Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
5. Bölüm: Tanışma
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
9. Bölüm: Su
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
14. Bölüm: Hayat ağacı
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
38. Bölüm: Heykel
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
58. Bölüm: Denizin sesi
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
66. Bölüm: İhanet
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

15. Bölüm: Enerji

4.5K 399 109
By yazarsnm


     Zaman akıp giderken götürdüğü şeyler vardı. Çocuklukta kalmış alışkanlıklarımız gibi. Benden de pek çok şey götürmüştü. İnsanlara olan güvenimi mesela. Güvenemiyordum. Hiçbir şekilde insanlara güvenemiyordum. Kardeşim Alper de bunu söylemişti bana onu ilk duyduğumda. Aslında söylemesine gerek yoktu. Kolay kolay güvenemezdim zaten.

Önden giden grubuma baktım. Ustalar grubu.

Ne kadar güvenebilirdim onlara? Daha tanışalı ne kadar olmuştu? İçlerinde ne tür sırları vardı? Bu soruları sormaya ne zaman başlamıştım?

Bilmiyorum. İşte cevabını bilmediğim birçok soru daha.

Rüzgar arkamdan esip saçlarımı önüme savurduğunda saçlarımı toplamadığıma pişman oldum. Her zaman aynı olan ve zamanın değiştirmediği şeylerden biri ise, belki de en önemlisi, pişmanlıklardı. İçten içe yüreğimizi kavursalar da elimizden hiçbir şey gelmiyordu ya...

Derin bir iç çektim. Cidden bu konu nerden açılmıştı darmadağınık zihnimde.

Önde giden grubumun benden haberi bile olmamasındandır belki de. Onlardan en az on beş adım geriden geldiğimi kimse fark etmiyordu. Zaten yıllardır bu bahçede değil miydi ağaç, ne bu heyecan?

Neyse ki iç sesimi duyan yoktu.

"Ne düşünüyorsun?" sesin geldiği tarafa baktım. Yanımda yürüyen Kontrolsüz, çevresine bakmadan güçlü adımlarla yürüyordu.

"Hiç. Düşüncelerim oradan oraya zıplayıp duruyor işte." Son derece düz, bordo bir elbise giymiş Kontrolsüz gülümsedi. Son derece güzel bir kızdı ama bunu göstermeyi sevmiyor gibiydi. Yeşil gözleri sürekli dalgın, güçlü vücudu gözlerine ters her daim dinçti.

"Bazen o zıplayanlar arasında işe yarayacak şeyler de olur. Ama gereksiz ve yer kaplayan düşünceler yüzünden göremeyiz. Sen bu işin ustasısın. Onları iyi dinle derim." Bu evde yaşayan herkes benden daha çok zihin ustasıydı nedense. Hangi konuda iyi olacaktım ben?

Yeşil gözlerini gökyüzüne dikmiş ifadesiz yüzüyle yürüyen Kontrolsüz, her şeyden soyutlanmış gibi boş bakıyordu. Baktığı yerde gökyüzünü değil de başka şeyleri gördüğüne emin olabilirdim.

"Peki, sen ne düşünüyorsun?" ona Kontrolsüz demek gelmiyordu içimden. O, o kadar kontrollüydü ki...

"Düşünce denizimden boğulmadan sağ çıkmaya çalışıyorum." Buruk bir gülümseme gönderip hızlandı ve öndeki gruba katıldı. Fiziken katıldı ama zihnen başka âlemlerde olduğunu biliyordum.

Bir süre daha yalnız yürümeye devam ettim. Ne bitmez yoldu böyle. Tabi bir de ben etrafımdaki güzellikleri incelemek yerine zihnin çirkin sokaklarına daldığım için daha da sıkıcı olmaya başlamıştı. Ama bir yanım önümdeki gruba katılıp onlarla konuşmayı kabullenemiyordu. Aptal bir gurur yapmıştı içinde.

"Gelmek üzereyiz!" diyerek haykıran ve hepimizi geçerek rüzgarını arkasında bırakan Aslı'nın sesiyle kendime geldim.

Bir yerlerden su sesi geliyordu. Meraklanarak hızlandım.

Her zamanki üstün atletik yeteneklerimle ayağım bir dala takıldığında en yakınımdaki kişinin koluna uzanmıştım tutunmak için. Ama o benden önce davranıp beni durdurmuştu düşmeden. Beni tutan kişinin kızlardan biri olmadığını ne yazık ki biliyordum. Takılıp düşmek için neden Çağan'ın yanını seçmiştim ki?

