İMKAN'SIZIM

By haylazcicikiz

16.7K 787 303

Adam sevdi, çok sevdi. Fakat kadın bunu görmedi. Bir gün adam dikildi kadının karşısına: Seviyorum, sonsuzluk... More

►SIFIRI TÜKETENLER◄
►SIFIRI TÜKETENLER◄
►AZ İNSAN; AZ GÜVEN◄
►SONU İYİ BİTEN ACI◄
►YILDIRIM SAVAR◄
►MÜZİK◄
►SALLANIP DURAN MUTSUZLUK◄
►YAŞAMAK◄
►DEĞER◄
►YALAN◄
►YARA◄
►İLK GÖRÜŞTE NEFRET◄
►UÇURUM◄
► SEVGİLİ ◄
►KURŞUN◄
►ZEHİR◄
►İHANET◄
►ÇARESİZLİK◄
►ACI◄
►PAPATYA◄

►YÜZLEŞME◄

332 27 12
By haylazcicikiz

NOT: Arkadaşlar lütfen okuyan herkes yorum yapsın. 

Keyifli okumalar. . :)

Umut, bir yolun dönemecinde, var hızla koşarken, birden yetişiveren bir kurşunla yere serilivermekti. Ve ben defalarca o kurşunlar tarafından yere serilmiştim. Her defasında Azrail yanıma gelmiş, ruhumu alarak bedenimi yeryüzünde bırakmıştı. Şuan bende bir insanın bedenini o kurşunların önüne atıyordum. Onu onayladığım da yüzünde açan geniş tebessüm, gözlerindeki umut parıltıları beni doğrular nitelikteydi.

O çadırları toplarken ben dere kenarına oturmuş verdiğim kararı düşünüyordum. Çok derinlerinde yüzdüğüm düşünce denizinden kararımı söylemek üzere ona döndüğümde o denizden çıkmıştım. Ve ben hala düşüncelerimin ıslaklığından arınamamışken onu elinde telefon bana gülümseyerek baktığını gördüm. Kaşlarım kendiliğinden çatıldı. Yerimden kalkıp ona doğru ilerledim.

" Hey, ne yapıyorsun? "

Yüzündeki gülümsemesi daha fazla genişledi. Yaramazlık yapan çocuklar gibi bakıyordu bana... Yaptığından memnun ama tepkimden korkan...

" Seni ölümsüzleştiriyorum. "

Söylediğine anlam vermeye çalışırken gülümseyerek yanıma geldi ve ben hala onu anlamaya çalışırken kafasını arkamdan boyun girintime yerleştirip telefonu yüzümüze tuttu. Ekranda ikimizin görüntüsü belirince o an fotoğrafımızı çektiğini anladım. Ona sinirle bakarken o bana bakmak yerine telefona bakıyordu, sonra ne olduğunu anlamadan dudaklarını alnıma bastırdı. Ben tepki verene kadar benden ayrılmıştı.

" Bunu çerçeveleteceğim. "

Alnımda dudakları olan fotoğrafı gülümseyerek bana çevirmişti. Şuan o kadar mutlu görünüyordu ki bir an onun o mutluluğuna imrendim. Ama o an çok kısa sürmüştü. Arkadaşım onun yüzünden acı çekerken o bu denli mutlu olamazdı. Ve en acısı da arkadaşımı üzen adamın benim sayemde mutlu olmasaydı. Zihnime okunan düşünceler ile kendimi çok kötü hissettim.

" Ne yaptığını sanıyorsun sen? "

Kendime olan sinirimi, ona olan nefretimi sesimi yükselterek belli ettim. Eğer Ezel acı çekiyorsa o da çekecekti.

" Benden izin aldın mı? Sen ne hakla çekersin fotoğraflarımı? "

Verdiğim tepki onu oldukça şaşırtmıştı. Ağzı açık bana bakarken gözü telefona kaydı, daha sonra tekrar bana baktı. Konuşmasına izin vermeden konuşmaya devam ettim. Onu kırmak, üzmek istiyordum. Daha önce bir şeyi böylesine çok istediğimi hatırlamıyordum.

" Sen kimsin ya, kimsin? "

Sen kimsin ki arkadaşımla aramı bozuyorsun? Sen kimsin ki arkadaşımı ağlatıyorsun? Sen kimsin ki önce onu hamile bırakıp sonra onu terk ediyorsun? Sen kimsin ki bu denli hayatımızın içine girebiliyorsun? Tüm bu sorular içimden geçerken hiçbirini dillendiremedim. Ona göre belki fazla ve anlamsızca tepki vermiştim ama bana göre bu bir hiçti. Ondan o kadar çok nefret ediyordum ki bu nefret tüm insani duygularımı bir örtü gibi örtüyordu.

