İTAATKAR #Wattys2018

By Gizem-k

465K 17.9K 2K

Dominant köle ilişkisi ASLA yoktur. Kitap isminden öyle anlaşılabilir. Hepimizin içinde birer şeytan uyukluyo... More

NOT
{1}~İTAATKÂR *düzenlendi
{2}~İTAATKÂR~2 *düzenlendi
{3}~YENİ *düzenlendi.
{4}~SIR*düzenlendi.
{5}~TANIK *düzenlendi.
{6}~GÖREV *düzenlendi
{7}~ACI *düzenlendi
{8}~ACI~2 *düzenlendi.
{9}~CEZA
{10}~İSTENMEYEN
{11}~GERÇEKLER
{12}~GERÇEKLER~2
{13}~KURBAN
{14}~MEDUSA
{15}~DÖNÜŞ
{16}~ACINILAN
{17}~ÖLÜM YARIŞI
{18}~ÖLÜM YARIŞI~2
{19}~ZEMHERİR
{21}~EKSİK
{22}~EKSİK~2
{23}~GÜZEL
{24}~KAPAN
{25}~KAPAN~2
{26}~BAŞROL
{27}~ZAYIF
{28}~PİYON
{29}~SOĞUK DUYGULAR
{30}~VASAT
{31}~GEÇMİŞ
{32}~KÖTÜ
kapak
{33}~TUTKU
DUYURU
{34}~KAÇIRILMA
{35}~VAVEYLA
{36}~SIRLAR
{37}~MİLAT
{38}~TANRININ TUZAĞI
{39}~İSYAN VE DUA
DUYURU 2
{40}~KIRIK RUHLAR
{41}~KAN REVAN
{42}~YÜREK YARASI
{43}~SÖKÜK RUHLAR
🍃GİZEM KARACA🍃
{44}~GÜNAHIN KOKUSU
{45}~KOR VUSLAT
{46}~KEHRİBAR
{47}~SİYAH GÜL
{48}~LÂFÜGÜZAF
49. bölümden alıntı.
{49}~YEİS
{50}~VEYL
{51}~ÖLÜLER
Ciddi bir duyuru:
Kitabı Neden Silmek İstiyorum?
Toplaşalım mı bir şeyler anlatacağım?
{52}~YARALI DİZLER

{20}~ZEMHERİR~2

6.1K 265 22
By Gizem-k

Ve bam!

Bir silah sesi. Tüm düşündüklerime cevap olarak arabanın içinde yankılanmış, bakışlarımızı önce eğil sonra da arkaya çevirmemizi sağlamıştı.

Kısa bir çığlık atıp bakışlarım Erik'e dönerken neler olduğunu daha çok merak etmiştim. Hislerimde yanılmamıştım. Kaçar gibi bir halimiz olduğunu biliyordum.

Torpido gözünden bir silah çıkarıp otomatiğini açarken gözlerinde eğlenen parıltılar kendini göstermişti yine. Dikiz aynasından arkaya kısa bakışlar atıp gazı köklemiş ve silahı kucağına koyarak arabayı daha da hızlandırmıştı.

Bakışlarımı araba kapısındaki aynaya odakladığımda iki arabanın arka arkaya bizi takip ettiklerini gördüm. Camlardan silahlı eller çıkmış, bize ateş ediyorlardı. Oturduğum koltuğa gömülerek kendimi güvenceye aldım.

"Erik ne oluyor? Neden ateş ediyorlar?" Gözlerini bana çevirip ardından tekrar yola odaklamıştı.

"Satranç oyununda kale, tek şahı almaya çalışıyor." dedi dikiz aynasına bir kez daha bakarak. Atılan kurşunlar hızımızdan dolayı henüz arabaya isabet etmemişti. "Yanlış bir hamle yaptığının farkında değil."

"Ne diyorsun ya sen!Anlamıyorum!" dedim arabanın içini bir melodi doldururken.

Çalan Erik'in telefonuydu. Tek eliyle direksiyonu tutarak cebinden telefonu çıkarıp açtı. Silah sesleri kesilmişti. Adamlar ateş etmeyi bıraktıkları halde peşimizi bırakmamışlardı.

"Oyunu yanlış oynuyorsun." dedi gözleri ile aynadan arkada ki adamlara bakarak. Telefondan bir kaç bağırış geldi. Ne dediğini anlayamadan Erik telefonun sesini kısmıştı.

"..."

