"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.4K 2.6K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
10. Gizem(Büyü Tarihi)
11. Gizem(Lanetli Zindan)
12. Gizem(Hayaletin Yolu)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
14. Gizem(Ceza Odası)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
16. Gizem(Davetsiz Misafir)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
21. Gizem(Vizyon Bağı)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)
29. Bölüm(Tehlikeli Bilgi)

5. Gizem(Zehir)

1.2K 135 86
By rabiaabalta

"Su ister misin?"

"Hayır efendim. Teşekkürler."

Müdür Quamfer dirseklerini masanın üstüne koydu, ellerini kavuşturdu. Çenesini elinin sırtına yasladı. Bakışları gergindi. Dünün aksine fazlasıyla suskundu. Çenesinin kasıldığını fark ettim. Ağzından bir nefes verdi ve sandalyesinde geriye yaslandı.

Nihayet konuştuğunda, "Daha iyi misin?" diye sordu.

"İyiyim efendim. Açıkçası niye bayıldığımı bilmiyorum."

Bir süre cevap vermeden beni inceledi. Dediğimi ölçüp tartarcasına dilini yanağına dayadı.

"Uzun bir süre baygın kaldın, senin için endişelendik."

Eliyle ağzını tutarak çenesini sıvazladı. Birkaç saat baygın kaldıktan sonra, neden uyanır uyanmaz buraya gelmemi istediğini anlamamıştım. Bana ölüm tehlikesi geçirdiğim söylenmişti. Müdahale edilemeseydi, burada olmayabilirmişim. İnanması güçtü. Bana birdenbire ne olmuş olabileceğini anlamamıştım. Herkes şokun etkisiyle olduğuna inanıyordu. Belki öyleydi.

"Bana bir şey mi söylemek istemiştiniz?"

Halsizdim. Bir an önce odama dönüp uyumak ve günü sona erdirmek istiyordum.

"Konuşmamız gereken şeyler var," dedi Quamfer. Öksürerek boğazını temizledi. "Öncelikle kahramanca hareketin için seni kutluyorum. Sadece kendinin değil, birçok arkadaşının hayatını kurtardın. Daha önce büyü yaparken gözlerini kırmızıya çevirebilen genç bir büyücü görmemiştim-"

"Ne yapmışım?" diye lafını böldüm. "Efendim."

"Orada bulunan arkadaşlarından öğrendik. Sylvia sadede geleceğim. Korkmuş olabilirsin. O an için başka bir çaren yok sanmış olabilirsin," duraksadı. Mırıltı gibi bir sesle konuşmaya devam etti. "Ama kara büyü kullanmak burada hoş karşılanmaz."

O iki kelimeyi duymak, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetmeme neden oldu. Asla ağzıma kara büyü almazdım. Vahşiydi. İlkeldi. Aklanamaz bir suçtu.

"Efendim, size yemin ederim asla kara büyü kullanmam," dedim panikle.

"Yaratığın tüm kanı çekilmişti," dedi Quamfer gözlerini önüne indirerek. "Eğitmenlerin hiçbiri bu büyüyü bilmiyordu. Büyücüler Makamı'na danışmak zorunda kaldık. Sonra bu kitapta geçtiğini öğrendik."

Masanın altından sararmış yırtık sayfalarla dolu, deri kaplı oldukça kalın bir kitap çıkardı.

'YASAKLI KARA BÜYÜLER'

"Çok eski bir büyüymüş," diyerek konuşmaya devam etti. "Yüzyıllar önce bir kara büyücü tarafından icat edilmiş."

Donakaldım. Böyle bir kara büyüyü nereden bilebilirdim ki? Ben asla kara büyülerle uğraşmazdım. Amcam beni kara büyüler konusunda defalarca tembihlemişti. Parmağını daldırdığında seni bütünüyle yutan bir karanlık. Kara büyüleri böyle tanımlardı. Kara büyüler dengeyi bozardı.

Büyü dünyasının kuralları vardı. Geçilmemesi gereken çizgiler, aşılmaması gereken sınırlar. Bunlara tüm büyücülerin uyması beklenirdi. Çünkü bu kuralların var olmasının bir sebebi vardı. Denge. Geçmişte bu dengenin bozulması çok büyük sorunlara yol açmıştı. Serbest kalan kara büyü gücü ölüme, savaşlara ve kaosa yol açmıştı. Amcam büyü tarihini anlatırken hepsinden bahsetmişti. Kara büyücüler sınırlara inanmazdı. Sahip olduğumuz eşsiz yeteneğe sınır koymayı anlamsız bulurlardı.

"Büyüyü bir kitapta görmüş olmalıyım," dedim bunun doğru olamayacağını bilerek. "Efendim ben, gerçekten asla kara büyü kullanmam."

Gülümsedi. Bana inandığından emin değildim. Kitabı masanın altına kaldırdı.

"Garip, değil mi?"

Kaşlarımı merakla kaldırdım. Neyi kastettiğini anlamaya çalıştım.

"Yaratığın nasıl kalkanı aştığını hala çözemedik. Çok garip."

Başımı salladım. Manalı bir ifadeyle bana gülümsedi.

"Çıkabilirsin Sylvia. Git biraz dinlen. Yorucu bir gün olmuştur."

Koltuktan kalkıp kapıya ilerledim. Odadan çıktığımda, etraf artık bomboştu. Balo iptal olduğunda herkes dağılmıştı. Tüm o kargaşanın etkisiyle toza toprağa bulanmış ve tülü yer yer yırtılmış olan güzelim mavi elbiseye bakmak üzere başımı eğdim. Güzel bir balo geçirmek. Hayalim buydu. Sonuç ise, bir yaratığı etkisiz hale getirdikten sonra, kara büyücü olmakla suçlanmak.

Bir bu eksikti.

Daha fazla vakit kaybetmeden odama çıktım. Gece yarısı olmuştu. Elbiseyi dikkatle çıkarmaya çalıştım. Sanki daha fazla hasar görebilirmiş gibi. Aynanın önünden geçerken, kısmen bozulmuş olan makyajıma baktım. Banyoya gidip yüzümü yıkadım ve elimden geldiğince boyaları sildim. Nihayet yatağıma uzandığımda, günün sona ermiş olmasına seviniyordum.

➳⎯⎯ও∞ও⎯⎯➳


Daracık bir koridor.

Her yer kapkaranlık.

Peşimden geliyor.

Biliyorum.

Beni köşeye sıkıştırdığında arkama dönüyorum.

Yılan kıvrıla kıvrıla yaratığa dönüşüyor.

Üstüme atılıyor.

Beyazlıklar içine hapsoluyorum.

Ortasındaki kırmızı leke büyüyor.

Ve kaçamıyorum.


➳⎯⎯ও∞ও⎯⎯➳

Yine gecenin bir vakti ter içinde uyandım. Yaprak gibi titriyordum. Elimi alnıma götürüp biriken terleri sildim. Üstümden yorganımı attım. Boğazım kupkuruydu. Komodinime doğru uzanıp başucumdaki su şişemi aldım. Şişeyi dudaklarıma götürdüğümde aldığım koku, beynime bir şeylerin ters olduğuna dair uyarı sinyalleri çakmaya başladı. Şişeyi dudağımdan uzaklaştırdım. Pencereden gelen ay ışığına doğru tuttum. Hafifçe salladım. Su gibi görünüyordu. Su olmalıydı. Bir kez daha kokladığımda, şüphelerim kuvvetlenmişti. Emin olmak için şişedeki suyu komodinimde duran çiçeğe boca ettim. Küle dönüşmesi birkaç saniye sürmüştü.

Zehir.

Hem de sıradan bir zehir değil.

Flenki Oasis.

Etki etmeye bir yere varınca başlar. Yani organlarınız erir ve acı içinde kıvranarak ölürsünüz. Bu bana verilen bir mesaj gibiydi. Tek ve açık bir mesaj. Artık güvende olmadığım.

➳⎯⎯ও∞ও⎯⎯➳


Ertesi sabah uyanmak, uyumak kadar kolay değildi. Nihayet yorganı üstümden atıp kalktığımda, bedenimde ağrımayan bir yer yoktu. Baş ağrım geçmiş sayılmazdı. Ayrıca susuzluktan bayılmak üzereydim. Sonra birden, dün gece olanları hatırladım. Baş ucumdaki şişeye baktım. Boştu. Hızla şişeyi alıp burnuma götürdüm. Zehrin kokusunu alamıyordum. Hiç mantıklı gelmiyordu. Bunu da mı uydurmuştum.

Komodinin üstünde duran çiçeğin mor renginin canlı tonlarıyla bezeli yapraklarına baktım. Hiçbir şey olmamış gibi yerinde duruyordu. Ellerimle şakaklarımı ovdum.

Zor zamanlar geçiriyorsun Sylvia. Kafan karışık. Hepsi bu.

Olan biten her şeyin ne kadar çılgınca olduğunu düşünmemeye çalıştım. Bitkin vücudumu yataktan kalkmaya zorladım. Güç bela giyinip odadan çıktığımda adımlarımı yemekhaneye sürükledim. Bacaklarım bedenimi taşımamak için adeta direniyordu. Nihayet yemekhane sırasına vardığımda, kahvaltımla beraber iki şişe suyu tepsime koydum. Masaya yaklaştığımda, alkış sesleri koptu. Şaşkınlıktan bir an donakaldım.