" Ben kim miyim? "

Telefonu cebine atıp bana doğru bir kaç adım attı. Kaşları benim gibi çatılmıştı.

" Ben senin sevgilinim. Her ne kadar kabullenmesen de ben. Senin. Sevgilinim. "

Vurgulaya vurgulaya konuşmuştu. Siniri ve kırgınlığı sesine yansımıştı. Ses tonu ilk defa şeffaf olmuş, içindeki her şeyi görmemi sağlamıştı.

" Az önce ne fark ettim biliyor musun? Bana olan nefretin fotoğraf karesinde bile kendini belli ediyor. "

Sustu... Yüzü buruştu ve birkaç adım gerileyip benden uzaklaştı. Böyle bir tepki vermesini beklemiyordum. Sanki içine bir canavar girmişti ve o canavar acısını sert bir şekilde bana yansıtıyordu. Daha sonra bir tarafı canavar bir tarafı Asil oldu bedeninin. Bir tarafı parçalayacakmış gibi bakarken diğer tarafı sarıp sarmalayacakmış gibi bakıyordu.

" İlk defa seninle ilgili bir konuda pişman oldum. Keşke o fotoğrafı çekmeseydim, nefretini görmeseydim. Habersiz çekilen fotoğraflarında bana bakmıyordun ama en azından kahvelerin nefreti barındırmıyordu. "

Konuşmama izin vermeden arkasını dönüp yarım kalan işlerine döndü. Konuşmadım, eski yerime oturup dereyi izledim. Ruhumun deredeki su gibi akıp gitmesini istedim. Yorulmuştum... Ben bu kadar oyuna ve yalana alışık değildim. Ben yalandan nefret ederdim, birinin duyguları ile oynamaktan korkardım. Ama şuan onları bile isteye yapıyordum. Her ne kadar bana olan duygularına inanmasam da o bu şekilde söylüyordu ve o söyleyişlere göre onunla oynuyordum. Ve ben bundan rahatsız ama pişman değildim.

Yana aldığım saçlarımdan dolayı ensemde bir nefes hissettim, daha sonra saçlarımda bir baskı. Arkamı dönüp bakmadım, kim olduğunu biliyordum. Yanıma oturup bağdaş kurdu. Eli yavaş yavaş elimi buldu. Tenime kaynar su dökülmüş gibi hızla çektim.

" Üzgünüm, sesimi yükseltmek istememiştim. "

Pişman çıkan sesi kulaklarıma dolunca içimden alayla gülümsedim. Bana bağırdığı için değil, Ezel'e yaptıkları için pişman olmalıydı. Sesimi çıkarmadan dereye bakmaya devam ettim. Omzumda bir ağırlık hissettim. Kafasını omzuma koymuştu, iteceğim sırada konuşmaya başladı.

" Biliyor musun, ben hiç kafamı annemin omzuna başımı yaslayamadım. Küçükken düştüğümde omzunu gözyaşlarımla ıslatacağım biri olmadı. Ama... "

Ona bakmıyordum ama boynumda kırpışan kirpikleri ile bana baktığını anladım.

" Şimdi sen varsın? Eğer bir gün olur ya gözyaşlarım akmak isterse omzunu bana verir misin? "

Yutkundum... Cevap veremedim... Veririm diyemedim... Ona bu konuda yalan söyleyemedim. Omzumda savunmasız küçük bir çocuk gibi dururken ona yalan söyleyemezdim. Cevap vermeyince tenimden ayrılan kirpikleri ile önüne döndüğünü anladım.

Tam aldığım kararı ona söyleyecekken bu defa da elleri durdurdu. Parmakları bir kelepçe gibi tutsak etmişti parmaklarımı.

" Peki, bir gün düşersem elimden tutup kaldırır mısın? "

Sıkı sıkı tutmuştu elimi gerçekten düşecekmiş gibi. Şuan bulunduğumuz durum bana çok yanlış geliyordu. Ezel'e ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Ama yinede o bu kadar çocuk gibi masum ve savunmasız dururken onu itemiyordum.

" Benim yüzümden düşsen bile mi? "

Kafamı ona çevirdim, gözleri ellerimizdeydi. Buruk, küçük bir tebessüm ile bakıyordu. Kafasını olumlu anlamda salladı.

" Senin yüzünden düşsem bile... Sen beni düşürsen bile... Ne olursa olsun ben senin ellerini hep tutacağım. Parmaklarını her zaman böyle okşayacağım. ''

Sustu... Derin bir nefes alıp verdi ve kararlı bir şekilde konuşmaya devam etti.

