İMKAN'SIZIM

By haylazcicikiz

16.7K 787 303

Adam sevdi, çok sevdi. Fakat kadın bunu görmedi. Bir gün adam dikildi kadının karşısına: Seviyorum, sonsuzluk... More

►SIFIRI TÜKETENLER◄
►SIFIRI TÜKETENLER◄
►AZ İNSAN; AZ GÜVEN◄
►SONU İYİ BİTEN ACI◄
►YILDIRIM SAVAR◄
►MÜZİK◄
►SALLANIP DURAN MUTSUZLUK◄
►YAŞAMAK◄
►DEĞER◄
►YALAN◄
►YARA◄
►İLK GÖRÜŞTE NEFRET◄
►UÇURUM◄
►KURŞUN◄
►ZEHİR◄
►YÜZLEŞME◄
►İHANET◄
►ÇARESİZLİK◄
►ACI◄
►PAPATYA◄

► SEVGİLİ ◄

462 31 5
By haylazcicikiz

  Herkesin kurban bayramını kutlar, hayırlı ve mutlu bayramlar dilerim. :)


İnsan, kapalı bir pencerenin dibindeki vızıldayan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki? İnsan bu kocaman dünyada neydi ki kendine bu kadar güveniyordu? Anlayamıyordum ve ömür boyu da anlayabileceğimi sanmıyordum. Bu kadar anlamsızlığın içinde hayat akıp gider miydi? Gidiyordu işte... Önüne çıkan her engeli sürükleyip götürüyordu, ama bilmiyordu ki o engeller bir gün bir yerde takılacak ve o zaman onun gitmesi de  zor olacak...  

'' Senin ne işin var burada? ''

Asil'in sesi çok sert çıkmıştı, ikinci defa onu böyle görüyordum. İlki dün geceydi.  Fakat Erhan Bey de bir o kadar sert bakıyordu. Ve içimden bir ses diyordu ki eğer araya girmezsen çok büyük bir kavga çıkacak. Emrah Bey'e dönüp gülümsemeye çalıştım.

'' Merhaba. ''

O da bana gülümsedi ama bu gülümseyişi Asil'i sinir etmek içindi bunu anlamıştım. Arkamda duran Asil'in kaşlarını çattığını ve yumruklarını sıktığını tahmin edebiliyordum.

'' Neden gelmiştiniz? ''

Elimi tuttu ve beni kendisine çekti. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken Asil'e ters bir bakış attı ve beni iyice kendisine çekip ellerini belime koydu. 

'' Dün geceki dansımız yarım kalmıştı, devam ettirmeye geldim. ''

Ben korkmadan nasıl bu sözleri sarf ettiğini merak ederken Asil belimdeki ellerini ittirip beni kendine çekmişti. 

'' On saniye içinde burayı terk etmezsen dans edecek ellerin kalmayacak. ''

Gözlerini yumdu ve elleriyle rakamları işaret etmeye başladı.  Asil tam olarak beş yaptığın da Erhan Bey yanımızdan uzaklaşmaya başlamıştı. Asil on rakamını sesli bir şekilde söyleyip gözlerini açtı.  Karşısında Erhan'ı göremeyince sinirli bakışlarının hedefi ben olmuştum.  Onun bu tavrına gözlerimi devirip odamdan çıktım. Arkamdan gelip kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi.

'' Bir şey söylemeyecek misin? ''

Kaşlarını havaya kaldırdım ve kolumu elinden kurtarıp yürümeye devam ettim. Sessiz bir şekilde büyük adımlarıyla yanıma geldi, elleri ellerimi kavradı. Parmaklarımı sıkıca kenetlerken elimi çekmek istedim fakat izin vermedi, yürümeye devam etti.  Şirketten çıkarken çalışanların hepsi tuttuğu elime gözlerin büyülterek bakıyordu. Hatta kimisi dönüp tekrar tekrar bakıyordu. Bu durumdan rahatsız oldum, elimi çekmek istedim fakat yine izin vermedi. 

