cute and psycho::sekai

By BeckyLahey

24.3K 1.1K 355

"Çünkü seni benden başka kimsenin incitmesine izin vermem, benim olana kimse dokunamaz." Ana Couple;SehunxKai... More

Cute And Psycho | Bir
Cute And Psycho | İki
Cute And Psycho | Üç
Cute And Psycho | Dört
Cute And Psycho | Beş
Cute and Psycho | Altı
Cute and Psycho | Yedi
Cute and Psycho | Sekiz
Cute and Psycho | On

Cute and Psycho | Dokuz

1.5K 80 26
By BeckyLahey


Kai, kardeşinin telefonundan sonra bulunduğu mekandan apar topar çıkarak eve doğru en hızlı gidebileceği yoldan gidiyordu. Kardeşinin kulağında yankılanan sesi durmaksızın devam ederken endişe içine girmişti. Bu aralar aralarında bir bozukluk olsa da her zaman ikisinin de aralarında büyük bir bağ olduğuna inanırdı. Nihayetinde onun abisiydi ve Jung-ah'ı korumak Kai'nin göreviydi. 

Kardeşi telefonunda korktuğunu söylerken ciddi anlamda o kadar düşüncenin içerisinden kendini silkelemek zorunda kalmıştı Kai. Her şey çok karışıktı ve üst üste geldiğini düşünüyordu. Hoşuna gitmeyen şeyler oluyordu ve Kai böyle zamanlardan nefret ediyordu.

Eve yaklaştığında dar, siyah kotunun cebine elini atarak kapıya ulaşana kadar anahtarı cebinden çıkarttı. İçeri adımı attığında gelen su sesi hafifçe kulaklarına misafir oldu. Kapıyı ardından hızlıca kapatıp içeriye göz attı. 

''Jung-ah, ben geldim.''

Kardeşinin korkmaması adına sesini duyurup lavabonun olduğu bölüme ilerledi. Yaklaştığında su kapanmıştı. Kai kapıya ulaştığında makyajdan yüzünü arındırmış kardeşi ile karşı karşıya geldi ve ona bir gülümseme bahşetti. 

Jung-ah abisinin yüzünde beliren gülümsemeyi görünce tutamadığı göz yaşları geri doldu. Bekleme yapmadan abisine ilerledi ve sıkıca sarıldı. Kai hiçbirinin nedenini bilmiyordu ama şu an kardeşinin güvende hissetmesi için elinden geleni yapmak istiyordu.

Kollarını kendinden küçük duran genç kıza sarıp bir süre o şekilde bekledi. Birbirlerine sıkı denilecek şekilde sarılırken düzene giren nefesleri dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Kaç dakika geçtiğini saymadılar, o an zamandan soyutlandılar. İkisinin de aklından çok şey geçiyordu. Anlatılacak, bu gece ortaya dökülmesi gereken çok şey vardı.

Kai sonunda sessizliği bozup kollarını hafifçe çekerek elleri hala genç kızın bedeninde iken kulağa güzel gelen boğuklukta, kalın bir ses ile mırıldandı. ''İyisin değil mi, uykun var mı?'' Telefonda konuştukları aklına gelince kardeşinin yalnız uyuyamadığını söylediği de aklına geldi. Fakat Jung-ah kafasını iki yana olumsuzca sallayıp mırıldandı. 

''Hayır abi, ama konuşmamız daha doğrusu sana anlatmam gerekenler var..''

Kai bunu beklemediğini söylese yalan olurdu. Jung-ah karşısında tedirgin duruyordu ve parıldayan gözleri akmamak için direnen göz yaşlarını açık bir şekilde belli ediyordu. İçinde kötü bir his geziniyordu, sadece oldukları durumdan kaynaklanan bir şey olmasını ummak dışında çaresi yoktu. Bekleyip görecekti.

