"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.4K 2.5K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
5. Gizem(Zehir)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
10. Gizem(Büyü Tarihi)
11. Gizem(Lanetli Zindan)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
14. Gizem(Ceza Odası)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
16. Gizem(Davetsiz Misafir)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
21. Gizem(Vizyon Bağı)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)

12. Gizem(Hayaletin Yolu)

1.3K 135 54
By rabiaabalta

Kütüphanedeki araştırmalarımdan öğrendiğime göre, Grimlocks üç bölüme ayrılıyordu: Sağ kanat, orta bölüm ve sol kanat. Öğrenci odaları sağ kanattaydı. Sınıfların koridoru orta bölümdeydi. Sol kanatta kütüphane ve öğretmen odaları dışında pek bir şey yoktu. En azından ben öyle sanıyordum.

Donmakta olan ellerime sıcak nefesimi üfleyerek ellerimi ovuşturdum. Sol kanatta olduğunu bilmesem de buranın şöhretini duymuştum. Lütfen, izninizle size de bahsedeyim. Korku hikayelerini sevdiğinizi umuyorum. Sevmiyorsanız, sıradaki paragrafı atlayabilirsiniz.

Söylentilere göre okulun kuruluşunun ilk yılında bir öğrencinin yolu lanetli zindana düşmüş. Karanlıkta kaybolan çocuk, dönüş yolunu bulmayı başaramamış. Bu esrarengiz karanlığın perdelediği çok daha şeytani bir şeyin varlığını keşfetmesi uzun sürmemiş. Kısa süre sonra gelen arkadaşları, çocuğun cansız bedenini merdivenlerin başında bulmuşlar. Ölüm sebebi hiç anlaşılamamış. Arkadaşları gittiğine hiç inanmamışlar. Onlara göre o hala buradaymış. Zindana yolu düşen zavallıların sonunun kendi gibi olmasını dileyen intikamcı bir ruha dönüşmüş. (Demek paragrafı atlamadın. Teşekkürler. Aslında şu an sayende pek de yalnız hissetmiyorum.)

Eğer bu hikayeyi itirazlarıma rağmen anlatan Rena olmasaydı, ben atlamayı tercih ederdim. Sana bu seçeneği sunmak istedim.

Yani, tabii ki ben bu hikayeye inanmıyorum. Bence tam bir uydurma. Ama psikopat bir hayalet, ihtiyacım olan son şeydi. Bu yüzden pek de oyalanmadan burayı terk etmeye karar verdim. Tek sorun, merdivenlerin sislerin arasında kayboluvermiş olmasıydı.

Kollarımı sıvadım ve değneğimi kemerimden çıkararak elime aldım.

"Glowia."

Değneğin ucunda kocaman bir ışık topu belirdi. Şaşkınlıkla mırıldandım.

"Vay canına. Bu büyüyü daha önce hiç bu kadar güzel yapamamıştım."

Bir ışık kaynağım olması daha iyi hissetmemi sağlamıştı. Geldiğim yöne doğru yürüdüm. Ama bu siste önümü görebilmek için yeterli olmamıştı. Çaresizlik içinde ellerimle havayı tokatlayarak merdivenleri aradığım uzun dakikalar sonunda, umudumu kaybetmiştim. Teorim, bir şekilde bir portal aracılığıyla buraya geldiğim ve karşı yöne geçişin kapalı olduğuydu. Yani... sonuçta burası bir zindandı. Üstelik çok saçma bir yerdeydi. Hem bir okulda neden zindan olurdu ki?

"Hayır!" dedim telaşla birden. Aklıma gelen düşünceyle avucumu alnıma vurdum. "Ejderha gösterisini kaçıracağım!"

Buradan olabildiğince hızlı şekilde çıkmalıydım. Sebepler şunlardı:

1. Burası korkunçtu ve ölebilirdim.

2. Manyak bir hayalet vardı?

3. Ejderha gösterisini kaçırabilirdim.

4. Tavandan sarkan örümcek bana çok uzun süredir bakıyordu.

"Eğer geri dönemiyorsam," dedim arkamdaki zifiri karanlığa doğru bakarak. "O zaman ileri mi?" Önümdeki zifiri karanlığa baktım.

