one million bullets || myg.

By alluretodarkness

399K 24.4K 18K

Önce sadece tek gecelik bir ilişkiydi, Daha sonra suç ortağı oldular, Birbirleri için kendilerini bir milyon... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30 | FİNAL
♡ Yeni fic & Daesang ♡
♡|yeni hikaye| devil in him (taekook)

13

11.4K 823 756
By alluretodarkness


 Uyandığımda gözlerim refleks olarak duvardaki saate gitti. 

11:52

 Aniden yatakta doğruldum. Öğlene kadar uyumuştum. Aklıma Yoongi gelince elim telefonuma gitti. Dudağımı ısırarak karar vermeye çalıştım ve telefona baktım. 

 Aramalı mıyım? 

 Tam arama tuşuna basacakken silkindim ve telefonu komidinin üstüne fırlatırcasına koydum. 

 Muhtemelen uyuyordu, şimdi boşu boşuna uyandırmış olacaktım. 

 İç çektim ve yataktan zor da olsa kalktım. Resmen sabah akşam sevgilisini arayan kızlara dönüşüyordum. Gerçi Min Yoongi'yle aramızda resmi olarak bir şey yoktu. Hala takılıyorduk. Hayatımdaki en uzun takılmaydı. Gülümsedim. 

 Dün akşam ciddi anlamda bana içini açmıştı ve buna minnettardım. Bir şeyleri anlatmanın ne kadar zor olduğunu biliyordum. İçinde saklamak daha kolaydı ama senin kolay olduğu için tercih ettiğin bu yol nihayetinde patlamayla sona eriyordu. 

 Odadan çıkıp güzel kokuyu takip ettim ve tahmin ettiğim gibi Namjoon keyifliydi. 

 "Ne yapıyorsun?" dedim tavaya döktüğü karışıma bakarak. Gülümsedi ve spatulayla karışıma şekil verdi. 

 "Pankek, Jin denemem gerektiğini söyledi."

 Kıkırdadım. "Evi inletmekten konuşmaya da vakit kaldı mı bari?" dedim pişirdiği pankek tepeciğinden bir tane aşırarak. Bana gözlerini belerterek baktı.

 "Seni zilli!" dedi şakasına ve elinde spatulayla üstüme geldi. Kıkırdayarak tezgahın diğer tarafına geçtim, bar stili tabureye oturup bacak bacak üstüne attım. 

 Namjoon spatulayla pankeki çevirip olduğum taraftaki tezgaha yaslandı ve üstümdeki uzun t-shirt'e bakarak gülümsedi. 

 "Sayemde Min Yoongi'yle sen de bir yerleri inletmişsin diye duydum." dedi şeytani gülümsemesiyle. Yüzüne tip tip baktım ve sırıtarak gözlerimi devirdim. 

 "Bu arada erkek arkadaşın kıskanmakta haklı. Her ne kadar kadınlardan hoşlanmasam da kahrolasıca bacaklarına bakmadan edemiyorum, Yoo Rae. Hetero olsam ilk sana yürürdüm, biliyorsun." 

 Nispet yapar gibi bacaklarımı tezgaha uzattım ve üst üste koydum. Bana baktı ve güldü. 

 "Bir eşcinsel tarafından seksi bulunmak nasıl bir his?" 

 Dergi kapaklarındaki gibi poz verdim ve gözlerimi kıstım. 

"Hala Jin'e geçireceğin bir şeyin olsun istiyorsan sus ve pankeklerini sevgiyle pişirmeye devam et." 


***



Bitter çikolatalı dondurmamla televizyon karşısında yayılıp çizgi film izlediğim sırada Namjoon elinde çalan telefonumla yanıma geldi ve telefonu üstüme fırlattı.

 "Artık şunu açar mısın? Çıldırmak üzereyim de."

 Gözlerimi devirerek telefonu aldım, elimdeki dondurma dolu kaşığı ağzıma tıktım ve yeşil simgeyi kaydırarak telefonu omzumla kulağım arasına sıkıştırdım.

 Ağzım dolu dolu konuştum. "Ne var?"

 Jungkook'un tanıdık kahkahasını duyunca gözlerimi televizyondan tavana çevirdim.

 "Ağzında ne var bilmiyorum ve bilmek istediğim de söylenemez noona ama artık Yoongi hyung'u eve göndersen diyorum. Yapacak işlerimiz var ve o hep kaytarıyor!" 

 Ağzımdaki buz gibi dondurmayı öylece yuttum ve boğazımın ağrısına aldırmadan konuştum.

 "Sen neden bahsediyorsun? Yoongi evde değil mi?"

 Sözlerimle afallamıştı, duraksadı. "Hayır, dün gece eve gelmedi ki. Seninle değil miydi?"

 Koltukta dikildim. "Hayır, yani evet ama sabaha karşı beni eve bırakıp gitti."

 İç çekti. "Hassiktir! Afedersin, nerede bu herif!?"

 Dondurmayı fırlatırcasına koltuğa attım. Namjoon muhtemelen beni öldürecekti ama elim ayağım birbirine girmişti ve ne yapacağımı bilmiyordum. Aklıma binbir türlü ihtimal geliyordu. 