"İyi misin?"

"Evet." Tekrar üşümeye başlamıştım ama belli etmedim. Ekvatorun sıcak bir bölgesinde üşümek de neyin nesiydi. Ne saçma yan etkilerdi bunlar.

"Üşüdün mü sen?" kafamı hızlıca yüzüne çevirdim. Gizli bir zihin okuyucusu muydu acaba? Olabilirdi, hatta büyük bir ihtimal veriyordum buna.

"Yoo. Üşümedim." Tekrar önüme dönüp biraz daha hızlanarak etrafıma bakmaya başladım.

Etrafımdaki yer benim yakışmayacağım kadar güzel bir bahçeydi. Hangi doğa ustasının elinden çıktığını bilmiyordum ama anlatmaya yetecek kelimelerimin olduğunu sanmıyordum.

Mevsimlik olmayacak kadar gelişmiş dev çiçekler birbirlerine mükemmel bir uyum içinde karışmışlardı. Aralarından süzülen ince uzun kavaklar, söğütler, adını bilmediğim rengarenk ağaçlar vardı. Ağaçların bu kadar güzel olabileceğini bilmezdim. Masmavi gökyüzüne uzanan ağaçlar ve çeşitli bitkiler o kadar güzel görünüyordu ki, aralarında uçuşan rengarenk kuşlara bakıp kendimi küçücük hissettim.

Grubun buraya gelmek için neden bu kadar acele ettiklerini sanırım anlıyordum.

"Daha asıl manzarayı görmedin sen." Ne zaman yanımdan yürümeye başladığını bilmediğim Ateş, kırmızı gömleğinin içinden bana gülümsüyordu.

"Gözlerim bundan fazla güzelliği kaldırabilecek mi?" gökyüzüne bakarak gülmeyi tercih etti.

"İlk geldiğim de ben de böyle demiştim. Ama gördüğünde şu ana kadar gördüğün her şeyi unutacaksın." Gerçekte anlattıkları kadar güzelse neden her gün gelmiyorlardı ki. Saçma sorularımı es geçip manzarayı izlemeye devam ettim. Yürüdüğümüz taş yol kısalırken su sesi yaklaşıyordu.

"Salıncak zihin ustasının kızlar. Siz daha önce bindiniz."

Önden gelen seslere bakacak olursak ilerde bir salıncak vardı. Beynim ondan bağımsız yaptığım bu tespiti ayakta alkışlıyor olmalıydı.

"Yapmayın ama. Çocuk musunuz siz?" Çağan'ın sesi kulaklarımı doldururken yürümeye devam ettim. Ses hemen önümden geliyordu ama çalılardan göremiyordum.

Önümdeki gür yapraklı üzerinde beyaz güller olan çalıyı geçtiğimde önden giden herkesin sıradan, tahta salıncağın başında dikildiğini gördüm. Benim arkamda olan tek kişi Çağan'dı. Ki o da şu an yanımdaydı. Aklımdaki soruları geçip çok merak ettiğim çevreye bakmak için başımı kaldırdım.

"Dur!" hepsi bir ağızdan bana seslenmesi tam da ara sıra vücuduma uğrayan reflekslerimin geldiği sıraydı. Zıplayarak her ne yapıyorsam ona son verdim.

"Salıncaktan daha iyi görürsün." Aslı kolumdan tuttuğu gibi beni salıncağa sürüklemeye başlamıştı. Hızıyla bir şey görmeme izin vermiyordu.

"Binmek istemiyorum. Ben elbise giyiyorum. Siz sallanın." Sözlerimin bir tanesini bile dinlemeyerek beni zorla dört halatla bağlanmış tahta parçasına oturttu.

"Şimdi bakabilirsin." Hepsi aynı anda etrafımdan çekildiklerinde salıncağın hangi ağaca bağlı olduğuna bakmak istedim.

"Ne!" ağzımdan çığlık gibi dökülen bu tek kelime halatların bağlı olduğu herhangi bir ağaç olmamasındandı. Halatların sallandığını hissettiğimde inmek için hamle yaptım.

"Otur ve tadını çıkar. Hayat ağacı seni sallayacaktır." Ne dediklerini anlamıyordum bile. Ağaç yoktu ki ortada.

