Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
5. Bölüm: Tanışma
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
9. Bölüm: Su
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
15. Bölüm: Enerji
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
38. Bölüm: Heykel
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
58. Bölüm: Denizin sesi
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
66. Bölüm: İhanet
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

14. Bölüm: Hayat ağacı

4.9K 408 99
By yazarsnm


   Yetenekli bir insandım ben. Hem de epey yetenekli. Anne ve babamın resmini odamdaki duvara işlemiştim farkında olmadan. Alper için nasıl yaptıysam, odamın duvarına da o şekilde yapmıştım.

Yattığım yerden yavaşça doğrulup görüş açımı arttırdım. Ayakucumda dikilen Çağan ve Poyraz iki yana kayarak biraz daha yer açmışlardı görmem için.

Elimi saçlarımın uçlarına götürüp oynamaya başladım. Eskiden beri yapmadığım bir alışkanlıktı bu, stres altında saçlarımın uçlarıyla oynamak. Her insanın strese girince yaptığı şeyler olurdu değil mi? Ben stresten hiç çıkmazdım ki. 

Hala üşüyordum ama üzerimdeki yorganı atıp yataktan inebildim. İlk başta denge kurmakta zorlansam da toparlanıp ilk sanat eserime doğru yürüdüm.

Annem yatakta uzanırken babamın onun ayakucunda Alper'i kucağına aldığı sahneydi. Yüzler hala sis perdesine kapalı, duygular hala yoğundu.

Odadakiler o bebeğin ben olduğumu düşünüyor olmalılardı. Ki öyle düşünüyorlardı. Şu çığlık olayı güçlerimi çoğaltmış gibiydi. Aman ne güzel. 

Duvara yaklaştım. Önündeki eşyalar kenarlara çekilmişti. Sahne tıpkı zihnimdeki gibi en ince ayrıntısıyla önümdeydi. Benim görüş açım olduğundan ben yoktum, ama beşiğimin kenarı olduğunu düşündüğüm bir beyazlık net bir şekilde resmin en altındaydı.

Sağ elimi kaldırıp parmaklarımı ailemin görünmeyen yüzlerinde gezdirdim. Tüm iç organlarım çalışmanın anlamsız olduğunu düşünür gibi ağır işliyorlardı. Bunca organın arasında sıkışmış kalbim ise sorumluluğunun farkında olup atmaya çalışıyor, ama üzerindeki baskı yüzünden atamıyordu.

Titrek bir nefes aldım ve alnımı soğuk duvara yasladım.

"Biz gitsek iyi olacak. Dinlenmen lazım." Doğa'ya minnetle bakabilirdim ama duvardan ayrılmaya niyetim yoktu.

Adım sesleri hızla uzaklaşırken. Odamdaki şömine ateşi son kez güçlendirilmişti.

"Bu çığlığı atabilmen etkileyici ve şaşırtıcıydı." Çağan'ın sakin ve hüzünlü sesi doldurdu odayı. Neden hüzünlü olduğunu tuhaf biçimde anlıyordum. O ailesini geri dönüşsüz kaybetmişti. Acılıydı. 

"Ailende savaşçı birileri olmalı. Sıradan biri bunu yapamaz."

Zihin ustası olmam yetmez mi

"Zihin ustaları savaşta beyin kısmıdır. Bazıları savaşa katılmaz bile. Ama sende savaşçı ruhu var."

Daha çok pes etme ruhu

Bunu neden onun zihnine söylemiştim ki? Konuşmak istemiyordum. Ama bilinçaltım bunu kendi içinde çoktan reddetmiş onunla konuşmaktan memnundu.

-Kendini küçümsüyorsun, bunu yapma

Şimdi de o benim zihnime konuşuyordu. Duvardaki görünmez yüzleri okşarken gülümsedim. Söyleyebileceğim bir şey yoktu. Çoktandır devam eden özgüvensizliğimi tek bir sözle atlatamazdım ya.

"Ve sakın kendini üzme Duygu." Elini omzuma koydu.

-Ne olursa olsun, bir gün aileni bulacaksın, bulmana yardım edeceğim, o an yüzünde oluşan gülümsemeyi en yakından ben göreceğim

Omzumda bana güven veren el çekilirken alnımı duvardan çekmiştim. Ama o çoktan çıktığı kapıyı kapatmıştı.

