Her Şey Ölmesi Gerektiği Gibi

By Nebuch

76.7K 1.7K 300

Amansız bir hastalığa yakalanan tetikçi Selah'ın başına gelenler. More

DOĞUM - I
DOĞUM - II
DOĞUM - III
YAŞAM - I
Nos Venit Reverto - I
Nos Venit Reverto - II
Nos Agor Ut Memor - I
Nos Agor Ut Memor - II
Nos Agor Ut Memor - III
Ego Sum Nos - I
Ego Sum Nos - II
Ego Sum Nos - III
Nos Es Panton - II
Nos Es Vos - I
Nos Es Vos - II
Nos Es Vos - III
Nos Es Vos - IV
YAŞAM - II
Castellum - I
Castellum - II
Castellum - III
Castellum - IV
Castellum - V
Deus - I
Deus - II
Deus - III

Nos Es Panton - I

2.1K 62 12
By Nebuch

Boşa gitmiş, ziyan olmuş, geri alınamayacak derecede harcanmış, vastabuntur.

Zaten çoktan bitirilmişim. Şu halime bak Selah, sana bunları yazarken ne derece bir kayıp olduğumu görüyor ve şaşırıyorum. Bu şaşkınlıktan ibret almanı isterim. İnsan aynaya kendisinin ne olduğunu göremeyecek kadar çok bakıyor. Ellerine bir bak, şu anda ben bakıyorum ve sanki onları hiç tanımamışım gibi geliyor. Anlattıklarım beni bozguna uğratıyor Selah. Utancımdan tüm zerrelerime kadar yok olmak istiyorum.

Öyle de olacak. Ben gideceğim ve sen geleceksin.

********

İkinci hedefim Cortie yönetim kurulunun en eğitimsiz ve hovarda genci Kutlu Mahber'di. Tahmin edebileceğin gibi spor araba koleksiyonu vardı, eğlence anlayışı çok barizdi.

Babası Kutlu'nun Cortie'deki %22'lik hissesi ile oldukça önemli bir pozisyonda olmasını beklerken o Kemal Günaydın'ın cenazesinde bile etrafındaki alımlı kadınları süzecek kadar toydu. Ancak babasını gururlandırmak istiyordu, bu yüzden aslında öğrenmeye açıktı, küstah değildi.

Ona yaklaşmak için kılık değiştirmeliydim.

"Dissimulo" denir.

Kutlu iş konuşmak için çok hevesliydi ama yönetim kurulunda kendisini ciddiye alacak kimse yoktu. Kemal Günaydın'ın ölümü onu çok etkilememişti çünkü avukat bey ile aralarında her daim bir gerginlik olduğunu öğrendim. Bu tip bilgileri Günahkâr'ın dosyasından okuyordum. Kemal Günaydın Kutlu'nun yönetim kurulu toplantılarında itibarını düşürecek konuşmalar yapmış ve onun deneyimsizliğini yüzüne vurmuş. Hâlbuki Cortie zaten bu deneyimi edinmeleri için kurulmuştu.

İkinci hedefin Kutlu olmasının sebebinin cinayetin içeriden olmadığını göstermek olduğunu anladım. Günahkâr tüm planlarını yazmıyordu ancak bu kadarını anlayacak kadar şirket ilişkilerini biliyordum. Cortie'ye "sizi öldüren bir başkası ve bunun üzerine düşünme vaktiniz geldi" mesajını veriyordu.

Bir açıdan bunu ideolojik olarak haklı bulsam da işimi zorlaştırdığı için hoşuma gitmemişti. Kutlu Mahber öldüğü anda güvenlik önlemlerini son raddeye çekeceklerdi. Hastalığım yüzünden iki kat daha zorlanacaktım. Günahkâr'ın bunları hesaplamış olduğunu umuyordum. Bana söz verdi, başıma gelen ve gelecek şeylerle o ilgilenmeliydi.

Seneler önce operasyon kurmak ile ilgili eğitim almam teklif edildiğinde geri çevirmemeliydim. Yetenekli olanları tespit etmek için herkese bu teklifi götürüyorlardı, başarı gösterenler sahada bir daha bulunmamak üzere merkeze alınıyordu. Bu belki kulağa hoş geliyordur ancak pek öyle değil. Operasyonlardan sorumlu isen Hançerlerin başarısızlığı senin başarısızlığın oluyor ve bu başarısızlıkla damgalanıyorsun. "Aborior."

Sahaya yeniden dönmene izin verilmiyor ve Aborior Pugio yani "hatalı dövülmüş hançer" ünvanı alıyorsun. Sana sarı giysiler veriyorlar. Bir daha iş almıyorsun ve hayatının geri kalanını sefillik içinde yaşlanmış Hançerler ile geçiriyorsun.

Başarılı bir operasyon beynin varsa bu sefer Pugio Inficio yani Zehirleyen Hançer ünvanı geliyor. Sana gök rengi giysiler veriyorlar ve sahaya dönme yetkisi kazanıyorsun. Bu ünvanı almanın tek yolu operasyon başarısı değil, sahadaki başarılar ile Inficio olan çok daha fazla Hançer duydum.

Başarısız olmaktan korktuğum için, beynimden şüphelendiğim ve kendime inanmadığım için operasyon kurma eğitimini reddettim.

Korku.

Şüphe.

İnançsızlık.

Minoris Aestimo, küçümsemek. Temel günahlardan birisi.

İkinci hedefim olan Kutlu'yu hafife aldığımı o an fark ettim. Onu değil ardından gelen hedeflerimle ilgili kaygılarım Kutlu'yu küçümsememe yol açmıştı. Bu yüzden en zorlandığım hedef, ikinci hedef oldu. Bunu farkına varmama rağmen devam ettirmem felaketim olmak üzereydi.

Kimse düşündüğün kadar aptal değil Selah, bunu anlamak için bir ömre ihtiyacın var.

Belki de birkaç ömre.

Kolun'a yaptığım onlarca dalavere ile bir izin daha koparmayı başardım. Bana "bu tip izinler alan ilk hastam değilsin, altını çok sorgulamak istemiyorum ama durumunun önemini anla" dedi. Kanser beynimdeki yerini sağlama almaya devam ediyordu ve hava karardığı anda ilaçlara boğuluyordum. Külkedisi gibi geceyarısına değil, her gün havanın kararmasına kadar iznim vardı yoksa sanrılar dayanılacak sınırı geçiyordu.

Tuvalette ellerimle galaksileri tuttuğumu zannettiğim anlar yaşıyordum. Bir otobüsün içini tanrının koridorlarından birisi sanıyordum. İnsanların yüzleri güzelleşiyordu. Bunlara dayanabilirdim ama hava kararınca işin rengi değişiyordu. Beynimiz hava kararınca buna hazırlık yapan bir sisteme sahip, çünkü diğer canlılar gibi biz de güneşin hareketlerine bağımlı olarak yaşıyoruz. Beynimizde hava kararınca ne kadar uyuyacağımızı belirleyen, tamir eden ve güneş doğunca biten bir sıvı var. İşte bu sıvı benim kanserimin yayıldığı yerlerin birinden çıkıyordu ve her şey çılgınlaşıyordu. Gece olunca görüntüler ve hislerin değişmesi normaldi ancak bunların kendince anlamları ortaya çıkıyordu ve bu hiç sıradan olmuyordu. Binlerce felsefi düşünce, kitaplarda yazılmamış mantık kafesleri ve hepsinin bir ömre sığmayacak eğitimlerinden oluşan saatlere maruz kalıyordum. Şeklen ve elle tutulur değişimleri sanrı diye adlandırabilirsin, peki ya zihniyet değişimlerini? O geceler başka bir evrende gibiydim ve senin bulunduğun evren orada bir zerre kadar yer kaplamazdı Selah.

Bu başıma her geldiğinde çok tanıdık olduğunu hissediyordum. Bu garip olaylar bana çok uzak bir tarihten tanıdık geliyordu. Bir şeylere aşinaydım ama bunu dillendiremiyordum. Bunu halen dillendiremesem de artık nedenini biliyorum.

Tüm seçimler bir arada yapılıyor.

Doktor Kolun'a bu vakaları anlatmaya çalıştığımda bana bunların özel olmadığını defalarca hatırlatıyordu. Şizofreni durumlarında bu tip tasvirlerin çok sayıda olduğunu, hatta benim kullandığım kelimelerle bile defalarca bunu dinlediğini söylüyordu. Bu adamın gerçekten hastası ile olan ilişkileri sorunlu, seni bu konuda ayrıca uyarmalıyım. Daha önce birçok kez yaralandığım için doktorlara oldukça aşinayım ama bu Kolun başka. Kaba saba davranmasından ziyade seni hastalığın olarak görüyor. Hatta hastalığı hastası olarak gördüğünü söylemek çok daha doğru olur. Elinde olsa kanseri senden değil, seni kanserden almak isterdi. Gözlerinin içine bakmadan konuşuyor biliyorum, çünkü bir gün onunla kavga ettik ve bana diklenmeyi bıraktı.

Günahkârın ve dolaylı olarak Tarikat'ın istekleri benim için emir anlamına geliyor. Bunu anlamak güç değil. Günahkâr beni çağırdığı zaman veya bir iş için bitiş süresi verdiği zaman bu direktife uymam gerekiyor. Hastane içinde onlarca doktor ve hemşirenin beni yerli yersiz saatlerce tutmasına ve test etmesine alışsam da emirleri yerine getirmemi çok zorlaştırıyordu. Kanseri araştırırken kullandıkları maddeler hâlihazırda bilincimi çorba haline getiriyordu -çorba derken ayağa kalkmak isterken yanlışlıkla hemşireden çakıl taşları istemem kadar bir çorbadan söz ediyorum Kolun'un randevuları yüzünden elim kolum bağlanıyordu. Her seferinde türlü kaçma yolları bulmaktan ciddi anlamda sıkılmıştım. Sınırsız bir giriş çıkış izni almak zorunda kaldım.

Kanserin yapısı ve onlarla yaptığım anlaşmam gereği belirli saatlerde ve bazen tüm gün hastanede olacağım garantisini verdim ancak Kolun bu sefer bana yapılacak muamelenin değişeceğini söyledi. Ben de bunun mümkün olamayacağını çünkü bu tedaviyi onlardan benim değil arkamdaki organizasyonun istediğini, eğer buna aykırı davranırsa onlara hesap vermesi gerektiğini söyledim. Bu elbette onu yeterince endişelendirmedi.

2 gün sonra yeterinden fazla endişeliydi ve artık o günden beri gözlerimin içine bakmıyor. Sema'nın kafasındaki soruların artmasının bir nedeni de bu olaydır. Aslında Tarikat'ın ne gibi bir tepki verdiğini o sıralar ben de bilmiyordum. Yani doktoru oldukça korkutmuş olmaları gerekirdi. Benim için böyle net bir karşılık vermelerini beklemiyordum.

Öyle veya böyle Kolun artık beni engellemiyordu. Ancak Sema'yı aracı olarak kullanarak ilaçlarımın önemini, şizofrenimin güneş battıktan sonra artacağını söyletiyordu. Raporlarımın ve araştırmalarıma getirilen bu Külkedisi sınırı bana başka şeyler için vakit bırakıyordu. İlaçlar bakış açımı değiştirdiği için gün içinde yaptığım planların başka açılardan değerlendirmesini akşam yapabiliyordum. Yani benden iki adet var gibi plan yapabiliyordum. Bu Haşhaşi liderlerinin yöntemlerinden biriydi, Tarikat bu tip algı değiştiren maddeler ile ilgilenmezdi. Çünkü zekâ ve beceri ancak hazırlık yapmamış bir ahmağın ihtiyaç duyacağı acizliklerdi. Tarikat "şans" denilen kavramı "hazırlık" ile birleştirmiş bir eğitim verir.

Güneş batınca bu hazırlığı sıfırdan başka biri olarak yapıyor ve başka bir şans elde ediyordum.

Kutlu Mahber ve ardından gelen cinayetler işte böyle ince bir hazırlığın ürünüdür.

Onun izini bulduğumda sabahın köründe otomobili ile ülkenin güneyine, Adana'ya gidiyordu. Trafik kazası süsü vermek isterdim ancak Kemal Günaydın'dan sonra bu derece yakın zamanda ölmesi bariz bir biçimde cinayete yorulacaktı. Eğer trafik kazası süsü verilmiş bir cinayet işleyecek kadar yetenekli olduğumu anlarlarsa Şahin Unat'ın korumasına benzer yetenekli kişileri çağırabilirlerdi. Buna biraz daha zaman vermek istiyordum. Henüz şansım varken topyekûn bir alarma geçmelerini önleyecektim.

Kutlu Adana'ya vardığında kalacağı otelde odamı ayırtmıştım bile. Kapıdan girişini izlemiş, ilk iş olarak bir telefona sarıldığına şahit olmuştum. Aradığının bir kadın olduğunu tahmin ediyordum. Çok sevinçli görünüyordu. Benim ise acelem vardı, hava kararmadan Sema'ya hastanede olacağımı söylemiştim ve uçağıma sadece 3 saat vardı.

Bu yüzden otel odasına ondan önce çıktım ve odaya gelmesini bekledim. Burası kısa süre durmaya uygun döşenmişti. Kesinlikle yüksek bir gelir grubuna hitap ediyordu ancak tatil veya eğlence için değildi. Kutlu'nun seyahat geçmişinde Adana yoktu. Ayrıca uçaktan korkan birinin otomobil ile katlanabileceğinden çok daha uzun bir yoldu. Hızlı sürmesine rağmen 11 saat sürmüştü yolu. Böyle bir yere bir kadın için gelmesi mantıklı değildi, çünkü oda bir zenginin kaçamak yapmayacağı kadar küçüktü. Bunun ardını araştırmayacaktım. Odaya girdiğinde suratından vurup hızla İstanbul'a dönmeyi planlıyordum.

Muhtemelen buraya gelişim ve Kutlu'nun burada öldürülmüş olması soruşturmada ilk ortaya çıkan ipuçlarından biri olacaktı. Bunu gerçek manada önemsemiyordum. Çünkü Kutlu'nun ölümü zaten Cortie ve çevresini harekete geçirecekti, önlemler alınacaktı. Bu önlemlerin yanında birkaç kriminal dedektif çok önemsizdi. Ayrıca Kutlu'nun babası Şahin Unat ile çok yakındı, Unat iş hayatına başlarken yanında bulunan muhasebecisiydi. Gücü çok açıktı, oğlu öldüğü için çok öfkeli olacaktı, bu öfkesini polislerin soruşturması dizginleyebilirdi. Tüm gözler üzerindeyken daha küçük bir organizasyon yapmak zorunda kalacaktı. Yani şu an polisin burada bulacağı ipuçları belki de işime yarıyordu. Elbette bu yüzden bariz ipuçları bırakmayacaktım.

Yatağına oturmuş Kutlu'nun kapıyı açmasını bekliyordum. Otel görevlilerinden biri önce gelebilirdi, onu da öldürmek zorunda kalacaktım. Sonra kapının kolunun döndüğünü gördüm. Bir sorun vardı, ayak sesi duymamıştım.

Kapı yavaşça açıldı ve ellerini kaldırmış bir adam bana bakarak içeriye girdi.

Kâfir.

Önce ona doğrulttuğum silaha baktı. Kalibresini anlamak için böylece gömleğinin içine giydiği ipek atletin ne kadar dayanacağını anlayacaktı. İpek oldukça dayanıklıdır, düşük menzilli ufak mermilerin etkisini oldukça düşürür. Hayati damarlara ulaşmasını veya organları parçalamasını engeller.

Ancak silahım hiç de ufak mermiler atmıyordu. Eğer ipek giyiyorsa bu sadece daha çok sorun çıkaracaktı. Çünkü mermi içeri girecekti ancak arkadan çıkmayacaktı. Vücuttaki bir mermi çıkmış bir mermiden daha tehlikelidir.

Elleri halen havadayken sakince konuşmaya başladı.

"Buraya sadece bir şey söylemek için geldim." dedi. Heyecanlanmadığım halde durmadan soluyordum.

"Dinliyorum." dedim.

"Bu çocuğu korumak için burada değilim. Ama Şahin Bey'e sıra geldiğinde duracaksın, ona karşı en ufak bir plan kurmayacaksın." dedi. Gülümsedim, böyle kısaca derdini anlatması çok ilgimi çekmişti.

"Peki şimdi senin beynini dağıtsam Şahin Unat'ı kim koruyacak?" dedim, halen gülümsüyordum.

"Sana neler yapabileceğimi anlatmadılar mı? O kadar sene bir yere tıkılıp embesil gibi bizi öğrenmiyor musunuz siz? Parmaklarının kasıldığını hissedersem..." derken araya girdim.

"Ne? Silahını mı çekeceksin? Ben bu tip masallara inanmıyorum, inansam bile senin o masallarda anlatılan canavarlardan biri olduğuna inanmıyorum. Şahin Unat ölecek ve bu konuda yapabileceğin hiçbir şey yok." dedim. Bekledi, ayak seslerini dinliyordu. Genç Kutlu'nun odasında düello yapmayacaktık. Adam gerçekten işimi bozmak istemiyor gibiydi.

"Masallara değil ama bu canavara inanacaksın. Herkese haber ver, tüm o tarikatını topla. Hiçbiriniz o adama dokunamayacaksınız. Kaçınılmaz olduğunuzla övünüyorsunuz, bunu göreceğiz. Seni ve diğerlerini uyardım.

"Gidiyorum, bu arada ikinci katta bir polis var haberin olsun." dedi. Kafamı onaylar şekilde salladım. Bir geri adım attı ve merdivenlere doğru hızlı adımlarla gitti.

Kuzeyli işte o gün meydan okudu.

Ve haklıydı, bizler kaçınılmaz olmakla övünürdük.

Continue Reading

You'll Also Like

OĞLANCI | BXB By Lord

General Fiction

2.9M 213K 51
{Tamamlandı} {texting-düz metin} Ablasına asıldığını düşündüğü adama atar mesajı atan liseli bir çocuk en fazla ne kadar absürt fakat bir o kadar da...
6.5M 440K 80
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
696K 42.4K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
667K 23K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...