one million bullets || myg.

By alluretodarkness

399K 24.4K 18K

Önce sadece tek gecelik bir ilişkiydi, Daha sonra suç ortağı oldular, Birbirleri için kendilerini bir milyon... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30 | FİNAL
♡ Yeni fic & Daesang ♡
♡|yeni hikaye| devil in him (taekook)

14

13.6K 781 882
By alluretodarkness


Bölüme başlamadan önce kısa bir not:

Medyayı bir kez incelerseniz bölümde nereye ait olduğunu eminim bulabilirsiniz ^^ 


***



 Beyzbol sopasını Shin Hwa sürtüğünün kafasına geçirdiğimde içim huzur dolmuştu.


 Min Yoongi'nin bağlı ellerine uzandığım sırada arkamdan gelecek darbeyi hissettim ve Yoongi'nin başını öne eğerek kenara atladım. İri yarı bir adam elindeki çivili tahtayı bana sallıyordu, az önce o tahta Yoongi'nin başının üstünden sıyırarak geçmişti. Saniyelik olarak ona doğru baktım ve sağlam olduğundan emin olunca iri yarı adamın darbelerini savuşturmaya devam ettim. 

 Duvara doğru yaklaştığımda elindekini savurmasıyla kenara kaydım ve elindeki çivili tahta duvara saplandı. Boşluğunu fırsat bilerek sırtına atladım ve başını kolumun iç kısmına geçirip sıkmaya başladım. Çırpınarak benden kurtulmaya çalışırken koluyla sırtıma uzandı, kıyafetimden tutarak öne doğru çektiğinde beton zemine sırt üstü çakıldım.

 Nefesim kesilmişti. Min Yoongi'nin öfkeyle haykırdığını duyabiliyordum. Adam beni yakamdan kaldırıp boğazımı sıktı ve duvara mıhladı. Bu durumlarda ne kadar sakin olursam o kadar çok kurtulma şansım olduğunu bildiğimden nefesimi düzenlemeye odaklandım. 

 Min Yoongi kendini yana devirmiş, ellerindeki bağı çözmeye çalışıyordu. Biraz daha zaman kazandırabilirsem kurtulacaktı. İri yarı adamın omuzlarından destek aldım ve havada kalmış bacaklarımı bükerek tüm gücümle kasıklarına vurdum. 

 Acıyla inleyerek boğazımı bıraktı ve dizlerinin üstüne çöktü.

 "Senin derdin ne?!" dedim ve hışımla yüzüne tekme attım. Adam o kadar iriydi ki tekmem bile çok bir etki etmemişti.

 "Bayılsana be!" dediğimde silkinerek kendine geldi ve yumruğunu geri çekerek tüm gücüyle yumruk atmaya hazırlandı. Bu yumruğu yavaşlatmamın yolu yoktu, kolumu kırardım. Çok yakındaydı, kaçamazdım da. 

 Kendimi darbeye hazırlarken adamın eli havada döndü ve takla atarak yere düştü. Min Yoongi'yi karşımda görünce içimde oluşan rahatlama pahabiçilemezdi. Bileklerini gördüğümde his çabucak kayboldu. Bilekleri kan içindeydi, bağlardan kurtulmak için zorlamış olmalıydı.

 Ben bir şey diyemeden ayaklanan iri adama uzandı ve yumruğunu yüzüne geçirerek afallamasına neden oldu. Büyük ellerinin ne kadar güçlü olduğunu görebiliyordum. 

O, iri adamı bayılıncaya kadar yorarken solumdan gelen inleme sesiyle dişlerimi sıktım ve yavaşça o tarafa döndüm. 

 "Demek uyandın, günışığım." dedim gülümseyerek. Üzerine doğru ilerlediğimde korkuyla geriledi ama kaçmasına izin vermeden saçlarından yakaladım ve duvar kenarına sürükleyerek fırlatırcasına ayağa kaldırdım. 

 Dilimi ağzımın içinde dolaştırdım ve korkusunun tadını çıkardım. Öfkem içimde birikmeye devam ediyordu. 

 "Benim erkeğimi yaraladın." dedim burnumdan soluyup kaşlarımı kaldırarak. Ardından saçlarından tuttum ve gerisin geriye yere fırlattım. Yerde emekleyerek kaçmaya çalışırken pişman olmasını sağlamak istiyordum. Acı çekip, bir daha asla gülümseyemesin istiyordum. 

"Benim erkeğimi öptün." Öfkem vücudumdan ateş çıkmasına neden oluyordu. O emeklemeye devam ederken histerik bir şekilde güldüm ve dişlerimi sıkarak tüm gücümle karnına tekme attım. Acıyla sırtının üstüne düştü ve karnını tutarak bağırmaya başladı. 

 Üstüne oturdum ve tekrar saçlarından tutarak başını beton zemine vurdum. O afallamışken durdum ve parmağımı düşünür gibi çeneme koydum.

 "Bir şey unutmuş gibi hissediyorum. Hah! Sen beni de zehirlemiştin değil mi?"  dedim ve tüm gücümle yumruğumu makyajı akmış suratına geçirdim. 

 Daha fazlası için yumruğumu kaldırmıştım ki belimi saran kollar beni geri çekti ve tanıdık nefesini kulağımın yakınlarında hissettim.

 "Erkeğin harika olduğunu ama artık durman gerektiğini düşünüyor, kendini yaralıyorsun." dedi yüzünü boynuma gömmeden hemen önce. Bu yeni hisle sakinleşmek için kendimi zorladım ve nihayet nefeslerim düzene girdiğinde kanlı bileklerinden tutarak yüzümü onunkine döndüm. 

 İri adamı bir iple bağlamıştı, adam duvarın dibinde baygın olarak yatıyordu. 

 "Shin Hwa kendini Shin Ra sanıyordu, o kadar şaşırdım ki tuzaklarının içine düştüm." dedi elleriyle omuzlarımdan tutup beni kontrol ederken. 

 "Şu iri neden onun yanında?!" dedim öfkeyle baygın adama bakarak.

 "Shin Hwa herkese kardeşini benim öldürdüğümü söylemiş, ama kendini Shin Ra sanıyor ve bunun birlikte olmamız için bir oyun olduğunu sanıyor."

 Dişlerimi sıktım. "Sikik kaltak!" dedim sinirle. Bitkin bir şekilde güldü ve başka bir şey söylemeden bana sarıldı.

 "Siktir!" dedi geri çekilip az önce Shin Hwa'nın olduğu yerdeki boşluğa bakarak.

 Ellerimi saçlarımdan geçirdim ve sessiz bir küfür savurdum. Ama Yoongi daha öfkeliydi. 

 "Bırak kaçabildiği kadar kaçsın." dedim sinirle, "Zaten yalnız kaldığını biliyor ve bir daha karşımıza çıkarsa gerçekten öleceğini de biliyor." 

 Bakışları benimkilerle buluştu ve omuz silktim. Öfkemi o sürtükten çıkardığım için daha rahattım. 

 "Buraya nasıl geldin bilmiyorum ama başına bir şey gelseydi ikisini de öldüreceğimi biliyorum." dedi kollarımı hareketsiz bırakacak şekilde bedenimi kollarıyla sararak.

 Tanrım, bu adamı seviyordum.


***



 "İsmi ne demiştin?" dedim hafif uyanmaya başlayan adama bakarak. Yoongi iç çekti ve ters oturduğu sandalyeden kalktı.

 "Jae Young."

 Kaşlarımı kaldırdım. "İlk..." Devamını getiremediğimde başıyla beni onayladı.

 İlk cinayeti işleyen oydu demek ki.

  Jae Young gözlerini açtığında öfkeyle doldu ve bağlardan kurtulmaya çalıştı. Beyzbol sopasıyla omzunu sertçe dürttüm.

 "Hey! Sakin ol da önce insan gibi dinlemeyi öğren, koca bebek."

 "Bir katili dinlemeyeceğim!" Bu herif dişlerimi sıkmama neden oluyordu. Histerik bir şekilde sırıttım.

 "Sen dışarıda başka insanların tanıdıklarını öldürünce katil olmuyorsun, ama o iftiraya uğradığı halde dinlenmeye bile değmeyecek bir katil oluyor öyle mi, orospu çocuğu?!" diye bağırdım. Ben ne kadar öfkeliysem Yoongi o kadar sakin duruyordu. Eli yavaşça bileğime uzandı. 

 "Yapma..." dedi sessizce. "Bırak ben halledeyim."

 Daha fazla kızamadım ve yüzüne endişeyle bakıp başımla onayladım. Son bir kez daha öfkeyle Jae Young'a baktım, elimdeki sopayı kenara atarak deponun kapısına yöneldim. Bu işin benimle alakası yoktu ve Yoongi'nin hissettiklerini anlayabiliyordum.

 Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum ama Yoongi bitkin adımlarla yanıma geldiğinde bir çubukla toprağı eşeliyordum. Geldiğini görünce oturduğum yerden kalktım ve yaralı vücuduna destek olmak için kolunu omzumdan sarkıttım. 

 "Ne oldu?" dedim dayanamayıp. Omuz silkti. 

 "Ben her şeyi anlattım, söylenmesi gereken ne varsa söyledim. Gerisi ona kalmış." dedi ve yavaşça ilerlemeye başladı. 

 Arabaya vardığımızda patlamış tekerlekleri görünce tekrar öfkelenmiştim. 

 "Seni lanet sürtük!" dedim Yoongi'nin kolunun altından çıkıp tekerleğe tekme atarak. 

 "Orospu çocuğu!" diye inledi Yoongi yavaşça arabaya yaslanarak. Bileklerindeki kan kurumuştu ama hala deli gibi acıdığını görebiliyordum.

 Küfürlerimi bitirmemiştim ki uzaktan hızla olduğumuz yere yaklaşan farları gördüm. Yoongi ışıktan yüzünü buruşturdu. "Bu da kim?" 

 Gülümsedim ve tekrar koluna girerek arabanın fren yapmasını izledim. "Destek ekip."

 Jungkook araba fren yapar yapmaz arka koltuktan çıktı ve yanımıza koşarak zar zor tuttuğum Yoongi'yi kucakladı. Güç dengem bozulduğu için bir anda yere yığıldım ve öylece kaldım. Jungkook ve diğerleri Yoongi'yi güvenli bir yere götürüp yaralarını sararlardı nasılsa. Ben burda kalsam da olurdu. Ölmezsem yavaş yavaş giderdim. Olsundu.

 Tam gözlerimi kapatmıştım ki bir anda altımdaki sert zemin yok oldu ve gözlerimi açtığımda Taehyung'un beni kucağına aldığını gördüm. Gözlerimi açtığımı görünce sırıttı.

 "Sen beni hep iğneliyorsun ama ben seni sevdim, noona."

 Gülümsedim ve tekrar gözlerimi kapattım. 



***

Bir hafta sonra 

 Bir hafta geçmişti ve bir kez olsun Yoongi'yi yalnız bırakmamıştım. Yaralarına pansuman yapıyordum, yemeklerini yediğinden emin oluyordum. Namjoon sürekli olarak bana çamaşır getirme ayağına Jin'le takılıyordu. 

 Tuhaf bir şekilde aldığım darbelere rağmen çabuk toparlamıştım ve olayın ertesi günü ayağa dikilmiştim. Yoongi ise daha farklıydı. Göğsünde morluklar vardı, defalarca tekme yemiş gibiydi. Her gördüğümde dişlerimi sıkıyordum. Bilekleri de zedelenmişti. Ama o da benim gibi çabucak toparladı. Sanki kanımızda dayak yiyip çabucak iyileşmek vardı. Morlukları şimdiden eskimiş çürüklere dönüşmüştü. Şimdi sadece aldığı ağrı kesicilerden dolayı biraz bitkin geziyordu ama inat edip onu da bıraktığında eski formuna geri dönmüştü.

 Tabakları önüne koyup masada karşısına oturduğumda bana tip tip baktı. 

 Evdekileri Jungkook'la beraber rüşvet karşılığında dışarı göndermiştim ve nihayet sessiz bir ortamdaydık. O da huzurlu görünüyordu. 

 "Neden bu kadar üstüme düşüyorsun?" dedi gözlerini kısarak. Anlamamış gibi davrandım.

 "Benim için yemek yapıyorsun ve yiyene kadar başımda bekliyorsun, gece desen sırf deli yatıyorsun diye yanımda yatmak yerine o veletlerin cirit attığı salonda uyuyorsun!" Gözlerini tekrar kıstı ve rulolardan birini ağzına attı.

 "Neden bu kadar üstüme düşüp acele ediyorsun?" dedi bir kez daha. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gülmemek için kendimle savaş verdim. Bir haftadır söylemeye çalıştığım şey boğazıma takılıp kalıyordu. Bu sefer söyleyeceğim derken yine yuttuğumu hissediyordum. 

 Yine yutmuştum.

 Bir başka amacımı söyleyerek konuyu değiştirmeye karar verdim. 

 "Bir an önce iyileşmeni sağlayıp intikamımı alacağım da ondan." dedim gülümseyerek. Birden başını yemekten kaldırdı ve bana baktı. Ciddi olup olmadığımı sorguluyor gibiydi. Gözlerinin içine bakarak devam ettim.

 "Tamamen iyileştiğine emin olamadan seni istediğim gibi beceremem." Çileklerinden birini alıp yavaşça ağzıma götürdüm. 

 Çiğnemesi yavaşladı ve şehvetli bakışları yoğunlaşıp beni yerime mıhlarken ağzındakileri zorla yuttu. Tanrım, yalan değildi; onun için deliriyordum.

  Bakışlarına gülümseyerek karşılık verdiğimde elindeki chopstickleri tepsiye bıraktı. 

 "Doydun mu?" dedim içimden kıs kıs gülerek. Dudaklarını ıslattı. 

 "Hayır." dedi yavaşça tepsiyi kenara iterek. "Başka bir şeye aç olduğumu fark ettim."

 Kıkırdadığımda içimi kıpırdatan bakışları değişmemişti, sandalyesinde geriye yaslandı.

 "Senin yüzünden bir haftadır acım bir türlü dinmiyor, sayende elimle seviyeli bir ilişkiye başladım. Beni delirtiyorsun!" dedi ve oturduğu yerden kalktı. Yanımdan geçecekken gülerek t-shirtünden yakaladım ve bakışlarımı eşofmanının önündeki şişkinliğe indirdim. Gerçekten etkileniyordu!

 "Nereye gidiyorsun?" dedim bakışlarımı şişkinlikten gözlerine çıkararak. Aralı dudaklarıma baktı ve yutkunarak çenesini kaldırdı. 

 "Banyoya! Mutlu musun?" dedi huysuz bir çocuk gibi. Güldüm ve üst kata çıkmasını izledim. 



***


 Banyodan çıktığında üstünde beline sarılı havludan başka bir şey yoktu ve şişliğin indiğini fark ettim. Yatakta uzun t-shirtlerimden biriyle uzanmış telefonuma bakıyordum. Beni görünce temkinli bir şekilde kapıyı kapattı ve hareketlerimi tartmaya çalıştı. Yavaşça yatakta doğruldum ve bacaklarımı sarkıtarak ayağa kalktım. Nemli saçlarıyla o kadar çekici görünüyordu ki dayanamadım ve yanına ilerleyip kollarımı boynuna dolayarak dudaklarımızı birleştirdim. 

 Çölde su bulmuş gibi aceleciydi, ancak eğer bu benim intikamımsa beklemeyi öğrenmesi gerekmez miydi?

 Güldüm ve dudaklarımız arasındaki nefes mesafesini yavaşça kapatıp dilimi okşar gibi dudaklarına sürttüm.

 Öpüşürken yatağın ayakucuna kadar gelmiştik. Geri çekildiğimde bana şehvetle gülümsedi. 

 "İntikamın bu muydu?" dedi sanki bitirmişim gibi. Hiçbir şey söylemedim ve dudaklarımı dudaklarına yaklaştırıp elimi yavaşça havlusuna attım. Havluyu sıyırıp yere bıraktığımda bana şaşkın şaşkın baktı. 

 Elimi sertleşmeye başlamış penisine götürdüm ve işkence eder gibi yavaşça yukarı aşağı okşamaya başladım. Dokunuşumla nefesi kesilmişti. Dudakları küçük bir 'o' şeklini aldığında güzel yüzüne büyülenmiş gibi baktım. Gözlerini kapattı ve fısıldar gibi inledi. 

 Bu manzarayı sonsuza kadar saklamak istiyordum.

  Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Seni mutlu etmek istiyorum." dedim onun lafını ona karşı kullanarak. Tutuşumu sertleştirerek biraz daha hızlandım. Artık avcumun içinde zonkladığını hissediyordum. Bir kez daha sesli bir şekilde inledi.

 İlk defa bu kadar yavaş davranıyordum ve bunun onu daha çok tahrik ettiğini biliyordum. Yavaşça arkasındaki yatağa sırt üstü yatmasını sağladım ve hiç zaman kaybetmeden üstüne çıktım. Son bir defa penisini okşadıktan sonra bacaklarımdaki ellerinin t-shirtümden içeri, sırtıma doğru sızdığını hissettim. İç çamaşırı giymediğim için memnundum, t-shirt yukarı sıyrılınca onun da gözleri şehvetle büyüdü. 

 Ellerimi ellerinin üstüne koyarak t-shirt'ü daha da yukarı sıyırmasını sağladım ve gözlerimi onunkilerden ayırmayarak yavaşça dikleşmiş penisine sürtündüm. T-shirt'ümü yırtarcasına tuttu ve vücudunu benimkine bastırdı. Ama bu kadar kolay kurtulmasına izin vermeyecektim. 

 Dizlerimin üstünde dikildim ve yavaşça, neredeyse işkence çektirir gibi bir hızda kendimi penisine bastırarak içimi doldurmasına izin verdim. 

 Bu sefer aynı anda inlemiştik. Başımı istemsiz olarak geriye attım. Bir süre yavaş bir ritimde gidip geldikten sonra işkenceme daha fazla dayanamadı ve uzun t-shirtü başımdan çıkardı, geriye doğru yasladığım kollarımdan tutarak kendine çekti. Şimdi yüz yüzeydik ve nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Farkında olmadan ritmimizi de hızlandırmıştık. 

 Ama bu defa yavaşlamama izin vermedi ve dayanamayarak çığlık atarcasına inlememe neden oldu. Kontrolü tekrar elime almam da uzun sürmemişti. Ellerimle göğsünden destek aldım ve yavaşça üzerinde doğrulup tekrar kendimi aşağı bastırdım. Ben kendimi uçurumdan aşağı attığımda o hala ucundaydı. Nefes nefese göğsüne yaslandığımda onun için bir kere daha içimi doldurmasına izin verdim.

 "Tanrım, geliyorum.." dedi başını arkaya atıp içimden çıkarak. Bacaklarına oturdum ve boşalırken yüz ifadesini izledim. Dünyanın en güzel manzarasıydı. Bu adam benim için geliyordu.

  İşini bitirdiğinde nefesini düzene sokmaya çalıştı ve gözlerime baktı. Gözleri hala ihtiyaçla parlıyordu. O an gerçekten beni istediğini anladım. Sadece seks istemiyordu, beni istiyordu. 

 Dayanamadım ve üzerine eğilerek dudaklarımızı ihtiyaçla birleştirdim. Bir nefes mesafesinde geri çekildiğimde yuttuğum bütün sözlerin ağzımdan kolayca çıktığını fark ettim. Parmaklarımla saçlarını düzelttim ve gözlerine baktım.

 "Seni seviyorum."

 Bana şaşkın şaşkın baktı. Söylememi beklediği son şey buymuş gibiydi. Devam ettim.

 "Bunu bir daha ne zaman söyleyebileceğimi bilmiyorum, bu yüzden beni iyi dinle. Neyin arkasına saklanırsam saklanayım bunu değiştiremiyorum, şeker çocuk. Seks, şiddet... Bu duyguyu hangi kılıfa sokarsam sokayım olmuyor. Seni seviyorum."


Continue Reading

You'll Also Like

54.2K 6.2K 47
(+15) Gecenin puslu örtüsü altına uzanmış yalancı baharın hafif esintisini ilk defa o an hissetmiştim. Tıpkı kendisi gibi kalbime bırakıp gittiği yal...
276K 19.1K 47
+13 Titrek bir nefes verdim dudaklarımın arasından o da kaydı gitti bulutların kasvetli dumanı arasından... "Jungkook..." diyebildim sadece. O da anl...
100K 10.6K 12
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
160K 10.2K 35
Eğlenceli bir Park Jimin Kakaotalk serisidir.