'' Bak ben ömrümü ömrüne bağladım. Sen benden nefret etsen bile ben kendi isteğimle seni hiçbir zaman bırakmayacağım, sen bıraksan da bırakmayacağım. Hatta sen nefret ediyorsun diye seni daha fazla seveceğim, sevgim nefretini örtsün diye... "

Fazla duygusal bir ortam oluşturmuştu. Rahatsızdım... Bulunduğum konum beni fazla rahatsız ediyordu. Ama bir yandan da fazla garipti. Birinin benim hakkımda bu kadar kararlı ve güzel konuşması garip hissettiriyordu. Kafamı omzundan kaldırdım. Elimi çekmek istedim fakat izin vermedi.

" Ben İstanbul'a dönmek istiyorum. "

Ben nedenini sormasını beklerken o kafasını olumlu anlamda salladı. Elimi kaldırıp avuç içimi öptü.

" Sen nasıl istersen. Zaten her şeyi topladım. İstersen gezeriz istersen, İstanbul'a döneriz. "

Elimi tutarak ayağa kalkıp beni de kaldırdı. Kafam çok karışmıştı ama duygularım daha fazla karışmıştı. Bir yanım nefretimi serbest bırakıp onu parçalanmasını söylerken diğer yanım vicdanına uy, onu kendi pisliği ile bırak diyordu. Aklım ise Ezel'e söz verdin geri dönemezsin dedi. Bir ipin ucundaydım ya adım atıp ilerleyecektim yada olduğum yerde durup birinin beni kurtarmasını bekleyecektim. Ama beni kurtaracak kimse yoktu.

Asil ile arabaya biner binmez bana ne yapacağımızı sormuştu ve ben her ne kadar gezmek istesem de Ezel için İstanbul'a dönmek istediğimi söyledim.

" Bir daha ki gelişimizde gezeriz. "

Sesi benim aksime neşeli çıkıyordu. Ben onun yüzünden nefes alamazken o mutlu olabiliyordu. Nefes alamıyordum, yaşananlar beni boğuyordu.

" Çok fazla vakit geçirmeye başladık... "

Ellerimi önümde birleştirip parmaklarımla oynadım. Aklımdan geçenleri mantık süzgecinden geçirerek konuşmaya çalıştım.

" Bak kafam çok karışık, nefes alamıyorum. Bir süre uzak duralım. Çok ani oldu her şey alışamadım. Seni gördükçe söylediğin yalan aklıma geliyor ve sana olan nefretim katlanıyor. Anladın mı? "

Direksiyona parmakları ile ritim tutarken kafasını olumlu anlamda salladı. Arabanın hızını artırırken konuşmasını bekledim, bir tepki vermesini bekledim fakat hiçbirini yapmadı.

" Bir şey söylemeyecek misin? "

Arabayı ani bir şekilde sağa çekerken bana döndü. Konuşmadan bir süre yüzüme baktı. Tam konuşacağım sırada eli ile beni susturdu. Ne yapacağını merak ile beklerken o yüzüme bakmaya devam etti.

" O süre ne kadar bir süre? "

Gözlerini gözlerime kitlemiş ve anahtarını atmıştı. Arıyor arıyor fakat anahtarı bulamıyordum.

" Bilmiyorum. "

Buna Ezel karar verecekti. Bende en az onun kadar bu sürenin ne kadar olduğunu bilmiyordum. En az onun kadar olacaklardan habersizdim.

" Ben sana seni bırakmayacağım dedim. Seni görmeden yapamam. Kafan mı karışık o karışıklığı beraber çözeceğiz. Kafanı ne karıştırıyorsa bana sor. "

Nefretim anahtarı buldu ve gözlerimi gözlerinden ayırabildim. Söyledikleri beni sinirlendirirken ellerim iki yanımda yumruk oldu. Dayanamayıp gerçekleri söyleyecektim. Artık yüzleşme vakti gelmişti...

" Aklımı karıştıran sensin. Sen ve yalanların. Sen ve şerefsizliğin. Sen ve iğrençliğin. Ve en önemlisi de asla sönmeyecek nefretime rağmen şuan mecburen senin yanında durmam. "

Çenesi seğirmeye başlarken ne zaman tuttuğunu fark etmediğim elimi bıraktı. Ben söyleyeceklerimi zihnimde tartarken kafasını direksiyona yasladı ve derin soluklar alıp vermeye başladı. 

'' Ben ve yalanlarım öyle mi? ''

Kafasını direksiyondan kaldırıp kararmış gözleri ile gözlerime baktı. İçinin katran karası gözlerine yansımıştı.