Oturduğum tahta beraberinde beni de götürerek yukarı yükselmeye başladığımda çığlığımı güçlükle yuttum.

Belirli bir seviyeye geldiğimizde aniden durmuştu. Ne kadar yüksekteydim acaba. Ne yazık ki aşağı bakamayacak kadar şoktaydım.

-Etrafına bak ve tadını çıkar, böyle bir manzarayı bir daha aynı heyecanla izleyemezsin

Çağan haklı olabilirdi. Ama şu an aklıma takılan onun zihnime konuşmakta ne kadar iyi olduğuydu. Tuhaf. Çağan için zihin okuma olayını bir ara düşünmeliydim. Şimdi değil. Şimdiki işim kalp krizinden ölmemekti.

Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım ve kastığım bacaklarımı ve boynumu gevşettim.

Gördüğüm ilk şey gökyüzünün yeryüzüyle birleştiği o kusursuz çizgiydi. O çizgide el değmemiş yağmur ormanlarını görebiliyordum. Kusursuz yeşilin birçok tonu yan yana dizilmiş mavinin altında uzanıyorlardı. Buradan bile hala devam eden doğal hayatı görebiliyordum.

Gözlerim biraz daha aşağı kaydı. Bu bahçenin sınırı belli belirsiz gül çalılarıyla çevrelenmişti. Büyülü bir sınır olduğunu biliyordum ama bu kadar geniş bir alanı kapsadığını bilmiyordum. Evden buraya yürüme mesafesini de alırsak ormanın ortasında devasa bir alanda yaşıyorduk. Gözlerimle çevreyi taramaya devam ettim. Biraz ileride, beni zorla salıncağa oturttukları yerin birkaç adım ötesinde masmavi bir göl bana göz kırpıyordu. Gölün üzerinde yüzen çeşitli kuşlar vardı. Kuğular tüm zariflikleriyle süzülüyor, ördekler etrafa bakınıyorlardı.

Gölün etrafındaki ağaçlarda uçuşan rengarenk kuşlar manzarayı kusursuzlaştırıyorlardı.

İki yanımda ise yemyeşil kardeş dağlar yükseliyordu.

Muhteşem manzarayı geçip gözlerimi oturduğum yerin altına diktiğimde kalbim maraton koşuyormuş gibi atmaya başlamıştı. Gerçekten çok, çok yüksekteydim ve bir tahta parçasının üzerinde oturuyordum. Zavallı beynim bunca zamandır ne düşünüyordu!

Ellerim halatları biraz daha sıkı kavradı. Yanlışlıkla geriye doğru sallandığımda iplere iyice yapışıp sallanmamın yavaşlamasını bekledim. Beni izleyen kimse yoktu altımda. Yani düşsem...

Yok canım düşmezdim. Beni buraya kadar çıkaran ağaç indirirdi de değil mi?

Sallanmam yavaşlayacağına neden hızlanıyordu? İplere ellerimi acıtacak kadar sıkı yapışmıştım. Hadi ama yüksekten korkmazdım ben, kendine gel Duygu!

Derin bir nefes alıp verdim. Rüyamdaki gibi sakin kalmalıydım. Fırtına beni sürüklerken nasıl da sakindim o an. Zihin ustaları sakin kalmalıydı. Sakin kal.

Gözlerimi yavaşça kapayıp açtım. Rüzgar hızlanmıştı. Beni geriye doğru savurmasına izin vermeden bacaklarımla hız kazanıp sallanmaya başladım.

En yüksek noktaya her geldiğimde yüreğim ağzıma kadar çıksa da umursamadım. Özgür hissediyordum. Saçlarım etrafta uçuşurken, metrelerce yüksekte özgür hissediyordum.

-O aptal kendini öldürecek

Zeina'yı artık umursamıyordum. Onun düşüncelerinin nedeni kıskançlıktı. Usta olmamı kıskanıyordu. Bazen kafamın içinde duyduğum o sesleri kendisi duysa bir saniye tereddüt etmeden vazgeçeceğini biliyordum. O bilmiyordu.

Özgürken ölmek tutsakken yaşamaktan iyidir Zeina

Yüz ifadesini tahmin ederek biraz daha sallandım. Bacaklarımın arasına sıkıştırdığım elbisemin etekleri uçuşmaya başlamıştı ama elimi bırakamazdım.

"Duygu, fazla hızlısın. Düşeceksin!" Doğa'nın endişeli sesine gülümsedim. Bu duyguyu sevmiştim.