Ne olmuştu az önce? Çağan bana bir söz mü vermişti? Bana yardım mı edecekti? Yorgun beynim anlamakta zorluk çekiyordu. Bir kez daha resme bakıp bir iki adım geri gittim. Yeni fark ettiğim bir şey ise çok üşüyor olmamdı. Kenarda duran pikeyi sırtıma alıp ateşe yaklaştım. Şöminenin önünde beyaz renkli, rahat görünen bir puf duruyordu. Yüzümü ateşe dönerek pufa oturdum. Aklımda gitmek ve bitmek bilmeyen bir şarkı dolanmıştı yine.

Tanıdık bir şarkı.


Bana bir masal anlat baba, içinde tüm oyunlarım.
kurtla kuzular olsun, şeker ve bal...

Baba bir masal anlat bana,içinde tüm sevdiklerim,
içinde ailem olsun... 


***

Sırtımda battaniye evin en sıcak odası olan odamda, Aslı'yı bekliyordum. Bu gün çığlık olayının ertesi günüydü ve hala halsizliğim ve üşümem geçmemişti ve başka bir odaya gitme niyetim de yoktu. 

Ekvatorun yağmur ormanlarında üşüyen nadide insan ben olmalıydım.

İki elimi enseme koyup kendimi arkaya, yatağıma attım. Aslı'dan sonra Ateş'in strateji dersleri vardı sonra Kontrolsüz'ün toplum bilgisi ve Çağan'ın dövüş dersi. Ama ben şimdiden yorulmuştum. Zihinsel olarak. Kolumu kaldırıp kafamı kaşıyacak halim bile yoktu. Sesim geri gelmişti ama konuşacak kadar iyi hissetmiyordum.

Kapının açılma sesi ve yanıma uzanan bir kişinin hissi aynı anda gelmişti kulaklarıma. Bu kız bu kadar hızlı olup nasıl geç kalabiliyordu?

"Üzgünüm Çağan'ın görevleri işte. Disipline takmış durumda. Yakında senin de onun gibi olacak olman acı verici." Hızla ayağa kalkıp karşımda dikildi.

"Olmazsın değil mi? O kadar disiplinli olacak göz yok sende. Olmamalısın, yeterince çektik zaten." Ağır bir şekilde doğrulup Aslı'ya baktım. Ne diyordu o? Ses tellerimi zorlayarak uzun bir cümle kurdum.

"Yakında onun gibi olacak olmama da ne demek?" Aslı hızlı dolaşmasını bir son verip bulduğu sandalyeyi karşıma çekerek oturdu.

"Konuya buradan başlasak iyi olur sanırım. Evet, sen bizim asıl liderimizsin. Zihin oyuncuları kendi gruplarının lideridir. Zihin ustaları ise, birden fazla grubun lideri bile olabilir.

Asıl patron sensin. Sadece gençsin biraz zamana ihtiyacın var. Bu biraz hızlı olmuş olabilir ama bilirsin ben hızlıyımdır." Küçük çaplı rüzgarla sandalye boşalırken, kapı açıldı ve kapandı. Aslı çoktan dönmüştü bile. Elinde tuttuğu meyve suyunu bana uzatıyordu.

"Vitamine ihtiyacın var."

Vücudum sıkça olduğu gibi tepkide gecikmişti. Tepki vermeyi unutmuştum. Elimi uzatıp meyve suyunu aldım. Bunun gibi şeylere alışmam gerekiyordu.

"Evet nerede kalmıştık?" ellerini çırpıp kalktığı sandalyeye sarı saçlarını savurarak oturdu.

"Şimdi asıl konuya başlayalım. Ben sana anlatmam gerekenleri anlatayım. Bittiğinde istediğin konu hakkında soru sorarsın." Başımı yana eğip battaniyeme sarılarak anlatmasını bekledim.

"Biz usta takımını halk, yani diğer boyut halkı epey önemserler ve bizi yükseklerde görürler. Doğa sana şu mitoloji olayını anlatmış zaten. Her neyse, o yüzden yerli halkın önünde dik durmamız gerekir. Sanki dünyadaki her şeyi biliyormuşuz gibi, ki onlardan çok şey bildiğimiz de malum."