'' Çalışanlar bize bakıyor, bırak şu elimi. ''

Dişlerimi sıkarak, sinirli bir şekilde fısıldamıştım.  Parmakları parmaklarımı özgür bıraktı... Tam sevineceğim sırada kolunu omzuma attı ve beni çekip kendisine yasladı. Bu yaptığına sinirlenirken yüzüne bakmak için kafamı çevirdiğim sırada dudakları alnıma kondu ve ben gerçekten o an ya can vermek istedim ya da canını almak istedim. 

Şirketten çıkar çıkmaz kolunu ittirdim, öfkeli gözlerim gözlerini hedef alırken ateş etmek için bir şey söylemesini bekledim fakat tek kelime etmeden arabasına bindi.  Sinirle ayaklarımı yere vurarak bende geçip yanına bindim. Emniyet kemerimi bağladıktan sonra arabayı  hareket ettirmişti. Kafamı arabanın camına yasladım ve hayatım da olup bitenleri düşünmeye başladım. 

Ne yapıyordum ben? Nasıl biri olmaya başlamıştım böyle? Bu iğrenç adamla ne işim vardı benim? Böyle bir insanın hayatım ne işi vardı? Düşüncelerimi düşünceli keskin sesi böldü. 

'' Düşünme... Seni bu hale getiren her ne ise düşünme. ''

Ona küçümseyici bir bakış attım ve alay eder bir şekilde büküldü dudaklarım. Ne komik bir duruma düşmüştüm ben. 

'' Çatırdayan bir geminin içinde denizi düşünmemek mümkün müdür? ''

Bana baktı, baktı, baktı... En sonunda çekinerek direksiyon tutmadığı eliyle elimi tuttu. Gözlerimin içine bakarak dudaklarına götüreceği sırada elimi hızla çektim. Kaşları çatılmış, bakışları beni anlamak ister gibi bakıyordu.

'' Durdur... Durdur arabayı! ''

Çatık kaşları daha da çatıldı. Ama beni ikiletmeden kenara çekti ve durdu. Hemen indim arabadan. Sanki soluduğum hava çok yoğun olmuştu, içime çekemiyordum.  O da indi arabadan ve koşarak yanıma geldi, omuzlarımdan tuttu. Gözlerinde endişe vardı, merak vardı, ama öfke yoktu... 

'' İyi misin? ''

Bu kadar iyi rol yapma! Senin iyi misin değil ne oldu demen lazım. Beni düşünüyormuş numarası yapma! İyi adam rolü kesme! iyi değilsin sen. Hatta bu hayatta gördüğüm en kötü insansın sen! İçim avaz avaz bağırırken dudaklarım kıpırdamadı.

Kafamı olumsuz anlamda salladım. İyi değildim, yalan söylemeyecektim... Hemde hiç iyi değildim... Yalan söylemeyi sevmezken yalan söylüyordum, yakın mesafeden hoşlanmazken sürekli birileri ile yakın temas içindeydim... Gerçekten hiç iyi değildim. 

'' Bana dokunma! Eğer hala benimle birlikte olmak istiyorsan, bana dokunma. ''

Önce dudakları büküldü, sonra küçük kıkırtılar döküldü dudaklarından en sonunda ise kahkahaya dönüştü kırgınlığı... Parçalanmış bulutlarını gözlerime sabitledi...

'' Seni bu kadar kötü yapan sana dokunmam mı? ''

Senin yalancılığın diye bağırmak yerine kafamı olumlu anlamda salladım.  Sırtını döndü bana, elini yumruk yaptığını gördüm.  Aşağı inip kalkan sırtından derin nefesler alıp verdiğini anladım. Hızla döndü önünü ve iki adım aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. Elleri yanaklarımı bulurken bakışları gözlerimdeydi. Yüzümü ellerinin arasından kurtarmak için çektim fakat o ellerinin baskısını artırıp kafamı oynatmamı engelledi.  

