Duru Bir Umut

By utarit5

6.1M 181K 17.4K

• Wattys 2016 "Yazarın İlk Eseri" kategorisi kazananı. • Genç kız Edebiyatı #1 • Başlangıç: 03/06/201... More

Duru Bir Umut: Tanıtım
Duru Bir Umut: Tanıtım 2
Duyuru: Duru Bir Umut Yeniden Yayınlanıyor!
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24

Bölüm 8

128K 6.7K 392
By utarit5

Medyada henüz daha keşfedilmediğimiz zamanlarda yazılmış olan, hala gülümseyerek okuduğum yorumların kolajı var ♡

Bölüm 8

Hiçbir ses, gürültü ve hareket olmadan uyandığımda boş bir beşikle karşılaştım. Kafam o kadar doluydu ki geceyi hatırlayamadım. Ne ara gelip burada uyuduğumu bile bilmiyordum. Aniden ayağa sıçradım ve koşarak salona gittim. Toprak ve Arsu'nun olmaması içime müthiş bir korku düşürdü. Nefes alamıyormuş gibi hissettim ama sonra yatak odama bakma fikri ile koşar adımlarla oraya ilerledim. Gördüğüm manzara ile öylece kapı pervazında dikilerek elim kalbimde kalakaldım. Toprak Arsu ile birlikte yatakta uzanıyordu, uyuyorlardı... O an her şeyi unuttum ama her şeyi... Arsu ve Toprak'ın kapalı gözlerine eşlik eden, masum yüzlerini izlemeye başladım. Ve istemsizce şunu düşündüm: Yalanlar olmadan, kibirli bir Toprak ve her şeyden korkan ürken kişiliğim olmadan, onunla gerçekten normal olabildiğimizi ve Arsu'nun gerçekten benim kızım olduğunu düşündüm. Ve sonra gerçekler bir tokat gibi yüzüme çarptı. Hiçbir şey hayalimdeki gibi olmayacaktı. O düşlediğim ailesi rüyası bana çok uzaktı. Asla birine âşık olamayacaktım belki de... Toprak da benden nefret etmeye, ailesi benden tiksinmeye devam edecekti. Ben de hayatlarına dâhil olup tüm düzenlerini bozmaya... Arsu da hiçbir zaman benim gerçek kızım olmayacaktı, ben her ne kadar onu canımdan çok sevsem de...

Yaşadığım hayal kırıklığının verdiği mutsuzluk ile somurttum ve ayaklarımı sürüye sürüye odaya geri döndüm. Hüzünle koltuğa geri uzanırken telefonumun ekranı yanıp söndü. Çok halsizdim kalan gücümle telefonu elime aldım ancak gelen mesaj zaten karanlık olan dünyamı daha da karartmış ve ben daha da çok bataklığa gömülmüştüm...

Sima'nın ablası Selin geldi. Senin bebek ile bizde kaldığını ve şu an dışarıya çıktığınızı söyledim. Lütfen ara...

-Ezgi

Bir anlığına kalbim heyecanla kanat çırptı. Bu kadar şeyi atlatmışken karşıma çıkan bu sorun ile baş edebilirdim değil mi? Ezgi'ye geleceğime dair bir cevap yazdım. Yalanlarla daha ne kadar başa çıkabilirdim bilmiyorum ancak hayatımın en kötü günleri olduğunu hissettiğim şu günlerde, daha fazla dibe çökemem diye düşünüyordum. Benim için şu an her şey yalandan, sahtelikten ve hüzünden ibaretti. Başka bir yalan beni etkilemez sadece zaten berbat olan hayatıma eşlik ederdi. Üstelik Selin'in yaptıklarımı öğrendiği takdirde neler yapacağını bilmiyordum ve düşünmek dahi istemiyordum.

İçeriye geçtim ve hala uyumakta olan Arsu'yu kucağıma alıp üstüne de bir örtü aldım. Acele etmem gerekiyordu. Toprak'a son bir kez baktıktan ve derin bir nefes alıp hızla üstüme bir şey alarak, cebimdeki parayı kontrol ettikten sonra evden çıkıp caddede bir taksi beklemeye başladım. O sırada Timur, annem ve Ezgi birkaç kere aramıştı. Sürekli yaptığım bir şeyi yaparak onlara cevap vermedim. Aklım birçok düşünceyle meşgul iken, tedirginlik kalbimi sarıp sarmalamışken telefonla konuşmayı sevmezdim. Gerçi normalde de pek sevdiğim söylenemezdi... Gelen taksiye atladığımda bebeği rahat edeceği pozisyona getirerek, taksiciye adresi söyledim pürüzlü çıkan ses tonumla. Arsu gözlerini açar açmaz hıçkırıklara boğulunca hem kendimi hem de onu sakinleştirmeye çalıştım.

Dehşet verici bir tedirginlik vardı üzerimde. Selin'e ne diyecektim? Asıl soru, o neden gelmişti bunca zaman sonra? Bu kadar zamandır bebeği hiç merak etmemişler miydi? O aceleyle bebeğin mamasını unuttuğum aklıma gelince sıkıntıyla iç çektim. Ve aklıma bir şey daha geldi. Dün gece deliksiz bir uyku çekmiştim, öyle ki Toprak bebeği alıp gittiğinde ruhum bile duymamıştı. Ne düşüneceğimi bilemedim. Tek düşündüğüm şey Toprak ile birlikte olduğum vakitlerde hem kendimi güvende hissetmem hem de her an kırılacak olmamın korkusuyla diken üstüne oturuyor gibi tedirginliğin düşüncelerime hâkim olmasıydı.

Uzun süredir gelmediğim Ezgi'nin oturduğu binaya ulaştığımda, taksiciye parasını vererek hızla zaten açık olan binanın kapısından içeriye girdim. Bina çok eskiydi ve asansörü yoktu neyse ki çabucak birinci kattaki daireye ulaşmıştım. Bebeği sakince kucağımda düzelterek kapının zilini çaldım. Çok geçmeden Ezgi bembeyaz olan suratı ile kapıyı açarak beni karşıladı. Yüz ifadesi 'mahvolduk' yorumunu taşırken, "Nerde kaldınız? Ne uzun gezintiymiş bu..." diyerek geriye çekildi. Ayakkabılarımı çıkartarak onu takip ettim ve salona geçtim. Selin heyecanlı bir şekilde ayağa kalkarak gülümsedi...

"Hoş geldin Selin." dedim hüzünlü bir ses tonuyla. Onu da çok seviyordum ancak Sima çocuğu doğurduğundan beri hiç görüşmemiştik...

Selin yüzünü ekşiterek bana baktı ardından bakışlarını yere eğdi.

"Çok üzgünüm daha önce gelmeliydim..."

Ve sonra ışıldayan gözleriyle kucağımda artık sakinleşmiş olan Arsu'yu inceleyerek konuşmasına devam etti...

"Sima'dan hiç haber yok değil mi?"

Ablasının bile ondan haber alamayışına şaşırmıştım. En azından yaptığı bu alçakça şeyden sonra ablasına haber verir diye düşünüyordum. Bir insan nasıl bebeğini terk eder ve ondan hiç haber alma girişiminde bulunmazdı ki? Benim tanıdığım Sima bu değildi. Benim canımdan çok sevdiğim Sima kimseyi incitmek istemeyen masum iyi yürekli bir kızdı. Peki, kendi kanından canından olan bir bebeği nasıl yalnız bırakabilmişti?

"Hayır." diye fısıldadım ve koltuğa oturup Arsu'yu yanıma uzattım.

"Bunu nasıl yapabildi, anlamıyorum gerçekten. Bana yazdığı mektuptan sonra bir daha iletişime geçemedik..."

Ses tonundan üzgün olduğu açıkça belli oluyordu...

"Ben her zaman sana destek olacağım Duru, belgeleri biliyorum. Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sorduğunda düşünmeden cevap verdi.

"Merak etme kardeşini polise falan şikâyet etmeyeceğim. Arsu ile hayatıma devam edebilirim... Açıkçası devam etmek zorundayım."

Toprak'tan bahsetmedim. Bunu daha uygun koşullarda söylemek istiyordum.

"Babasının kim olduğunu biliyor musun?"

Aniden, "Evet." dedim ve sesimdeki heyecanı anlamamış olmasını diledim ve ardından ekledim: "Bununla ilgili söylemek istediklerim var aslında.'' Birçok konuda yalan söylerken en azından bu konuda dürüst davranmam gerektiğini düşünmüştüm.

Bunu söylediğim anda Selin'in gözlerinde daha önce görmediğim bir şeyi fark ettim. Bir şeyler gizliyordu. Ve o da en az benim kadar tedirgin görünüyordu. Ağzını açtı ancak o sırada bir telefon melodisi gerginliğin hüküm sürdüğü ortamı değiştirdi. Telefonu kulağına götürdü ve karşı taraftan gelen sesi bir süre dinleyerek "Tamam." dedi.

Ardından bana dönerek üzgün bir ifadeyle "Çok, çok üzgünüm çıkmam gerekiyor. Acil bir işim çıktı." dedi.

Telefonunu çantasına yerleştirirken gülümseyerek bana baktı ve "Seninle bu konuyu ayrıntılı bir şekilde konuşmak istiyorum. Müsait olduğun zaman bana haber verir misin?" diye sordu umutla. "Evet." diye yanıtladım onu...

Selin evden çıkıp gittiğinde kendimi kasmış olduğumu yeni fark ettim. Selin her zaman daha anlayışlı ve iyi olan taraftı. Sima'nın onu sevip sevmediğini bir türlü anlayamamıştım. İkisi de bana karışık geliyordu aslında. Ama Selin'in kardeşini sevdiğinden adım gibi emindim. Şimdiyse yaptıklarımı öğrenince kardeşinin tarafını tutup tutmayacağı soruları zihnimde beliriyordu. Derin bir nefes alıp verdiğimde Ezgi hemen yanıma geldi.

"Ben ne diyeceğimi bilemedim ve bende kaldığını söyledim." diyerek gözlerimin içine baktı. Normalde olanın aksine bu sefer o stresli taraf bense sakin taraftım. Tedirginliğim Selin ile birlikte gitmişti.

Elimi alnıma koydum ve onu sakinleştirmek isteyerek, "İyi yaptın. Toparlayacağız artık bir şekilde." dedim. Başıma çok büyük bir bela almıştım ve olayların ne zaman patlak vereceğini merak ediyordum. Telefonumun titremesiyle düşüncelerimden sıyrılıp bulunduğum ortama geri döndüm. Ekranda beliren isim tamamen aklımdan çıkan birindendi..

Neredesin?

-Toprak

Onu "Bir arkadaşıma kahvaltıya gittim." diye cevapladığımda içimde garip bir duygu vardı. Beni merak mı etmişti? İç sesim bana bir tokat atarak 'bebeği merak etti aptal' diye bir söylemde bulunduğunda Ezgi'ye odaklanmaya çalıştım. Toprak asla beni umursamayacaktı. Hatta ben olsam nefret bile edebilirdim.

"Bebeğe mama yapmam lazım..."

Ezgi gülümseyerek bana baktı ardından, "Dur ben şimdi gidip alırım marketten, kahvaltılık da alırım güzel bir kahvaltı ederiz." diyerek ayaklandı.

"Olur, kurt gibi açım." diye yanıtladım onu gülerek. Bir yandan da Arsu altına yapmasın diye dualar ediyordum. Bez de yoktu ne yazık ki...

Dış kapının kapanma sesini işittiğimde bir de o sese eşlik olarak telefonumun melodisi belirdi. Toprak'ın aradığını görünce açıp ve açmamak arasında kaldım sonra onun sesini duyma ihtiyacı hisseden Duru, benden önce davrandı ve aramayı cevapladı.

"Duru...''

Sesi endişeli geliyordu, nedenini merak ettim...

"Efendim..." dediğimde, günlerdir başarmak istediğim şekilde sesim dümdüzdü.

"Ben sadece iyi olup olmadığınızı sormak için aradım..."

Ciddi anlamda dengesizin tekiydi. Hem kendisi bizzat kalbimi paramparça ediyor ailesinin bana söylediklerine göz yumuyordu hem de tekrar yaralarımı iyileştirmeye çalışıyordu... Gerçi nasıl normal davranmasını bekleyebilirim ki ondan? Bir yanım kırgın ve nefret dolu bir yanım ise anlayışlıydı. Ben bu durumdayken onun durumu da gayet normaldi.

"Ne kadar iyi olabilirsem işte, kapatmam gerek Arsu ile ilgileniyorum." diye yalan söyledim çünkü ses tonu bana kendimi tuhaf hissettiriyordu.

"Şey ben... Gittiğini sandım."

Gittiğimi. Onu terk ettiğimi. Kulağa hoş bir fikir gibi geldi ancak şimdi onun sesindeki endişenin nedenini anlamıştım.

"Bir bebeği babasından ayıracak değilim..." dedim.

"Ama ayırsan da haklısın... Ben sizi hak etmiyorum." dediğinde hiç olmadığım kadar umutlu hissettim kendimi. İçimdeki tarifsiz duyguya rağmen soğukluğuma devam ettim ve cevap vermedim. Boğazını temizledi.

"Sana destek olmadığım için özür dilerim Duru. Şu an hayatımdaki tek iyi şey Arsu. Lütfen beni anla kafam çok dolu..."

Yine cevap vermedim. Sadece kendisi için işlerin yolunda gitmediğini sanıyordu anlaşılan.

"Özür dilerim..."

Ve ben onu bilmem kaçıncı kez yine affettim. Ama ağzımdan dökülen kelimeler kalbimin birer yansımasıydı...

"Ben çok yoruldum..."

Onun sıkıntılı iç çekişini işittim.

"Bana ne oldu bilmiyorum, çok kötü davrandım sana... Ailemin adına da çok özür dilerim..."

Kim kırık bir bardaktan su içebilirdi ki? Ama ben bunun olmasına izin verdim. Kimseye ihtiyaç duymadan kendi kırıklarımı gizlemeye ve ona tekrar güvenmeye çalıştım. Söylediklerim ise kalbimin fısıldadıklarının tam tersiydi.

"Sana bir daha nasıl güvenebilirim ki?"

"Güvenme ama lütfen gitme..."

Affetmek; bir daha kırılmaya hazırlanmak demek değil miydi? Ve ben de affettim; bir daha onun tarafından kırılmak için...

Continue Reading

You'll Also Like

1M 48K 59
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
470K 14.9K 24
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
1.3M 29.2K 42
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
71.7K 629 6
Doğruluk mu cesaret mi?? Kitabın ismini değişeceğim! İddia sonucu bu ismi koymak zorunda kaldım