''Tamam o halde, bahçeye çıkalım hava güzel görünüyor. Orada konuşuruz.'' Otoriter bir ses ile konuştuğumda başını olumlu olarak aşağı yukarı sallayıp önünden bahçeye açılan kapıya yürüdü. İkisi de bahçeye adım attığında, yaşları kadar büyük olan ağacın yanındaki kısıma geçip çimenlere oturmayı tercih ettiler.

Kai, Jung-ah'ın bir an önce kendini hazırlamasını ve bir an önce ona anlatmasını istiyordu. Kardeşini giydiği hırkasının kollarını avuçlarına kadar çekip derin bir nefes alarak sözüne başladı. ''Hepsi bitene kadar müdahale etme olur mu? Yoksa devam edemem.'' dedi tedirginlik ile. Bunun karşılığında Kai olumlu anlamda düz bir ifadeyle beklemeye ve gökyüzünde eşsiz güzellikte duran, son dördün evresinde olan ayı izlemeye koyuldu.

Jung-ah havadaki ağır basan toprak ve çimen kokusunu derince içine çekip gözlerini anlık kapatarak başladı. ''Benim suçumdu.'' Duraksadı ve abisine bakmaya cesaret edemeden devam etti. ''İlk gün, seninle Sehun yüzünden tartışınca ve istediğim her şey kötüye gidince yanıma gelip işbirliği teklif eden birine yardım ettim. Kris.. Onun ile iş birliği yaptım. Sana kızgındım evet ama Sehun'a kızgınlığım çok daha başkaydı. İntikam istedim..'' Bunları söylerken kendinden nefret eder gibi oldu genç kız. ''Kris ile anlaştık, planlar kurduk. Başınıza gelen çoğu şeyden ben sorumluyum Kyungsoo da dahil.'' 

Aldığı nefesler vücuduna yeterli gelmezken yanaklarının içini kemirerek abisine döndü. Kaşları hafifçe çatılmış bir şekilde genç kıza bakıyordu. Ardından kafasını tekrar gök yüzüne çevirdi. Bu bir nevi devam et demekti. Jung-ah bunu anlamıştı. ''Sehun.'' dedi. Bakışlarını çekmediği abisi sadece göz ucuyla kendisine baktı. Jung-ah başını öne eğdi.

''O da apar topar annesi ile birlikte gitti.. Ve o, Japonya'ya gitti. Bunu Kris ile son buluştuğumda öğrendim ve bir daha onunla asla görüşmeyeceğim abi.'' Genç kız, toparlayabildiği kadar her şeyi abisine anlattı. Tamamen tepkisini ölçmek adına abisine baktı tekrar. Yüzünde o keskin bakışı ve hafifçe çatılmış kaşlarında bir şey yoktu. Jung-ah bunu beklemiyordu, en azından sinirlenmesini, ona bir şeyler söylemesini bekliyordu. 

Kai sırtını ağaca yaslayıp uzaktan gelirmiş gibi kulaklara misafir olan sesi ile konuşmaya başladı. Esmer tenine ay ışığı vururken aralanmış ve kurumuş dudakları seri bir hareket ile ıslattı. ''Bir daha Kris ile görüşmemek fikrini doğru alabilmişsin en azından, kardeşim.'' Ardından ayağa kalktı ve üstünü hafifçe silkeledi. Kardeşi ona irislerini büyüterek baktığında konuşmaya devam etti. ''Sehun'a gelirsek, olan olmuş.'' dedi ve bahçe kapısına doğru sakince yürümeye başladı.