'' Neden? Bana şans vermeyecek miydin? Nefret ediyorsun anladım, bu nefretinin bir anda yok olmayacağını da anlıyorum. Ama nefretinin üzerini örtmezsen beni sevemezsin ki. ''

Bakışlarımı yere indirdim, bakmadım dağılan parçalarına. Elini yüzümden çekip kollarını bedenime sardı. Çenesini boynuma yasladı ve kulaklarıma üzgün sesiyle fısıldadı.

'' Nefretini ört! ''

Kollarım iki yanımda duruyordu.  Dudakları saçlarımı buldu. Ben ona bana dokunma dedim ama o hala bana sarılıp saçlarımı öpüyordu. Kendimi geri çekmeye çalıştım ama kolları sarmaşık gibi sardığı için başarısız oldum.

'' Sana özgü değil bu durum. Sadece hoşlanmıyorum ve eğer dokunmaya devam edersen başlamadan bitecek. ''

Tehditse tehdit... O arkadaşımı tehdit ederse ben de onu tehdit ederdim. Bu hayatta her şey karşılıklıydı. Elbet yaptığı bu kötülüğünde karşılığı olacaktı.

'' Tamam. ''

Kollarını çekti bedenimden.  Dudakları küçük bir gülümsemeyle büküldü, gözleri yeniden parladı.

'' İlişkimizde kurallar olacak o zaman. ''

Kafamı olumlu anlamda salladım. 

'' İlk sen kurallarını saymaya başla o zaman. ''

kullandığı kelimelerden onunda kurallar koyacağını anlamalıydım sanırım. İtiraz etmedim.

'' 1) Elimi tutmayacaksın. 

2) Kesinlikle beni öpmeyeceksin.

3) Sarılmayacaksın.

4) Yakınımda durmayacaksın.

5) Özel hayatımla ilgili soru sormayacaksın.

6) Bana emir veremez yada bağıramazsın.  ''

Kurallarımı sıraladıktan sonra atladığım başka bir şey var mı diye düşünmeye başladım, sanırım yoktu. 

'' Bitti, bu kadar. ''

Kaşlarını kaldırmış şaşkınlıkla bana bakıyordu.

'' Askerlik arkadaşımla senden daha yakınım. Ne bu? Sevgiliyiz biz. Oldu olacak bir metre yakınıma yaklaşma diye de kural koysaydın. ''

Eğer benden şüphelenmene yol açmayacaksa onu da kural sayabilirdik. 

'' İşine geliyorsa, model bu. ''

Gökyüzüne bakıp gülümsedi, bana doğru bir adım atıp elini saçlarıma daldıracağı sırada eli hava da durdu ve sakince indirdi.

'' Ciddi misin? ''

Kafamı olumlu anlamda salladım ve bir adım geri çekildim. Aramızdaki mesafeyi artırdım. 

'' Sıra sende. ''

İnanamazcasına kafasını iki yana salladıktan sonra gözlerini gözlerime sabitledi.

'' 1) Bana kızdığında bile benden kaçmayacaksın.

2) Beni sevmeye ve tanımaya çalışacaksın.

3) Gözlerin bana nefretle bakarken başka adamlara sevgiyle bakmayacak.

4) Başka adamlara gülümsemeyeceksin. 

5) İnce giyinip üşütmeyeceksin. 

6) Her ne yaşarsan yaşa güçlü kalacaksın ve incilerini değmeyen insanlar için dökmeyeceksin.

7) Bir sıkıntın olursa ilk bana koşacaksın, beni arayacaksın. Sığındığın liman olmak istiyorum. ''

Benimde kaşlarım havalandı. Az önce onun yaptığı gibi yapıp gökyüzüne bakarak gülümsedim. Sonra gözlerimi gözleri ile buluşturdum. Toprakla ve gökyüzü birleşti...

'' Oldu olacak bir de benimsin de. ''

Kaşlarını çattı ve yine bana doğru bir adım attı.

'' Zaten benimsin, söylememe gerek var mı? ''

Bende kaşlarımı çattım ve geriye doğru gitmek yerine ona doğru bir adım attım.