"Alamazsın, seninle bir anlaşma yapalım."

"..."

"Ne olduğunu çok iyi biliyorsun."

"..."

"Artık değil." dedi bana kısa bir bakış atıp kaşlarını çatarak. Karşı tarafın söylediği şey onu sinirlendirmiş gibiydi. "Oyunu ben başlattım, ben sonlandırırım." deyip telefonu kapatmıştı. Başka bir numarayı tuşlarken oldukça sinirliydi.

"On iki tane gönderin peşimizden." dedi telefondaki kişiye. Ardından kapatıp hırsla telefon gözüne atmıştı. Silah sesleri arabanın içinde tekrar yankılanırken Erik, arabanın tavanında ki camı düğmelerden birine dokunarak açmıştı.

"Direksiyona geç." dedi bir eliyle kucağındaki silahını tutarken. Ona kaşlarımı çatarak bakmıştım.

"Ben yapa-"

"Geç şu direksiyona!" dedi bağırarak. "Burada ölmek mi istiyorsun! Aptal! Şimdi gel buraya!"

Kalbimin atışı oluşan adrenalin yüzünden hızlanırken dediğini yapıp emniyet kemerimi çıkararak koltuktan kalkıp onu kucağına oturur gibi yapıp direksiyonu tuttum.

Oda altımdan çıkıp arabanın orta boşluğuna geçerek tavanda ki camdan çıkıp ateş etmeye başlamıştı bile. Bende koltuğa iyice oturup direksiyonu sıkıca kavradım.

Arabanın silecekleri ön cama takılıp eriyen karları sürekli temizliyor, dikkatimi dağıtıyordu. Gaza basarak karlı yolda biraz daha hızlanırken nereye gittiğimizi bilmiyordum.

"Yavaşla!"

Dediğini yapıp yavaşlarken aynalardan arkaya baktım. O sırada Erik eğilip torpidodan bir şarjör daha alıp takmış, yolcu koltuğunun camından çıkarak arabaların tekerleklerine ateş etmişti.

Arabalar birbirine çarpıp dururken iki arabadan da dumanlar yükselmeye başlamıştı. Gazdan ayağımı çekip firene hafif basarak arabayı biraz daha yavaşlatırken Erik de arabadan çıkan üç kişiye ateş edip öldürmüştü.

Ben yavaşlarken biraz daha konsantre olduğunu farkettim. Arabalar durmuş, içinden korumaya benzer insanlar çıkmış ateş ediyorlardı.

"Rose, arabayı durdur." Arabayı durdurdum.

Anlamadığım şey şuydu ki, neden duruyordum? İki araba da birbirine çarparak durmuş ve kaza olmuştu. Sağ çıkan bir kaç kişi bir kaç el ateş ederken gazı kökleyip gidebilirdik. Ama biz burada durmuş o bir kaç kişiyi öldürmeye çalışıyorduk.

Arabanın arka camı parçalara ayrılırken görebildiğim kadarıyla kendimi koruyup arkaya baktım. Arabadan çıkıp bir kaç kişiyi alnından vurup öldürürken, kumral bir adamın karnına ateş etmiş sonra arabaya geri dönüp yolcu koltuğuna yerleşmişti.

İki kişi karnından vurulan adama koşuştururlarken Erik'in sesiyle kendime gelip arabayı çalıstırıp gaza bastım.

Üzerindeki çeketi çıkarıp arkaya cam kırıklarının üzerine atarken kazağının sol kolunu kıvırmıştı. Gözlerim kolundaki sıyırmıs kurşun yarasını farkederken kendimi tutamayarak "Yara almışsın." dedim. Beni umursamadı. Üzerimde ki şoku atlatamadığım için hayal kırıklığı yaşamamıştım.

"Arabanın kapısında peçeteler var." dedi sağlam eliyle işaret ederken. Dediğini yapıp peçete kutusunu ona uzattım.

"Sağa dönüp patikaya giriş yap."

Ben dediklerini yaparken peçeteleri alıp yarasının üzerine bastırmıştı. Kan olan peçeteleri camdan atarken bir tomar peçete daha alıp yarasının üzerine kapatarak kolunu başının üzerine koymuştu.

Neredeyse yarım saat sonra onun yol tariflerine uyarak bir kulubenin önünde durduk. Arabadan indiğimizde arka koltuktan cam kırıklarına dikkat ederek çantalarımızı ve onun ceketini almıştım.

"Anahtarlar ceketin cebinde."