"İşte geldi! Grimlocks'un kahramanı!" diye bağırdı Rena.

"Buna hiç gerek yok," dedim utançla bakışlarımı önüme eğmiş şekilde otururken. Diğer masalardaki insanlardaki insanların bakışları bu tarafa yönelmişti. Önümdeki sandalyeye çöktüm ve bir şişe suyu kafama diktim.

"Düşündüğümden de belalıymışsın," dedi Rena.

"Beni çok korkuttun Sylvia!" dedi Lovena ve elinin sırtıyla koluma vurdu.

Dikkat çekmediğim için sevinirken, yine dikkatleri üzerimde toplamayı başarmıştım. Tepedeki ev, ya da büyü okulu. Hiç fark etmiyordu. İnsanların arasına kaynayamıyordum. Göz önünde olmamak için o kadar uğraşıyordum ki. Denemelerim hep başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Üstelik anlayamadığım bir nedenden dolayı kara büyü kullanmış olmam da cabasıydı. Ama tek sorun bu değildi. Dün o kahramanlığı gösterenin kesinlikle ben olamazdım. Böyle bir şeye daha önce tanıklık etmemiştim. Bayılmadan hemen önce bedenime söz geçiremediğimi hatırlıyordum.

"İyi uyudun mu? Yorgun düşmüşsündür," dedi Chesco. Elindeki ekmekten büyük bir ısırık aldı. Zehirden bahsederek onları endişelendirmek istemediğime karar verdim. Belki gerçek bile değildi. Bu aralar anlamakta zorlanıyordum.

"Ben genelde pek iyi uyuyamam," diye mırıldandım. "Hep kabuslar görürüm. Son zamanlarda biraz farklılaştılar ama."

"Ne demek istiyorsun," diye sordu Chesco kocaman gözlerle. Birinin kabuslarımı merak edeceğini düşünmemiştim. Onların da yorumunun aynı olacağını sanıyordum. 'Psikolojine bağlı. Gerçek değil. Korkmana gerek yok.'

"Bilmiyorum farklı... bir enerji var. Hep aynı gücü hissediyorum."

Chesco çenesini sıvazladı.

"İşte bu garip. Sana olsa olsa Judegard yardımcı olabilir."

"Kim?"

"Rüya analizi ve şifreleme alanında uzman. Bu tür işler ondan sorulur."

"Hemen görüşebilme ihtimalim var mı?" dedim. Chesco başını salladı.

Kahvaltıdan sonra Lovena, Chesco ve ben Judegard'ı görmeye gittik. Lovena ve Chesco'nun anlattıklarına göre, Judegard rüya biliminde oldukça uzman bir büyü hocasıydı. Rüyalar büyücüler için kutsaldı. Rüyalarımızda çözülmesi gereken mesajlar olduğuna inanıp ömrünü bunu araştırmaya adamış birçok büyücü vardı. Amcam rüya bilimini saçma bulurdu. Ben de onun düşüncelerini benimseyerek, beni çok cezbeden alandan uzak durmaya çalışmıştım. Sadece bazen ona çaktırmadan kitaplarda bunları araştırırdım. Rüyalarımın sır perdesini aralayacak kitap bulmayı umardım. Sembollerin anlamlarını kurcalardım. Yılan. Karanlık. Ölüm.

Amcam zamanımı boşa harcamamamı öğütlerdi. 'Rüyalar zihninin bir yansımasıdır Sylvia, önemsizdirler.' Zihnimin bir yansıması olmalarının neden önemsiz oldukları anlamına geldiğini hiç anlamamıştım. Şimdi ilk defa bu bilimin uzmanı biriyle konuşacağım için kalbimin hızla çarptığını hissediyordum. Anlatmak istediğim şeyler beynime doluşuyordu. Şimdiye kadar sormak istediğim tüm sorular ağzımdan dökülüvermek istiyordu.

Judegard'ın odası sol kanattaydı. Sol kanata ilk kez geçiyordum. Karşımıza çıkan uzun koridor boyunca ilerledik, ardından bir kapının önünde durduk. Kapıdaki yazıyı okudum. CASPER JUDEGARD.

Lovena kapıyı açıp içeri girdi. Aralanmış kapıdan içeri baktığımda, masalarda itinayla dizili iksir şişelerini ve üst üste sıralanmış kitapları görebiliyordum. İçeriye doğru bir adım attım. Duvarların arasındaki kısa mesafeyi, odanın ortasındaki geniş masa, bir kitaplık ve sandalyeler dolduruyordu. Görünürde kimse yoktu.