Jung-ah'ın şaşkınlığı her geçen saniye artar iken söyleyecek kelimeleri bulamıyordu. Abisinin nereye gideceğini kestiremiyordu. 'Ya Kris'in yanına giderse?' diye düşündü. Gecenin bu saatinde böyle bir şey yapması hiç iyi olmazdı. Gerçi tepkileri böyle bir şey yapmayacağının göstergeseydi. Belki de Chanyeol'e gidiyordu. Şu an Jung-ah hiçbir şekilde fikir yürütemiyordu. Beynini peltek bir hale gelmiş gibi hissediyordu. ''Nereye?'' diyebildi sadece. Ve beklediği oldu, cevap gelmedi. Jung-ah abisinin bedenini sokakta kaybolana kadar izledi. Ardından birkaç damla göz yaşını daha çimenler ile buluşturup ayağa kalkmayı başardı. Adımlarını içeri doğru yönlendirirken bu gece hiç uyuyamayacağını farkındaydı.

***

Kris nihayet takıldıkları mekana doğru sürmeye başladığında içinde sinirin dolaştığını hissediyordu. O kız hem onun isteklerini kabul edip hem de nasıl ona vurabilirdi ki. Fakat bundan sonrası pek önemli değildi, nasıl olsa Sehun gitmişti ve Kai üzgün olacaktı. İstedikleri oluyordu aradaki pürüzlere şuanlık takılmak istemiyordu.

Telefonunu eline alıp Chen'i aradı. Bu aralar ortalıklarda görünmüyordu, Kris nerede olduğunu biliyordu. Sadece işleri olduğundan ses çıkartmamıştı. Telefon açıldığında dikkat kesilip lafını kısa kesti. ''Chen, mekana gel.'' dedikten sonra tam kapatmaya yeltenmiş iken telefonun diğer ucundan olumsuz bir ses yükseldi. ''Hayır Kris, gelmeyeceğim.'' 

Kris arabasını bulunduğu yere fark edip bir hışımla telefonu kapatıp yürümeye başladı. Nerede olduğunu bilmediğini mi sanıyordu? Ya da kiminle olduğunu? Cidden.. Kris hafife alınmaktan hoşlanmazdı. Ve şu an Chen onu ve isteklerini hafife alıyordu. 

Kris derin nefes alıp düzeltmediği çatık kaşları ile boş olan bir kafeye daldı. Etraf kahverengi ve beyaz ağırlıklıydı. Düzeni bile kötüydü ona göre. Kafe zaten boş olduğundan kafedeki iki kişi onu, o da onları iki saniye içinde fark edebilmişti. Kris bir hışımla bulundukları masaya yöneldi. Beraber romantik anlar yaşıyorlardı bir de, hah.

Önüne düşen birkaç tutam sarı saçı geriye atıp sinirle tuttuğu nefesi soludu. Huzurunu bozan gence sinirle bakan Chen ve ne olduğunu az çok bilse de tepkisiz kalmaya çalışan Xiumin oturdukları yerden uzun, sarışın genci gördükleri an ayağa kalmışlardı. 

''Ne istiyorsun? Gelmeyeceğim dediğimde senin gelmen gerektiğini belirtmemiştim'' Chen sinirle soluduğunda bağırmamaya gayret gösteriyordu. Yanındaki çocuğun korkmasını veya onu sinirli görmesini istemiyordu hele de Kris ile atışırken.

''Sen.'' Kris birden gürledi ve Chen'in dibinde bitti. Xiumin ne kadar ikisinin bakışlarından ürkse de araya girmekten de çekinmeyeceğini hissediyordu fakat yine de şu anlık kendini tutup izliyordu. Chen istifini bozmadan dik tuttuğu başı ile Kris'e bakarken bakışlarını korkusuzca birleştirdi. 

Chen artık Kris'den korkmak veya ne derse desin yapmak istemiyordu. Bunlar daha hiçbir şeydi. ''Evet ben?'' dedi gerilmeye başladığını fark ederken. Açık bir şekilde ona meydan okuyordu. Bunu hiçbir zaman yapmamıştı ama ilişkisine burnunu sokması Chen'in sabrını taşıran şey olmuştu. Chen her zaman düzelebileceğini yahut hatasını anlayacağını ummuştu Kris'in, ne yazık ki tam tersi olmuştu. Gün geçtikçe daha kötü şeyler yapmaya başlamıştı. Hayatını başkalarının hayatını kötüleştirmeye adamış gibi görünüyordu.

''Ben gel dediğimde yanıma gelmeyip, şu çocuğa terk etmek de ne demek?!'' Kris Chen'in yakasından tutup tıslarcasına söylerken sesini de yükseltmişti. Chen kendini gülmekten alıkoyamamıştı. Bu hareketleri ona yaramazdı. 

''Bir,'' dedi Kris'in bileğini tutup indirdi ve eline değmesini istemeyeceği bir şeymişcesine bıraktı. ''Ben senin arkadaşınım ya da arkadaşındım. Yanına gel dediğin zaman geleceğin köpeğin veya her yap dediğini yapacak olan kölen değilim.'' Önünde kaşlarını çatabildiği kadar çatıp gözlerinden alev çıkartacakmış gibi bakan çocuğu dibinden hafifçe ittirip devam etti. ''İki,'' dedi bu sefer Xiumin'e bakıp hafif bir gülümseme sundu. ''Şu çocuk dediğin benim sevdiğim kişi ve sevgilim. Ona asla öylesine bir kişiymiş gibi davranamazsın. Ve üç!'' üstüne basa basa söyleyip bu sefer kendi irisleri büyümüş arkadaşına ilerledi. Kıvrımlı olan dudakları hafifçe yukarı kalkarken hareketlerine zıtlık yaratan sakin bir ses ile konuştu. ''Arkadaşlık hiçbir zaman senin düşündüğün gibi bir şey olmadı. Önce nasıl arkadaş olunduğunu öğren.''

Kris kulağına gelen sözcükler ile yerinde bir süre durup Chen'e baktı. Bu kadar dolmuş muydu yani? Onunla nasıl böyle konuşabilirdi? Sadece.. Kris daha önce içine düşmediği bir hissin kollarındaydı. Siniri tavan yapmış durumdaydı. ''Hah..'' diye ses çıkarttı dudaklarının arasından. Gözleri Chen'i süzüp Xiumin'e geçti. Yüzünü tam okuyamadığı çocuk sevgilisine bakıyordu fakat Kris'in ona baktığını fark ettiğinde o da ona döndü. Kris önünde duran rastgele bir sandalyeye tekme atıp oradan hızlı adımlarla uzaklaştı.

***

Jung-ah saat gece yarısını geçtiğinde salonda oturup televizyona boş boş bakmaktan sıkılmış ve odasına doğru yol almıştı. Abisinin bu saate kadar gelmediğine bu gece gelmez diye düşünerek gözlerinin de acıması ile yatağına yatıp uyuyana kadar beklemişti. 

Sabahın neredeyse ilk ışıkları odayı hafifçe doldururken mavi-sarı renkler perdeden süzülüyordu. Evin sessiz olduğundan dolayı evde hala yalnız olduğu düşünürken aşağıdan birkaç ses duydu. Kıkırtı? Birkaç kişiden çıktığını tahmin ettiği birkaç ince ve onlara karışan kalın bir ses  evi doldurup kulaklarına misafir oluyordu. Kendinden emin olamasa da birkaç sesin ince  oluşu dikkat çekiyordu. Abisinin her zaman takıldığı arkadaşları olamazdı. Yine de uyku sersemliği ile olduğunu düşünerek, biraz da afallamış halinden olsa gerek başını tekrar yastığa gömüp pikeyi kafasına kadar çekerek uykusuna devam etti.