Ceketin cebinden anahtarları bulup çıkarırken bir yandan da ona bakıyordum. Kolu hala başının üzerindeydi. Anahtarları kilide sokup kapıyı açarken bir soğuk daha karşılamıştı bizi.

Kulübenin içine baktığımdaysa içeride çift kişilik bir koltuk ve karşısında şömine vardı. Bir duvarda sade mutfak tezgahı ile mini buz dolabı varken diğer duvarda üç kişilik kırmızı bir koltuk vardı. Ve bir de yemek masası. Burası salondu. Üç kapı daha vardı bu kulube evinde. Yatak odası ve banyo falan olmalıydı.

Elimdekileri koltuğun yanına bırakıp otururken Erik ise mutfak dolabından ecza çantasını çıkarmıştı. İçim acıdı. Henüz diğer yaraları iyileşmemişken güzel vücudunda yeni yaralar oluşmuştu.

Koltuğa yanıma oturup küçük çantayı dizlerime koyarken geriye doğru yaslanmıştı. İçinden gerekli malzemeleri çıkarıp pansumanına başlarken gözlerini kapatmıştı.

"Onlar kimdi?" diye sordum bir süre sonra pansumanı bitirip gazlı bezi sarıp bantlarken. Çantanın fermuarını kapatıp yere koymuştum.

"Düşmanın askerleri, ama karnından vurduğum abindi."

Gözlerim şokla açılırken "Ne?" dedim. "Ne dedin?"

Görmediğim bir yerde vicdanım sızlarken zihnimdeki Rose duvarların arkasına saklanıp gözlerini kapatmıştı. Abim. Abimi vurmuştu öylemi? O gördüğüm adam benim abimdi ve üstelik onu vurmuştu.

"Ne dediğimi duydun."

"Allah kahretsin ölecek." dedim gözlerim dolunca ayağa kalkıp bir kaç adım yürüyerek.
"Onun bi suçu yok ki!"

"Tanımadığın kişiler hakkında konuşma." dedi o da ayağa kalkıp bana yaklaşırken.

"Neden onu vurmak zorundaydın ki? Neden bunu yaptın!"

"Canım istedi."

"Bana canını siktirtme Erik!" diye bağırdım topuğumu yere vurduğum sırada sesim titrerken. Dudakları gülmek için kıvrılır gibi olduğunda kapıya doğru ilerledim. Kulübenin ortasına gelince montumu çıkarıp hırsla yüzüne doğru fırlatarak kapıyı açıp kulübeden çıktım.

Lanet olsun!

Abimi vurmuştu. Bunu gözümün içine baka baka söyleyebiliyordu da üstelik. Beynim kaynıyordu. Soğuk havada karların arasında donan bendenime rağmen beynim sorularla kaynıyordu.
Neden? Neden? Niye? Ne için? Ve içinde yüklemi de olan daha bir çok soru...

Yürüyüşümü keserek ulaştığım yarısı kar olan arabaya kollarımı koyup yüzümü yasladım. Gözlerimden akan yaşları umursamamıştım bile. Üzülüyordum. İlk defa bedenim Sally'yi özlüyor, onun kollarının arasında hıçkırarak ağlamak istiyordum.

Beni bırakmış olsada annemi istiyordum. Az önce vurulan abimi istiyordum. Suçlu olduğuna inanmadığım babamı istiyordum. Ben aile istiyordum. Mutlu olmak istiyordum.

Burada olduğum süre boyunca bunların hiçbiri olmayacaktı biliyordum.

Hıçkırıklarım artarken elimle gözyaşlarımı silip doğru düzgün nefes almaya çalıştım. Lanet olsun şimdi kulübeye dönüp o güzel yüzü siyahlaşana kadar onu yumruklamak istiyordum.

Ama bunu yapamazdım. İçimde bir yerlerde vicdan denen şey bunu engelliyordu. Daha da doğrusu, vicdanım büyüyüp kan pompalayan bir organa dönüşmüş, ona kötü davranmamı istemiyordu.

Sırtımı arabaya yaslayıp bakışlarımı yerden kaldırıp kulübeye sabitledim.
Erik bir kaç adım ötede elimdeki montumla yüzüme bakıyordu. Gözlerimin kızarıklığının oradan belli olduğuna emindim.

Bir kaç adım atıp durarak montu omuzlarımın üzerine bıraktı. Sıcak elleri yüzümü bulduğunda ise üşüdüğümü bir kez daha kuvvetle hissettim.