 Sonra birden baştan başa dolandığım odanın ortasında durdum. Ya kuruntu yapıyorsam? Ya kafasına estiyse ve yalnız kalmak istediyse? 

 "Jungkook, sen kapat ben bir şeyler düşüneceğim. Eğer bir şey öğrenirsen de ara." Aceleyle telefonu kapattım.

  "Hay sikeyim!" diye tepindim ve kaybedeceğim hiçbir şey olmadığından Namjoon'un çalışma odasına hızlı adımlarla girdim. 

 Halimi görünce kulağındaki kulaklıkları çıkardı ve şaşkın şaşkın bana baktı. "Sorun nedir?"

  "Namjoon, sen telefon numarasından yer tespiti yapabiliyordun değil mi?!" dedim telefonu sertçe masaya koyup iki elimi de yanına dayayarak. Tek kaşını kaldırdı ve bana kafası karışmış gibi baktı.

 "Sabahtan beri aramayan sevgili vakalarına bakmıyorum." dedi alay eder gibi. Dişlerimi sıktım. 

 "Namjoon, lütfen, bu iş ciddi."

 Bakışlarımı gördü ve şaşırarak ortopedik sandalyesinde dikeldi. "Bakalım neredesin Min Yoongi?" dedi parmaklarını gerip boynunu iki yana esneterek. 

 Masanın etrafından dolandım, koltuğun arkasına kolumu dayayarak ekrana doğru eğildim. Namjoon ellerini klavyede insanüstü bir hızda hareket ettiriyordu. Bir an tuşlar alev alacak sandım.  

 Birkaç saniye sonra bir ekran belirdi ve şehir haritasına benzer şekiller çıkınca tanıdık bir isim aramaya başladım. Gösterilen yeri hiç görmemiştim. Kırmızı bir nokta haritanın ortasında yanıp sönüyordu. 

 "Burayı bilmiyorum." dedim fısıldayarak. Namjoon'u dürttüm. "Biraz küçültsene nereye bağlı burası?" 

 İç çekti ve haritayı küçülttü. Ekranda beliren kelime başımdan aşağı kaynar sular dökülmesiyle eş değer bir etki yaratmıştı.


 Daegu.


 Gözlerimi ekrandan ayırmadan tekrar Namjoon'la konuştum. "Bu haritayı telefonuma aktarabilir misin? Gerçek zamanlı olarak."

 Bana endişeli bir şekilde baktı. "Bununla ne yapacaksın?" dedi ve telefonuma bir kablo aracılığıyla verileri aktardı.

 Kaşlarımı çattım. "Orada olmasının tek sebebi olabilir." dedim hızla dağınık saçlarımı bileğimdeki tokayla sımsıkı toplarken. 

 Daha sonra Namjoon'a döndüm ve daha fazla soru sormaması için gözlerinin içine bakarak konuştum.

 "Ben peşinden gidiyorum. Neyle karşılaşacağımı bilmediğim için çocuklara haber ver. Önden gideceğim, kaybedecek zamanımız yok." dedim ve başıyla onayladığında telefonumu da alıp koşarak odamda bir kenara attığım kıyafetlerimi giydim. 

 Namjoon'un arabasının anahtarını alıp arabaya bindiğimde park yerinden aceleyle çıktım. Telefonu navigasyon cihazının yerine taktığımda haritayı büyülttüm ve zaman kaybetmeden gaza bastım. 

 Daegu'da ne halt ediyorsun?!


***


Min Yoongi 


 Zonklayan başımla gözlerimi araladığımda sadece ay ışığının aydınlattığı depo tarzı bir yerde bağlı olduğumu gördüm. 

 Ellerimi çözmeye çalıştığımda tek başarabildiğim bileklerimi incitmek olmuştu. Öfkeyle etrafıma bakındım. En son hatırladığım şeyi düşündükçe öfkeden deliriyordum. 

 Shin Hwa beni oyalarken Jae Young arkamdan yaklaşmıştı ve ben hazırlıksız yakalanmıştım. Hazırlıksız yakalanmıştım!

 Shin Hwa'nın ruh hali belli olmuyordu. Bir kendisi gibi bir kız kardeşi gibi davranıyordu. Beni en çok afallatan da bu olmuştu. Resmen aklını kaybetmişti. İç çekerek etrafı inceledim. Dışardan konuşma sesleri geliyordu ancak ses içeri gelene kadar anlaşılmaz bir hale bürünüyordu. 

 Etrafta delici-kesici bir şeyler ararken deponun kapısı açıldı ve ay ışığının bile burada ne kadar kuvvetli olduğunu anladım. Gözlerim acımıştı. 

 "Uyanmış!" dedi Jae Young'un hatırladığıma göre daha kalın olan sesi. Shin Hwa uzun topuklularıyla içeri girdiğinde yüzünde şeytani gülümsemesi vardı. 

 "Evine hoşgeldin, Yoongi. Daegu'dayız." dedi Shin Hwa elini çırparak. Daegu mu?! 

 "Buraya geldiğimizden beri altı saattir uyuyorsun, bir an öldün sandım." dedi kıkırdayarak. İrkildim.

 "Ölsem de umrunda olmazdı, öldürmekte bir sorun görmeyen sensin." dedim dişlerimin arasından.

 Jae Young beklemediğim bir anda karnıma tekme attığında nefesim kesildi ve inledim. 

 "Sözlerine dikkat et, Min Yoongi. Sakın inkar etmeye kalkma, Shin Ra'yı senin öldürdüğünü biliyoruz!" dedi elindeki beyzbol sopasını bana doğru tehditkar bir ifadeyle uzatarak. Kaşlarımı çatarak önce Shin Hwa'ya sonra tekrar Jae Young'a baktım.

 "Sen benimle alay mı ediyorsun?!" diye bağırdım elindeki sopaya tekme atıp sopayı deponun girişine göndererek.

 "Shin Ra'yı öldüren oydu!" dedim başımla Shin Hwa'yı göstererek. Jae Young öfkeyle dudağını ısırdı ve gözlerini kapattı.

 "Hala yalan söylüyorsun!" Bir tekme daha attığında yanıma doğru yığılmamak için kendimi zorlamam gerekti. 

 "Onu öldürüp kaçtın ve bunca zaman yanımda olan tek kişi Shin Hwa noona'ydı! Senin yalanlarına kanar mıyım sanıyorsun? İyi denemeydi."

 Sabırla iç çektim. Jae Young bir kez daha vuracakken Shin Hwa eliyle onu durdurdu ve bana yaklaştı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında tiksintiyle geri çekildim. 

 Jae Young sinirle deponun iç kısımlarına doğru ilerlemişti. Shin Hwa'ysa onu işaret edip işaret parmağını dudağına götürdü.

 "Şşş, sessiz ol sevgilim. Eğer burada olduğumu öğrenirse peşimi bırakmaz! Öldüğümü sanıyor." Kıkırdadı. Delice bakan gözlerine iğrenerek baktım. 

 Aniden uzanıp çenemden tuttu ve ruj sürmekten çatlamış dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Midemin kalktığını hissediyordum. Tüm gücümle çırpındım ve vücudunu tekmeleyerek kendimden uzaklaştırdım.

 "Hastasın sen." dedim dudaklarımdaki her bir izini yok etmek ister gibi yere tükürerek. 

 Bana öfkeyle baktı. "Beni takip eden kaçık sürtük yüzünden, değil mi?!" dedi bir anda parlayarak. 

"Keşke o da burada olsaydı, nihayet onu lime lime edebilirdim."

 Yoo Rae'den bahsediyordu. Öfkeyle kaşlarımı çattım. Sinirimden her yeri tekmelemek istiyordum. 

 Yüzüne bakarak küfür edecektim ki deponun kapısından gelen sesle dikkati dağıldı ve kapıya doğru döndü. Arkamdan geçen gölge Jae Young'un olamayacak kadar hızlıydı. Temkinli bir şekilde önüme düşen gölgesini takip ettim. Yukarıdan geliyordu. 

 Ormandan gelen bir hayvan olsa bile bu benim işime yarayabilirdi ve tek bir boş andan sonra buradan çıkmış olurdum. 

 Ama hiç beklemediğim bir şey oldu.

Gölge aniden elinde sopasıyla ayakları üzerine tam Shin Hwa'nın önüne düştü. Bu narin görünümlü vücudu tanıyordum. 

 Elindeki sopayı dikkati dağılmış olan Shin Hwa'nın kafasına beyzbol topuna vurur gibi hırsla geçirdiğinde yere yığılan Shin Hwa'ya bakarak sopayı tek elinde çevirip omzuna dayadı ve sonsuza kadar bakabileceğim şeytani gülümsemesi yüzüne yayıldı. 


 "Bir dahakine, kaçık bir sürtükten bahsederken ne dilediğine dikkat et, kaltak."




***

Helö madırfakırs! 

WINGS6'dan sonra snickers yiyerek şevke geldim ve hemencecik bölümü yazayım dedim :')

 Her zamanki gibi oy ve yorumlarını eksik etmeyen herkese sonsuz teşekkürler, iyi ki varsınız :***

Sonraki bölüme kadar, esen kalın efenim :*


+EK OLARAK: MEDYANIN GÜZELLİĞİNE BİR BAKIN KURBAN OLAYIM :')

Continue Reading

You'll Also Like

37.9K 5.1K 20
[TAMAMLANDI] » 𝐫𝐞𝐧𝐤 𝐮̈𝐜̧𝐥𝐞𝐦𝐞𝐬𝐢 𝐬𝐞𝐫𝐢𝐬𝐢nin son kitabıdır, ancak olay örgüsünün ilk iki kitap ile herhangi bir bağlantısı yoktur. »...
52.5K 4.2K 17
Kapıyı açtığımda, onu karşımda savunmasız bir biçimde görmeyi beklemiyordum. Zil zurna sarhoş olmuştu, ayakta bile zor duruyordu. Beceriksizce içeri...
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 209K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
237K 25.8K 21
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!