'' Ben bir nesne değilim, unutma! ''

Boyu benden uzun olduğu için yukarıdan bakıyordu bana. Aramızda topuklularla beraber 15 santim vardı. 

'' Kalbimsin. ''

Bu sözü geri adım atmama neden oldu. Birkaç adım geriledim, akılma Ezel'in söyledikleri geldi. ' O, dilini çok iyi kullanan biri. Seni kelimeleri ile kandırmaya çalışacaktır. sakın, kanma. ' 

'' Her neyse gidelim mi? ''

Kafasını olumlu anlamda salladı, arabaya yöneldim ve yerime oturdum. O da binip arabayı çalıştırdığında babamların evini tarif ettim. Arabamı almalıydım oradan. Sessiz geçen yolculuğun sonunda evin biraz gerisinde arabayı durdurdum. 

'' Oraya kadar bıraksaydım. ''

Arabadan inmeden konuşması üzerine kalktığım yere tekrar oturdum.

'' Dikkat çekmek istemiyorum. Sen gidebilirsin, ben kendi arabamla döneceğim. ''

Kaşları çatıldı, bu adamda sürekli kaşlarını çatıyordu. 

'' Ben yemeğe gideriz diye düşünmüştüm. ''

Tam itiraz edeceğim sırada Ezel'in söyledikleri geldi tekrar aklıma. ' Onunla ne kadar fazla vakit geçirirsen o kadar erken vazgeçer senden. Onun yanında kendini kasma, olduğun gibi davran. O zaten bu katı tutumlarına tahammül edemez bir süre sonra. ' Kulağımda yankılanan kelimelerinden sonra kafamı olumlu anlamda salladım. 

'' Tamam, sen önden gidersin ben seni arkadan takip ederim. ''

Yüzü aydınlandı, bana doğru eğildiği sırada açık olan kapıdan çıktım. Bu adam bu gidişle kuralların hepsini çiğneyecekti.  Onu arkamda bırakıp koşarak girdim bahçeye ve kimseye görünmeden arabama binip çalıştırdım. Son hız sürerek çıktım bahçeden, beni gören Asil arabasını hareket ettirdi.  Yan koltukta duran telefonumu alıp tek elimle mesaj yazmaya çalıştım. 

Nereye gidiyoruz? 

Cevap yazmadı, onu takip ettim. Un kapanında bir pilavcının yanında durunca şaşırdım. Arabasından inip gülümseyerek arabamın önüne geldi. Bende indim, karşısında durunca pilavcıyı işaret etti.

'' Seversin, değil mi? '' 

Kafamı olumlu anlamda salladım. Nohutlu pilava bayılırdım ama daha önce hiç sokak satıcısından yememiştim, tereddütlerim vardı. 

Beni olduğum yerde bırakıp pilavcıya yöneldi. Pilavları ve ayranları alamayacağını anlayınca yanına yöneldim. Elindeki ayranları aldım. 

'' Nerede yiyeceğiz? ''

Pilavları arabamın üzerine bıraktı, gelip elimdeki ayranları da adlı ve onları da pilavların yanına bıraktı. Daha sonra tekrar yanıma geldi ve beni belimden tutup arabasının üstüne oturttu. Gidip bir pilav ve ayranı eline alıp geldi, elindekileri alınca gidip geri kalanını da getirdi ve yanıma oturdu.  Ona bakmadan pilavı yemeye başladım. Tadı, gerçekten güzeldi. Aldığım tattan memnun bir şekilde gülümseyerek ona baktığım sırada onun beni izlediğini gördüm. Ona dönünce kafasını hızla tabağına çevirdi. 

'' Tadı çok güzel. ''

Gülümsedi ve o da pilavından bir kaşık aldı. Sessiz bir şekilde tabağımı yarıladığım sırada bakışlarım ona takıldı, beni izliyordu. Bakışlarımız kesişince ne yapacağını şaşırmış bir şekilde önüne döndüğü sırada titreyen elleri ile tuttuğu ayranı düşürdü.  