"Bizden geçmişimizi çaldılar Medusa." dedi sağ elini arabaya koyup bana yaklaşırken. "Biz geleceklerini alsak ne değişir?"

Kaşlarım çatılırken sol yanağımı olşayan yaralı eli saç örgüme inmişti. Örgümü okşarken onun da kaşları çatıktı.

"Merak etme, abin bu yarayla ölmez."

"Nereden biliyorsun?" diye sordum ağlamaktan dolayı çatallaşan sesimi umursamayıp diklenerek. Bana yan bir bakış atıp cevap vermezken ne kadar aptal olduğumu bir kez daha anlamış oldum.

Erik bir doktordu. Her ne kadar bu mesleği neden bıraktığını merak etsemde bana öyle bakarken soramadım.

"Ayrıca onu tanımıyorsun bile. Cehenneme gidecek biri için gözyaşı dökmen saçma."

"Hiçte saçma değil. Abim o benim. Kan bağı var."

"Tabi tabi ölürse eğer cehennemde de öyle bulursunuz birbirinizi." derken göz bebeklerimin en dibine bakmıştı. "Yakında sende öleceksin zaten."

"Sende gideceksin biliyorsun." dedim umursamadan burnumu çektiğimde. Ölümü hatırlattığı için tırsmıştım ve korkuyla aniden burnumu çekmiştim. Bu hareketim onu gülümsetmişti. "Ve bende gideceğim."

"Cehennemin kısımlara ayrıldığını biliyor muydun?" dedi son söylediğime kafasını sallayıp onaylarken. Gülümsemesi yok olmuştu.

Örgümün üzerinde ki eli yanağımda daire şeklinde geziyordu ve bu da dikkatimi dağıtıyordu. Kafamı salladım iki yana. Bilmiyordum.

"Hayır."

Kelimelerini kullanırken yavaş bir tonla dudaklarımın üzerine konuşmuş, bazen de gözlerimle dudaklarımı seyre dalıp gitmişti.

"Aslında cehennem bir çok kısma ayrılır. Benim bildiğim bir kısım var ki, şu anki görüntüne tam uyuyor."

"Nasıl görünüyorum ki?"

Alnını alnıma yaslamış, yanağımda ki eli durmuştu. Daha fazla dayanamayarak gözlerimi kapadım. Nefes alış verişlerimin kontrolu elimden kayıp gitmişti. Düzensizdi.

"Tenin daha da beyazlaşmış, dudakların soğuktan mor. Vücudun donmuş. Buz kraliçeleri gibisin bedenin sopsoğuk."

Söylediklerinin hepsini kafamı sallayarak onayladım. Aynen böyle göründüğümü biliyordum. Gözlerimi açtım. Gözleri koyulaşmıştı.

"Soğuk cehennem." dedi sıcak dudaklarından çıkan nefesi soğuk dudaklarıma çarparken. "Kısımlardan biri bu."

Dudakları biraz daha yaklaşmıştı. Her konuştuğu kelimede dudakları dudaklarıma dokunuyordu.

"Diğer bir ismi de Zemherir'dir. Senin dudakların gibi Medusa." dedi dudaklarımın üzerinde yerini alırken.

"Senin dudakların gibi soğuk ve yakıcı. İşte bunlar da benim Zemherir'im."

Kısa bir öpücükten sonra bir kez daha merceklerime bakmış, daha sonra da beni orada bırakarak kulubeye gitmişti.

Anlamıyordum. Bir an beni katacağı intikam planlarından bahsedip ölümümü vurgularken bir an sonra ise bana umut veriyordu. Beynim bunu neden yaptığını düşünemeyecek kadar doluydu şu an için.

Bilmiyorum belki de farkında olmadan yapıyordu. Şimdilik tek dileğim ruhumun bu süreçten etkilenmemesiydi. Onu tekrar paramparca olarak görmek istemiyordum.

Omzumdaki monta sıkıca tutunurken arkasından bakıp bende kulubeye ilerledim. Daha fazla burada durup ta donamazdım.

"Acele et donacaksın!"

Külübeye girmeden önce seslenmiş ve beni gülümsetmişti. Görüp görmediğini bilmiyordum. Sol yanımda bir ağrı hissederken dudaklarımdaki gülümseme yerini hala koruyordu.

Kalbimi dinlemeyecektim.

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 132K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
682K 45.4K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
678K 45.2K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
264K 23K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...