"Bay Judegard, burada mısınız?" diye seslendi Lovena. Kimse ses vermedi. Sonra bir adam, sağ taraftaki duvarın içinden geçerek odada belirdi. Siyah saçları favorilerine doğru beyazlamıştı. Giydiği laboratuvar önlüğü çeşitli renklere bulanmıştı.

"Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu güler yüzle.

"Aslında size tam alanınızla ilgili bir şey danışmaya geldik. Kabuslar," dedi Lovena.

"Sorun tam olarak nedir?" dedi ikimize de bakarak.

"Bu aralar gördüğüm kabuslarla ilgili size danışmak istiyordum," dedim.

"Anlat bakalım," dedi ve bir tabure çekti. Bize de arkamızda duran tabureleri işaret etti. Oturduğumuzda kelimeleri toparlamaya çalışarak, artık defalarca kez görmüş olduğum rüyayı anlatmaya başladım.

"Bir yılan var. Sürekli beni izliyor. Beraberinde bir enerji hissediyorum."

Yüzü birden ciddileşti ve oturduğu tabureden ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerleyip kapıyı çekti ve bize duvarı gösterdi. "İçeri gelin." Duvarın arkasına geçince öbür laboratuvardan daha geniş bir odaya geçiş yaptık.

Karşımızdaki duvar yan yana dizilmiş kitaplıklarla kaplıydı. Duvara bitişik bir masanın üzerinde, iksir şişeleri, yırtılmış kitap sayfaları ve kalemler yığılıydı. Masanın yanındaki deri kaplı koltuk, çapraz bir şekilde duruyordu.

Judegard kitaplığa yanaştıktan sonra bana döndü.

"Adın nedir?"

"Sylvia. Sylvia Kleefleigh."

"Buraya otur lütfen Sylvia," dedi masanın yanına iliştirilmiş sandalyeyi göstererek.

Sandalyeye oturdum ve kollarımı kavuşturdum.

"Bana kabuslarını anlatmanı istiyorum ki sana yardımcı olabileyim."

"Peki," deyip derin bir nefes aldım. Son gördüğüm rüyaları düşündüm. "Bir tanesinde simsiyah bir odadaydım. Sürünerek bana doğru geliyordu. Diğer bir rüyada beni yakaladı. Sonra her yer bembeyaz oldu. Birden beyazlığın ortasında giderek büyüyen kırmızı bir leke belirdi. Sanki kan gibi."

"Kesinlikle bir mesaj bu," dedi Judegard elini çenesine dayayarak. "Siyah ve beyaz zıt iki renk. Ve bir de kırmızı vardı öyle mi? Bir mesaj olduğu şüphesiz. Ama iki rüyadan çıkarım yapmak çok zor."

"Bu bana yardım edemeyeceğiniz anlamına mı geliyor?" dedim umutsuzlukla.

"Tabii ki hayır. En iyisi bir sonraki kâbus görüşünde buraya gelmen," dedi Judegard.

Başımı salladım. Sandalyeden kalktım. Duvara doğru ilerlerken, Judegard bize seslendi.

"Bekle. Şu kabuslarla ilgili verebileceğim bir şey var galiba."

Uzun masanın üstündeki tüpleri kurcalamaya başladı. Sonra bir tüpü eline aldı ve içindeki pembe sıvının bir kısmını küçük boş bir şişenin içine döktü. Sonra şişeyi bana verdi.

"Kabuslarını durdurmaz. Ki bunu biz de şu anda istemeyiz. Ama kontrol altında tutacaktır," dedi ve kafasını salladı. Duvardan geçerek tekrar az önceki odaya çıktık. Kapıya yöneldim. Kapı kolunu indirmek üzereyken durdum. Arkamı döndüm.

"Sizce bu ne anlama geliyor olabilir Bay Judegard?"

Yüzü asıldı ve kafasını iki yana salladı.

"İyi değil Sylvia. Hiç iyi değil."

Continue Reading

You'll Also Like

13.4K 2.1K 37
-Avery serisinin üçüncü kitabıdır. Karanlığın karşısında diz çökme, henüz yıldızlar kaybolmadı.
7.3M 278K 49
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
251K 22.3K 42
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
132K 12.1K 50
#1 15.03.2017 Akça ve Pars, artık avlanılması gereken birer hedeftir. İhtiyarlar, şimdiden bir araya gelmiş iki ejderin, bir üçüncüsü ile taçlanmasın...