'' Ne yaptın sen? ''

Sesim yüksek çıkınca mahcup olmuş bir şekilde elindeki tabağı bıraktı ve ıslanan gömleğini kendinden uzaklaştırdı.

'' Peçete var mı sende? ''

Kafamı olumlu anlamda salladım, tam kalkıp getireceğim sırada elimi tuttu.

'' Yerini söyle ben alırım. ''

İtiraz etmedim, zaten çantamda özel bir şey yoktu.

'' Çantamda. ''

Bir şey söylemeden oturduğu yerden kalkınca ayran yere dökülmeye başladı. Arabama gitti ve pencereden eğilip çantamı eline aldı; açmadan yanıma geldi, elime uzattı. Yaptığı bu davranış hoşuma gitmişti. Çantayı elinden aldım peçeteyi çıkardığım sırda ona takılan kimliğim yere düştü. Asil eğilip kimliği yerden kaldırdı ve bir süre inceledi. Peçeteyi uzatınca o da kimliğimi bana uzattı.

'' Doğum günün, ihalenin olduğu günmüş. ''

Kafamı olumlu anlamda salladım ve çantayı kapattım. Yüzü tuhaf bir şekil aldı. 

'' Kutlamadın mı? ''

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Zaten doğum günümü bir tek Ezel  hatırlardı, o da o gün bana kırgın olduğu için hatırlamamıştı. Yada hatırlamıştı da kutlamamıştı.

'' Benim yüzümden mi? ''

Çantayı bırakıp pilavımı elime aldım ve bir şey söylemeden yemeye devam ettim. O da üstünü ve arabayı sildikten sonra yerine oturdu.  Tüm ayranı döküldüğü ve pilavcı gittiği için pilavını kuru kuru yemeye başladı. Ben pilavımı bitirmiş ayranımı içerken bakışları elimdeki ayrana takıldı. Benden izin almadan elimdeki ayranı çekti ve içmeye başladı. 

'' Bu ayranın tadı daha güzelmiş. ''

Ne demek istediğini anlamıştım ve bu yaptığı ima iğrenmeme neden oldu. Ben onun tenime çarpan soluğundan tiksinirken o benim içtiğim ayrandan içebiliyordu. Bu adamın midesi kesilikle çok genişti, mezhebi gibi... 

'' Senden bir şey isteyebilir miyim? ''

Ayranı içerken konuşmuştu, sesi o kadar çocuksu gelmişti ki kıramadım. Kafamı olumlu anlamda salladım. 

'' Bana Eftal diye seslenir misin? ''

Anlamamıştım, o da bunu fark etti ve açıkladı.

'' Asil benim ikinci adım. Genelde herkese kendimi öyle tanıtırım ama sen bana ilk adımla seslen. ''

Acaba Ezel biliyor muydu bunu?

'' Neden? ''

Ona neden öyle seslenmemi söylediğini anlamamıştım.

'' Çünkü annem bana öyle seslenirdi, babaannem de  bana öyle seslenir. Değer verdiğim iki kadın bana öyle seslenirken değer verdiğim üçüncü kadında bana öyle seslensin isterdim. Çünkü ben başkalarına aynıyken sana farklıyım, senin yanında bambaşkayım. ''

Söylediği onca kelimenin içinden ' annem bana öyle seslenirdi ' dikkatimi çekmişti. Annesine ne olmuştu ki? 

'' Annen... ''

Sorumu sormama izin vermeden tamamladı cümlemi.

'' Öldü. ''

Tabağındaki kalan pilavı da yedikten sonra ayranımı kafasına dikti ve bir dikişte bitirdi.  Annesinin ölmesine üzülmüştüm. Asil gibi bir insan için bile annesizlik zor olmalıydı. Yada acaba Asil duygu sömürüsü için bana yalan mı söylüyordu? Bunu Ezel'e sorsam iyi olacaktı. Dolu dolu olan bakışları beni buldu.

'' Öyle seslenecek misin bana? ''

Titrek çıkan sesi ile gözlerim doldu. Yalan söylemiyordu, bu kadar da iyi rol yapamazdı. Kafamı olumlu anlamda salladım. Yüzünde oluşan o masum gülümseme ile kollarımı ona dolamak, acısını hafifletmek istedim ama yapamadım, mantığım izin vermedi.  

'' Teşekkür ederim. ''

Bir süre sessizce gökyüzünü izledik. Daha sonra o üzerindeki duygusallığı atmış olacak ki oturduğu yerden atladı. 

'' Hadi gidelim? ''

Kaşlarım çatıldı. Nereye gidecektik bu saatte? Benim eve gitmem lazımdı.

'' Nereye? '' 

Arabanın üzerindeki boşları alıp çöpe attıktan sonra beni yanıtladı.

'' Sürpriz. ''

Çantamı alıp kendi arabasının arka koltuğuna bıraktı. kolumu tutacağı sırada kendimi geri çektim.

'' Eve gitmem lazım. ''

Arabasının ön kapısını açıp binmemi bekledi, binmedim.

'' Arabam... ''

Sıkıntıyla soluk alıp verdi.

'' Aldıracağım ben. ''

Bende sıkıntıyla soluk alıp verdikten sonra arabaya bindim, kapımı kapayıp kendisi de bindikten sonra hareket ettirdi.  

'' Nereye gidiyoruz? Hem sen benim sana attığım mesaja neden cevap vermedin? ''

Kollarımı göğsümde bağladım ve pencereyi açıp dışarıyı izlemeye başladım.

'' Araba kullanılırken telefonla ilgilenilmez ve ayrıca sana sürpriz olduğunu söylemiştim. ''

Böyle ince şeyleri düşünmesi beni şaşırtırken ona cevap vermedim ve dışarıyı izlemeye başladım.  Bir süre sonra gözlerim kapanmaya başladı, direnmedim ve gözlerimi kapadım. 

Birinin beni kucaklaması ile gözlerimi araladım.  Bana gülümseyerek bakan Asil'i görünce onun kollarında olduğu anladım.

'' Günaydın sevgili. ''

Kaşlarımı çatıp  İnmek için hareketlendiğimde kolları ile bedenimi sıkıştırdı.

'' İndir beni. ''

Sert çıkan sesim sonucunda beni yere bıraktı. Geldiğimiz yeri inceledim. Burası Artvin de ki arsaydı. Derenin kenarına kurulmuş çadıra ilişti gözlerim. Şaşkınca Asil'e döndüm.

'' Doğum gününü mahvettim ama belki telafi ederim. '' 

Dudaklarımda yavaş yavaş bir gülümseme belirmeye başladı.

'' Ama... ''

Şaşkınlıktan ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum. 

'' İlk geldiğinde burayı sevdiğini gördüm ve belki bu az da olsa seni mutlu eder diye düşündüm. ''

Gözlerim dolmuştu, ilk defa biri beni mutlu etmek için bir şeyler düşünüyordu. Ezel'in doğum günümde yatığı bir hediye almaktı. İlk defa biri gerçekten beni mutlu etmenin yollarını arıyordu.  Ona, onu tanıdığımdan beri en sıcak gülümsememi yolladım.

'' Babam... Şirket... ''

Diye mırıldandığım sırada yanıma gelip yere eğdiğim kafamı çenemden tutarak kaldırdı. 

'' Arsayı kontrol etmek için geldiğimizi söyledim, bir şey demedi. ''

Mutlulukla, ilk defa kendi isteğimle içimden gelerek kollarımı doladım boynuna... Uzun zaman sonra gerçekten mutlu olmuştum. Geçen geldiğimizde Ezel istemediği için burada kalamamıştım. 

O da sıkı sıkı sardı kollarını bedenime. Burnunu saçlarımın arasına daldırdı. 

'' Saçların o kadar güzel ki sana olan sevgimi artırıyor. Saçlarını hiç kesme olur mu? ''

Cümlesini sonlandırır sonlandırmaz kafamın üzerini öptü. Kollarımı ayırdım ondan ve yaptığım hareketin pişmanlığı üzerime yürürken Asil önünü kesti. 

'' Eğer burayı bu kadar çok sevdiysen otel yerine evimizi buraya yapabiliriz. ''

Pardon? Evimiz derken... Ağzım şaşkınlıkla aralandı. Bu adam neler diyordu böyle, ne evi? Ben hala şaşkınlıkla ona bakarken o eliyle bir yere gösterdi. 

'' Oraya iki katlı geniş bir ev yaparız. ''

Eliyle başka bir yeri gösterdi bu defa.

'' Oraya çocuklarımız oyun oynasın diye park yaparız. ''

Gösterdiği yerin karşısına yöneldi bu defa  işaret parmağı. 

'' Şuraya bizim için spor salonu yaparız. ''

Eliyle başka bir yeri göstereceği sırada bağırdım.

'' Yeter! Ne saçmalıyorsun sen? ''

Kaşları şaşkınlıkla çatıldı. Tepkime bir anlam verememişti. Gözlerinde soru işaretinin parıltıları kol gezerken benim ses tonuma tezat bir şekilde sakince konuştu.

'' Saçmalamıyorum, hayalimi anlatıyorum. ''

Az önceki mutluluk gülümsememin yerini alaycı bir gülümseme aldı. Ne hayalinden bahsediyordu? İkimizin içinde bulunduğu bir hayal bile yanlışken bunu nasıl dillendirebiliyordu. Ezel'e çocuğu aldırmasını söylerken bana nasıl çocuklarımız diyebiliyordu? 

'' Hayal falan değil, saçmalık. Biz seninle asla evlenmeyeceğiz, evlenmeyi düşünmüyorum. ''

O kadar kesin ve keskin konuşmuştum ki gözlerinde dağılan parçalara balyoz indirmiş ve parçaları toz haline getirmiştim. 

'' Anladın mı? ''

Ve son sözümle tozları havaya üfleyip dağıttım. Bir şey söylemeden, tepki vermeden arkasını dönüp geride bıraktığı arabaya yöneldi. Kıpırdamadan onu izliyordum. Beni burada bırakıp gitmeyecekti, değil mi? Bu kadar alçak olamazdı. Kıpırdamadan izlemeye devam ettim. Arabanın bagajını açtı ve içinden poşetler çıkarıp yere indirdi. Tüm poşetleri indirince bagajı kapattı ve tüm poşetleri yüklenip bana doğru gelmeye başladı. Gözleri bana bakmadı, her yerde dolaştırdı bakışlarını ama bana çevirmedi. Kurduğu geniş iki çadırın ortasına bıraktı poşetleri. Tekrar arabasına yöneldi, bagajı açıp içinden tüp, ızgara ve birkaç eşya daha çıkardı. Ona yardım gitmedim, olduğum yerde öylece onu izledim. Çadırın önüne tüp ve ızgarayı koyup ikisini de yaktı. Poşetlerin birinden çaydanlık çıkarıp içine su koydu ve tüpe kattı. Izgaranın üzerine sucuk ve sosisleri dizdi. Gerçekten o kadar söylediğim şeye rağmen kahvaltı mı hazırlayacaktı?

Tepkisiz bir şekilde izlemeye devam ettim. Çayı demledi, ızgara ve sosisleri pişirdi... Yere bir kilim serip üzerine tabak, bardak ve kaşıkları koyduktan sonra poşetten kahvaltılıkları çıkarıp dizdi. Bardağa çay doldurduktan sonra ayağa kalktı.

'' Kahvaltı hazır, soğumadan ye istersen. ''

Bana bakmadan konuşmuştu. Oraya doğru adım attığım sırada yanımdan geçmişti. 

'' Sen ye benim işim var. ''

Yanımdan geçerken fısıldamıştı. Kelimeleri avaz avaz kırdın beni diye bağırıyordu. Mantığım kelimelerinin çığlığını yoksaydı. Hazırladığı sofraya oturdum, her şey vardı. Pişirdiği sosisten bir tane alıp ekmeğin arasına kattım, ısırdığım sırada gözlerim arabanın önüne kaydı. Arabanın kaputuna yaslanmış bana bakıyordu, ona baktığımı görünce arabanın içine girdi.  Bu davranışları kendimi rahatsız hissetmeme neden oldu. Çadırın önündeki çantama gözüm takılınca elime aldım. Telefonumu çıkardım içinden ve beni defalarca arayan Ezel'e geri dönüş yaptım. 

'' Neredesin sen? ''

Ağzımdaki sosisi yuttuktan sonra onu yanıtladım.

'' Artvindeyim. ''

Ekmeğimden tekrar ısıracağım sırada Ezel'in yüksek çıkan meraklı sesi durdurdu.

'' Orada ne işin var? ''

Üzüleceğini bile bile gerçeği söyledim.

'' Asil getirdi. Doğum günümü mahvettiği için gönlümü almak istemiş. ''

Acaba Ezel hatırlamış mıydı doğum günümü? 

'' Yanında değil galiba. ''

Bir ipucu vermedi hatırlayıp hatırlamadığımı anlamam için. 

'' O arabada. ''

Benim ne yaptığımı sormadı. Sormasını beklemiştim, ama sormadı. Görmezden gelmeye çalıştım.

'' Tamam, benim kapatmam lazım sonra konuşuruz. ''

Cevap vermeme izin vermeden kapattı telefonu.  Telefonu tekrar çantama koydum ve bakışlarım tekrar arabaya takıldı.   Sızlayan vicdanımı daha fazla görmezden gelemedim elimdeki ekmeği bırakıp ayağa kalktım ve ona doğru yürümeye başladım. Arabanın arkasından dolaştım ona görünmeden ne yaptığına baktım. Telefonuna dikkatli bir şekilde bakıyordu. Neye baktığına bakınca çatık kaşlarımı gördüm, bana bakıyordu. İyi de fotoğrafımı nereden bulmuştu? Kesin gizli çekmişti. Bu yaptığına sinirlenirken buraya neden geldiğimi hatırlattım kendime. Çaktırmadan penceresinin camını tıklattım, daldığı için hafif irkildi.  Beni görünce tepkisiz suratıyla indi arabadan. 

'' Gelmeyecek misin? Çay soğuyor. ''

Ayağıyla eşelediği toprağa bakıyordu. Bu defa ben çenesinden tutup kaldırdım kafasını. Her zaman o yapacak değildi.

'' Çocuk gibi küsecek misin? ''

Kafasını olumsuz anlamda sallayıp tekrar kafasını önüne eğdi.

'' Aç değilim. ''

Gerçekten çocuk gibi davranıyordu. Böyle davranmasını gerektiren bir şey söylememiştim. Sadece onunla asla evlenmeyeceğimi söylemiştim.  Kollarımı göğsümde bağladım.

'' O zaman bende yemem. ''

Kafasını yavaşça kaldırdı, mavileri sönmüştü, hareleri parçalanmıştı. Yüreğim sızladı... Ama mantığım daha fazla vicdan azabı çekmemi önledi. ' İnanma, bakışlarına. Unutma o, yalancı. ' Bu düşünceler sızlayan vicdanımı bastırdı. 

Rüzgar açılan saçlarımı savururken gözlerimin önüne gelen bir tutamı geriye atacağım sırada Asil'in parmakları buldu saçımı. Gözüme gelen saçı kenara çekerken gözlerini gözlerime sabitledi. 

'' Seni çok fazla seviyorum. ''

Kısık fısıltısı kalbimin gümbürdemesine neden oldu. lab dab, lab dab... lab dab, lab dab...




Continue Reading

You'll Also Like

700K 31.3K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
1.5M 35.5K 44
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
152K 1.3K 10
Aile baskısı olan bir genç ne kadar cesaretli olabilir? Hayallerini yaşamak sadece rüya mı? Belki de elinden tutacak bir ele ihtiyacı vardır. O el s...
646K 18.9K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...