9:36

Esmer genç kız dağılmış ve bacaklarına dolanmış pikeden kurtularak yatağından kalktı. Hafifçe esneyip uykusunu alabilmiş olmanın mutluluğu ile ayna karşısına geçip dağılmış vaziyetteki saçlarını düzeltti. Pijamalarını da düzene soktuğunda merdivenlerden tırabzanlara tutunarak aşağı indi. Tam mutfağa geçecek iken sağ tarafta olan salonda, koltuğun üzerindeki bedenler dikkatini çekti. Ne yani dün duydukları gerçekten var mıydı? Oysa onları uyandığı rüyasının bir parçası sanmıştı.

Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp gördüklerinin gerçek olup olmadığını tarttı kafasında. Koltuğa doğru yürüyüp bedenlerden birine dokunarak dürttü. Gördüğü görüntüden dolayı ağzı açık kalmışken olanlara ciddi anlamda hayret ediyordu.

Kim Kai, abisi.. Aylar öncesi görse pek de tepki vermeyeceği ama şu an Jung-ah'ı kendisi ile çeliştirecek bir şekildeydi. Abisi siyah deri koltuğa kafasını rahat olmayacak bir pozisyonda yaslamıştı, kahverengi saç tutamları dağınık bir şekildeydi. Aralık dudaklarından derin nefesler alıyordu ve  etrafta mayhoş bir hava vardı, içki kokuyordu. Ne yazık ki salonda tek ikisi yoktu. 

Kai'nin sağ kolunda sarışın bir kız kafasını abisinin boynuna gömmüş bir biçimde uyuyordu bir eli Kai'nin vücudunun üstünde, göğsünde duruyordu. Diğer kız ise abisinin dizlerine yatmıştı, üstlerinde iç çamaşırlarını oldukça belli eden kısa elbiseler vardı, bu iğrenç görüntüyle midesinin kalktığını hissetti.

Bu daha önce de olmuştu, Kai bazen eve gece geç saatlerde geliyordu ki JungAh onun barlarda takıldığını biliyordu fakat daha önce hiç eve biriyle gelmemişti. 

Jung-ah birkaç saniye daha tabloyu izledi, izleri, etraftaki kıyafetleri.. Birden bire ellerini saçlarını götürüp çekiştirerek bağırdı. ''Aish! Siz! Size diyorum.'' iki kızı da abisinin üzerinden kaldırıp camdan fırlatmak istiyormuş gibi-ki istiyordu.- dürtüklüyordu. Esmer tenden kafalarını sıçrama ile kaldıran iki kız gözlerini büyüttü. ''Çıkın bu evden, hemen.'' Jung-ah sert ve sesli bir şekilde konuşuyordu. Kızlar birbirine bakıp aynı anda kalktılar. Etrafa saçılmış kıyafetleri hızlıca bulup üstlerine geçiriyorlardı. Buna bile dayanamıyor gibi hissediyordu bekleyen kız. ''Bir daha sizi bu evde görürsem çırılçıplak atarım dışarı!'' Sinirle kollarını önünde birleştirip tısladı. Klon gibi davranıyorlardı, bu Jung-ah'ın gözüne o an tiksinç geldi. Hala söylenmeye devam ederken iki kızı kapı dışarı etti.

Kapıyı artlarından sesli bir şekilde çarpıp o hışımla salona tekrar geldi. İçinden birçok duygu geçiyordu. Hayal kırıklığı, kızgınlık çok daha fazlasını aynı anda hissediyordu. Kendini değiştirmiş, artık abisinin mutlu olmasını istiyordu. En azından bozduğu bazı şeylerin düzelmesini istiyordu fakat bu olanlar, aklı almıyordu.

Kai hafifçe sızlanıp birkaç gözlerini kırpıştırarak açtı. Duyduğu sesler zaten zar zor daldığı uykusunu bölmüştü. Üstünden ağırlık kalktığını hissederken üstünde bakışlar hissetmesiyle irislerini oraya yönlendirdi. Şiş dudaklarını birbirine bastırmanın ardından dili yardımıyla ıslattı ve derin bir nefes alarak ağzından tek kelime bile çıkartmadan dünden kalma ve uyku sersemi haliyle tekrar gözlerini kapattı.

Jung-ah derin bir nefes aldı. Abisine hiçbir zaman bağırmamıştı fakat şu an sonradan ne olacağını umursamayacak kadar gözü dönmüş hissediyordu. ''Abi uyumadığını biliyorum aç gözlerini.'' diyerek derin nefes aldı ve saymaya bile yeltenmediği kadar volta attı. ''Ne yani, ne yapmaya çalışıyorsun? Cidden ben sana anlatırken istediğim bu değil iyi olmandı.'' Abisine döndü ve yattığı yere doğru ilerledi. Tepesinde resmen azrail misali dikiliyordu fakat abisi hala tepki vermemişti. "Böyle mi üstesinden geleceksin? Cidden.. Kalk ve bir duşa gir. Pişman olacağım şeyler yaptım ve senin de yapmanı istemiyorum. O kızlar neydi öyle..'' kendi kendine konuşur gibi içindekilerin bir kısmını döktü. Sesini yükselterek devam etti. ''Sehun gitti diye onun hiç olmazsa telefon numarası için araştırma yapmak yerine kardeşinin bulunduğu eve bardan aldığın altından zevkle inlemek için kıvranan kızlarla mı geleceksin, ha?'' Söyleyecekleri bitmeyecek gibi hissediyordu. Abisi tepki vermezken kaşları sadece huysuzluk ile hafifçe çatılmıştı, rahatsız oluyordu. Olması gerekiyordu. Kai böyle yaptıkça Jung-ah'da susmaya niyet göstermiyordu.

 Kai gözlerini açıp kardeşinin yüzüne baktı. Jung-ah arada gözlerini ona çeviriyordu sinirden gözleri parlıyordu ve sabah düzelttiği saçları dağılmıştı. ''Tepki ver artık! Böyle mi unutacaksın Sehun'u?!'' Sesi artık yükselmeyi de aşmış tamamen bağırdığı moda girmişti. Tekrar abisine döndüğünde uykusundan arınmış olan Kai bir hışımla ayağa kalktı. Yakından daha kötü görünüyordu, gözleri çökmüştü. Abisi... abisi dağılmıştı.

Kardeşinin tüm dediklerini duymuştu, her bir kelimesini, yükselttiği sesini. Tam karşısına gelip bileğini eliyle zorluk çekmeden kavradı. Teker teker ve her kelimenin üstüne basa basa konuştu. "Bu evde bir daha o ismi ağzına almayacaksın tamam mı? Benim için Oh Sehun diye biri yok artık!" Kaşları çatılmıştı ve sonlara doğru sesini yükseltip elini biraz daha sıkmasıyla Jung-Ah olduğu yerde inledi.

Gece ne kadar içtiyse hala üstünde mayhoşluk vardı ve başı hafiften ağrımaya başlamıştı. Önünde, kendinden kısa olan bedeni aldırmadan pantolon ve tişörtünü etrafta dağınık bir şekilde bırakıp merdivenlerden hızlıca çıktı.

Neye uğradığı şaşıran genç kızın gözleri sinirden değil bu sefer üzgün oluşundan yaşlar ile dolmuştu. Onları durdurmadı, sessizce akmalarına izin verdi. Abisinin bedeni tamamen gözden kaybolduğunda geldiği yolun tersine koşar adımlarla gidip odasına girdi ve kapısını kilitledi. Güne başladığı en kötü sabahtı. Bu andan itibaren Jung-ah için gün bitmişti.


Bölümler geç geliyor, farkındayız ve bunun için özür dileriz. Hikayenin gidişatı hakkında yorum alabilir miyim? :j

Continue Reading

You'll Also Like

74.7K 8.7K 31
safkan alfa jungkook, kırık bir kalple ㅡ jimin ile karşılaşır.
316K 40.8K 40
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı
43.7K 6.9K 30
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
139K 12.6K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...