"Özgür hissediyorum!" tüm gücümle bağırdığım sesim bir melodi gibi çıkıp tüm vadiyi sarmıştı.

"Bu kadar yeter, hadi in aşağı. Durmak istediğini söylediğinde salıncak duracak." Poyraz'ın sesini de umursamadım.

"Durmak istemiyorum!" salıncak biraz daha hızlandı. İçimden şarkı söylemek geliyordu.

"Kendini kaptırma Duygu. Bu kadarı yeterli." Artık koro halinde gelen sesler etrafımdaki kuşların şarkısı gibiydi. Sahi, ne zamandır etrafımda kuşlar şarkı söylüyordu.

İçimden ayağa kalkmak geldi. Bu delilikti, biliyordum. Ama bunu ben değil ağaç istiyordu. Ağaç beni hayatla doldurmuştu. Şu an bana yapılan ihaneti bile umursamıyordum. Yaşıyordum daha ne! 

Aşağıdaki korodan yükselen Çağan'ın sesi kulaklarıma ulaştı.

"Duygu, hadi in aşağı bu kadarı hepimiz için fazla, tehlikeli bir şey yapacaksın!" Bir dizimi kendime çekip hızla ayağa kalktım. Kızların çığlıklarını duyabiliyordum.

Korkmanıza gerek yok. Ben su perisiyim unuttunuz mu

O anki fikir çok hoşuma gitmişti. Su perisi olmak.

-Sakın aklından geçirdiğin şeyi yapma!

Aşağıda bana bakan Çağan'a çevirdim gözlerimi.

-Sakın

Dişlerimi göstererek gülümsedim. Yapmak istiyordum işte. Salıncakta deli gibi sallanırken gölün üzerine geldiğimde ellerimi bıraktım. Salıncak ayaklarım altından çekilirken gözlerimi grubuma çevirdim. Yüzlerinde dehşet ifadeleriyle çok komik görünüyorlardı. Hala havadayken gülerek kafamı aşağı doğru çevirdim.

Hızla düşüyorken bile enerji doluydum. Etrafımdaki ışık huzmelerinden farkında olmadan büyü yaptığımı anladım. Elbisem değişiyordu.

Kollarımı öne uzatıp suya dalmayı bekledim. Bu harika bir duyguydu. Tıpkı adım gibi.

Bir balığın ya da su perisinin suya dalması gibi yavaşça suyunun altına ilerledim. Gözlerimi açıp etrafıma baktığımda gördüğüm çeşitli balıklara gülümseyerek el salladım. Uzun açık mavi elbisemin tül parçaları suyun içinde dans ederken çok güzel görünüyorlardı.

Su sanki altımdan çekiliyormuş gibi hissettiğimde kıvrılarak yukarı yüzmeye başladım ama bir şey beni durduruyordu.

Suyun üstüne çekildiğimde kime bakmam gerektiğini biliyordum.

Uzakta kalmış Çağan'ın, öfkeli görünen mavi gözlerine bakıp gülümseyerek el salladım. İki elini de bana doğru uzatmış parmaklarını hareket ettiriyordu.

Sudan çıkan birkaç kol beni arkaya yavaşça itti. Suya düşmek yerine sudan bir tahta oturmuştum. Tahtın içindeki hareketli sulara parmağımı soktum.

"Vay canına bu harika!"

Oturduğum taht kıyıya doğru hızla çekilirken bacak bacak üstüne attım. Epey yol vardı. Saçlarım ve eteklerim arkaya savrulurken kollarımı iki yana açtım. Ne eğlence ama!

Kıyıya geldiğimde oturduğum su kütlesi akmış ben yarı oturur pozisyonda kalmıştım. Arkaya düşmek üzereyken Çağan elimden ve belimden tutup beni çekerek düşmekten kurtarmıştı. Dediğim gibi; beni düşmekten kurtarmıştı, kendisine yapışmaktan değil.

Burunlarımız neredeyse birbirine değmek üzereyken birkaç dakikadır durmuş olan mantığım devreye girmiş şu an ne durumda olduğumu bana haykırmaya başlamıştı. Ama görme duyularını algılayan arka beyin lobum tüm vücudumu denizin tüm maviliklerini taşıyan gözlere bakması için kilitlemişti.

Ne kadar öyle kaldığımızı bilmiyordum. Muhtemelen birkaç saniyeydi ama bizim sonradan devreye giren beynimizin akıl ve mantık bölümü zaman kavramını es geçerek aynı anda geri çekilmemize neden olmuştu.