Açıkçası iki seçenek de birbirinden beterdi. Burada daha fazla kalamazdım. Ve buradan kurtulmak için yapmam gereken, örümceklerle dolu, ıssız ve rutubetli bir zindandan geçmekse, buna razıydım.

Cesaretimi toplayarak zindanın ilerisine doğru bir adım attım. Zindanın derinliklerine doğru ilerlerken, zifiri karanlığa git gide gömüldüğümü hissedebiliyordum. Merdivenler hala oradaysa bile, oraya geri dönme şansım, attığım her adımla azalıyordu.

Rutubetli hava öksürmeme neden oldu. Havada ağır bir küf kokusu vardı. Elimle ağzımı kapadım. Soğuktan korunmak umuduyla kollarımı kendime sardım. Bilinmezliğe doğru yürüdüğüm uzun dakikalar sonunda çaresizlik tüm bedenimi sarmıştı. Buradan hiç çıkamayacağım düşüncesi zihnimde yankılanıp duruyordu.

Belki yokluğumu fark eden birileri olmuştu. Ama burada olduğumu tahmin bile edemezlerdi. Günün birinde dalgınlığım yüzünden öleceğimi düşünmezdim. Yanımdaki taştan yapılma duvarı elimle yokladım. Dikkatlice yere oturdum. Somurttum. Böyle şeyler neden hep benim başıma geliyordu?

Önümde tuttuğum değneğimden çıkan ışığa baktım. 18. doğum günümde bu büyüyü beceremediğim zaman aklıma geldi. Son birkaç haftada çok şey değişmişti. Değişmeyen tek şeyse... benim başımı belaya sokma yeteneğimdi.

Düşüncelerimi bölen, ileriden gelen uğultu sesi oldu. Işık topunu sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Bir pencere görebilmek umuduyla gözlerimi kısıp karanlığın derinliklerine baksam da, nafileydi. Ayağa kalktım. İleride belli belirsiz görünen parmaklıklar olduğunu fark ettim. Yaklaştıkça parmaklıkların bir hücreyi çevrelediğini gördüm. Hücrede üst üste yığılmış birkaç keresteden başka bir şey yoktu.

Uğultulu ses tekrar kulağıma ilişti. Parmaklıkların ardında yere düşen bir gölge gözüme çarptı. Kaşlarımı çattım. Değneğimi hücreye biraz daha yaklaştırarak içerinin aydınlanmasını sağladım. Zihnimin karanlıkla boğuştuğu birkaç dakikadan sonra, gölge parmaklıklara doğru usulca süzüldü. Bir soluk alıp verme sesi işittim. Ne olduğuna anlam veremeden, parmaklıkların ardında bir çift göz belirdi.

Geriye sıçradım. Elbette siz olacakları öngörmüş olmalısınız. Sylvia, hiç zeki bir büyücü değilsin, dediğinizi duyar gibiyim. Halbuki tüm işaretler ortadaydı:

1. Uğultulu ses

2. Esrarengiz gölge

3. Nefes alıp verme sesi

"Kaçma lütfen," dedi zayıf bir sesle.

Ve ben tabii ki... kaçtım.

En azından denedim. Kendimi karanlığa doğru atarak var gücümle koştum. Maraton koşumu bölen, değneğimin yanında olmayışını fark etmem oldu. Silinmiş bir karakalem çizimini andıran hayalet, değneğimle önümde belirdiğinde, az daha kalbim duracaktı.

"Bunsuz pek bir şey yapamazsın," dedi değneğimi inceleyerek. "Uzun zamandır elime bir değnek almamıştım. Güzelmiş."

Öne atılarak değneğimi aldım. Bir kılıç misali hayalete doğru tuttum.

"Kim-kimsin sen?"

Kekelediğim zaman pek tehdit uyandırıcı görünmüyordum.

"Ne önemi var? Zaten buradan çıkmak dışında bir şeyi umursamıyorsun."

"Glowia!"

Değneğimin ucunda beliren ışık kaynağı, muhatabımı daha net görebilmemi sağladı. Benden birkaç yaş daha küçük bir erkek çocuğuydu.

"Beni öldürmeyi aklından bile geçirme." Sırıttı.

"Belki denerim."

Bulmayı beklediğim gibi ürkütücü bir hayalet değildi. Öte yandan, ona güvenebileceğimden de emin değildim. Hikayenin bazı önyargılara sebep olduğu doğruydu ama-

"Alo! Orada mısın?" diyerek elini önüme doğru salladı.

"Bırak da düşüneyim."

Omuz silkti. "Sana çıkışı söyleyebilirdim. Ama... sana iyi düşünmeler o zaman."

"Dur, gitme!" dememe bile fırsat vermeden patlamış bir un çuvalı gibi ortadan kayboldu.

Panik içinde etrafıma bakındım. Şu anda seçim yapma hakkım yok gibiydi. Buradan çıkmak için tek şansım hayalet çocuk olabilirdi. Tehlikeli olsa bile.

"Nereye gittin?" diye mırıldandım kendi kendime.

Sıra sıra dizili hücreleri inceleyerek ilerlemeye devam ettim. Çoğu bomboştu. İçinde kereste parçaları, örümcek ağları ve zincirlerden başka pek bir şey yoktu. Adım seslerim zindandaki su damlama sesine karışıyordu. Başka bir hücrenin önüne geldiğimde, onu yerde zincirlere bağlı şekilde buldum.

"Çıkış yolunu biliyorsan, sen neden çıkmıyorsun," dedim. Cevap vermedi. Zincirden sıyrılarak ayağa kalktı.

"Çok soru soruyorsun. Sıra bende." Hızla yanıma ulaştı. "Zindana nasıl geldin?"

"Sol kanattaki merdivenlerden indim ve kendimi burada buldum. Sonra merdivenleri ararken-"

"Doğruyu söyle," diyerek lafımı böldü. "Nasıl geldin zindana?"

"Doğruyu söylüyorum," dedim.

"Hayır," dedi öfkeli bir şekilde. Güldü. "Yalan söylüyorsun. Yalancıları sevmem."

Konuşma şekli beni ürkütmeye başlamıştı.

"Sen... kimsin?" dedim tekrar. Kalp atışımın hızlandığını hissettim. Tüyler ürpertici bir şekilde güldü. "Sen kimsin?" dedim gücümü toplayarak. "Küçük bir çocuk değilsin, değil mi?"

Gözlerine çözümleyemediğim bir bakış yerleşti. "Yine soru sordun."

Ortadan kayboldu. Değneğimi sıkıca tutarak kendi etrafımda döndüm. Bir şey yaptığı anda ona bir büyü savurmaya hazırlıklı olmaya çalıştım. Oysa şu an zihnim bomboştu.

Sesi zindanın duvarlarında yankılandı.

"Zindana öyle birdenbire gelmez kimse," dedi git gide kalınlaşan bir sesle. Onu hiçbir yerde göremiyordum.

"Gerçek halini göster dedim sana!" Sesim bu sefer daha ikna edici çıkmıştı. Onun üzerinde etkili olmadı.

"Bunu istediğine emin misin?" diye yankılandı ses.

"Evet!" dedim.

Birden önümde belirdi. Bu sefer az öncekinden çok daha büyük görünüyordu. Daha uzundu.

"Oyun oynamayı bırak," dedim değneğimi ona doğru tutarak. "Seni toza çevirecek büyüler biliyorum. Ortadan kaybolup durma da konuş."

Bakışları donuklaştı. Biraz evvelki alaycı halinden eser kalmamış gibiydi. Boş yere savurduğum tehditlerin işe yaradığına inanamıyordum.

"Zindana birdenbire gelmiş olamazsın," dedi ve başını diğer yana yatırdı. "Çünkü burası mühürlü. Moruk Zrumeckzy'den başka kimse gelmedi buraya. Onu da yakında götüreceklerini duydum. Anlayacağın senin hikayenin gerçek olması imkansız."

"Ne demek mühürlü," dedim ona doğru bir adım atarak. "-1. kata nasıl indim öyleyse?"

Kafa karışıklığıyla baktı. "Sol kanadın... en alt katındasın. Grimlocks'un -7. katı."

"-7 mi?" diye haykırdım. "Ama... nasıl?"

"Eğer numara yapmıyorsan... sana biri fena bir oyun oynamış olmalı," dedi ve yanımdan geçip gitti.

"Dur, bekle!" dedim peşinden giderek. "Yine kaybolma."

Tekrar bana döndüğünde başını kaşıdı ve saçlarının karışmasına neden oldu.

"Mührü çözecek kudretli bir büyücüye benzer bir halin yok," dedi yanıma gelirken.

"Çünkü yalan söylemiyordum," dedim ısrarlı bir şekilde. "Lütfen, artık gitmem lazım. Bak. Ne istersen yaparım. Yeter ki buradan çıkmama yardım et."

Bir süre gözlerinde boş bakışlarla beni süzdü. Sonra omuz silkti.

"Çıkış yolunu bilmiyorum ki."

"Ama sen... Sen dedin ki-"

"Buraya geldiğinden beri sana bir sürü şey söyledim," dedi göz devirerek. "Bunların çok azı doğruydu. Sana dünyanın en güvenilir hayaleti olduğumu düşündüren ne?"

"Seni elime geçirirsem," dedim dişlerimi sıkarak. Değneğimi önüme doğru tuttum. Alaycı bir kahkaha attı. Gözüm dönmüştü. Bu yüzden normalde asla yapmayacağım bir şey yaptım.

"Ficier Optum..." Gözlerindeki alaycı ifade hızla yerini korkuya bıraktı. Zindanın içinde beliren bir kasırga saçlarımı geriye doğru uçururken, büyünün sözlerini söylemeye devam ettim. "Faden-"

Öne doğru atılarak elini ağzımın üstüne kapadı.

"Dur, dur, dur, dur. Sakin ol. Ne yapıyorsun?"

"Bırak beni!" dedim öfkeyle.

"Kara büyücü olmadığını söylemiştin," dedi şaşkınlık içinde.

"Değilim zaten!" dedim sıktığım dişlerimin arasından.

"Bu yaptığın kara büyü."

Gerçekten ne yapıyordum ben? Hiçbir koşulda, ne olursa olsun, kara büyü yapamazdım. İnandığım her şeye aykırıydı. Kendimi kontrol etmeliydim. Öfkelenip etrafa kara büyüler saçan birine dönüşemezdim.

"Çıkış yolunu söyle," dedim sadece.

Bir süre tepkisiz kaldı. Sonra arkama doğru ilerleyerek taştan yapılma duvarın önünde durdu. Yanına gittim.

"Duvarın arkasında."

Duvara elimi uzattım. Dokunmamla birlikte birkaç taş yere düştü. Az önce taşların durduğu boşluktan içeri ışık huzmeleri süzülüyordu. Ellerimle taşları hızlı bir şekilde birbiri ardına ittim. Kısa süre sonra geçebileceğim kadar bir alan oluşmuştu. Duvarın ortasındaki boşluktan gelen aydınlık, zindanı aydınlatıyordu.

Işığın kaynağı, duvarın ardındaki bölmenin tam ortasında duran anka kuşu heykeliydi. Kanatlarını iki yana açmıştı ve başı yukarıya dönüktü.

Hayalet çocuğa döndüm.

"Şimdi ne yapacağım?"

"Ne yapacaksın biliyor musun?" dedi. Boşluktan içeri baktı. "Bu platforma gireceksin... Platformu çalıştıracak sihirli kelimeyi söyleyeceksin," dedi. Gülümsedim. "Sonra da seni götürebildiği kadar derine götürecek." Gülümsemem kayboldu. Kurnazca gülerek bana baktı ve gözlerini kıstı.

"Anlamadım. Nereye?" dedim kafa karışıklığıyla.

"Diğer tüm kara büyücülerin olduğu yere," dedi. Arkama geçerek kulağıma yaklaştı. "Cehennemin dibine."

"Seni pislik!" diyerek hızla arkamı döndüm. Ama çoktan kayboluvermişti.

Continue Reading

You'll Also Like

13.5K 2.9K 45
42 serisi: 1. Kitap Kaos başladı. Evrenler dehşetle çarpıştı. Sonsuz sırlar gökyüzünün tavanına hapsoldu. Yukarı bakmayı bilmeyenler, derinliği algıl...
31.7K 1.3K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
132K 12.1K 50
#1 15.03.2017 Akça ve Pars, artık avlanılması gereken birer hedeftir. İhtiyarlar, şimdiden bir araya gelmiş iki ejderin, bir üçüncüsü ile taçlanmasın...
Gerçek Kraliçe By Tuğrul

Historical Fiction

527 162 10
Aragonlu Katherine ülkenin bütün kadınları, kocaları sadece başka bir kadına gönlünü kaptırdığı için kenara atılmaması gereken bütün iyi eşler, mutfa...