'' Ben sana sadece bir kez yalan söyledim. Ve onunda nedenini sana açıklayıp, özür diledim. ''

Elini direksiyona vururken benimde gerilen sinirlerim hat safhaya çıkmıştı. Sana bir kez yalan söyledim derken bile yalan söylüyordu. Ben nasıl bu yalancı adama güvenipte onunla yalnız kalmıştım. En az ondan nefret ettiğim kadar kendimden de nefret ediyordum. Sırf ondan arkadaşımın intikamını almak için kendi benliğimden çıkıyordum.

'' Yalanımın sana verdiği zararları da telafi ettim. Etmedim mi? Etmemiş olsaydım bana şans vermezdin. ''

Verdiği zararları telafi ettiğini sanırken en büyük zararı verdiğini fark etmeyecek kadar kötülükten gözleri körelmişti

'' Bana verdiğin zararları telafi ettin. Peki ya Ezel? Onda bıraktığın zararları da telafi ettin mi Eftal Asil Taşkın? ''

Onun gibi sesimi yükseltmiştim. Sesini yükselterek beni bastıracağını sanıyordu herhalde. Nefret ediyordum bağırıp çağırarak kadınları sindirebileceğini sanan erkeklerden. 

'' Ben ona zarar vermedim. ''

Hah! Onu hamile bırakıp, tehdit etmesi zarardan sayılmıyor muydu? En büyük zararı ona vermişti. Asla unutamayacağı acılar yaşatmış ve yaşatmaya devam ediyordu. Bu hikayede önemli olan ben değildim, oydu... Ve o hala bana ona zarar vermediğini söyleyebiliyordu.

'' Artık gerçekleri ortaya dökmenin zamanı gelmedi mi sence de? Döksene içindeki tüm pisliği. Anlatsana bana Ezel'e yaptıklarını. Bir kere adam gibi davranıp doğruları söylesene Eftal Taşkın. ''

Ben iğrençliğini yüzüne vurmadan sen söyle! Söyle ki çok küçükte olsa pişman olduğuna inanabileyim. Söyle ki az da olsa Ezel'in karnındaki çocuğun babasına ufacık da olsa güvenebileyim

'' Ne yapmışım ki anlatayım? Ne biliyorsan sen söyle. Beni böyle ağır ithamlarla yargıladığına göre bildiğin bir şeyler var demek ki. Bana olan duygularını dile getirebildiğin gibi dürüstçe söylesene benim hakkımda ne biliyorsun? ''

Yutkundum...  Ona verdiğim son şansıda değerlendirememişti.  İçimden Ezelden özür dilerken gerçekleri ortaya dökmek ve bu oyuna son vermek için dudaklarımı araladım. Biliyordum ki bu dudaklardan çıkacak her kelime ile Eftal yerlebir olacak... Biliyordum ki bu dudaklardan çıkan her kelime ile Ezel devrimini yaşayacaktı... Biliyordum ki bu arabadan indikten sonra eski benliğime geri dönüşüm olmayacaktı. Karanlığa gömülen ruhumun üzerine katran karası yağmurlar yağacak ve ben iyice yok olacaktım. Artık tam anlamıyla çocuk kalan yanım ölecekti. Ve bunun üç suçlusu olacaktı. Silahı Ezel'e veren Eftal... İçini doldurup elime tutuşturan Ezel... Ve silahı ateşleyen ben...

Arkadaşlar, sınava hazırlandığım için günlerim çok yoğun geçiyor ve bu yüzden kafamı toparlayıp bir türlü bölüm başına oturamıyorum. Oturduğum zamanlarda ise hayal gücüm beni terk ediyor ve sadece boş ekrana bakıyorum. Bu bölümü üç kez tamamlayıp üçünü de silip yeniden başladım ve en sonunda ortaya böyle bir şey çıktı. Bir önceki bölümün finalini yaparken aklımda olan bu bölümü eğlenceli yazmaktı fakat sanırım ruh halimden dolayı yazamadım. Umarım bölümü beğenirsiniz. 

Yeni yılda umarım hepinizin hayalleri gerçekleşir. Tüm yıl boyunca umarım çok çok mutlu olursunuz. ( Tabi gelecek yıllarda da olursunuz umarım. )

Yeni yılda ülkemizdeki olayların son bulmasını ve daha fazla kan dökülmemesini, annelerin, babaların, çocukların ağlamamasını temenni ediyorum.

Herkese mutlu yıllar. :)

Continue Reading

You'll Also Like

4.8M 263K 94
Benim ruhum delik delikti. Biri benim anahtarımı bulup açsa ve o ruhu çıkarsa , ruhumun üzerindeki yanık izlerinden , hayal kırıklığı izlerinden , ac...
338K 22.2K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
290K 15.3K 35
-Gerçek ailem kurgusu- 17 yıl sonra gelmişler biyolojik aileniz diyorlar. Hadi oğlum, nerede bende o şans? TAMAMLANDI✅
194K 41K 54
Aşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdi...