DOĞUM - I

18.8K 209 23
                                    


"Bizler onun iç organlarıyız ve o sadece kendi etini yer."

-Anonim

"Son bir haftada iyice toparlandı, ancak testlere devam edelim. Bu senenin tamamında bizimle olacağı için ne kadar bilgi toplarsak o kadar iyi. Duruma göre daha rahat bir oda verelim. Başka bir şey?" diyerek önündeki dosyadan kafasını kaldırıyor. Gözlerinde lens olmasına rağmen uzun yıllar gözlük kullanmanın getirdiği alışkanlıkla gözlerini kısarak yukarıdan bakıyor. Hayali gözlüğünü burnunun ucunda, bundan emin. Bu doktorun ismini hep unutuyorum. Kollu mollu bir şeydi.

Soruyu soran hemşire bir an benim suratıma bakıyor. Bir şey diyecek ama benim duymamdan endişeleniyor. Bunu farkeden Dr. Kollu Mollu bana bakarak;

"Söyle, yabancı yok." diyor ve bana gülümsüyor.

"Dedektif Bey bugün sizinle konuşmak istiyor, hastamızın ne zaman sorguya hazır olacağını öğrenmek istiyor." diyor hemşire.

"Biliyorum, biliyorum, İl Emniyet Müdürü benimle temasa geçti. Hastamız oldukça ilgilerini çekiyor, ama biraz daha beklemeleri lazım. Ben dedektifle konuşacağım. Bu tip konularla hastamızı yormayalım, ofisime geçelim." diyor doktor. Ayaklandıktan sonra

"İyi günler Selah. Önümüzdeki ay tekrar görüşeceğiz, düşüncelerin çok derinleşirse daha bile erken görüşebiliriz. Kendine iyi bak." diyor ve arkasını dönüp çıkarken usulca;

"Aşağılık herif." deyip kapıyı kapatıyor.

Hemşire masadaki dosyaları topluyor ve bana doğru gülümseyerek;

"Sen Doktor Kolun'un dediklerine şimdilik aldırma Selah. Ben birazdan geleceğim, rahatına bak." diyerek dışarı çıkıp kapıyı kapatıyor. Kapının ardından kitlenme sesini duyuyorum.

Boş kalan odaya bakıyorum. Ellerime bakıyorum. Odadaki kütüphaneyi görüyorum. Okuma yazma bilmediğim için bana sıkıcı gelen bir görüntü. Dışarı bakmak istiyorum ama canım hiç bu koltuktan kalkmak istemiyor. Ellerime tekrar bakıyorum.

Odanın dışında bekleyen polis memurunun telsizinden sakin cümleler çıkıyor. Telsizle nasıl konuşulur bilmiyorum. Etrafıma tekrar bakıyorum, hayatımda daha önce görmediğim sayısız şey görüyorum. Duvarda çiçek gibi bir şey var, ama üzerinde sayılar var. Masanın içinde çekilerek açılan bölmeler var, hemşire gelip onları çekiyor. Sonra pencerelerin açılabildiğini bugün öğrendim. Yerde içinde ince ve büyük kitapların durduğu ayrı bir leğen var. Kütüphane gibi ama değil.

Bu tip şeyleri aslında ilk defa görmemişim. Doktor Kolun daha önce geldiğinde söyledi. Ama daha önce görmüş olmam bir şey değiştirmezmiş, asla hatırlayamazmışım. Bu kadar tipsiz şeyleri hatırlamak istediğimden emin değilim.

İsmim Selah. Ancak ben ismimi burada öğrendim. Doktor Kolun bana ismimi söyledi. "Şimdilik geçici olarak bu ismi kullanabilirsin, sonra istediğin isim sana verilecek." dedi. Selah ismi ile ilgili bir fikrim yok, anlamını bile bilmiyorum.

Kolun diyor ki, ben çok nadirmişim. Kendisi gibi doktorlar gelip beni inceleyecekmiş. Bence kandırmaya çalışıyor. Polisler beni araştırdığına göre o doktor dedikleri polis olacak. Hatırlamadığım bir suç mu işledim? Kolun hafızamı kaybetmediğimi söylüyor. "Sen hiçbir şey kaybetmedin, aksine kazandın. Herkesin istediği bir şeyi kazandın." diyor. Ne demek istediğini anlamıyorum. Anlaşılmaz konuşmalar yapıp duruyorlar.

İl Emniyet Müdürü mü dedi? İl nedir bilmiyorum ama Emniyet Müdürü nedir iyi biliyorum. Eğer o da benimle ilgileniyorsa toplu katliam falan yapmış olmam lazım. Kendimde bunu yapacak bir yön göremiyorum.

Hemşire içeri geliyor. Etrafı kolaçan ediyor, benim ellediğim şeyleri arıyor. Yerimden bile kalkmadım be kadın, ne heyecanlısın! Geçen ay bu odada olay çıkarttığımı hatırlıyorum. Neden çıkarttım? Kendimde bunu yapacak bir yön göremiyorum. Hemşire şimdi de üstümü başımı kontrol ediyor, kalem çalmış mıyım diye bakıyor.

"Kalem aldın mı Selah? Kalemlere dokundun mu?" diye sakin ve merhametli bir sesle soruyor. Kafamı sallayarak hayır diyorum. Merhamet etmesine ne gerek var ki? Ben hayır desem de gömleğimin üst cebini de kontrol edip, üzerimi düzeltiyor. "Haydi, odamıza dönüyoruz" diyor. Hemşirenin ismi Nazan. Bir de Sema var. Nazan ve Sema'yı farklı günlerde görüyorum. Haftanın 5 günü Sema var, 2 gün de Nazan. Nazan "haftasonu" diyor ama ben henüz anlamını bilmiyorum. Kapıya yönelip açıyor ve bana geçmemi kibarca işaret ediyor. Kapıdan çıkarken solumda bir polis olduğunu biliyorum, bu yüzden ona bakma gereği duymuyorum. Ama o bana bakıyor, biliyorum. Gözlerimin içine dik dik bakıyor, orada benim dışımda birini arıyor. Bunu benimle görüşen herkes yapıyor. Herkes gözlerimin içlerine dikkatlice bakıyor ve orada birini arıyor. Kimi aradıklarını bilmiyorum.

Günlerim odamdan pencereye bakarak geçiyor. Ancak bunun farkına varalı çok olmamış. Sema, benim kendi farkıma varmam için bir süre geçmesi gerektiğini ve o süreyi geçtiğimizi söyledi. Ben, artık "ben" diyebilecekmişim. Bunu anlamam için zorlanmamamı söyledi. Ben zaten zorlanmamıştım. Nazan, Doktor Kolun ile görüşmeden önce şırınga ile kanımı aldı. Şırınganın ne olduğunu biliyordum ama kan alınabileceğini hiç tahmin etmemiştim. Bu gerçekten güzel bir fikir. Böyle fikirler bana düşünmek için çok büyük bir motivasyon veriyor. Kendimi düşününce düşünen bir adam görüyorum. O düşünen adam da kendini düşünüyor sanırım. Sema'ya bunu söylediğimde pencereden bahçedeki heykele baktı ve bana gülümsedi. Bazen sorularımla onu şaşırtabiliyorum, ama bazen de böyle gülüyor.

Bir de yabancı doktorlar var. Dilimizi anlamıyorlar, dilimizi anlamadıkları için çok şaşırıyorum. Çok uzaktan geliyorlar ama ben bu duvarlardan daha uzak bir yer hayal edemiyorum. Dilimizi neden konuşmadıklarını çok düşünsem de bir türlü bulamıyorum. Gelip bana bakıyorlar. Benimle konuşmuyorlar, sadece Kolun ile konuşuyorlar ve bunu yaparken gözlerimin içine bakıyorlar. Orada olmayan birini arıyorlar. Orada benden başka biri olmadığını biliyorum, kendimde bu yönü göremiyorum. Sema benim doktorlar arasında ünlü olduğumu söylüyor. Olanlardan anladığım tek şey, bu doktorların polis olmadığı.

Yemek yemeyi çok seviyorum, özellikle ekmek içlerine bayılıyorum. Ekmeğin içini çıkarıp sıkıp hamur haline getiriyorum ardından ucunu bala sokup öyle yiyorum. Sema bunun midemi bulandırıp bulandırmadığını soruyor. Mide bulantısı ne demek bilmiyorum. Bunu ona sorunca beni tersliyor. Nasıl olsa bu tip bilmediğim şeyleri öğreneceğimi, şimdi bunlara kafamı yormamam gerektiğini söylüyor. Bilmediğim şeyleri nasıl sormadan öğreneceğimi de bilmiyorum. Felsefe diyor buna Sema. Felsefe beni en zorlayan şeymiş. Bu yüzden bazen ben hiçbir şey sormasam da kafamı yormamamı söylüyor.

Bahçeyi henüz sevemedim. Çok ışık var, gözlerim acıyor. Bahçede benim gibi giyineninsanlar geziniyorlar, oturuyorlar. Heykeller var, çok güzel heykeller bunlar,bak bak doyamıyorsun. Sonra küçük bir havuz var, su fışkırıyor ve sesi tuvaletimi getiriyor. Geçen ay altıma yaptığımı hatırlıyorum. O aya dair hatırladığım çok az şeyden biri de bu.    

    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Her Şey Ölmesi Gerektiği GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin