuyorduk, Hogwarts aşkına! Bence bu bana laf sokma hakkını veriyordu.

Şeytani bir yüz ifadesi takınmaya çalıştım fakat pek başarılı oldum sanmıyorum. "Pek şanslı değilsin sanırım sen çünkü bir erkek var kucağında."

Erkeklerin dalgacı kahkahaları, kızların intikamcı gülümsemelerini bastırdı.

"Şu kızı uzat bakayım buraya, Miray."

Laf sokuşturduğum çocuk, kucağında oturduğum kıza konuşmuştu. Adı Miray'dı demek 54 kilo taşıyabilen kızın adı.

"Olmaz. O benim helalim artık." Miray kollarını belime doladı ve kafasını sırtıma yasladı.

Hepimiz gülerken, muzip jojuk/ ilk bakışta ağır abi suratını ekşitiyordu.

Bu gece kimsenin üzerinde hayatın yükü yoktu belli ki. Omuzlarımızdan asılıp, fiziksel olarak bedenimizi, manevi olarak yüreğimizi aşağılara çekmek isteyen o ağırlık, bugün hapsedilmişti. Yine yüreğimizin kilitli bir odasına hapsedilmişti. Belki yarın açığa çıkacak ve yine şımarık bir çocuk gibi paçalarımıza yapışacaktı. Belki bu gece açığa çıkacaktı... Bilmiyorduk ama onlar bu gece, arkadaşlarının, Aslı'nın, gidişini sadece bir yolculuk olarak kabul edip, kendilerini yasa boğmayı ertelerken;, ben de İstanbul'a gelişimi bir yolculuk olarak kabul edip, kendime gülmek için izin verdim.

"Bu arada, ben Berkcan." Muzip jojuğun kucağında oturan çocuk bana kendini tanıttı. Elimde olmadan gülümsedim ona, Canberk'in yüzü aklımda belirirken. Bu tesadüfü mutlaka anlatmam lazımdı Canberk'e... Anlattığımda muhtemelen Berkcan'a özenti diyecek ve kendini yüceltecekti. Ruh ikizim... Sahi biz neden ayrılmıştık? Aa, doğru ruh ikizimden çok ruh öküzüm olduğundan...

Canberk'le Berkcan'ın, isimleri benzer olsa da,  görüntü olarak alakaları yoktu. Berkcan esmerken, Canberk sarışındı. 

Berkcan'ın başlattığını diğerleri devam ettirdi.

"Doruk ben. Sapık değilim. Az önce espri yapıyordum sadece."

Kızları kucağına almak gibi fantezileri olan çocuk kendini açıklama ihtiyacı hissetmiş olacak... Kafamı salladım, "sorun yok" anlamında. Egemen'den alışıktım. EGEMEN ANNENLERE ÇOK SELAM CANIM. ÖPÜYORUM.

"Elçin. Memnun oldum." Elçin benimle aynı seviyedeydi, yani o da birinin kucağındaydı. İki tane kocamanın -Doruk'la Berkcan- aramızda dağ gibi yükselmesin rağmen uzanıp elimi sıktı. "Sapık değil ama playboy'luğu var biraz." Son sözleri Doruk'a ithafendi.

Koca-man=Koca adam bu arada.

Doruk Elçin'e itiraz etmedi. Gururla gülümsedi aksine. "Doğru söze ne denir?"

"Doğru söz" dememek için kendimi zorladım ve başardım. Zamanla arkadaşlar, zamanla...

"Ben Miray. Akraba olduk zaten biz seninle." Miray da tanıttı kendini, ismini öğrenmiş olmama rağmen.

Kafamı geri atıp gülmek istedim ama Miray'ın kafasıyla kafa tokuşturmamıza sebep oldum. İkimiz de aynı anda ani acıyla inledik ve ben özür dilerken o önemli olmadığını dile getirdi.

"Öpeyim geçsin mi kızlar?" Doruk yine ataktaydı.

Elçin, Doruk'un kafasının arkasına vurdu hafifçe.

"Ben de Selim. Aynı evde yaşadığın kişi."

Arabayı kullanan Bulut'un yanında oturuyordu Selim. Şakacı olma fırsatını kaçırmazdı tabii ki.

"Bir takım espriler..." Gözlerimi devirdim, Selim'in kafasının arkasına.

Bu araba Bulut'un muydu? Bu taş, bu dünyanın en harika harikası, bu bebek Bulut'un muydu? Bulut'un motoru da yok muydu? Motorlu taşıtlara ilgisi vardı demek ki...

"Bulut." Bulut eksik kalmamak amaçlı, tek elini kaldırıp selamladı beni. Beni görüp görmediğini bilmiyordum ama ben onun gözlerini dikiz aynasından görüyordum.

Kendini tanıtmamış son kişideydi sıra.

"Biz tanıştık zaten Huzur'la."

Kulaklarım dikkat kesildi. Elçin'i kucağında taşıyan kişiydi konuşan.

Bayan Donuk Surattı.

Selin'di.

Doruk ve Berkcan görüş açımı kapattığından ve Selin şu ana kadar sessiz kalmayı tercih ettiğinden, farketmemiştim onu.

"Ne zaman?" Selim, meraklı melahat, sordu hemen.

"Bir zaman." Selin'in cenaze günü tanıştığımızı söylememeyi tercih etmesi dikkatimden kaçmadı.

Hala no'sun, güzelim.

O burada olmasına rağmen, o gün yanında gördüğüm kızlar yoktu. Miray ve Elçin o kızlar değildiler. Hellalujah! Selin'in yanındaki o tiplerden hoşlanmamak için enerji bile harcamama gerek yoktu, tabiatımdan geliyordu o his, ama yine de en azından saz arkadaşlarının burada olmaması iyi bir şeydi.

Yolun geri kalanında herhangi bir konuşma geçmedi. Belki de herkes Selin'le cenazede tanıştığımızı tahmin edip, sessizliğe o yüzden bürünmüştü.

Araba park edildiğinde merakla dışarıyı görmeye çalıştım. Bu saatte hangi lunapark açık olurdu ki?

Arabadan, üsttekiler önce alttakiler sonra olmak üzere indik. İstif olmuştuk resmen...

Etrafa bakındım ama herhangi bir ışık göremedim. Aletleri bile seçemiyordum doğru düzgün fakat lunapark harici restoranlar, kafeler de barındıran koca bir alanın önündeydik.

Arabayı kilitleyip yanımıza gelen Bulut, açıklama yaptı.

"Şimdi, ben Ali'yi arayacağım. Bizi içeri alacak. Jetonlar için para vereceğiz. Bedava olmaz. Zaten çocuk yasak olduğu halde böyle bir riski göze alıyor. Bir de beleşe binemeyiz aletlere."

Herkes kafasını salladı. Benim yanımda hiç para yoktu yalnız. Balık istifi gibi ettiğim yolculuk sırasında aklıma jetonlar için para gerekeceği gelmemesi normaldi.

Normaldi, tamam mı?!

Selim'den borç mu isteseydim? Neyle geri ödeyecektim ki borcu? Bana harçlık veren bir ebeveynim yoktu artık. "Annem"den gidip para isteyeceğime, kendi darphanemi kurup sahte para basmayı tercih ederdim, tahmin edersiniz ki.

Girişe geldiğimizde, demire sürten demir sesi geceyi böldü.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 143K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
130K 8.1K 23
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.6M 95.8K 40
"Yanlış anlamayın lütfen, bir anneye göre çok gençsiniz, bekar mısınız?" Kucağımda ki bebeğin bana ait olduğunu düşünmesine karşılık, utançla dudakla...
1M 35.6K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!