Şimdi sıra hala hayat enerjisi dolu olan bedenimin beynimi ele geçirmesindeydi. Anlık olarak gelen mantığım yerini tekrar hayat enerjisine bırakmıştı ve şu an aptal aptal gülümsemeye başlamıştım bile.

Yerlere kadar uzayan tülden mavi-beyaz elbisemin eteklerinden tutarak etrafımda döndüm.

"Hey! Grubun geri kalanı nerede?" şaşkınlıkla bana bakmakta olan Çağan duruşunu ciddileştirdi. Ama hala biraz şaşkın duruyordu. Şaşkın hali bile o kadar güzeldi ki!

"Onları etrafı dolaşmaları işin gönderdim. Buraya sık gelemiyoruz o yüzden kabul ettiler." Birkaç hızlı adımla yanına gittim. Tam önünde durarak ellerimi arkamda birleştirip çocukça bir ifadeyle yüzüne baktım.

"Şu an bizi izlemediklerini nereden biliyorsun?" küçük bir çocuğa laf anlatmaya çalışan yetiştin gibi görünüyordu. Etrafına baktı ve fısıldayarak konuştu. Sesi fısıldarken bile nasıl bu kadar kalın ve son derece mükemmel olabilirdi ki? Olamazdı. Öyleyse mu neydi? 

"Çünkü arkalarına bıraktıkları su izlerini görebilirim. Bilirsin vücudun büyük bir kısmı sudur."

İşaret parmağımla herhangi bir yönü gösterdim ve heyecanla konuştum.

"Bu çok mantıklı!" önce parmağımın gösterdiği yere bakıp bir anlam çıkarmaya çalıştı ama sonuç bulamayınca omuz silkti.

Derin bir nefes alıp gölün kenarından yürümeye başladığında hızlı adımlarla onu takip etmeye başladım.

"Biliyor musun, sana kızamıyorum. Çünkü bir açıklama yapmadan oraya gitmene izin verdim. Böyle olacağını bilmeliydim." Neşeyle yürürken şaşkınlıkla Çağan'a baktım.

"Ben pişman değilim." Gözlerim ilk iki düğmesi açık olan mavi gömleğine kaydı. "Hey baksana! Aynı renk giyinmişiz."

Şaşkınlıkla elbiseme ve gömleğine baktı. Kafası karışmış görünüyordu. Elini ensesine götürüp kaşırken hala elbisemin eteklerine bakıyordu.

"Sen gelirken bunu giymiyordun değil mi?" elbiseme bakarken sağa sola sallanmaya başladım. 

"Hayır, suya atlarken oldu. Rengi de suyun mavisi ve köpüğün beyazından geliyor." Kafamı kaldırıp Çağan'a baktığımda gülümsedim. Yüzündeki ifade çok güzel ve komikti.

-Hayat enerjisi doluyken daha iyi büyü yapabiliyor. Bu bize olmamıştı

"Bir daha yapmamı ister misin?" onun düşüncelerini bilerek okumuyordum. Bunu yaptığımı bilmesini de istemiyordum.

Düşünceli halinden sıyrılıp yüzüme baktı. 

"Bunu yapabilir misin?" Cevap verme gereği duymayıp yakınlardaki bir gül çalısına gittim. Pembe ve beyaz güller harika kokuyorlardı. Görünüşleri ise hayatımda görmediğim kadar güzeldi. Yaprakların her biri kusursuz bir uyum içinde dizilmişlerdi. 

Beyaz güllerden birine elimi uzatarak yakınlaştım ve güzel kokusunu içine çektim. Etrafımda beyaz ışık huzmeleri olduğunu biliyor ve gülümsüyordum.

Gözlerimi açıp elbiseme baktığımda göğüs kısmı dantelden gül motifleriyle dolu bir elbise giyiyordum. Elbise dizimin altına kadar uzanıp son uzantılarını açık pembe rengiyle bitiriyordu.

(O anın temsili resmi. Duygu tam olarak bu kız değil ama benziyor. Bildiğiniz gibi Duygu kahverengi gözlü  ve saçları daha koyu) 

Gülümseyerek arkamdaki Çağan'a baktım.

"Bu gözlerini acıtmış olmalı."