Ayağa kalkıp sandalyesini hızla kenara çekti. Beyin nöronlarım onun hareketlerini aldırmadan yeni hareketlere başlıyor ve bitiriyordu. Bir süre sonra ayağına takılabilecek her şeyi kenara çekmiş ortada dikiliyordu. Bir insan hızlı olabilirdi ama yavaş olduğumuzu da bu kadar gözümüze sokmamalıydı.

İleri geri yürürken anlatmaya devam ediyordu.

"Halka güven vermek için sıkça aralarına karışır ve turlar düzenleriz. Bu sırada özel kıyafetler giyiyor oluruz ve en önde tabi ki liderler yani zihin oyuncuları bulunur." Göz kırpıp ekledi. "ve ustaları." Derin bir nefes alıp sırtını esnetti. Yavaş hareket etmek onu yoruyor gibiydi.

"Bizim durumumuzda önde William yürüyecek. Biz hala çocuğuz. Büyüdüğümüz topluma göre yetişkin bireyler sayılsak da diğer boyuta göre biz daha beş yaşındaki çocuklarız. Belki de daha küçük. Çünkü orada ömürler uzun ve insanların çoğu bilgedir. Bunları sana kontrolsüz anlatacak.

Evet, başka ne kaldı? Tamam buldum!

Yürüyüşümüz bir asilzade gibi olmalı, yada podyumda yürüyen bir manken! İşte bunu seviyorum." Sarı saçlarını eliyle arkasına atıp birkaç adım anlatmaya çalıştığı şekilde yürüdü. Meyve suyumu yudumlarken onu dinlemeye devam ettim.

"Biz usta olduğumuz için diğer gruplardan bir miktar üstteyiz ama bunu ne yazık ki yüzlerine vuramıyoruz. Onlara eşit davranmak zorundayız." Gözlerini devirip yanıma oturdu. Hareketleri insanın başını döndürüyordu. Sürekli bir hareketin ortasındaydı. Hiç yorulmuyor muydu bu?

"Ama bize laf atmaya falan kalkarlarsa tabi ki onlara laf sokabiliriz. Sonuçta beş yaşındaki çocuklarız biz." Gülümsedim. Keşke beş yaşında olabilseydim. Ailem olmayan kişileri hala ailem sandığım zamanlarda. Güzel günler neden hep mazide olmak zorundaydı sanki. Nolurdu o günlerde tekrar olabilseydik. Düşünce dünyamdan çıkıp Aslı'ya baktım. Hala anlatıyordu.

"bir diğer dikkat gerektiren husus ise üç krallık hükümdarları ve veliahtları ile iyi geçinmemiz ve saygılı olmamız gerekiyor. Çünkü onlar ikinci boyut halkının düzenini sağlayan önemli kişilikler ve bizden daha güçlü büyüleri var.

Tabiî ki sana bu üç krallığı söylemeyi unuttum. Yine bir Aslı klasiği." Avcunu alnına vurup tam olarak yüzüme bakmaya başladı. Her zaman olduğu gibi hala insanların gözlerine bakamıyordum. Neden yüzüme bakıyorlardı ki? Ne vardı yüzümde.

"Bu krallıklar; çöl, deniz ve buzul krallıklardır. Yeşilliğin en az olduğu yerlerde insanlar yaşar diğer boyutta. Deniz krallığı sahile kurulmuştur bu yüzden. Halkın yarısı denizin üzerimde yarısı sahillerde yaşar. Hayallerimdeki yaşam alanı resmen.
Neyse, özellikle dikkat etmemiz gereken kişi deniz krallığı hükümdarıdır. Bu yeni bir şey değil aslında. Deniz krallığı hükümdarı kahin olduğu için onun hakkında konuşurken bile ciddi olmak gerekir. Ovv." Tepkisine sessizce gülerken o gayet ciddiydi. Etrafına bakarak konuşmaya başlayınca daha çok gülmeye başladım.

"üzgünüm, şey, ben yanlış bir şey söylememiş olmayı umuyorum. Arkadaşıma anlatmak zorundayım da... gülmesene!" gülmemi güçlükle bastırdım.

"Pekala üzgünüm." Onun gibi yapıp gülmemeye çalışarak etrafa bakındım. "Henüz yeniyim, öğreniyorum."

-Az daha kralı kızdıracak şeyler söylüyordum

Kendiyle içinden konuşan Aslı'ya baktım. Hala etrafa göz atıyordu.

Ne demek üzereydin

Aslı zıplayarak bana dönüp kötü bakışlar atmaya başladı.

"Beni korkuttun!" ellerimi havaya kaldırdım ve omuz silktim.

"üzgünüm. Peki ne söy..." ağzıma kapanan ele bakıp kaşlarımı çattım.

"Pekala ben içimden söyleyeceğim sen de dinleyeceksin." Baş hareketlerimle onayladım. "Ama özeli kurcalamak yok!" dedi işaret parmağıyla herhangi bir yönü gösterirken.

Elimi ağzıma götürüp güldüm

Yok

Şaşkınca yüzüme bakarken tırnaklarına bakmaya başladı.

-Beni duyabiliyor musun

Evet, ve bunu yapmam için odaklanmana ihtiyacım yok sadece düşün, aklından geçir

-başlıyorum öyleyse, deniz krallığı hükümdarı yıllar önce karısını kaybetti ve bu onu sinirlendirdi. Karısının çok güzel bir kadın olduğunu söylüyorlar, anlatılanlara göre onu terk etmiş ve kral bu konu hakkında asla konuşmuyor ve konuşulmasını da istemiyor

"Bu günlük bu kadar yetsin mi öğrenci?" gülümseyerek kafa salladım.

"Yetsin, öğretmen."

"Anlaşmaya göre sana ders dışı şeyler anlatacaktım. Sana uygun çok iyi bir konu biliyorum. Gerçek bir efsane. Sana uyar mı? Yoksa sen mi konu seçmek istersin?" her türlü bilgiye aç beynim benden önce cevap verdi.

"Bana uyar." Aslı çoktan havaya girmiş bir şekilde kaldırdığı sandalyeyi yerine geri koyup bacak bacak üstüne attı ve bir büyükannenin torununa anlattığı hikayeden bir miktar farklı olarak anlatmaya başladı. 

"Rivayete göre bir savaşçı yada halktan birisi kara büyücülerin yada onların ayakçılarının saldırısına uğrayıp çok kan kaybederse, ne cümle kurdum be, yiyeceği özel bir meyve onun hayatını kurtarabilecektir. O meyve tek bir ağaçta yetişir, mantıklı olarak, ve o ağaç hayat ağacıdır. Hayat ağacı o kişinin kanını döktüğü topraklarda bir gün içinde yetiştirilmeli ve çıkan ilk meyve yaralı kişiye yedirilmelidir. O ilk meyvenin çekirdeği saklanmalı ve başka biri yaralanırsa yaralandığı toprağa ekilmelidir. Böylece bir tokum birçok insanın hayatını kurtarabilecektir." Etrafına bakıp gizli bir sır söyleyecekmiş gibi bana doğru eğildi.

(Hayat ağacı: 


"Hayat ağaçlarının altına hiçbir kara büyücü giremez, meyvesinden asla yiyemez. Ve önemli yerler, bu ağacın etrafına inşa edilir. Ve bu bir efsane değil. Öyle ki bahçemizde bir tane hayat ağacı var." Kaşlarımı kaldırarak battaniyeme daha fazla sarıldım.

"Burada biri kara büyücünün saldırısına mı uğramış?" cevabı bilinen soruları sevmesem de bu cümle dudaklarımdan dökülüvermişti işte.


"Evet, yıllar önce henüz bu yer inşa edilmeden, hala iki boyut arasındaki bağ kopmamışken burada biri kara büyücülerin saldırısına uğramış. O kişi önemli biri olduğundan saldıran kişiler en güçlü büyücülermiş. Tedavi için hiçbir çare kalmayınca tohumu getirip harabeye dönmüş ormanın merkezine dikmişler. Saldırı tam o noktada olmuş. Kişi kurtulmuş ama ormanın yok olmasının sorumlusu olduğunu hissettiğinden o toprakları büyü kalkanına saklamış ve oraya ustaların eğitimi için bir bina inşa etmiş. Gelen ilk ustalar burayı güzel bir bahçeye dönüştürmüşler tabi. Her gelen usta topluluğu da hep beraber buraya küçük bir orman eklerler." Gözlerini açabildiğince açıp gülmeye başladı.

"Ve biz eklemedik! Vay canına bunu herkese söylemeliyim. Gelmiş geçmiş en iyi bahçe olacak!" aslı hızla ayağa kalkıp geride rüzgârını bırakırken arkasında bakakalmıştım.

"Peki ya hikaye?" çoktan gitmişti. Gülümseyip kafamı iki yana salladım. Aşırı tez canlı bir kızdı Aslı. Bunca zaman dayandığına şaşırmalıydım.

Yerimden Aslı'ya tezat yavaşça doğrulup balkon kapısına yürüdüm ve perdeleri sonuna kadar açtım. Bunu yaparken sırtımdaki battaniye düşmüştü ama önem vermedim.

Neden her güzel şeyin ardında bir acı gizli olmak zorundaydı?

Derin bir iç çekerek balkonun kapısını açtım. Esen rüzgar içimi titretse de önemsemedim. Güneş vardı ve hava oldukça sıcaktı aslında. Üşüyen anormal bendim.

Küçük adımlarla yürüyüp mermerden işlenmiş korkuluklara tutundum. Hala enerjim azdı. Ama gördüğüm güzel manzara içimi tuhaf, mutlu bir enerjiyle dolduruyordu.

Saçlarımı tokadan kurtarıp omuzlarımdan dökülmesine izin verdim. Rüzgarın saçlarımı uçurması hoşuma gitmişti. Bu şey gibiydi; özgürlük.

Hayatının hiçbir anında özgürlüğü tam olarak tadamayan biriydim ben. Her zaman kısıtlanmıştım, her zaman arka planda kalmış, her zaman insanlar tarafından ezilmiştim. Belki de asıl istediğim buydu. Özgür olmak...
peki neden olamıyordum? Neden birilerine bağımlı olmak zorundaydım? Bunu belki bilinçaltım biliyordu ama bilinç üstünde yer alan beynimin bir fikri yoktu.

"Güzel manzara." Şaşkınlıkla sol tarafıma döndüm. Bu kadar hızlı gelenin Aslı olmasını beklerdim ama değildi. Gelen, denizin tüm mavilerini taşıyan gözleriyle, Çağan'dı.

"E-evet." Beynim bu uzun ve anlamlı cümleyi hunharca alkışlıyordu. Ne harika bir konuşmacı olduğumdan bahsetmeli miyim?

"Bir şey aklıma takıldığımda hep buraya gelirim. Senin de bu yüzden geldiğin gibi bir his var içimde." Zihin ustası kesinlikle o olmalıydı. Bana yarı su periliği bile yetip artardı zaten.

"Aklım her zaman bir şeylere takılır." Daha fazla ona bakmadan manzaraya döndüm. Evin etrafındaki bahçenin ardındaki gür ve sıkışık ormanı görebiliyordum. Ağaçlar yeterince yer bulamayıp diğer ağaçların yerlerini almaya çalışıyorlardı. Uzun boylu olanları ise en şanslılarıydı.

"Aslı gruba yeni bir bahçe yapımından bahsediyordu. Kendini kaptırmasından senin eğitimini unuttuğunu anladım." Gülümsedim. Ona kızamıyordum. Küçük heyecanlı bir kız çocuğu gibiydi. Bense doğuştan yaşlı olmaya mahkum insan evladıydım. Yada su perisi, her neyse.

"Bahçe yapımına başlamadan önce büyük ağacı ziyaret ederek onları oyalamayı planlıyorum. William gelmeden başlayamayız." Başımı aşağı yukarı salladım. Bunları neden bana anlatıyordu ki?

"Konuşmaya niyetin olmadığını anladım. Son bir cümle ve gidiyorum. Oraya giderken doğaya uyumlu renkte giyinmeliyiz. O yüzden yatağının üstüne bir elbise bıraktım. Aslı ayarlamıştı."

Bakışlarımı manzaradan ayırıp Çağan'a döndüm. Aklımda geçen tek bir cümle vardı ilk defa. Tek bir soru.

"Hangi ara?"

Bakışlarını ormana çevirerek yavaşça güldü. Olgunca mı demeliyim? Her neyse gülüşünün bir tarifi yoktu işte. Neden bahsediyorum ben?

"Manzaraya dalmıştın ve Aslı'yı bilirsin." Gülümsedim. Gözlerimin onun yüzüne daldığını fark ettiğimde aniden bakış açımı değiştirip boğazımı temizlemek adına öksürdüm.

"Ne zaman gidiyoruz?" Arkasını dönüp balkonun öbür ucuna yürümeye başladı. Ortak balkon fikri kimden çıkmıştı acaba?

"Şimdi." Dudaklarım aralanırken ne kadardır manzara izlediğimi merak ettim ama durmaya vakit yoktu. Çağan'ı göndereceğine Aslı neden gelmemişti acaba? Cevabı basitti. Süsleniyor olmalıydı.

Yatağımın üzerindeki elbiseye baktığımda bıkkın bir nefes verdim. Bu çok kısaydı. Diz üstüne geliyor olmalıydı ve gideceğimiz yer ormandı hadi ama. Alt dudağımı çıkarıp bir süre mavi tül elbiseyle bakıştıktan sonra perdeleri kapayıp elbiseyi hızlıca giydim. Altına giymek için elbiseyle aynı renkte babetler vardı.

Kenarları işlemeli aynaya baktığımda gördüğümle şaşırdım.

Elbise açık ten rengime tuhaf şekilde yakışmıştı. Sıradan geniş bir yakası vardı. Etek kısmı karmaşık kesimliydi, bazı kısımları daha uzun kalıyordu. Göğüs kısmındaki beyaz parlak sim benzeri şeyler elbiseyi tuhaf yapıyordu ama güzel olduğu bir gerçekti.

Saçlarımı düzeltip kendimi izlemeyi keserek odadan çıktım. Tüm grup kapının önünde dikiliyordu.

Kızlar benim gibi tüllü elbiseler giyerken (Kontrolsüz de dahil!), erkekler renkli gömlekler giymişlerdi. İzlenmekten rahatsız olmuştum.

"Üzgünüm beklettim." Aslı beni incelemeyi kesip atıldı.

"Asıl ben üzgünüm daha önce haber vermeliydim. Beş dakikada nasıl hazırlandın?"

"Her neyse gidelim!" arkasını dönüp merdivenleri inen Zeina her zamanki gibi şefkat salıyordu etrafına(!) Grup omuz silkerek onu takip ederken ben de en arkadan peşlerine takıldım.

Bir tarafım en fazla bir ağacı ziyarete gidiyoruz ne olabilir ki diyorken bir yanım gerçekçi olmamı söylüyor ve bu evde balkonda oturuyorken kamyon çarpma ihtimalinin bile fazla olduğunu iddia ediyordu. 

Kamyon belki fazlaydı ama bu evde normal şeyler dönmediğini biliyordum. 

Bakalım yine ne maceralar bekliyordu bizi. 

***

Ağacın yanına gittikleri bölümü de yazmak vardı hayalimde ama daha fazla bekletmeyeyim sizi. 

Geç geldiği için samimi bir özür diliyorum. Bitmek bilmeyen sınav ve performans haftaları saolsunlar sıra gelmedi buraya. 

Ama beklediğiniz için teşekkür ederim ve bir sonraki bölümün daha çabuk, belki bu hafta içi geleceği müjdesini verebilirim. 

Oy ve yorumlarınız benim motive kaynağım olduğunu söylemeden de geçmeyeyeyim. 

İyi okumalar. :)  

Continue Reading

You'll Also Like

103K 10.1K 51
Fantastik'de#26. Notata adında ki ilk ve tek kitaptır. Ailesinin yıllardır yaptığı meslekte kendi payını almak için sıra bekleyen Anoc, babasının ya...
2.3M 72.8K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
3.1K 401 23
"İmkansız mı? " Hah dercesine bir ses çıkardım. "Hiç bir şey imkansız değildir. Çünkü, imkansız benim." Sadece bir hizmetçi, aşağılanan bir kız ola...
722K 16.9K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...