Cevap vermeden dudakları hafif aralık bir şekilde bana bakıyordu. Birkaç saniye sonra toparlanıp iki adımda yanıma geldi.

"Duygu senin doğuştan büyü yeteneklerin var." Başımı yana eğip mavi gözlerine baktım. Korkmadan o gözlere bakmak o kadar güzeldi ki...

"Bu zaten hepimizde yok mu? Büyü yeteneği?"

Çağan etrafa kaçamak bakışlar atmaya başlamıştı.

"Sadece savaş kıyafetlerimizi ve silahlarımızı yanımıza çağıracak kadar var. Sen, senin ailende, bir büyücü olmalı. Yada su perisi annenin bir özelliği olmalı bu." Elini alnına götürmüş endişeli bir şekilde ovalıyordu. Benim için miydi bu endişe yoksa bir şeyi bilmemenin verdiği rahatsızlık mıydı? Bunun cevabını sonra da arayabilirdim. 

Elimi uzatıp alnını ovaladığı elini kendime doğru çektim. Bu normalde asla yapamayacağım bir hareketti. Şu hayat enerjisi işini sevmiştim aslında.

"Bu kötü bir şey mi?"

Tuttuğum elini çekmeden elimi daha da sıktı. Sanki elimi değil de kalbimi avuçlarının arasına almıştı. 

"Bu burada konuşulacak bir şey değil." Ne demek istediğini anlamıştım. Uzundu anlatacağı şeyler. Burada anlatmak istemiyor, belki de grubun duymasını istemiyordu.

Elimi çekmeden bahçenin bilmediğim yerlerine doğru hızla ilerlemeye başladım. Yanımda onu da sürüklüyordum.

"Burasının güvenli olduğunu söylemiştin..." Peşimden gelmeyi bırakıp yanımdan yürümeye başlarken ikimiz de ellerimizi bırakmamıştık. Kalbim delirmiş gibi kendini akciğerlerime çarpıp duruyordu ama sakin görünmeye çalıştım.

".. ama daha geçen gün saldırıya uğradık. Nedir bu Çağan?" kasılan elinden duraksadığını hissedebiliyordum. Ama öğrenmek istiyordum artık. Yeterince geç kalmıştım.

"William da bunun için gitti. Son zamanlarda,.."

"Geldiğimden beri." Diyerek düzelttim. O saldırıların benimle alakası vardı.

"Saldırılar arttı." İnkar etmemesine biraz kırılmış olsam da gerçek buydu. Ki zaten enerjiyle dolup taşan bedenim bunu pek umursamamıştı.

"Bu bahçe, yaşadığımız yer güçlü bir büyü kalkanı ve Hayat Ağacı tarafından korunurdu. Ama düşman güçlendi. Kara büyüden oluşmuş canavarları üzerimize gönderebiliyorlar." Sırtımdan gelen ürpermeyle titredim. Refleks olarak elimi çekip arkamı döndüm.

"Arkada biri var." Çağan kaşlarını çatıp önüme geçerek bedeniyle beni gizledi.

"Ben de hissediyorum." Sesin geldiği tarafa doğru bir adım attı.

"Çocuklar, bunun benim için komik olmadığını biliyorsunuz. Sizin için geç olmadan çıkın." Ama çıkan yoktu. Ne de giden. Ürpermem artmıştı. Ama içimde hala bitmek tükenme bilmeyen enerjim bir şeyler yapmamı söylüyordu. Ben zihin ustasıydım.

Çağan etrafımda dönerek çevreyi izliyor bir hareket bekliyordu. Korumacı hareketi ne kadar iyi bir lider olduğunu bir kez daha görmeme denen olmuştu ama daha fazla seyirci kalamazdım.

Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Ben zihin ustasıyım. Benimle kimse oynayamaz.

Sonunda küçük usta, sonunda gelebildin...

***

Uzun bir aradan sonra...

Ara için üzgünüm ama sınavlar bitti bundan sonra sık sık bölüm gelecek. 

Düşüncelerinizi merak ediyorum. Yorumlarınızı esirgemeyin. 

İyi okumalar... :) 



Continue Reading

You'll Also Like

7.3M 274K 48
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
52.8K 6.1K 61
Zaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün g...
2.1K 449 12
tamamlandı ✔️ günlük tutan herb, bir gün günlüğünü kaybeder ve bir kayıp ilanı verir: "günlüğüm kayıp. bulan onu yaksın ya da bana getirsin. aslında...
196K 12.8K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...